Ankara’nın Ulus semtindedir. Roma dönemine ait antik, Augustus Tapınağının bitişiğindedir.
İlk yapılış tarihi: 1427-1428 yılları arasındadır. Mimar: Mehmet Bey tarafından yapılmıştır.
HACI BAYRAM
Osmanlı tarikatları içinde, Bayrammiliğin kurucusu Hacı Bayram Veli’nin ölümünden iki yıl önce yaptırılmıştır. Daha sonra yapılan ilavelerle genişletilmiştir.
Augustus Tapınağına bitişik olan cami ve türbe olmak üzer, önce iki bina yapılmış ise de, sonradan caminin kuzey ve batı cephelerine yapılan ilavelerle, bina büyütülmüş ve genişletilmiştir.
Günümüzdeki mimari yapısı: 17 ve 18’nci yüzyıl camilerinin karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Uzunlamasına, dikdörtgen bir planı bulunur. Tamamı kerpiçtendir. Taş kaideli, tuğla duvarlı ve kiremit çatılıdır.
Cami, ahşap üzerine kalem işi süslemeleri, çini süslemeleri bakımından da oldukça zengin bir yapıdır. Cami içindeki ahşaplar üzerinde: Nakkaş Mustafa’ya ait boyama nakışlar vardır.
Dikdörtgen plandaki esas ibadet mekanının Batı kenarı ile kuzeyinde, ikinci kat teşkil eden mahfiller bulunmaktadır. Bunların Batı mahfili, kadınlara tahsis edilmiştir. Kuzey mahfili ise, caminin ilk yapılışında, bugünkü kadar büyük olmadığı, fakat tavanlardaki nakışları yekpare oluşuna göre, en son 18’nci yüzyılda yapılan tamirat neticesinde, genişletilerek bugünkü durumunu aldığı anlaşılmaktadır.
Dış duvarlarda yer alan, dikdörtgen ve söveli pencerelerin üzerinde, sivri kenarlıklar dikkati çeker. Batı cephesindeki iki pencere içeri alınmıştır. Güneybatı duvarlarında bulunan mermer üzerine yazılı kitabede, 1714 tarihi okunmaktadır ki, bu kitabeler, 3.Ahmet zamanında yapılan tamirata ait kitabelerdir.
Kıble duvarının, 1/3 nü tavana kadar kaplayan mihrabı, Ankara’daki diğer camilerin mihrabları gibi, alçıdan ve aynı ustanın elinden çıkmışcasına, büyük benzerlik gösterir. Alçı ile yapılmış mihrabın 3 kenarını, iç içe 4 bordür çevirmektedir. Mihrab inişi dikdörtgen olup, üst kısmı zengin mukarnaslarla süslenmiştir.
Gerek kuzeydeki mahfili ve gerekse esas ibadet mekanı tavanı ile mahfili tavanı ortasındaki göbek ve kenar pervazları, 18’nci yüzyılda yapıldığı anlaşılan aşı boyalı nakışlarla süslenmiştir.
Ayrıca, kuzeydeki mahfil pervazları ve pencere kenarlarındaki pervazların üzeri, aynı şekil nakışlarla süslenmiştir. Koyu sarı, kırmızı, koyu yeşil ve kahverengi olarak, gelincik çiçeği, hatayi, karanfil ve kıvrık dalların eşlik ettiği nakışlar, tam bir armoni içinde bulunmaktadır. Tavanın diğer yüzeyleri, ince çıtalarla kare bölümlere ayrılmıştır.
Mahfil tavanını esas ibadet mekanı tavanından ayıran kirişin, kenarlarında ise küçük kartuşlar içinde, kuran kitabeleri yazılıdır.
Türbe kasnağının alt hizasına kadar yükselen kaide, bir silme ile kesilmekte ve bundan sonra tuğla malzemeden devam etmektedir. Üçgen satıhlarda gövdeye geçmeden önce, kürsüyü tekrar bir taş silme kesmekte ve silindirik minare gövdesi başlamaktadır.
Mihrabın solundaki ahşap minber, ayrı bir güzelliği sahip bulunmaktadır. Ajurlu olarak işlenmiş merdiven korkulukları ile merdiven altındaki büyük üçgen panodaki yıldız, üçgen, beşgen ve altıgenler teşkil eden geçme parçaların yüzeyleri, aşı boyalı nakışlarla süslüdür.
