Ankara Ulus Cumhuriyet Müzesi

Ankara Ulus Cumhuriyet Müzesi

Sayın konuklar, Kurtuluş Müzesinde “Müze kart” geçmez iken, burada müze kart ile giriş yapabiliyorsunuz.

Evet, 46 yıl boyunca, ülkemizin yönetildiği bu mekan: 1’nci Meclis Binasından, 200 metre aşağıda, aynı kolda. 1924 ile 1960 yılları arasında, 36 yıl boyunca kullanılmış. Bugün ise, Cumhuriyet Müzesi olarak düzenlenmiş.

1923 yılında, mimar Vedat Tok (1873-1942) tarafından yapılmış. Cumhuriyet Halk Partisi binası olarak tasarlanmış, ancak daha sonra işlevleri geliştirilerek, Meclis Binası olarak kullanılmak üzere, 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmış. Türk siyasi tarihinde, yeri ve önemi büyük.

Bodrum üzerinde, 2 katlıdır.

Girişten sonra, enine uzanan, 2 ucunda merdivenler olan, geniş bir geçit var. Ortadaki Meclis Salonunun 3 kenarına, iç bölümler yerleştirilmiş. Tavan; Selçuklu ve Osmanlı bezemesi yıldız motiflerle süslü. Sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında, kemerler ve saçaklar, yer yer çinilerle süslenmiş.

1961 yılında; Meclis, yeni yapılan, bugünkü yerine taşınınca, bu bina, Merkezi Antlaşma Teşkilatı (CENTO) na tahsis edilmiş ve 1961-1979 tarihleri arasında, bu kurum tarafından kullanılmış. CENTO’nun kaldırılmasından sonra ise, aynı yıl Kültür Bakanlığına devredilmiş. 30 Ekim 1981 tarihinden bu yana, müze olarak kullanılmaktadır.

Müzede; ilk üç cumhurbaşkanı dönemlerini yansıtan olaylar; kendi sözleri, fotoğrafları, bazı özel eşyaları ile o dönemde; mecliste alınan kararlar ve kanunlar sergileniyor. Özellikle; salon kısmı görülmeli.

Bu salonda; Atatürk, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında, “Nutku” okumuştur. Atatürk’ün okuduğu Nutuk kitabı, müzede sergileniyor. Bu olay: doğal ortamda, Atatürk’ün bal mumu heykeli ile canlandırılıyor iken, bu heykeller kaldırılmış. Artık yok. Gittiğinizde aramayın. Yani, belki bakım için kaldırıldığını düşündüm ama 3 Aralık 2011 tarihinde gittiğimde, bu balmumu heykellerin hala yerlerine konulmadığını gördüm, demek ki gözden çıkarıldı. 4 Haziran 2020 tarihinde gittiğimde de bal mumu heykeller yoktu.

Ayrıca: nutukta geçen pasajlar, fonda seslendirilmektedir. Yani, müzeyi gezerken, salon bölümünde, fonda, Atatürk’ün sesini duyabiliyorsunuz. (Buna da son vermişler, yani hiç olmazsa burayı gezerken, Sevgili Atamızın sesini duymak mümkündü, artık değil)

Evet; büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün; ibret alınmasını düşünerek, gelecek nesillere, cumhuriyet dönemi öncesinde kurtuluş mücadelesinde yaşananları anlattığı ve önemli uyarılarda bulunduğu Nutuk adlı eserinin okunduğu yer olması açısından, burası önemli.

Ayrıca; Türk siyasi tarihinde, cumhuriyetin ilanı ile, bu Meclis binası önünde, Atatürk ve bir gurup insanın yürürken çektirmiş oldukları fotoğraf; eski nesillerin hafızalarında mutlaka yer etmiştir.

Evet: güzel bir müze. Özellikle; görevliler, gerek kıyafetleri ve gerekse nezaketleriyle çok kibarlar. Bu müzede: salon biraz daha modern olmuş, vekillerin oturdukları sıralar, tahta değil, tahta üzerine sünger-deri kaplanmış. Salon nispeten biraz daha güzeldir.

