Müze binası: Keçiören yolunda, Kalaba caddesi üzerindedir. Cumartesi-Pazar günleri dışında, her gün, saat: 10.00-16.00 arasında ziyarete açıktır.
Müzenin bulunduğu bina: kurtuluş savaşı yıllarında, Genelkurmay Başkanlığı binası olarak kullanılmıştır.
Müze envanterinde: 140 adet meteoroloji ile ilgili: belge, fotoğraf, kitap, cihaz, alet bulunmaktadır
Bunlar, müzede, 2 bölümde sergileniyorlar.
1.BÖLÜM
Burada: yazılı ve görsel dökümanlar bulunmaktadır. Bu bölüm: kurtuluş savaşı yıllarında askeri planların hazırlandığı ve bir süre Atatürk’ün kaldığı bir yer olarak önem kazanmaktadır. Burada: Atatürk odasını görebilirsiniz.
2.BÖLÜM
Burada, meteorolojik alet ve cihazlar bulunmaktadır. Ayrıca, eski Türkçe kayıtlar ile yapılan rasatlar sergilenmektedir.
GÖZLEM BALONU FIRLATILMASI
Meteoroloji Müzesinde: her gün, saat: 13.30’da, bütün dünya ile aynı anda, gökyüzüne, gözlem balonu fırlatılıyor. Balon: hidrojen ve helyum gazı ile dolduruluyor ve 25-30 km. yükseklikte, gerekli gözlem ve bilgi aktarımı yapıldıktan sonra yere düşüyor. Düşerken, ucundaki alet kimseye zarar vermesin diye paraşüt yardımı ile, yumuşak iniş yaparak düşüyor.
Ankara Gazi Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi: Müze Gazi Üniversitesi Rektörlük binası zemin kattadır. Müze, Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesiyle birleştirilerek aynı yere alınmıştır.
Giriş ücretsizdir, Pazar hariç her gün saat: 10.00-17.00 arasında ziyarete açıktır.
1979 yılında “İsmail Hakkı Tonguç Müzesi” adıyla Gazi Üniversitesi Rektörlük binasında, 750 metre kare alana kurulmuştur. Ankara’nın ilk sanat müzesi olma özelliğindedir. Hakkı Tonguç önemli bir isim, kendisi o yıllarda Köy Enstitülerinin mimarıdır.
Ankara Gazi Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi;
Geçmişi 1930’lu yıllara dayanır. Bu yıllarda, Malik Aksel, enstitüde çatı katında çok değerli eşya, belgeler ve resimler bulur. O dönemde enstitü müdürü Hakkı Tonguç’tur. Tonguç: 1934 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müdür Vekili olunca binanın geniş ve güzel üst kat koridorlarında, bir resim galerisi oluşturmayı düşünür ve burada sürekli bir sergi salonu oluşturmayı düşünür.
Ardından, Enstitünün üst koridorunda, çatı katında bulunan resimler ile, Ankara’nın ilk sanat müzesini açar.
O yıllarda bu resimler, Atatürk’ün emriyle, İstanbul Dolmabahçe Sarayına gönderilir ve Sarayda Veliaht Dairesine yerleştirilir. Bu resimler İstanbul Resim ve Heykel Müzesinin çekirdeğini oluşturur ve Müze Mimar Sinan Üniversitesine bağlanır.
Daha sonra, Gazi Üniversitesinde bulunan yağlı boya ve sulu boya tablolar, fotoğraf makinaları, eski fotoğraflar ve grafik eserler bir araya getirilerek üniversite bünyesinde “Tonguç Müzesi” açılır.
1989-1990 yılları arasında, müze Üniversite bünyesinde yeniden yapılandırılarak Rektörlük binasının bodrum katında bulunan depolardan birkaç onarılıp oraya taşınır. Çeşitli etkinlikler düzenlenerek, bağış yöntemiyle eserler toplanır, müze koleksiyonu güçlendirilir ve 2 Mart 2007 tarihinde, Gazi Üniversitesinin kuruluşunun 80’nci yıldönümü kutlamaları sırasında, müze yeniden açılır.
Müzenin koleksiyonunda, Türk Plastik sanatlarında önemli yeri olan Halil Paşa, Baltalı Ahmet Bedri ve Arif Kaptan’ın da aralarında bulunduğu sanatçılar ile, Cumhuriyet dönemi sanatçılarından Ayetullah Sümer, Namık İsmail, Feyhaman Duran, Sururi Taylan gibi sanatçıların da aralarında bulunduğu sanatçılara ait 281 adet eser vardır.