ONARIM:
Sanat tarihi bakımından olduğu kadar, kültür tarihi bakımından da büyük önemi olan külliye, geçirmiş olduğu devirlerde zaman zaman yapılan tamirlerle, günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır.
Kıble duvarının sağ kanadında, beden duvarının üzerinde yeşil sırlı tuğla ile yazılmış kitabelerde, eserin bir defa da Sultan 3.Ahmet zamanında (1703-1774) Hacı Bayram Veli torunlarından, Mehmet Baba tarafından tamir ettirildiği yazılmıştır.
Bundan sonra, Sultan 3. Mustafa zamanında (1757-1774)da, bir defa daha tamir edilen caminin içindeki çinileri de tamamlanmıştır.
Günümüzde ise: Caminin çevresindeki otoparklar kaldırılmış ve bu karışık görüntü bitirilmiştir.
TÜRBE
Caminin mihrabına bitişik olan: Hacı Bayram Türbesi, 1429 yılında yapılmıştır. Türbe: kare planlı, sekizgen tamburlu ve üzeri kurşun kubbe ile örtülüdür. Caminin bahçesinde, bir de, Osman Fazıl Paşa Türbesi bulunmaktadır.
Hacı Bayram Veli türbesinin beden duvarlarında, muntazam olmayan, 5 kenar halinde çıkıntı teşkil eden kaide, Augustus mabedinden alınan spoli taşlardan yapılmıştır.
MİNARESİ
Güneydoğu duvarında, iki şerefeli minaresi bulunmaktadır. Bu minare: kare planlı, taş kaideli, silindirik tuğla gövdelidir.
Minarenin yarısı, türbe duvarı içinde kalacak şekildedir. Oldukça yüksek gövdeli minare üstünde, kirpi çıkıntılı birinci şerefe, bunu takiben daha ince bir gövde ile daha küçük ölçüdeki ikinci şerefe yer alır.
Petek ve üzerini örten konik külahla minare nihayetlendirilir. Caminin mekan konstrüksoyunu ile proporsiyon bakımından ahenksiz olan minarenin gövdesi, beyaz taş kuşakla, bölümlere ayrılmıştır.
Roma hamamı: Ulus Meydanından, Yıldırım Beyazıt Meydanına uzanan yol üzerinde, Ulus meydanına yani Atatürk anıtına 400 metre uzaklıkta, Çankırı caddesi üzerinde, yolun batısında cadde seviyesinden 2.5 metre yükseklikteki bir plato üzerinde bulunmaktadır.
Bu höyükte yapılan arkeolojik araştırmalarda: Frig ve Roma dönemi katları ortaya çıkarılmıştır. Buradaki Frig yerleşimi: iki yapı katıyla temsil edilmektedir. Bu yapı katlarında uygulanan mimari: çamur harçla tutturulmuş taş temeller ve dikdörtgen planlı evlerdir.
Bu evlerin içinde: kötü durumda bazı demir eşyalar, çark yapımı ve bazı perdahlı, gri renkli ve boyalı frig seramik parçaları bulunmuştur. Temmuz 2007 tarihinde yapılan kazılarda ise, yine bu bölgede MS. 2’nci yüzyıla ait olduğu düşünülen büyük “Hermes” heykeli bulunmuştur.
Hamam binası ise: 1939-1943 yılları arasındaki kazılarda tamamen ortaya çıkarılmıştır. Burayı mutlaka ziyaret etmenizi öneriyorum, çünkü: burası Roma döneminde yapılan birçok hamam yapısı incelenirken, klasik bir taşra şehri hamam yapısı ötesinde imparatorluk tarzı bir hamam yapısıdır ve Anadolu’da bulunan en büyük Roma hamamı olarak bilinmektedir.
Çünkü: Galatları şehri olan antik Ankyra şehri: Galatia ülkesinin başkenti olması ve Anadolu’da doğu-batı hattındaki yolların birleşim noktasında bulunması sebebiyle, özellikle Roma döneminde çok gelişmiştir.
Yapı ile ilgili bilgi vermeden önce, burayı gezerken daha iyi anlamanız için isterseniz biraz Roma hamamı ve hamam kültürü hakkında bilgi vermek istiyorum.
Bronz çağındaki kültürlerde, yıkanma dinsel kökenlidir. Ama genel temizlik için: göl, akarsu ve su kaynakları kullanılmıştır. Yıkanma eylemi, ilk olarak eski Yunanlıların yaşamında yer bulmuştur. Yıkanmak: Greklerin yaşantısında hem dini hem de vücut sağlığı açısından önemli hale gelmiştir.
