Sultan Alaeddin Camii, Ankara’nın ilk camisi olması nedeniyle, önem taşır.
Ankara kale içinde.
GENEL
1178 yılında, Kılıçaslanoğlu Muhiddin Mesud tarafından yaptırılmıştır. Alaeddin Keykubat döneminde onarılmış ve bu yüzden de “Alaeddin Camii” ismini almıştır.
1361 yılında, Osmanlı Padişahı Orhan Gazi, 1433 yılında Şerife Sümbül Hatun, 1954 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından olmak üzere, üç büyük tamirattan geçmesi sonucu, ilk orijinalliğini kaybetmiştir.
Caminin giriş kapısı, iç kale duvarına bitişiktir. Avlusunda: Bizans ve Roma dönemine ait, mimari parçalar ve kitabeler bulunmaktadır.
İlk yapıldığı yıllarda: kale duvarına yakın olması ve duvarın rutubetlenmesi nedeniyle, cami duvarı yana kaydırılmış, mihrabı ise yerinde bırakılmıştır. Duvarın kaydırılması sonucu, yeni bir mihrap daha yapılınca, biri bahçede ve biri de içeride olmak üzere, günümüzde camide, iki mihrap bulunmaktadır.
Caminin ilk yapıldığı günden, bugüne kadar orijinal tek parçası: geometrik geçmeli olarak cevizden yapılan minberidir. Minber kitabesinde: 1178 yazılı olup, bu nedenle, minberin camiden çok önce yapıldığı anlaşılır.
Bu minberi: Selçuklu Sultanı Mesut Bin Kılıçaslan yaptırmıştır. Minberin, 15’nci yüzyılda yapılan ikinci onarımından kalan pencere kanadı ise, günümüzde, Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmektedir.
Caminin yarısı ahşap malzemeden yapılmıştır. Esas ibadet mekanı: dikdörtgen planlıdır. Caminin yanındaki medrese yıkılmıştır. Bu medreseyi: Abdülkerimzade Hacı Mehmet Efendi yaptırmıştır.
MİNARESİ
Tek şerefeli ve 30 metre yüksekliğindedir. Silindirik, tuğla gövde üzerine, yumuşak beyaz taşla yapılmıştır.
Ankara Anafartalar caddesinde, Kapalı çarşının karşısındadır.
Şeyhülislam Ankaralı Mehmet Emin (1618-1689) tarafından, 1687 tarihinde yaptırılmıştır.
Ankara Valisi Mehmet Hurşit Paşa tarafından, 1879 yılında onarılmıştır. Bunun ardından 1911 yılında , Taşpınarzadeler ve 1937 yılında ise Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.
Dikdörtgen planlı, ahşap tavanlı bir camidir. Duvarlarının alt kısmı, kırmızı Ankara taşından, üst kısmı ise tuğladan yapılmıştır. Tavan ve iç mekandaki bezemeleri, nakkaş Mustafa yapmıştır. Minberi: çiçek ve geometrik şekillerle süslenmiştir.
Ulus meydanı: ilk zamanlar “Taş Han Meydanı” olarak biliniyormuş. Çünkü, 1888 yılında, Ankara Valisi Abidin Paşa tarafından, burada “Taş Han” yaptırılmış. Meydan daha sonra “Hakimiye Milliye” ve son olarak “Ulus Meydanı” olarak isimlendirilmiştir.
Ulus’un tam merkezinde. Ortadaki kaide üzerinde; atı ile Atatürk ve önde, sağlı-sollu iki asker, arkada ise Türk kadını heykelleri var. Bu anıt; Yenigün Gazetesinin sahibi Yunus Nadi’nin önderliğinde, Türk ulusunun maddi katkılarıyla yaptırılmış.
Bunun için; tüm yurt çapında bir kampanya başlatılmış ve işlemleri yürütmek için, bir yurttaş komitesi kurulmuş. Komite tarafından: Osmanlıca ve Fransızca yazılı şartname hazırlanır. Hazırlanan şartnamede: Kurtuluş savaşının; kime karşı, nasıl ve hangi amaçla yapıldığı, geniş şekilde açıklanır ve zaferin önderi olan Mustafa Kemal’in kişiliği ve özellikleri, ayrıntılı olarak tanımlanır.