Müzenin kurucu Müdürü Azimet Karaman’a ait bir heykel de sergileniyor. Azimet Karaman: 1988 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Cam Ana sanat dalı mezunudur. Yurt içinde 7 kişisel sergi açan sanatçı, 100 üzerinde karma ve gurup sergilerine katılmıştır.
Gazi Üniversitesinde hocaların hocası olan heykeltıraş Metin Yurdanur’un 4 eseri sergileniyor. Metin Yurdanur; burada emeği geçen hocaların hepsinin bir vefa örneği olarak büstlerini yaparak müzeye bağışlamıştır. Metin Yurdanur’un bir diğer eserinin ismi “Yer silen Kibele”.
Evet, Kibele bir zamanlar bu topraklarda yaşayan ana tanrıçadır. Bu tanrıça: analığı, hayatı, dişiliği, üremeyi simgeler ve bu heykelde önce “Bir Tanrıça yer siler mi?” diye bir soru ortaya atılıyor, cevabında ise “Kadınlarımız birer Tanrıça ama biz onlara neleri reva görüyoruz” şeklinde bir cevabı, bu eseriyle oluşturuyor.
Müze: resim, baskı resim ve heykel-seramik olmak üzere üç ana koleksiyondan oluşmaktadır.
Mimar Kemalettin için, ayrı bir bölüm açılmıştır. Ancak öğrendiğime göre, Mimar Kemalettin bölümü ilk açıldığı döneme göre şimdi oldukça küçülmüş, çünkü müzeler birleşince bazı objeler için sergileme alanı yetersiz kalmış, Mimar Kemalettin’in depolara kaldırılan özel eşyaları ailesi tarafından teslim alınmış, diğer bazı eşyaları ise Mimarlar ve Mühendisler Odasına teslim edilmiştir.
Güzel bir müze, özellikle resim ve heykel sanatı meraklılarının bu müzeyi ziyaret etmelerini öneririm.
Müze Yenimahalle Macunköy Anadolu Bulvarında 13 numaradadır.
Müze, Ankara Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek tarafından 2007 tarihinde kurulmuştur.
Müzenin kuruluş amacı: toprağa ekilen tohumdan, sofralara gelene kadar bir ekmeğin yapılana kadar hangi aşamalardan geçtiğini anlatmak ve bunu tarihle birleştirerek, geçmişten günümüze kadar olan süreçte, ekmek yapımında kullanılan malzemeleri sergilemektir.
Ziyaretçiler, günümüzde ekmek üretiminde gelinen noktayı kavrıyorlar.
Müzede
Tarla sürümü ile ilgili olarak: dızgara, karasaban, pulluk
Günlük yaşamla ilgili olarak: Bacalı küp, bakraç ve saklama kapları, beze teknesi, buğday ve un deposu, bulgur kırma merdanesi, selektör, çift kulplu testi, çekiç demiri, örs, dibek ve tokmağı, dibek topuzu, ekmek saçı, fırın küreği, gaz lambası, hakla, hamur açma tahtası, tekli hamur açma tahtası, ekmek tekneleri, havan, kaşıklık, kile, kirman, küp, maşa ve ateş karıştırıcı, sap gerdirme halkası, sap pençesi, su matarası, süt süzeği, taş el değirmeni, yayık ve yayık yayma sopası gibi malzemelerin birer örneği sergileniyor.
Bunlar arasında: 200 yıllık olan alet bile varmış.
Evet, ilginç bir müze, ekmek hayatımızda önemli bir yer tutan besin kaynağıdır, peki nasıl yapılır, soframıza nasıl gelir, sanırım bu soruların cevaplarını özellikle öğrenciler yani çocuklar merak ediyor olabilirler ve bu müze, tüm bu soruların cevaplarını mankenler ve gerekli alet edevat ile canlı olarak gösteriyor.
Özellikle, okul öğrencilerinin bu müzeyi ziyaret etmeleri ve uzunca uğraşlar sonucu elde edilen ekmeğin israf edilmesinin önlenmesi için bilinçlendirilmelerinin uygun olacağını düşünüyorum.
Çünkü oldukça ilginç bir konu işlenmiş, müzede ekmeğin serüveni baştan sona kadar anlatılıyor.