MÖ. 5’nci yüzyıl sonlarında Olympia’daki hamamın: ilk evresinde görülen ilkel zeminden ısıtma sistemi, hamamlarda kullanılan ve “hypokaust” denilen sistemin ilk evresi olarak kabul edilmektedir.
Ancak gerçek anlamda, bu sistem MÖ. 2’nci yüzyılın sonu ve 1. yüzyılın başına tarihlenen evrede görülmektedir. Ancak, Yunanlılarda, Romalılar gibi gelişmiş ve bağımsız hamam yapısına rastlanılmamaktadır.
Evet: Yunanlılardan esinlenen Romalılar; MÖ. 2’nci yüzyıl içinde, hayırseverlerin yaptırdığı genel hamamları halkın kullanımına açmışlardır. Böylece, hamamlar. MÖ. 1’nci yüzyıldan başlayarak, imparatorluk dönemi süresince, tüm Roma ve eyaletlerinde çok sayıda yapılmış ve imparatorluk döneminde de büyüklük ve lüks açısından doruğa ulaşmıştır.
MÖ. 33 yılında, Roma’da 170 hamam bulunduğu söyleniyor. Romalılar hamamlara “Thermea” ismini vermişlerdir. Bu isim biraz değiştirilerek günümüzde de “Thermal” olarak kullanılmaktadır.
Bilinen ilk Roma genel hamamı İtalya-Pompei şehrindeki “Stabia” hamamıdır. Bu hamam: MÖ. 150 yılında inşa edildikten sonra eklerle genişletilmiştir. Ben: iki kere ziyaret ettiğim Pompei şehrinde, bu hamamı da gezdim.
Gerçekten muazzam bir yapı, özellikle duvarlardaki ısıtma tertibatını ve yine duvarlardaki her biri muhteşem küçük heykelcikleri unutamıyorum.
Bir de içinde sıcak su bulunan bir büyük küvet vardı, üzerindeki yazı ilgimi çekmişti, yazı “bir şehirlinin şehir meclisine seçilmek için verdiği ilan yazıtını” içeriyordu, çünkü hamamlar: yıkanma yanında, şehirdeki tüm sosyal ve kültürel ilişkilerin, sohbetlerin, tartışmaların yapıldığı bir yer olarak çok revaçta idi.
İlk Roma hamamlarında: kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler bulunuyordu. Kadınlara ayrılan kısımlar daha küçük ve konforsuzdu. Daha sonra kadınlar ve erkekler birlikte yıkanmaya başladılar.
Ancak İmparator Hadrian döneminde, çıkan bazı sansasyonlar nedeniyle beraber yıkanma yasaklandı ve bu durumda farklı bölümleri olmayan hamamlar, kadınlar ve erkekler için günün ayrı zamanlarında kullanılmaya başlandı.
Romalılar, genellikle öğle yemeğini izleyen siesta saatlerinden sonra yani saat 14.00-15.00 gibi hamama giderlerdi. Bazı hamam kalıntılarında bulunan kandiller, hamamların geceleri de kullanıldığını göstermektedir. Hamam yapıları çevresinde sportif ve sosyal amaçlı kullanılan tesislerin de varlığı düşünüldüğünde, hamamların Romalıların yaşamında önemli bir yeri olduğu kesindir.
Roma hamamı, daha önce belirttiğim gibi, ziyaretçiler tarafından borulara-tesisata atılan sikkelerden yaklaşık 500 yıl boyunca sürekli kullanılmış ve MS. 7’nci yüzyılda hamamın yandığı ve tahrip olarak kullanım dışı kaldığı anlaşılmaktadır.
Evet, biraz da Roma hamamı bölümlerinden söz etmek istiyorum.
Hamamlarda, insanlar peş peşe farklı sıcaklıklardaki ve nemli odalarda kalırlardı. Bu odalarda sıcaklık 40-70 derece arasında değişirdi.
Şimdi de Roma hamamlarında ısıtma tertibatından da birkaç cümle edip, Ankara Roma hamamını anlatmaya başlayacağım.
Roma hamamlarının ısıtılması “hypokaust” denilen bir sistemle yapılmaktadır. Arkeolojik veriler yukarıda da sözünü ettiğim gibi bu sistemin Helenistik dönemden beri varlığını kanıtlamaktadır.