Özellikle: salon bölümünde, tepede tam ortadaki büyük avizeye  dikkat edin, muhteşem. Ayrıca: kürsünün hemen iki yanındaki avizeler de muhteşem güzel. Ama, en güzel olanı: bu salon ile günümüzdeki çalışma şartlarının değerlendirilmesidir.

Aslında, müzeye girdiğinizde, hemen sola dönüyorsunuz ve ilk oda ve devamındaki iki odada: Atatürk ile ilgili bir kısım obje bulunuyor. Bunlar arasında, özellikle dikkatinizi çekmek istediğim objeler: tam ortada bulunan ve üzerinde Cumhurbaşkanı Atatürk yazılı cumhurbaşkanlığı mührüdür.

Ayrıca: Atatürk’ün orijinal Nutuk kitabı da sergileniyor. Ayrıca: Cumhuriyetin ilk yıllarında, kurulan fabrikaların ürettikleri ürünlerin bir kısmı, yani ilk ürünler, burada sergileniyor. Örneğin: ilk şeker, ilk basma kumaş, matbaada basılan ilk kağıt para, Atatürk’ün nutku okuduğu mikrofon, Meclis görüşme tutanakları gibi.

Son odadan çıkıp, hemen karşıya geçtiğinizde odada bir şey yok, yandaki salona girin ve salonun gezin. Vekillerin toplantı yaptıkları salon, bir öncekine nazaran biraz daha konforlu ve hiç olmazsa, oturma yerleri, deri döşelidir. Ayrıca: masaların yerleşimi, tavandaki muhteşem avize, kürsü yanlarındaki avizeler, salona ayrı bir hava katıyor. Tüm bunların yanında: salonun hemen arka ve yan bölümlerinde, sanırım seyirciler için hazırlanan, balkon-localar görülüyor. Muhteşem bir duygu, yoktan var edilen bir ülkenin, Türkiye Cumhuriyetinin tarihi, sırları, gerçeği işte burada gizlidir.

Sonra: koridorun öbür ucundaki odaları görmelisiniz. Bu üç oda da: Celal Bayar, İsmet İnönü ve Atatürk’e ayrılmış ve onlara ait kişisel eşyalar sergilenmektedir. Özellikle: Atatürk’e ait odada, manevi kızı Ülkü ile birlikte çekilen fotoğrafta giydiği gömlek ve süveter çok etkileyicidir. Bunu görmelisiniz.

Evet müze bu kadar. Üst kat, ziyarete açık değildir. Müzenin önünde, tarihi kapıda, fotoğraf çektirmeyi unutmayın. Son ziyaretimde yani 4 Haziran 2020 tarihinde üst bölüm de açılmıştı. Üst bölümde: sol yanda, Meclis toplantı salonunun üst balkonları görülüyor. Sağ yanda ise, önce Meclis Başkanı odası ve sonra diğer Meclis görevlilerinin makam odaları bulunuyor.

Son bir not: her ne kadar müze kartı kullanılarak buraya giriliyor olsa da, özellikle gençlerin ve hatta tüm halkın, buraya girmesi için tedbir alınmalı, yani giriş ücretsiz hale getirilmeli diye düşünüyorum. Bu bir düşünce, umarım bir kısım yetkili okur ve gerek “Kurtuluş Müzesi” yani “1’nci Meclis” ve gerekse “Cumhuriyet Müzesi” yani “2’nci Meclis” girişlerinin halka açılmasını ve ücretsiz hale getirilmesini veya en azından, haftanın belli günlerinde ücretsiz halk günü düzenlenmesini hayal ediyorum.

 

THE MUSEUM OF TURKISH WAR OF İNDEPENDENCE

The museum is housed in a two-storey building on Ulus Square, Cumhuriyet Street, which was designed by the architects  Salim and Hasip beys and completed on 23 April, 1920. İt belongs to the First Period of National Architecture, and the outher walls are covered by Ankara stone (andesite).

The building served as the first Turkish Grand National Assembly (TBMM) until 1924, and was opened as the TBMM Museum in 1961. Since 1981 it has been open to the public as the Museum of Turkish War of İndependence.