Yapılan çalışmalar sonunda; Mustafa Kemal Atatürk’ün, bir kaide üzerinde, ayakta, sivil giysili bir cumhurbaşkanı olarak tasvir edilmesine ve doğal büyüklükte, bir bronz heykel dikilmesine karar verilir.
Yarışmaya gönderilen projeler incelenir ve içlerinden; Avusturyalı sanatçı Heınrıch Krippel’in projesi beğenilir. 1883 tarihinde, Viyana’da doğan sanatçı, eğitimini Viyana Güzel Sanatlar Akademisinde tamamladıktan sonra, Türk Hükümetinin davetlisi olarak geldiği ülkemizde, 1925-1938 yılları arasında kalarak, birçok Atatürk Anıtı yapmıştır.
Atatürk; bu eserler için, sanatçıyı köşke davet etmiş ve bir süre poz vermiş. Anıtın, Türkiye’de hazırlanan taslakları ve heykel kalıpları, sanatçının Viyana’daki atölyesinde üretilir ve Viyana Birleşik Maden İşletmelerinde, bronza dökülür. Daha sonra ise, parçalar halinde getirilerek, Türkiye’de yerlerine monte edilir.
Anıtın samani renkli taş bölümleri ise: Marmara adasından sağlanan taşlar, gemilerle İstanbul-Haydarpaşa’dan vagonlara yüklenmiş ve trenlerle Ankara’ya getirilerek, yerinde yapılmıştır. Bu taş bölümler yani kaide üzerinde “Arapça” harflerin bulunduğu yazılar göreceksiniz. Bunun nedeni: anıt yapıldığında, “Harf Devrimi” henüz gerçekleşmemiştir ve bu yüzden, anıt kaidesi üzerindeki yazılar, Arapçadır.
Evet; geçen süreçte, anıt tamamlanır ve 24 Kasım 1927 tarihinde, törenle açılır. Özellikle: anıtın açıldığı ilk yıllarda, belli aralıklarla, Ankara İtfaiye Teşkilatının araçları, bu anıtı, çamaşır sodası ve Arap sabunlu doğal süngerlerle yıkarlar.
Ankaralılar, anıtın çevresine, ne bir sigara izmariti nede herhangi bir çöp atmazlar. Ne ilginç ki; gittiğinizde bundan farklı bir manzara ile karşılaşacaksınız. Yani; toz ve kuş kirleri yoğun bir anıt. Ayrıca; çevresinde de, asla öyle geçmiş zamanlarda olduğu gibi, bir temizlik hassasiyeti filan yok. Kirli ve pis, mezbelelik bir ortam.
Neyse, anıtın ifade ettiği anlamı anlatmak istiyorum. Anıt, bir heykel gurubu olarak tasarlanmış. Burada, esas vurgulayıcı olan; Türk milletinin kurtuluş savaşında gösterdiği birlik ve beraberlik sonucu ortaya çıkan başarı.
Kaide üçgen olup, heykel gurubu: cumhuriyetin kurulduğu meclis binasına ve tren istasyonu yönüne bakıyor. Özellikle: Atatürk, kendi heykelinin, Meclis Binalarına bakmasını istemiştir.
Önde: iki Mehmetçik var.
Sağdaki: arkadaşlarını savaşa çağırıyor. Kıtlık şartlarından dolayı, zayıftır. Ama, Namazgah Tepesindekileri çatışmaya çağırmaktadır. Namazgah tepesi, o yıllarda: deve dikeni ve madımak bitkileriyle örtülü bir kırsal alandır. Savaşa giden veya gidecek askerler, bayramlarda, güneşli günlerde Cuma namazını, burada topluca kılarlar, hatta yağmur duaları yapılır.
Soldaki: düşmanı gözetleyen bir Mehmetçik heykeli. Bu heykeldeki Mehmetçik: Taş Han tarafındaki elini güneşe siper ederek, Polatlı tarafından gelebilecek düşmanı gözetliyor. Ayağında: 8 delikten bağlı, ökçeli, nalçalı, altı kabaralı Bursa postalı var. Tozluk yerine, 8 defa sarılmış dolak ve elinde 7.9 mm. lik mavzer, üzerinde kışlık kaput var.