Bu sisteme göre: praefurnium denilen ocakta yakılan odun ve odun kömüründen elde edilen yüksek sıcaklıktaki baca gazları: sistem boyunca pilae denilen destekler arasında ilerleyerek hamamın zeminden ısıtılmasını sağlıyordu.
Ocak sayısı: hamamın büyüklüğüne göre belirleniyordu. (Ankara Roma hamamında 10 ocak bulunması, hamamın büyüklüğüne işaret etmektedir) Ocaklar: taştan yapılmakta ve ızgara kullanılmamaktaydı.
Zemine eğim verilerek küllerin temizlenmesi sağlanıyordu. Ocağın çevresinde ise, yanmış ateş tuğlası kullanılıyordu. Ocağın üstünde: bakır veya bronz kazanlarda su ısıtılıyordu. Ayrıca: daha büyük bir depoda soğuk su bulunuyordu. Suların dağıtımı: musluklarla donatılmış, borularla yapılıyordu.
Hamamın ısıtılmasında kullanılan baca gazlarının içinde ilerlediği bu destekler: tuğladan yapılan ve horasan harcı ile birbirine bağlanıyordu. Bu destekler: özellikle tuğladan yapılıyor ama zaman zaman bazalt, kireç taşı gibi farklı malzemeler de kullanılıyordu.
Şekil olarak ise: silindirik, dörtgen, kemerli veya farklı geometrik şekiller kullanılıyordu. Birçok hamamda: duvarlarla, hamam arasında boşluk bırakılarak, ısıtma zemin değil, duvarlardan yapılıyordu.
Evet: hamam kültürü ve Roma hamam yapıları ile ilgili bu genel bilgilerden sonra, gelelim Roma hamamı bölgesine:
Yazının başında da belirttiğim gibi: bu bölgede yapılan hafriyat çalışmalarında, sürekli olarak antik döneme ait kalıntılar çıkması üzerine, bu höyüğün bulunduğu alanda resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmış, Roma hamamı ortaya çıkarılmış ve ardından burası bir açık hava müzesine dönüştürülerek ziyarete açılmıştır.
Ancak: burada Roma dönemine ait iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Bunlar: Roma hamamı, palaestra ve sütunlu yoldur. Bu üç bölümden oluşan yaklaşık 65 bin metre karelik alan: 1997-2001 yılları arasında yeniden düzenlenerek bir açık hava müzesi haline getirilmiştir ve burada 1000 civarında eser sergilenmektedir.
Bu eserler arasında bulunanlar: mezar stelleri, kuzey kanadında yazılı bloklar, postmamentler ve su künkleri, doğu kanadında altar ve batı kanadındaki “Nike Zafer Anıtı” benzeri mimari eserlerdir. Alanın ortasında ise: lahit ve aslan heykelleri sergilenmektedir.
Özellikle: mezar stelleri ilgi çekmektedir ki, bunların çoğunluğu Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Bu mezar taşlarının bir kısmı tercüme edilmiş ve yazanlar, hemen yakınındaki levhada belirtilmiştir.
Özellikle burada bulunan mezar taşlarından: 7 yaşında ölen iki kardeş Auximos ve Athenodoros adına yaptırılmış olanlar ilgi çekmektedir.
Diğer bir mezar taşı üzerindeki yazıtta “Niketes. I. Pathica ordusunun emektarı ve onun annesi. Onların kendi tatlı çocuğu, bilgi ve eğitimin tüm zarafetiyle süslenmiş. 13 yıl yaşayan Castrensis anısına. Tatlı çocuk mutlu ol, kimse ölümsüz değildir.” Bu mezar taşını da görmenizi öneririm.
Yazıtlı bloklar ise: genellikle kitabeler ve mil taşlarından oluşmaktadır. Bunlar: Ankara şehrinin o döneme ait bilgilerini içermeleri açısından önemlidir. Örneğin: bu kitabelerin birinde: İmparator Vespasianus döneminde (69-79) Ankaralı emekli askerlerin, bir dernek kurdukları öğrenilmektedir. Ayrıca: yine bu kitabelerde, dönemin ekonomik, sosyal, kültürel ve idari yapısı ve spor etkinlikleri öğrenilmektedir.
SÜTUNLU YOL
Son yıllarda arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülen burası: antik Ankyra şehrinin sütunlu yolunun bir kısmıdır. Sütunlu yol: hamam yapısının ve palaestra’nın doğusunda, antik dönem Ankyra şehrinin kutsal alanı olan Augustus Tapınağının bulunduğu yere doğru uzanmaktadır.
