Ankara Ulus Augustus Tapınağı

 

Ankara Ulus Augustus Tapınağı

 

Tapınak günümüzde Ulus Semtinde Hacıbayram camisinin hemen yanındadır.

ÖNEMİ

Ankara Ulus Augustus Tapınağı; Yapı: 14 Ekim 1972 tarihinde 1’nci derece kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Aynı zamanda: UNESCO tarafından dünya üzerinde mutlaka korunması gereken 100 kalıntı arasında kabul edilmektedir. Çünkü: ilk Roma imparatoru Augustus’un vasiyetnamesinde yazılı ve yaptığı işleri anlatan dünya üzerindeki Latince en uzun ve tek yazıt olarak önem kazanmaktadır.

İLK KAŞİFLER

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: İmparator Augustus adına yaptırılan tapınak: 16. yüzyıldan itibaren bilim adamları ve tarihçilerin dikkatini çekmiştir.

Tapınak ilk olarak: 1553-1555 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman döneminde: Kanuni Sultan Süleyman’ın huzuruna çıkmak için Amasya’ya giden Kaiser I. Ferdinant’ın elçisi ve I. Ferdinant’a yazdığı 4 mektupla tanınan aslen Hollandalı olan Baron Ghislen de Busbeck tarafından incelenmiş ve kopyası çıkarılmıştır. Yapı ile ilgili daha detaylı bilgi ise: Busbeck ile birlikte seyahat etmiş olan Hans Dernschwam tarafından verilmiştir.

Evliya Çelebi: 1640 yılları civarında külliyede, 300 e yakın dervişin barındığını yazmıştır.

1670 yılında Ankara’yı ziyaret eden Fransız Lainse, tapınakla ilgili daha detaylı bir çizim yapmıştır.

1701 yılında Ankara’ya gelen Joseph Piton de Tournefort: tapınakla ilgili iki verim vermektedir ve tapınağın tarifi ve yazıta değinmektedir.

Tapınaktan söz eden bir diğer seyyah da Richard Pococke’tur. Pococke: yapının tarifini yaptıktan ve çeşitli ölçüler verdikten sonra, bu yapının Augustus tapınağı olduğunu söyler ve yazıtına değinir.

Yazıtın ilk tam ve inanılır kopyası: III Napolyon tarafından Anadolu’yu araştırmakla görevlendirilen Georges Perrot ve Edmund Guillaume tarafından yapılmıştır. Bunlar: yazıtların Latince metninin tamamını ve Yunanca metninin yetiştirebildikleri kısımlarının alçı değil, grafik kalemle tam kopyasını almışlardır.

Bu kopyalar: yazıtın 1865 yılında Mommsen edisyonu tarafından basımında ve 1873 yılında Berg edisyonu basımında ve Corpus İnscriptionum Latinarum adlı eldeki bütün Latince yazıtları kapsayan eserin basımında temel teşkil etmiştir.

1813 yılında Ankara’ya gelen MacDonalt Kinneir: yapıyı kısaca tarif ettikten sonra, burada bulunan yazıtı kopyalamaya çalıştığını belirtir ve ancak daha önceden kopyalandığını ve çok tanınan bir yazıt olduğunu öğrenince bundan vazgeçtiğini belirtir.

1835 yılında Ankara’ya gelen Fransız mimar ve seyyah Charles Texier: tapınakla ilgili birçok çizim yapmış ve yapının planını hazırlamıştır.

1859 yılında Berlin Akademisi Mordtmann’a yazıtın ıslatılmış kağıttan (papier-mache) mulajını alması için finansman tahsis etmiştir. Ancak Mordtmann, bu tapınağın dış duvarındaki Yunanca metinleri kapatan evlerin sahiplerinden izin alamadığı için ve bu şekilde mülaj yapmanın kazılmış yazılara zarar vereceğini düşündüğünden bu işe girişmemiştir.

1882 yılında Mommsen’in önerisine uyularak Berlin Akademisi bu defa yazıtların alçı mülajlarını almak için Carl Humann’ı finanse etmiştir. Carl Humann: hem Latince metnin hem de ev sahiplerine çok iyi tazminat vererek tatmin ettiği için, Yunanca metnin tamamının mulajını almayı başarmıştır.

Bu alçı munajlar, 1882 yılında Berlin’e taşınmış olup Berlin Müzesinin en tanınmış; bütün eski kopyalardan daha değerli olmuş ve Berlin Müzesinin en tanınmış eski eserlerinden birisi olarak görülmektedir.