Yani: 9-11 Ocak 1021 tarihinde, I ve II’nci İnönü savaşlarının kıyafetleri. Mavzerin ucunda kasatura var. Çünkü: göğüs göğse çarpışma çok yakındır. Başında, Alman ordusundan alınan, I. Dünya savaşından kalma miğfer, göğsünde el bombası görülüyor.
Arkada ise; mermi taşıyan, Türk kadını heykeli var. Kuvay-i Milliye diliyle “Kara Fatma”. Kara Fatma, kağnının gitmediği yerde, top mermisini kendisi taşımaya başlamıştır. Ayağında: şaplı çarık (süt danası, koç ya da keçi derisinden yapılan), örme çorap, altında Kocatepe kayalıkları görülüyor.
Şalvarı, belinde kuşağı, başında yemeni, üzerinde göynek. Kolları sıvalı, yakasının 4 düğmesi kapalı, 6 düğmesi açık, çünkü tepesinde Ağustos güneşi, omuzunda büyük taarruza yetiştirilmesi gereken bir ağır sahra obüs mermisi var.
Heykel gurubunun tam ortasında; çokgen kaidenin üzerinde, yine çokgen plana sahip ve daralarak yükselen anıtın, asıl kaidesine ulaşılıyor. Mermerden olan bu kaide; güney cephesinde, üstte, Sakarya’da düşmanı yenen Türk askerleri.
Altta; savaş sırasında, Mustafa Kemal, Komutanlar ve Türk Askerlerinin tasvir edildiği; iki pano var. Kuzey cephesinde: mermere kazınmış iki pano daha var. Üstte: zaferden sonra, resmi geçit yapan Türk askerleri ve altta ise; kağnılarla, cepheye silah ve cephane taşıyan Türk köylüsü tasvir edilmiş. Burada da ilginç bir durum var.
Atatürk, açılışta, burada kağnının önünde anasının kucağındaki çocuğun çıplak olduğunu gördüğünde “Bu çocuk çıplak, üşür” diye yorumlar. Halbuki, çocuğun giysileri, o sırada kağnı ile cepheye taşınan top mermisinin kapsülündeki barut ıslanıp nemlenmesin diye, mermi üzerine örtülmüştür. Atatürk’e verilen cevap “çocuk anasının kucağında, ana kucağının sıcaklığı ile üşümez”
Mermer kaidenin ön yüzünde: üç adet doğan güneş motifi ve bunları çevreleyen çelenk motifleri var. Daralarak yükselen, en üst kısmında, anıtı çevreleyen bir sıra halinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün, altın varakla yazılmış, özlü sözleri bulunuyor.
Mermer kaidenin arka yüzünde; ortada, kabartma olarak topraktan çıkan, ancak bir dalı kırılmış ve kırık yeri üzerinden daha gür bir şekilde yükselen hayat ağacı motifi var.
Kaidenin üzerinde; şartnameye aykırı olarak yapılmış olsa da, gayet güzel olduğunu düşündüğüm: mareşal üniformalı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dört ayağı üzerine yere sağlamca basan “Sakarya” isimli atı üzerinde, bronzla tasvir edilmiş.
Ülkemizde; çeşitli şehirlerdeki Atatürk anıtlarının çoğunda, atının bir veya birkaç ayağı, yerden kesilmiş ve yukarıda olarak tasvir edilirdi. Bu nedenle: ilginç bir soru, dilden dile dolanırdı. Ankara’daki Atatürk Anıtında, atının hangi ayağı havadadır?
Evet; bu anıt, yapıldığında bugünkü yerinden farklı, başka bir yerde imiş. 1956 yılında, arkadaki çarşı binasının yapılması nedeniyle, eski yerinden, güneye, yani buraya, Kızılay istikametine, 10 metre kaydırılmıştır.
Burada; bu anıtı inceleyin, gerçekten güzel bir anıt. Kurulduğundaki, o çevresi boş meydandaki, ihtişamını düşünebiliyor musunuz?
THE REPUBLİC MONUMENT
Standing in Ulus Square, this monument was made by an Australian sculptor, Kripper, in memory of the heroes of the Turkish War of İndependence. The base of the equestrian statue of Atatürk bears reliefs depicting Atatürk and his soldiers, along with figures symbolizing Turkish women and the young Turkish Republic.