Ancak: Cumhuriyetin ilk yıllarında Çankırı caddesi yapılırken bu sütunlu yolun büyük kısmı, caddenin ve çevresindeki yapıların altında kalmış yok olmuştur.
Evet, sütunlu yolun MS. 2 ile 3’ncü yüzyıl arasında yapıldığı düşünülmektedir. Yolun sütunları: boz renkli damarlı mermerden olup, korint tipte başlıkları bulunmaktadır. Sütunların iki yanında, dükkan yapıları bulunur. Bu dükkanların bulunduğu bölüme ait duvar yapıları ortaya çıkarılmıştır.
Kuzey-güney doğrultusundaki duvar:1.70 metre derinlikte görülmüştür. Burada tespit edilen tüm duvarlar, iri taş bloklardan oluşmakta ve aralarında harç bulunmaktadır. Kazı yapılan bölgenin kuzeyinde: dükkanların muhtemelen ön duvarını oluşturan tuğla örgülü duvar bulunur. Duvar, burada 4.30 metre devam ettikten sonra, iri taş bloklardan oluşan bir eşikle sonlanmaktadır.
Buradaki kazılarda: seramikler, moloz dolgusuyla beraber kırık ve karışık olarak bulunmuştur. Platformun altında ve çevresini kaplayan yanık tabakada da yer yer Roma ve Bizans döneminden bronz sikkeler ele geçirilmiştir.
Ayrıca: az miktarda Frig seramik parçaları, bol miktarda Roma dönemine ait değişik kap formlarına ait seramik parçaları ve geç dönem seramik parçaları ve az miktarda Roma dönemi kandil ve kandil parçaları bulunmuştur.
Dükkanların bulunduğu bölgede, toplu olarak ele geçirilen ve kronolojik silsile takip eden 2000 adetlik sikke buluntusu: define hüviyeti taşımakta olup, sikkelerin çoğunluğu MS. 364-375 yılları arasında Anadolu’da darp edilen bronz sikkelerdir.
Definenin bulunduğu seviyede yoğun yanık izlerinin de olması, bir yangın veya düşman tarafından dükkanların yakılmış olabileceğini düşündürmektedir.
Ayrıca yine burada bulunan ve halen Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen: çıplak çocuk savaşçı olarak tanımlanan pişmiş toprak figürin, kemik tarak ve kemik at koşumu süslemesi de ilgi çekici buluntulardır.
Roma hamamı kapısından girince, hemen sağ yanda görülen kazı alanında: sütunlu yol ile ilgili bir kısım görüntü ilginizi çekebilir.
PALAESTRA-SPOR ALANI
Burası: antik dönemlerde “gymnasium” denilen alanın bir bölümüydü. Bu açık alan “güreş okulu” anlamına gelmesine rağmen, daha geniş anlamda kullanılmış ve bedensel her türlü etkinlik için ayrılmıştır.
Bu bölüm: aynı zamanda hamamın avlusu olarak da nitelendirilmiştir.
HAMAM KISMI
Burada yapılan arkeolojik araştırmalara göre: hamam kısmının “Septimus Severus”un oğlu İmparator Caracalla (212-217) zamanında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bunun en büyük kanıtı: bu alanda bulunan yüzlerce sikkedir.
Geleneğe göre: hamama gelenler, hamam ücretsiz olmasına rağmen, hamam kanallarına sikke atarlardı ve bu atılan yüzlerce-binlerce sikke: arkeolojik buluntularda ele geçirilmiş ve hamamın ve o dönemin yaşantısı ve kültürüne ait büyük kanıtları ortaya koymuştur.
Bu sikkeler, öte yandan hamamın hangi yıllarda kullanıldığını da kanıtlamaktadır ve bunlar incelendiğinde hamamın 500 yıl boyunca kullanıldığı anlaşılmıştır. (buluntu sikkeler, 500 yıllık sürece aittir.)
Evet: daha önce sözünü ettiğim gibi, bu hamam da Ankaralı bir hayırsever zengin olan Tiberius Julius Julianus tarafından yaptırılmış ve bu durum: yine aynı kişi tarafından yaptırılan yazıtlarda belirtilmiştir. Hamam: sağlık tanrısı “Asklepios” a adanmıştır. Ancak döneminde yapıldığı imparatorun ismiyle anılmakta yani “Caracalla Hamamı” olarak bilinmektedir.