Ancak: Humann’ın tarafından kopyalar çıkarılmadan önce, anıt duvarlarının bazı yerlerinde biraz göçükler olması, eski kopyaların da kullanılmaya devam etmesini gerektirmiştir.

Mommsen’in verdiği metinin baskılarından: bu yazıtın Latinceden Türkçeye çevirisi “Ankara Anıtı” adı altında Prof. Hamit Dereli tarafından yapılmış ve Devlet Kitapları arasında bastırılmıştır. 1930 yılında yine Hamit Dereli tarafından gerçekleştirilen kazılarda: tapınağın tüm mimari yapısı ortaya çıkarılmıştır.

1936-1939 yılları arasında tapınakta “Türk Tarih Kurumu” adına H. Z. Koşay kazı çalışmaları yürütmüştür.

2008 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında sondaj çalışmaları yapılmıştır.

 

TAPINAĞIN YAPILIŞI

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: Tapınağın ilk olarak: Frig döneminde Frig tanrıları Men ve Kybele onuruna yapıldığı düşünülmektedir. Romalılar MÖ. 1’nci yüzyılın sonlarına doğru, Galatya bölgesini eyalet haline getirip Ankara şehrini metropolis başkent yaptıktan sonra, şehrin büyüyüp gelişmesini sağlamak için birtakım imar faaliyetlerine girişmişlerdir.

Bu esnada: şehirde; Roma döneminin en önemli yapıtlarından biri olan tapınak: son Galat hükümdarı Amintos’un oğlu Kral Pylamenes tarafından Roma imparatoru Augustus onuruna bir bağlılık belirtisi ve Galatya Eyaletinin Roma’ya katılmasını kutlamak için, MÖ. 25 yılında: daha önce burada bulunan Frig tanrıları Men ve Kybele onuruna yapılmış tapınak üzerine inşa ettirilmiştir.

Bu durum: Roma dönemi yazıtları ve sikkelerden anlaşılmaktadır. Bir kısım sikkede: Frig döneminde tapınağın bulunduğu tepede “Bereket Tanrıçası Kybele” ve “Ay Tanrısı Men” adına yapılmış bir tapınak bulunduğu görülmektedir.

Galatlar: Helen ve Romalıların tapındıkları tanrılara  tapınmanın yanı sıra, Anadolu’da kendi bölgelerinde ağırlıklı olarak Kybele ve Men’i kutsamışlardı.

“Men” bir erkek tanrıydı ve onlar için: insan talihinin, yaşanılan olayların, yerin ve göğün tanrısıydı. Canlıları ve ölüleri yargılayan yüce bir varlıktı.

Tanrıların anası “Kybele” ise Pessinus’daki ünlü kutsal mabedin kült tanrıçasıydı. Ana tanrıçanın şekilsiz,  taştan yapılmış kült heykelinin gökten indiğine inanılıyordu. MÖ. 204 yılında, Roma Senatosu Pesinus’a elçi göndererek, Kybele’nin bu kült heykelini Roma’ya getirtmiş ve “Hayatin” tepesinde yapılan bir tapınağa koydurmuştu.

Evet Galatia’nın başkenti Ankara şehrindeki Augustus mabedi önceleri tapındıkları tanrılara ayrılmıştı. İcra ettikleri dini törenleri uyguladıkları bu tapınak, daha sonraları imparator kültü için kullanıldı.

Kolonadın kuzeybatı antası üzerindeki bir yazıtta: tapınağın Augustus ve Tanrıça Roma’ya adandığı yazılıdır. İmparator kültünün Ankara şehrine bu şekilde getirilmesi, o dönemde Ankara şehrine Romalılar tarafından verilen önemin en büyük ifadesidir.

Bu mabetteki Augustus kültü: özel olarak Augustus mabedinin baş rahibi ile diğer rahipler tarafından imparatorun doğum günleriyle diğer günlerde düzenleniyordu.

Her beş yılda bir büyük şenlikler düzenleniyor, bu sırada görkemli ziyafetler veriliyor ve hatta halka hububat dağıtılıyor, özel müsabakalar ve gladyatör gösterileri düzenleniyordu.

Aslında: tarihçi M. Schede: tapınağın yapılış tarihi olarak MÖ.2. yüzyılı vermiş olsa da tapınakta bulunan mimari ögeler: tapınağın yapılış tarihi olarak: erken Augustus dönemi yani MÖ. 27 ile MS. 14 yılları arasındaki dönemi işaret etmektedir.