The museum consists of the presidential boardroom, the chamber of ministers, the commission chamber, a private room, administrative rooms, the assamly hall, a mescit or prayer hall, the office of the chairman of the assembly, a photography room, storerooms for various works of art and an exhibition hall.

Ankara Ulus Taşhan ve Sümerbank

 

Ankara Ulus Taşhan ve Sümerbank

Ulus meydanına gittiğinizde, hemen sol yanda, meydana komşu tarihi bir yapı ile karşılaşacaksınız.

Günümüzde: Sümerbank ve diğer bazı kurumlar tarafından kullanılan bina: görünüm olarak zaten görenleri geçmişin derinliklerine götürmektedir. Bu yüzden: bu yapının geçmişi hakkında araştırma yaptım ve aşağıda sizlere kısa bilgi veriyorum.

Öncelikle “Taşhan” dan söz etmek gerekir, çünkü Sümerbank binası, bu Taşhan yıkıldıktan sonra aynı yere yapılmıştır.

Ankara Ulus Taşhan ve Sümerbank

TAŞHAN

Taşhan: 1895-1902 yılları arasında, Ankara Valisi Abidin Paşa’nın mektupçusu Ankara Vilayeti Meclisi İdare Başkatibi İsmail Bey tarafından yaptırılmıştır. Ancak, arazide bir mescit bulunması yüzünden hemen inşaata başlanamamış, Ankara Valisi Abidin Paşa’nın yardımı ile 1888 yılında Niğdeli bir kalfa tarafından yapılmaya başlanmıştır.

Yapı: Hızırlık  dağından getirilen pembe kalker taşlardan inşa edilmiştir ve bu yüzden halk arasında “Taşhan” olarak tanınmıştır. Hanın iç kısımlarında ise, kerpiç ve ahşap malzeme kullanılmıştır.

1892 yılında Ankara şehrine demir yolu gelince, Taşhan Meydanı: istasyon ile ilişkisi nedeniyle, simgesel bir kamusal alan olarak anlam kazanmıştır. Bu yüzden: Ulus Meydanının ismi “Taşhan Meydanı” olarak bilinmektedir. Taşhan’ın da bulunduğu tozlu-topraklı meydana, ancak 1924 yılında parke döşenmiştir.

Taşhan, yapıldığında Ulus’un en büyük binasıdır.

Bu 2 katlı ve 100 odalı han: bölgeyi gezen seyyahların uğradığı ve konakladığı bir yerdir. Hatta, çevre köylerden gelenlerin kağnıları için ayrılmış bir alan, ağıl ve mescit de vardır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında cepheden gelen yaralıların tedavi edildiği 150-200 yataklı bir hastaneye dönüştürülmüştür.

1920’li yıllarda, özellikle TBMM açıldığında, Ankara dışından gelen delegelerin büyük bölümü, burada kalmışlardır. Çünkü o dönemde şehirde mevcut diğer hanlardan farklı olarak, burası konaklama ve turizm amaçlı olarak kullanılıyordu.

1928 yılına gelindiğinde ise, burası “Taşhan Palas Oteli” (bir diğer ismi “Hotel d’Angora) olarak faaliyetini sürdürmüştür.

Hanın arka bahçesinde: bir lokanta kurulmuş ve ismi “İmren Lokantası” imiş. İmren Lokantası diye tabela asılmış. Ancak 1928 yılında kurulan bu lokanta: Bolşevik ihtilalinden kaçarak İstanbul’a yerleşen Rus Georges Karpovich tarafından işletiliyormuş ve bunun ismine ithafen zamanla “Karpiç Lokantası” diye anılmaya başlanmıştır.

Lokantanın ilk garsonu da, yine Rus Sergiyev idi. (Bu garson lokantanın kapanmasının ardından, kendi lokantasını “Süreyya Lokantası” ismiyle açmıştır.)

Karpiç Lokantası, Ankara şehrinin kuruluş yıllarındaki en modern lokantası olarak önem kazanmıştır. O dönemde: burası otelin resmi ve özel davetlerinin yapıldığı, Ankara’nın tek müzikli lokantasıydı.