Hamamın uzunluğu 130 metre ve genişliği 80 metredir. Taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır. Daha önce de belirttiğim gibi, Anadolu’daki en büyük Roma hamamıdır ve bu durum, gerek şehrin nüfusunun fazlalığı ve gerekse şehre Romalılar tarafından verilen önemi ifade etmesi açısından önemlidir.
Hamamın suyu: buraya 60 km uzaklıktaki Elmadağ’dan taş borularla getirilmiş ve bu hamamla birlikte şehrin tüm mahallelerine dağıtılmıştır.
Şimdi de bölgenin gezilmesine gelelim
Hamam bölgesinin girişi: Çankırı caddesinde, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alandadır. Buradaki giriş önce “palaestra” denilen spor alanına açılır. Bu alanda: beden eğitimi ve güreş yapılırdı.
Bu revaklı avlunun bir kenarında 32 sütun bulunur ve buradaki sütunların toplamı 128 tanedir. Bu sütunlar gayet kalındır, gördüğünüzde boyutlarına şaşıracaksınız.
Evet: söylediğim gibi, günümüzde bir açık hava sergisi olarak kullanılan palaestra bölümünden sonra: sola döndüğünüzde: önce soğuk bölüm (frigidarium) görülür. Burası iki bölümlüdür. Sağ yanda: soyunma yerleri (apoditerium) ve bunun hemen solunda havuz (piscina) bulunur.
Bunların ardında: ılık bölümler (tepidarium) ve bu ılık bölümün hemen solunda su deposu bulunur.
Bir sonraki bölüm yine ılık bölümlerdir, ama bu bölümlerin en solunda yani su deposunun hemen arkasında en sıcak bölüm (caldarium) bulunur.
Roma hamamının bulunduğu bölüme giremiyorsunuz. Ancak: bu bölümün biraz yüksekten görülebilmesi için gayet güzel bir yürüyüş yolu platformu yapılmış, zaten bunun üstüne çıkarak yürüdüğünüzde yapının planını ve bölümlerini gayet net olarak görebiliyorsunuz.
Hatta size bir ipucu vereyim, burayı daha yüksekten görmek isterseniz, hemen yan tarafta bulunan “Yıba” çarşısının en üst katına çıkıp bir pencereden burayı tüm güzellikleriyle tepeden görebilirsiniz.
Frigidarium
Burası: içinde yüzme havuzu da bulunan soğuk bölüm yani soğukluktur. Burası: yalnızca Roma hamamlarına özgü özel bir bölümdür. Roma hamamlarını, Türk hamamlarından ayıran en büyük özellik bu bölümdür. Bölüm yuvarlak tuğladan yapılmıştır ve sütun parçaları bulunur. Soğuk bölüm iki kısımdan oluşmaktadır.
Apoditerium-Soyunma yerleri
Burası giriş ve soyunma mekanıydı. Alan olarak hamamın en büyük bölümüdür. Soyunma mekanı: halvet hücreleri de dahil olmak üzere, bütün sıcaklık mekanına yakın büyüklükte bir alanı kapsamaktadır.
Piscina-Havuz
Yüzme havuzunun kenarında: oturma basamakları dikkat çeker.
Soğuk su havuzunun bulunduğu bölümde: büyük eğlenceler tertip edilirdi. Bu havuz, sıcak yaz günlerinde aynı zamanda ziyaretçilerin serinlemek amacıyla kullandıkları bir yerdir ve nispeten büyük inşa edilmiştir.
Tepidarium-Ilık Bölüm
Yapının ikinci sırasındadır. Soyunma mekanı ile sıcaklık bölümü arasındadır. Ziyaretçiler: soyunmalık ve sıcaklık bölümü arasındaki burada: vücudun ısı farkına adapte olması için bir süre beklerler ve sıcak bölümden çıktıktan sonra burada serinlerlerdi.
Burası da yine yuvarlak tuğladan yapılmıştır ve sütun parçaları bulunur. Yıkanma odaları: bu sütunların arasındadır. Bölüm: 40 derece civarında ısıtılır ve içinde sauna seansları düzenlenen dinlenme bölümüdür.
Bölüm zeminden ısıtılırdı. Burada: İatrına yani tuvalet ve traşlık bölümleri de bulunur. Ayrıca, o dönemde henüz sabun bilinmediğinden, vücudu ovma ve yağlama da burada yapılırdı.