Şehir: Roma döneminde: bu tapınağın bulunduğu tepenin çevresinde büyüyüp gelişmiştir.

 

MİMARİ

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: Tapınak: 8 basamakla çıkılan; 36 x 54.82 metre ölçülerinde ve 2 metre yükseklikteki basamaklı bir podyum üzerinde oturmaktadır.

Yapı: İon düzeninde: önde ve arkada kısa kenarlarda: 8 ve kuzey ve güney uzun yanlarda: 15 sütunlu, dikdörtgen planlı, Korint düzenli bir perinstasis ile çevrilmiş, pseudodipteros planlı bir yapıdır.

Plan olarak benzemesi nedeniyle: Hadrian döneminde: Kütahya-Sivrihisar bölgesinde yapılmış Aezonai Zeus Tapınağına öncülük ettiği söylenmektedir. Ayrıca: tapınak yerli Anadolu geleneğini sürdüren Efes, Sardes, Menderes Magnesiası ve son yıllarda Pessinus’ta ortaya çıkarılan tapınak gibi batıya dönüktür.

Yapının eğimli çatısını destekleyen bu 42 tane dış sütun dizisinin arkasında: 4 sütundan oluşan bir sıra daha vardır. Sütunlar: büyük dikdörtgen bloklardan oluşan temel üzerinde durmaktadır. Ancak günümüze kadar varlığını sürdürememiş bu sütunları anlayabilmek için, yapının ön tarafında görülen 4 ve arkadaki 2 sütun temel kalıntıları değerlendirilmektedir.

Cella (tapınaklarda tanrı heykellerinin konulduğu bölüm) ya giriş: yüksek bir kapı ile sağlanmaktadır ve burada 4 sütun bulunmaktadır.

Giriş güzel ve orantılı, yüksekçe bir kapı ile verilmiştir. Çünkü: penceresiz tapınağın cella bölümünün aydınlatılması, bu yüksek kapı ile sağlanmıştır.

Kapının yüksekliği 8.4 metredir, genişliği 3.34 metredir. Bu büyük ve görkemli kapıdan, kutsal yapının iç bölümüne ve pronaos denilen üstü kapalı bir geçide geçilmektedir.

Yapının iç bölümü yani “Naos” (tapınaklarda kült heykelinin bulunduğu kutsal bölüm, iç oda, yani tapınağın en kutsal bölümüdür) üç bölümlüdür ve 12.8×28.21 metrelik bir alanı kapsamaktadır.

Pronaos (tapınakta genellikle doğuda bulunan ve cellaya geçit veren ön odadır) bölümünde 4 ve opisthodomos (tapınakta arka odadır) bölümünde 2 korint tarzı sütun bulunmaktadır.

Duvarlar: yapının bütün duvarları yaklaşık 11.20 metre uzunluğunda ve 90 cm kalınlığındadır. Kısa olan ve Hacı bayram camisine bitişik olan duvar: önemli ölçüde bozulmuştur. Büyük duvarın tepe noktası ise, zemine göre 70 cm kaymıştır ve eğimlidir.

Turizm Bakanlığı: duvardaki eğikliğin daha fazla ilerlememesi için, duvarların desteklenmesine karar vermiştir. Tapınaktaki 3 mermer duvarın destek yapıları yapılırken: üzerindeki yazıtların görünürlüğünün korunması esas alınmıştır. Bu duvar destekleri halen görülebilmektedir.

Cellanın kuzeybatı duvarının bir bölümü: 1834 yılında yıkılmış, ancak tapınak yine de iyi korunarak günümüze ulaşmıştır. Tapınaktan günümüze gelen kısımları: büyük kapı, sella ve pronaos kısımlarıdır. Yani: yalnız iki yan duvar ile kenarları işlemeli kapı kısmı eski haliyle ayakta günümüze ulaşmıştır.

 

İMPARATOR AUGUSTUS

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: Roma imparatoru Augustus: MÖ. 63 yılında Roma şehrinde doğmuştur ve esas ismi “Gaius Octavius” tur. MÖ. 44 yılında, bir suikast sonucu öldürülen Roma imparatoru Julies Ceaser’ın kız kardeşinin oğludur ve imparatorun yasal varisidir.

Kendisi: MÖ. 43 yılında, 5 yıllığına, Marcus Antonius ve Lepidus ile birlikte, Roma’da ikinci Triumvirliğe (Roma’da devlet yönetimini üstlenen üçlü komisyon) seçildiler. Daha sonra ise Octavianus ile Antonius’un arası açıldı. Octavianus, MÖ.30 yılında, Mısır’daki Ptolemaios krallığının başında bulunan Kraliçe VII Cleopatra ve Mısır’a kaçan M. Antonios’u izleyerek Actium Deniz Seferinde onları yenilgiye uğrattı ve Roma’nın başındaki tartışmasız tek lider oldu.

