Ankara kenti topraklarına, çok eski tarihlerde yerleşilmiştir. Türkiye’nin en eski kentsel yerleşim alanlarından biridir. Türkiye’nin en eski kenti olduğu düşünülen İstanbul, MÖ. 667 tarihinde, Megaralılar tarafından kurulmuş olmasına rağmen, Ankara, MÖ. 14’ncü yüzyılda, bir Hitit kenti olarak kurulmuştur.
Anadolu yolları üzerindeki konumu; kentin, tarihi süreç içinde, daima önemli bir konumda olmasını sağlamıştır. Bent deresinin dar vadisi, Ankara kalesinin bulunduğu tepeyi, yaylanın ovaya dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamıştır. Kent: Hititliler, Frigyalılar ve Galatlar döneminde, hep aynı yerde konumlanmıştır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yerini değiştirmemiştir. Zaten, günümüzde bile, ova zeminde yükselen kale, hemen dikkati çeker.
Kentin adı; eski dönemlerden, günümüze kadar, çok az değişiklik geçirir. Hititliler döneminde, kentin ne isimle anıldığı bilinmiyordu. Hititlilerin, yazılı kaynaklarında “Ankuva” ismiyle geçen kentin, burada kurulduğu söylense de, bu konudaki bulgular yetersizdir. Buna karşılık; Frigya döneminde, kentin adının; “Ankyra” olduğu bilinmektedir. Bu adın; gemi çapası anlamına gelen, ankerden türetildiği, Frig kralı Midas’ın, bir gemi çapası bulduğu yerde, kenti kurarak, bu adı verdiği ileri sürülmektedir.
Ama; bir kısım tarihçide; kenti, Galya’dan (bugünkü Fransa) başladıkları büyük göç sonunda buraya gelen Galat’ların (Keltler) kurduğunu ve Mısır’lılar ile yaptıkları bir savaşta ellerine geçirdikleri Mısır gemilerinin çapalarını, zafer ganimeti ve hatırası olarak yanlarına aldıklarını, bundan esinlenerek, burada kurdukları kente, “Ankyra” adını verdiklerini ileri sürerler.
MÖ.7’nci yüzyılda, kentte, Lidya egemenliği görülür.
MÖ. 547-331 yılları arasında ise; bölge Pers imparatorluğunun egemenliğine girer. Hatta; İran’lılar, kentin ekonomik ve stratejik durumunun çok iyi olması nedeniyle, burayı bir eyalet valiliği merkezi yaparlar. Mezopotamya’daki Susa şehrinden başlayıp, Anadolu’yu boydan boya geçen ve Sardis şehrinde son bulan ve buradan Ege denizine çıkan, ünlü kral yolu, Ankara’dan geçer. Yani; Ankara, gerçekten, döneminin en büyük üretim ve ticaret merkezi konumunda olmuş.
MÖ. 333 yılında, Büyük İskender, doğuya doğru yaptığı ilerlemesi sırasında, Ankara’yı da egemenliği altına alır. Büyük İskender’in ölümü üzerine ise, birçok yerde olduğu gibi, burada da otorite boşluğu doğar. Nitekim, kendilerine yurt arayan bazı Kelt kabileleri, Balkanlardan Anadolu’ya geçerek, MÖ. 278-277 yıllarında, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin meydana getirdiği yay içindeki bölgeyi, kendilerine vatan edinirler.
Galat’ların bir kabilesi olan Tektosaglar ise; Ankara’yı kendilerine merkez edinirler ve burada, 250 yıl sürecek devleti kurarlar. Galatlar; ana vatanları Galya’da ve ele geçirdikleri diğer şehirlerde olduğu gibi, burayı da, kale gibi inşa ederler. Kentin, savunmaya en elverişli yüksek kayalık tepesine, bir kale inşa ederek, herhangi bir savaşta, buraya son çekilme noktası haline getirirler.
Kaba yontulmuş iri taşlardan, dairesel bir plan dahilinde yapılan ve surlarla çevrilen bu alana; oppidium denir. Ankara kalesinin, bugünkü planına bakıldığında, aynı modeli görmek mümkündür. Yani, Ankara kalesinin ilk hali, Galatlar tarafından yapılmıştır.
Ankara’daki Galat egemenliği, Roma’nın bu toprakları, MÖ. 189 yılında ele geçirmesiyle biter. Hatta, Galat kralı Tektosaglar’ın son savaşta, ordusunun yenilmesi üzerine, kaleye sığındığı yazılı kaynaklarda belirtilir. Romalılar, kentin ekonomik ve stratejik konumunu fark ederek, burayı bir eyalet merkezi haline getirirler. Kent, bu dönemde, muhteşem ve görkemli bir hale gelir.
1073 yılında, Selçuklular yöreyi ele geçirirler. 1832 yılından itibaren ise, Osmanlı egemenliği görülür.