Ankara’nın soğuk kış mevsimi nedeniyle, bu bölüm diğer bölümlerden daha geniştir. Bu bölümün çevresinde: ocaktan yani külhan bölümünden gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yer altı ısıtma tesisatı bulunur.
Bu yeraltı ısıtma tesisatı: ocakçıların ateşi körüklemek için geçtikleri bir takım tünel ve geçitlerle birbirine bağlanır. Yukarıdaki odalar, bodrumdaki bu tesisat yardımı ile ısıtılır.
Caldarium-En sıcak Bölüm
Burası: yapının en arka kısmındadır ve hamamın saunası yani en sıcak ve en önemli bölümüdür. Bölüm: kubbenin örttüğü, merkezi bir alan çevresinde sıralanan eyvan ve hücrelerden oluşur. Bu bölüm: öğleden sonra güneşini alması için güney cephede yapılmıştır.
Burada sıcaklık, sabit olarak 40-50 dereceler arasındadır. Havadaki nem oranı ise çok yüksektir ve hatta yüzde 100’e yakındır. Bu bölümde: adaleler gevşer, kan dolaşımı zorlanmaz, koku seansları ile solunum yolları rahatlatılır.
Hipocastum-Hypocaustum
Hamamın ısıtma tertibatı bu bölümdedir. Bölüm: ateşlik ve cehennemlik olmak üzere ikiye ayrılır. Burada: su haznesi ve bakır kazanlar bulunur. Külhan yani ısıtma tertibatı: genellikle sıcaklık mekanının bir tarafına yerleştirilen sıcak su deposunun altında bulunmaktadır.
Sudatorium
Ocağa yakın inşa edilen, bir tür “terleme” salonudur. Burada, sıcaklık doğal olarak daha yüksektir ve iç ortamın nemi, mümkün olduğunca düşük tutulur. Yani, bir tür kuru saunadır.
BALGAT ROMA MEZARI
Son olarak: palaestra bölümünün solunda, caddenin kıyısındaki bir yapıdan söz etmek istiyorum.
Burada: bir ev tipi mezar görülmektedir ama bu mezar yapısı, buraya sonradan getirilerek yerleştirilmiştir. Çünkü: Balgat mahallesinde yapılan bir hafriyat çalışması sırasında bulunmuştur. İki odadan oluşan aile mezar yapısı: MÖ. 50 ile MS. 50 arasındaki yıllara tarihlenmektedir.
1998 yılında ilk bulunduğunda, içinde üç gömü bulunmuştur. Ayrıca: yine antik dönemde mezar hediyesi olarak bırakılan: altın yüzükler, küpe ve cam kap parçaları, bronz kaplar ve mobilya aksamları ile kaseler ve günlük yaşamda kullanılan bazı takı ve eşyalar bulunmuştur.
Bulunan bu eserler, günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. Bu mezarın yanına kadar gidebilir, hatta çevresinde dolaşabilirsiniz, ama elbette içine girmek veya bakmak mümkün değildir, çünkü kilitlidir.
Evet: son olarak birkaç cümle daha söylemek istiyorum. Ankara, yani başkentte yaşıyorsanız, kesinlikle birkaç kez, buranın önünden geçmişsinizdir, bence mutlaka zaman ayırın ve hemen yakınımızdaki bu antik yapıyı görün.
Özellikle: burayı gezdiğinizde: buranın bulunduğu alanın çevresine nasıl hakim olduğunu, çevrede nasıl muhteşem bir manzara bulunduğunu göreceksiniz, öte yandan: buranın büyüklüğünü belki hissetmeyeceksiniz, ancak burası diğer tüm hamam yapılarını inceleyen araştırmacılar tarafından, Anadolu’da bulunan en büyük hamam yapısı olduğu belirtiliyor.
Yani: Romalılar, gerçekten bir taşra kenti olan Ankara’ya bir zamanlar büyük önem vermişler ve bu ölçüde büyük bir hamam yapma gereğini hissetmişler. Öte yandan, bu hamamın 500 yıl kullanıldığını düşünün. Gerçekten 500 yıl muhteşem uzun bir süre.
Yani, bir yapının sürekli olarak 500 yıl boyunca kullanılması muhteşem bir durum, bu durum gerek kültürel özellikler ve gerekse yapının sağlamlığından kaynaklanmaktadır. Buraya, antik dönemde 60 km uzaklıktaki Elmadağ yöresinden taş kanallar ile su getirildiğini düşünün.