Han: 1933 yılında; sahibinin bankaya borçlarını ödeyememesi nedeniyle banka (İş bankası) tarafından haciz edilir ve icra yolu ile satılır. Hanı, Sümerbank satın alır ve Kaprovich: Merkez Bankasının yanındaki meşhur “Karpiç Restoranı” açar, bu yeni yer de uzun süre Ankaralılar için önemli ve sık tercih edilen bir yer olma özelliğini korur.

Ankara Ulus Taşhan ve Sümerbank

SÜMERBANK

1933 yılında kurulan Sümerbank: özel bütçenin temelini oluşturan katma bütçeli idare uygulamasının ilk ve en önemli örneği olarak dikkati çekmektedir. Çünkü: ticari nitelikli mal üretmesi için kurulmuştur.

Bu kuruluşa: 11 Temmuz 1933 tarihinde Atatürk tarafından “Sümerbank” ismi verilmiştir. Halk tasarrufu ile oluşturulmuş Sümerbank, Türkiye’nin ilk modern tekstil kuruluşu olarak büyük bir üne kavuşmuştur.

SÜMERBANK BİNASI YAPILMASI

1928 yılında: Taşhan’ın yıkılarak yerine yeni ve modern bir banka binası yapılması için proje yarışması açılır. Yarışmaya pek çok yerli ve yabancı mimarın projesi katılır ve mimar Seyfi Arkan’ın projesi kazanır.

Ancak bir neden gösterilmeden bu projenin uygulanması iptal edilir ve yarışmaya katılmayan Alman mimar Martin Elsaeser’in proje yapması ve bunu uygulaması kabul edilir.

Hatta, Cumhuriyetin ilk yıllarında, yabancı mimarlar çalışırken, yanlarında Türk mimar çalıştırma gibi bir zorunluluk olmasına rağmen, Elsaeser, burada çalışırken yanında Türk mimar çalıştırmamıştır, sebebi belirsiz.

Bu arada: Ankara İmar Planı yarışmasını kazanan ve Plan Danışmanı olan Prof. Hermann Jansen: Taşhan’ın yıkılmasını istemez, ancak itirazlarına rağmen, Taşhan yıkılmıştır.

Yeni yapı 1937-1938 yılları arasında inşa edilmiştir. Dairesel formda yapılan yapıda, mimar Elsaeser tarafından modern mimari anlayışı uygulanır.

Betonarme iskelet sistemi uygulanan yapının öndeki alçak kütlesi dıştan ve girişi “Pembe Ankara taşı” ile kaplanmıştır.

Yapının eliptik giriş holü: en etkileyici bölümüdür. Bu giriş holüne: anıtsal bir merdivenle ulaşılan ana kapıdan girilir ve bu merdivenin üstü: dairesel bir saçak ile kapatılmıştır. Eliptik giriş holüne göre simetrik olarak planlanmıştır.

Bu planda, yapı arkaya doğru genişleyerek açılmış, öndeki Sümerbank satış mağazası ve banka kısmı alçak düzenlenmiştir. Yuvarlatılmış köşeleri, merdiveni ve pirinçten sütunları ile, ana giriş, burada simetri aksı üzerine yerleştirilmiştir.

Arkada, genişleyen bölümde: zemin üzerinde beş büro katı bulunmaktadır ve öndeki alçak kısımdan oldukça farklıdır.

Yapıda: tek, üçlü ve dörtlü olarak yerleştirilen pencerelerin ortasındaki gölgelikler: yüzeylerde gölge-ışık etkisi yaratmaktadır.

Yani: bina bittiğinde, Ankara’nın en modern binası ortaya çıkar. Tren garından gelen aksın bakış açısını oluşturacak şekilde tasarlanmıştır.

1988 yılında Sümerbank’ın özelleştirilmesiyle Sümerbank’a ait binanın ismi “Sümer Holding” olarak değiştirilmiştir. 2000 yılında binanın ön kısmı, bir hazır giyim markası tarafından mağaza olarak kullanılmaya başlanır ve daha sonra Özelleştirme İdaresi tarafından Kültür Bakanlığına devredilen bina, Sümer Holding’in genel merkezinin Atatürk Orman Çiftliğine taşınmasıyla birlikte, özel bir üniversiteye devredilir.