MÖ. 27 yılında Mısır’dan Roma’ya döndüğünde Senatus tarafından imparator ve onun yanında “kutsal” anlamına gelen “Augustus” unvanları verildi. Augustus unvanı onunla bütünleşerek ismi oldu ve Augustus olarak anılmaya başlandı.

Bu başarılı imparator: 70 yaşlarına yaklaştığında yavaş yavaş devlet işlerinden uzaklaştı. Karısı Livia’nın ilk eşinden olan oğlu Tiberius’u evlatlık edindi ve MS. 4. yılında ona 10 yıl süreyle “tribunika potestas” görevi verdi. Livia (MÖ.58 MS.29) yılları arasında yaşamıştır.

Roma imparatoriçesi ilk imparator Augustus’un karısı ve ikinci imparator Tiberius’un annesidir. Augustus’un ölümünden sonra adı Julio olmuş ve Livia, uzun yaşamı boyunca imparatorlar üzerinde etkili olmuştur.

Evet Augustus dönemi: Roma için acı ve sıkıntıların az olduğu huzurlu bir dönemdi. Kendisi Anadolu’da etkili olmuş ve MÖ. 25 yılında Roma’ya bağladığı Galatia Eyaletinin başkentini Ankara olarak belirlemiştir.

Roma imparatorlarının: Anadolu’da birer tanrı gibi kabul görmeleri, bu imparator zamanında başlamıştır.  Onlar adına tapınaklar inşa edilmiş, var olan tanrı ve tanrıça tapınakları da Roma imparatorlarına ithaf edilmiştir.

MS.14. yılında 19 Ağustos günü, imparator Augustus: Capri adası yakınlarında hastalanarak 76 yaşında öldü ve cesedi Roma’ya getirilerek yakıldı ve külleri “Mausoleum”a konuldu.

İmparator ölmeden 16 ay önce: Vesta rahiplerine 4 önemli belge teslim etti.

Birinci belge: özel istekleri ve vasiyetnamesiydi. İkinci belge: cenaze töreni hakkında buyrukları yazılıydı. Üçüncü belge: İmparatorluğun parasal ve askeri bilgileri bulunuyordu. Dördüncü belge ki en önemlisi buydu: hayatı boyunca yaptığı işleri belirliyordu.

Bunlar: cenaze töreniyle ilgili emir, devletin asker ve para durumu belgesi, servetini varisleriyle Roma halkına bıraktığını bildiren belge, yaptığı işleri, kazandığı onur ve harcadığı paraları gösteren çizelgeden oluşmaktadırlar.

Bunlardan, yalnızca dördüncüsü yani “İndex rerum gestarum” Augustus tapınağı duvarlarına iki dille yazılarak günümüze ulaşmıştır.

Roma şehrinde Senato’da okunan metin: MS. 14. yılında ölümünün ardından: bronz levhalar üzerine yazılarak, Roma şehrinde “Da Ripatta”da bulunan Augustus mozolesinin ön yüzüne yerleştirilmiş ve belgelerin kopyaları: eyaletlerdeki tapınaklara gönderilerek, bazı şehirlerdeki Augustus tapınaklarının duvarlarına yazdırılmıştır.

Ancak, Roma şehrinde imparatorun mezarına konulan orijinal Latince metinler nereye gittiği bilinmeden kaybolmuş ve bu yüzden tapınaklardaki yazıtların önemi daha da artmıştır.

 

ANKARA AUGUSTUS TAPINAĞI YAZITLARI

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: İmparator Augustus’un vasiyetnamesi: Ankara şehrinde bulunan Augustus tapınağının duvarına: Latince ve eski Yunanca olarak yazılmıştır.

“Monumentum Ancyranum” yani “Ankara Anıtı” ve “Ankara Yazıtı” (Res Gestae Divi Augusti) ve hatta “Yazıtlar Kraliçesi” olarak bilinmektedir.

 

Latince Çeviri

Bu yazıt: İmparator Augustus’un yaptığı işleri anlatan, dünyadaki en uzun ve sağlam Latince kitabe olarak önem kazanmaktadır.