Son olarak: bir zamanlar, muhteşem bir kültürün ve medeniyetin yaşandığı, insanların havasını soluduğu bu mekanda gezerken, günümüzden 1000 yıl sonra yine bu topraklarda yaşayacak insanların bizler hakkında neler düşüneceğini düşünmeye çalışın.
Antik dönem insanları: bizlere en büyük miras olarak toprakları bırakmışlar ve yaşam alanlarını ekilebilir topraklar üzerine değil, yüksek yerlere kurmuşlar.
Ankara, Akbaş Mahallesi, Ulucanlar caddesi üzerindedir.
1795-1706 yılları arasında yapılmıştır.
Meyilli bir arazi üzerinde yapılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlıdır. Duvarları, kerpiçtir. Bu duvarlar üzerindeki mukavemeti arttırmak için: bol miktarda, ağaç hatıl ve direkler kullanılmıştır. Bu yüzden: Ağaç Ayak camii ismi verilmiştir.
Kırma çatılı ve ahşap tavanlı caminin tavanı, güzel bir görünüş arz etmesi ve eski ahşap işçiliğini yansıtmasına rağmen, kesin olan şudur; orijinal değildir. Yalnızca: kuzey cephe, tuğladan yapılmış ve ağaç hatıllarla takviye edilmiştir.
ONARIM
İlk yapılışında: toprak damlı küçük bir yapı olan cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılarak, bugünkü şeklini almıştır.
Arazi konumundan ötürü, düzenli bir planı olmayıp, dikdörtgen planlı, üzeri çatılı moloz taştan yapılmış bir yapıdır. Son cemaat yeri yoktur.
Mimari yönden, herhangi bir özellik taşımamakta olup, çok sade bir yapıdır. Cami içindeki bezemeler de bir özellik taşımamaktadır.
Giriş kapısı üzerindeki ve yanlarındaki pencereler üzerinde, tuğladan sivri kemerli alınlıklar bulunmaktadır. Kuzey cephede, mahfile açılan pencerelerin içleri kapatılmış ve küçük tezyini birer niş şeklini almıştır. Kuzeybatı köşede bulunan ağaçlar, pahlıdır.
Bazı kısımlarda, bilhassa mahfilin alt tavanındaki işçilik ve malzeme, tavanla ayrılık göstermektedir. Düz tahtalar üzeri ince çıtalarla kare bölümlere ayrılmış olan tavanda çıtaların kesiştiği yerlere, baklava halinde, ufak tahta plakalar konmuştur.
Orta kısımda, 6 kenarlı bir göbek tavan yüzeyinden çıkıntı teşkil edecek şekilde yapılmış ve çevresi aşı boyalı nakışlarla süslenmiştir. Kenar pervazları ile çevrilmiştir. Orta göbeğin içi ise, birbirine geçmiş daireler ve bu daireler ortasında ışınlı yıldızlarla tezyin edilmiştir.
Kuzey taraftaki mahfilli, iki ahşap direk taşımakta olup, mahfilin orta kısmı, yanlara göre balkon şeklinde, ileri doğru çıkıntı teşkil etmektedir. Kenarları aşı boyalı nakışlarla tezyin edilmiş mahfilin nakışları, tavan nakışlarından daha eski olduğunu gösterir.
Kıble duvarı ortasındaki alçı mihrabı mücesemdir. Tavan hizasına kadar yükselen mihrap, en üstte bir sıra palmetle nihayetlenir.
Mihrap nişi 5 kenarlı ve köşelerde 2 sütunçe ile süslenir. Niş üzeri mukarnaslarla ve nişin iç yüzeyi, alçak kabartma ve geometrik geçme motiflerle, köşe dolguları da, aynı şekilde motiflerle süslenmiştir. Mihrap nişinin çevresini, 3 bordür çevreler.
Dışta ve içte, Kelime-i Tevhit yazılı, iki bordür arasında, birbirine geçmiş ovallerle süslü ikinci bir bordür bulunmaktadır. Mihrabın üzerinde, üst üste 3 kitabe bulunur ki, bunlardan ortadaki iki parçalıdır. Ahşap merdivenin altındaki üçgen pano geçmeler halinde yapılmıştır. Bütün yüzey hatayi, rumi ve kıvrık dallarla bezenmiş nakışlarla: kırmızı, siyah, sarı renkler kullanılmıştır.
MİNARESİ
Kuzeybatı köşesine, küçük bir minare oturtulmuştur. Ahşap ve yüksekliği azdır.