Sümerbank Binası içindeki “Oturan Atatürk Anıtı”

İlk önemli Atatürk heykelleri ve Türkiye Cumhuriyeti ulusal anıtları, Heinrich Krippel tarafından yapılmıştır. Avusturyalı Krippel, ilk olarak 1925 yılında, Ankara’daki “Zafer Anıtı” için açılan yarışmayı kazanmış ve Türkiye’ye gelmiştir.

Bundan sonra: İstanbul, Konya, Samsun ve Ankara’da heykeller tasarlamış ve gerçekleştirmiştir. Kendisi 13 yıl boyunca, düzenli olarak Viyana’dan Türkiye’ye seyahat etmiştir. Çünkü eserlerini Viyana’daki atölyesinde üretiyor ve Viyana Birleşik Maden İşletmelerinde dökümünü yaptırıyordu.

Krippel, Atatürk’ü sivil bir kişi olarak tasvir etmiştir. Krippel’in burada bulunan Atatürk anıtı da, taşlar yontularak yapılmıştır. Anıtta, devletin kurucusu Atatürk, merkezi holden yüksekte, taht benzeri bir koltukta otururken görülmektedir.

Atatürk, kollarını bu koltuğun kolçaklarına yaslamış ve bacakları açılı bir halde oturmaktadır. Bakışları, sağa doğru, uzaklara yöneliktir. Anıtın alt kısmına işlenmiş kitabesindeki “inanıyoruz ve yapıyoruz” sözleri, muhtemelen Kemalist yönetimin ekonomik politikasına dikkat çekmektedir.

Böylece, yeni Cumhuriyetin geleceğe yönelik potansiyeli, Krippel’in kendinden emin Atatürk figüründe ifade edilmeye çalışılmıştı.

Evet sonuç olarak Sümerbank binalarında, günümüzde bir üniversite bulunmaktadır. Son olarak üniversitede görevli bir arkadaşımı ziyaret ettiğimde, binayı bana gezdirdi. Binanın önemli bir özelliklerinden birisi de, bir zamanlar bu binanın dönemin hükümetine ev sahipliği yapmasıdır.

Başbakan Adnan Menderes’in makam odası buradadır. Daha da ilginç olanı, yine bir zamanlar devletin Hazine Dairesinin burada bulunmasıdır.

Ziyaret esnasında Hazine Dairesini de gezdim, hatta hazine dairesinin bir müze olarak düzenleneceğini ve ziyarete açılacağı konuşulmuştu, inceledim Hazine Müzesi açılmış, yine bu sitede Hazine Müzesiyle ilgili yazımı bulabilirsiniz. 

 Ankara Hazine Müzesi gezisi hakkındaki yazım için Hazine Müzesi

Ankara kalesi gezi yazım için  Kalesi

 Ankara Resim Heykel Müzesi hakkındaki gezi yazım için  Resim-Heykel Müzesi

Ankara Aslanhane Cami-Ahi Şerafettin

Ankara Aslanhane Cami-Ahi Şerafettin

Ankara camilerinin, işçilik yönünden en güzel örneklerinden birisidir. Bütün iç mimarisi ve muhteşem mihrabı, caminin ahşap minberinin ağaç oymacılığı bakımından Ankara camileri içindeki en güzel minberlerden bir tanesidir.

Caminin bir de kitabesinin bulunması, büyük önem taşır. Dış duvarların mütevazi görünümü yanında, iç mekan, Selçuklu camilerinin en güzellerinden birini teşkil etmektedir.

ARSLANHANE (AHİ ŞERAFEDDİN) CAMİİ

Ankara Aslanhane Cami-Ahi Şerafettin

Ankara Samanpazarında. Atpazarı yokuşunda, Ahi Şerafeddin Mahallesinde bulunmaktadır.