Evet: “Res Gettae Divi Augusti” isimli yazıt: tapınağın anta duvarlarının promaos’a bakan yüzünde: Hacı bayram camisine yakın olan duvarın üstünde Latince, güneydoğu cella duvarının dışa bakan yüzünde ise eski Yunanca olarak yazılmıştır. Yazıt: “tanrılaştırılmış Augustus’un icraatları” sözcükleri ile başlamakta ve duvarın büyük bölümünü kaplamaktadır.

Yazıtlarda, yukarı da söz ettiğim gibi: ilk Roma imparatoru Augustus’un imparatorluğu sırasında (MÖ.27-MS.14) yaptıklarını yani “Res Gestae Divi Augusti” metninin  bir kopyasını içermektedir.

Yazıtların yazılı bulunduğu ve kalın mermerden yapılmış: iki uzun paralel duvar ve bu iki duvarı birbirine bağlayan, tapınağın girişini oluşturan üçüncü duvar: günümüze kadar ulaşmıştır. Uzun ve paralel duvarlar: yaklaşık 27 metredir. Kısa olan duvar ise yaklaşık 10 metre uzunluğundadır. Kısa olan duvar: iki uzun duvar arasındaki boşlukta bulunan girişi oluşturur.

Yazıtlar: uzun duvarlardan birinde, zeminle yaklaşık 2 metre yükseklik arasında bulunmaktadır. Anıtın Pronaos bölümündeki üç duvarın iç bölümlerine Latince ve 6 sayfa olarak yazılmıştır. Latince yazıtın her bir sayfası:2.7 metre yükseklikteki duvara kazınmıştır.

Her duvar 4 metre genişliktedir. Bu 6 sayfa Latince yazıttan girişin sol tarafında bulunan ilk 3 sayfasında 46 satır bulunur. Bunun bölümlerinin başlıkları: her 3 sayfanın üzerinde 2.5 satır olarak verilmiştir.

Girişin sol yanında bulunan 3 sayfa için ise, her bir sayfa 54 satırdan oluşmaktadır. Şüphesiz, bu şekildeki düzenleme: Roma şehrindeki bronz orijinaline benzetmek içindir. Bu altı sayfadan her bir satır, ortalama olarak 60 Latince harften oluşmaktadır.

Paragrafları göstermek için paragraftaki birinci harf: marjdan bir harf dışarı çıkar. Cümle sonlarında bulunması gereken nokta yerine, 7 şeklinde bir sembol kullanılmıştır.

 

Grekçe Çeviri

Cellanın güneybatı dış duvarına ise Grekçe çeviri kazınmıştır. Çünkü: Latince metnin, Grekçe konuşan eyaletlerdeki halkın okuması için Grekçe çevirisi eklenmiştir. Ancak: Grekçe çeviri: metnin birkaç noktası dışında olmak üzere, yazıtı çözümleme ve açıklama bakımından önemsizdir.

Hatta: bunları araştıran Mommsen ve Kaibel gibi araştırmacılar: çeviriyi yapının bir Grek değil, bir Romalı olduğunu kesin olarak kanıtlamışlardır.

Zaten: Grekçe metin uzun yıllar araştırılmamıştır, Grekçe yazının Latince yazıt ile herhangi bir ilgisi olduğu akla bile gelmemiştir. Latince metinde bulunan bazı parçaların, Grekçe metinde karşıt parçalarına uymaması, biraz önce belirttiğim gibi, Latince metinin Grekçeye kötü tercümesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum: bu konudaki en etkin araştırmacı Mommsen tarafından belirtilmektedir.

Grekçe metnin bulunduğu bu dış duvar kıyısında: çok uzun zaman öncesinde evler inşa edildiğinden Grekçe metni okumak ve bu metinlerin alçıdan kopyalarını almak bazı kısımlar için imkansız olmuştur.

 

Diğer Kopyalar

Yukarıda belirttiğim gibi: belgelerin kopyaları bazı eyaletlere gönderilmiştir.

Buna istinaden: aynı konuyu içeren Latince yazıtlar: Pisidia bölgesindeki Antiochia (Yalvaç) da yapılan kazılarda “Res gestae divi Augusti” yani “tanrılaştırılmış Augustus’un işleri” adını taşıyan kitabenin kopyasına ait bir kısım parça ele geçirilmiştir.

Frigya Apollonia’sında (Uluborlu) ise yazıtların Grekçeleri ele geçirilmiştir. Ancak: Grekçe bu yazıt: Ankara’daki Augustus tapınağında bulunan Grekçe yazıtın okunmasında çok da işe yaramamıştır. Evet; yazıtlar içinde en iyi korunanı Ankara Augustus tapınağında bulunanlardır.

Ankara Augustus tapınağında bulunan yazıtın eksik bölümlerinin tamamlanmasına yardımcı olan bu parçalardan Yalvaç da bulunan yazıt; halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.

 

RAHİPLER LİSTESİ

Augustus rahiplerinin burada sadece 1 yıl görev yaptıkları biliniyor. Tapınağın anta duvarlarından: kuzeybatı anta duvarının ucunda: imparator rahiplerinin listesi ve rahiplikleri sırasında yaptıkları işleri anlatan “Rahip Listesi” bulunuyor.

Burada: rahip isimleri yanında Livia Augusta ismi de geçmektedir. İmparator Augustus MS. 14 yılında ölünce, karısı imparatoriçe Livia tarafından “Augustus” unvanı kullanılmaya başlanmıştır.

Bu durum: imparatorun vasiyetinde yazılıdır. Yine bu yazıtta: Albiyoriks adındaki rahibin, mabede Livia Augusta ile Kaiserin heykelini diktirmiş olduğu yazılıdır.

Güneybatı anta duvarında ise: biraz daha geç dönemde görev yapan bir rahiple ilgili kısa bir yazıt görülür.

 

HIRİSTİYANLIĞIN KABULU VE KİLİSEYE DÖNÜŞÜM

Hıristiyanlık kabul edilince, tapınak kiliseye çevrilmiştir. Bu esnada cellanın güney duvarına üç pencere eklenmiştir. Ayrıca: cella ile opisthodomos arasındaki duvar yıkılarak naos gerisine bir crypta yapılmıştır.

 

OSMANLI DÖNEMİ

Osmanlı döneminde, tapınak bir ara medrese olarak kullanılmıştır.

 

HACI BAYRAM CAMİSİ

15. yüzyıl başlarında Türkler, Ankara’yı alınca, tapınağın kuzeybatı köşesine: 1427-1428 yılları arasında  Hacı bayram camisi eklenmiştir.

Çünkü: MÖ. 8. yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte, tüm kutsal yapıların üst üste veya yan yana bulunması, eski bir Anadolu geleneği ve Anadolu insanının hoşgörüsü olarak yorumlanmaktadır.

Caminin doğu duvarı: Augustus tapınağına, güney duvarı Hacı Bayram türbesine dayanır. Selçuklu mimari stilinde inşa edilmiş cami, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır.

Yapı: uzunlamasına dikdörtgen planlı, taş kaideli, tuğla duvarlı, kiremit çatılıdır. Türbenin güneydoğu duvarında yükselen iki şerefeli minaresi kare planlı, taş kaideli ve silindirik tuğla gövdelidir.

Alt pencereler dışta sivri kemerli nişlerle kuşatılmıştır. Üst pencereler sivri tuğla kemerlidir. Ahşap mihrabı 17. yüzyıl sonunda ünlü nakkaş Mustafa tarafından işlenmiş olan cami,  daha sonra Kütahya çinileriyle süslenmiştir.

Sanat değeri yönünden ilgi çekici olan cami, halen Ankara’nın en önemli camilerinden birisidir.

 

SONUÇ

Önemli kısımları: günümüze kadar ulaşmış tapınak, Anadolu kültür bütünlüğünü en güzel yansıtan bir eserdir.

Her ne kadar, restorasyon ve çevre düzenlemesi adına: tapınağın hemen yakınlarına havuzlar yapılmış olsa ( bu havuzların yaratacağı nem ortamının tapınak kalıntılarını olumsuz etkileyeceği maalesef hiç düşünülmemiştir) ve bu tür antik hazinelerimizin hala yalnızca taş olduğu zihniyeti devam ettiği sürece: dünya buranın dünya üzerinde kesinlikle sahip olunması gereken 100 eser arasında gösterse de: inanın, bu kafa ve mantalite ile burası da fazla dayanmaz, yıkılır, yok olur gider.

Bu yüzden: Ankara’da yaşayanlar, Ankara’ya yolu düşenler, mutlaka burayı ziyaret etmeli ve bin yıl öncesinden günümüze kalan bu eseri yıkılmadan, yok olmadan mutlaka görmelisiniz.

 

Ulus Roma sütunu tanıtım yazım için.

Ulus Roma hamamı tanıtımı yazım için.

Ulus Atatürk Anıtı tanıtımı yazım için.

Ulus Ankara kalesi tanıtımı yazım için.