Selçukluların son devrinde, Ankara’da kurulmuş olan Ahiler Devrine ait olan eser;
1289-1290 yılları arasında, Ahi Şerafeddin tarafından yaptırılmıştır.

Minberindeki bir kitabeye göre: mimarı, Ebubekir Mehmet’dir. Anadolu Selçuklu mimarisinin; ahşap sütunlu ve ahşap tavanlı örneklerinden biridir. Ankara’daki: Roma ve Bizans dönemi yapılarından toplanan taşlarla yapılmıştır.

NİYE BU İSİM VERİLMİŞ

Eğimli bir arazi üzerinde yapılan caminin, türbe duvarına gömülü bir antik aslan heykelinden dolayı, “Aslanhane Camii” ismi verilmiştir. Önceki tarihlerde ise, caminin çevresinde aslan heykelcikleri varmış.

CAMİNİN MİMARİSİ

Ankara Aslanhane Cami-Ahi Şerafettin Caminin Mihrabı

Caminin içine: doğu, batı ve kuzeyden, üç kapı ile giriliyor. Esas giriş: kuzey cephedendir. Yanındaki minareye bitişik olarak yapılmış olan kuzey kapı: tam bir taç kapı hüviyetini taşımaktadır. Bu kapı: kesme taştan yapılmıştır.

MİHRABI

Açık mavi çinilerle bezenmiştir. 13’ncü yüzyıl Selçuklu eseridir. Evet, bu mihrap, Ankara camilerinin olduğu kadar, ülkemizde bulunan bu tür mihraplarında en güzelidir. Tavan hizasına kadar yükselen ve beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden mihrap, bütünüyle büyük bir pano meydana getirmektedir. Mavi çubukların meydana getirdiği esas motiflerin tam ortalarında, beşgen şekilde kesilmiş lacivert çiniler konulmuştur.

MİNBERİ

Ceviz ağacından yapılmış olup ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir.

MİNARE

Cami duvarlarında olduğu gibi, minare kaidesinde de, taşlar arası derz yapılmıştır. Oldukça yüksek olan kaideden, gövdeye geçişi sağlayan kürsüde, kareden silindirik gövdeye, yedi-sekiz tabir edilen üçgen satıhlarla geçilmektedir.

Selçuklu minarelerinin genel karakteristik özelliğini yansıtan minarenin, kürsü üzerindeki üst kademesinin 8 kenarından her biri, önce dikdörtgen panolar içinde kemerli nişler, sonra da birbirini takip eden sivri kemerli nişlerle teşkilatlandırılmıştır.

Minare gövdesinin alt kısımlarında, gene sırlı tuğladan yapılmış bir kuşak, gövdeyi sarar. Şerefe altı: alışılagelmiş şekilden başka oluşu ile, ilk bakışta dikkati çekmektedir. Kalın silindirik gövde dışarı doğru hafifçe genişleyerek, küçük köşeler meydana getirmekte ve sekizgen hale gelmektedir.

Şerefe korkulukları altında, bu genişleme biraz daha artmaktadır. Tuğla korkulukları takiben devam eden petek, daha ince ve silindirik olup, konik bir külahla nihayetlendirilmektedir.

İÇİ

Caminin içi, büyük bir dikdörtgen şeklindedir. Kıble duvarına dikey, dört ahşap sütun dizisi ile beş nef meydana getirmektedir.

Orta nef üzerinde bulunan mihrap: caminin, boyuna uzanan simetrik aksının tam üzerinde bulunmaktadır. Moloz taşlar arasında, bol miktarda kullanılmış olan spoli kesme taşlardan yapılmış olan beden duvarının teşkil ettiği mekanın üstünü: kiremit kaplı bir çatı örtmektedir.

TÜRBELER

Caminin yanındaki türbe: Ahi Şerafeddin’e aittir. Sekiz köşeli bir plan gösteren türbe, kubbe ile örtülüdür. Ahi Şerafeddin türbesinde: 17 mezar daha bulunmaktadır. Köşedeki, dört sütunlu, kubbe ile örtülü, etrafı açık türbeye de, “Kesikbaş Türbesi” denilmektedir.