Ankara Ulus Ankara Palas

Ankara Ulus Ankara Palas

 

Ankara milli mücadelenin merkezidir. Başkent olmuştur. Geleni-gideni geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde artmıştır. Kalacak yer kıtlığı çekilmektedir.

Ulus’taki Taşhan’ın adı “Hotel d’Angora” olmuşsa da, altı üstü bir handır ve özellikle yabancı ülkelerden gelenlerin konuk edilebileceği eli yüzü düzgün bir yapıya ve işletmeye ihtiyaç vardır.

Belvü Palas adlı bir otel yaptırılmıştır ama o da istenilen nitelikte değildir. Dolayısıyla Atatürk’ün isteği üzerine, TBMM’nin karşısına bir otel yaptırılır. Ankara’nın Cumhuriyet kurulduktan sonraki ilk çağdaş otelinin projesi Mimar Vedat Tek tarafından yapılır.

İnşaat başladıktan sonra, Vedat Tek, Evkaf İdaresiyle anlaşmazlığa düşer ve işi bırakır. Yapımını Mimar Kemalettin Bey’in tamamladığı otel, 1928 yılında hizmete girer. Önceleri Vakıf Oteli adı konulsa da bu ad “Ankara Palas” olarak değiştirilir. İşletmesi Fransızlara verilir.

Atatürk’e göre; ” Doğu’dan Batı’ya açılan bir pencere ” idi. Ankara’nın ilk çağdaş otelidir. Bu otelin odalarında: Krallar, Kraliçeler, Cumhurbaşkanları ağırlanmış, salonlarında Atatürk’ün unutulmaz cumhuriyet baloları düzenlenmiş.

Evet, 2’nci Meclis binasının hemen karşısındaki Ankara Palas, bugün 1980 yılından bu yana İçişleri Bakanlığının devlet konuk evi olarak kullanılıyor.

Binanın; cadde yönündeki ana giriş kapısı: taç kapı olarak yapılmış. Oldukça yüksek ana girişin üzerindeki ahşap kubbe, zemin katın kemerli pencereleri ve girişteki sütunlar; o devrin mimari anlayışını yansıtmaktadır.

Taç kapıdan girdikten sonra ise; sağa uzanan koridorun önünde, büyük balo salonu var. Onun sağ yanında ise; çay ve yemek salonları bulunuyor. Binada: 55 oda var. Yukarı kattaki; 44 odanın her birinin önünde, küçük balkonu mevcuttur.

Evet; Ankara Palas Oteline girmeniz mümkün değil. Dışarıdan bir-iki dakikamızı ayıralım, gerçekten, bir zamanlar, Türkiye Cumhuriyetinin ilk kuruluş yıllarında; çok popüler bir mekan imiş. İnanıyorum ki, orada, birçok insanın, unutulmaz anıları vardır.

Özellikle, ön cephenin üst bölümündeki mavi çiniler harika. Hatta, burada bazen düğünler tertip ediliyor, bir düğüne davet edilirseniz, yapının içini de görme şansınız olabilir.

Ankara Ulus Kurtuluş Müzesi

 

Ankara Ulus Kurtuluş Müzesi

Burada fotoğraf makinası kullanmak yasaklanmıştır. Ancak: 2’nci Meclis binası, yani hemen 200 metre aşağıdaki ortamda, fotoğraf çekmek yasak değil iken, burada fotoğraf çekmenin yasaklanmasını anlamak mümkün değil.

Özellikle: yasak denilse de, özellikle şehir dışından gelenler, burayı gezdiklerini belgelemek adına, birkaç fotoğraf çekmeye kalkıştıklarında ise, görevlilerin sert müdahale içeren sözleri, inanın kırıcı oluyor ve müze gezmek gibi bir kültür gezisi, stresle yoğuruluyor.

Evet, gelelim, en büyük değerimiz olan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusumuza armağanı, Türk gençlerine emaneti Cumhuriyetimizin hangi ortamda, ne gibi şartlarda ilan edildiğini gezip görmeye.

Müze: Ulus Meydanındadır. Cumhuriyetimizin ilan edildiği, 1’nci Meclis Binası. 1920 ile 1924 yılları arasında kullanılmış. Gerçekten; o yıllardaki şartları göreceksiniz. O insanların, saatler, günler boyunca, o tahta sıralar üzerinde oturduklarını göreceksiniz.

Ve o zor ve güç şartlarda yarattıkları, kurtuluş mücadelesi olsun, cumhuriyet olsun ve bunlar gibi ülkenin kurtuluşu ve gelişmesi için yarattıkları birçok çabanın, yaratıldığı o güç şartları göreceksiniz ve bugünle karşılaştırıp, elbette şaşıracaksınız.

Evet; Cumhuriyetimizin ilan edildiği bu bina, günümüzde müze olarak kullanılıyor ve adı: Kurtuluş Müzesi. İlk toplantının yapıldığı bu binanın yapımına; 1915 yılında, mimar Hasip Bey tarafından başlanır. Atatürk’ün, 27 Aralık 1919 tarihinde, Ankara’ya gelişinden sonra, yapının meclis binası olarak kullanılmasına karar verilir.

İlk parlamento binası; 22 x 43 metre boyutlarında. Bodrum üzerine, tek kat olarak yapılmış. Büyük bir toplantı salonu ve 9 odası olan taş bir yapı. Dış cepheler; kemerler ve geniş saçaklarla bezenmiş ve ayrıca iki balkon var. Devletimizin kuruluşu ve kurtuluş savaşının tüm askeri ve siyasi kararları burada alınmış.

Bu küçük bina; 18 Ekim 1924 tarihine kadar kullanılmış. Günümüzde ise, Müze. Evet; kurtuluş savaşımız ve cumhuriyetin ilanı aşamasındaki o imkansızlıklar ortamını mutlaka gidin görün. Müzeye; girdiğinizde, sizi büyük bir nezaketle, müzenin görevlileri karşılıyor. Gerçekten, bu nazik insanları, görevli olarak oraya koymak, muhteşem bir uygulama. Gerek davranışları, gerek kıyafetleri ve gerekse yol göstermeleri: ” gezinize şuradan başlayacaksınız ” şeklinde yol göstermeli çok güzel.

Evet; müze kartınızı gösteriyor veya bilet alarak giriyorsunuz, hemen ilk oda; mescit, sonra Atatürk’ün çalışma odası ve sonra toplantı salonu. Bir koridorun çevresindeki bölümleri geziyorsunuz. İlgi çeken yerler; toplantı salonundaki tahta oturma yerlerine bakın lütfen, kötü oturma yerleri, sonra ısınmak için konmuş, iki soba göreceksiniz.

Özellikle: Lozan Barış Antlaşmasının imzalandığı masa var. Hemen yanında: Atatürk ve İsmet İnönü’nün resimleri bulunuyor. Bu masa; İsviçre’den buraya nasıl getirilmiş anlamadım. Ama; Lozan barış antlaşması, Türk Siyasi tarihinde çok önemli yeri olan bir antlaşma.

Bunun imzalandığı masayı bulup, buraya getirmek ve sergilemek, güzel bir uygulama. Düşünene ve bu masayı buraya kadar alıp getirene teşekkür etmek gerek, gerçekten Türkiye’nin siyasi geleceği, işte bu masanın üstünde şekillendi dememek elde değil. Ayrıca; zamanında Mecliste görev yapmış kişilere ait, şahsi eşyalarda sergileniyor.

Bunun yanında; o zamanlar kullanılan, üç makineli tüfek ve normal mavzer tüfekler sergileniyor. Meclis çatısı altında, bu tür silahların niye sergilendiğini anlayamadım? Bu tür silahlar, milli mücadelede kullanıldı ise, bunların sergilenebileceği bir çok yer olduğunu düşünüyorum, ama burası Meclis ve ben buraya, Cumhuriyetin hangi şartlar altında ve ne gibi bir ortamda ilan edildiğini, bir zamanlar milletin temsilcilerinin ne gibi ortamda çalışarak, ülkenin kurtuluşunda çaba gösterdiklerini görmeye gittim ve gerek  tahta sıra ve masalar ve gerekse ısınmak için kullanılan sobalar; ziyaretçileri etkilemek için yeterli geliyor.

Birde, Atatürk’ün Sivas kongresinde kullandığı masası var. Bunlara bakarken, lütfen, o günün şartlarını düşünün. Bugün olsa, asla dönüp te kimsenin bakmayacağı bir masa, ama masanın lüks olmasının ne önemi var, o insanlar, lüksten ziyade, kararlılıklarını bu masaların üzerinde, tahta sıraların üzerinde ortaya koymuşlar, önemli olan bu.

Evet; bu güzel müzeyi gezip çıkıyoruz. Mutlaka gitmenizi öneriyorum. En fazla bir saat zamanınızı alır ve çok yakın, hemen dibimizde, mutlaka gidilmeli. Ama, bu giriş ücreti konusuna çözüm bulunması gerekir diye  düşünüyorum.