Evet, Ankaralıların belki de çoğu biliyor. Ama, ben burayı yeni keşfettim ve bilmeyenlere önermek istiyorum. Hatta; Ankara dışından gelenler için bile, ilginç olabilir. Ahlatlıbel ve İncek hakkında bilgi vermek istiyorum. Tercih sizin. Bu arada, özellikle toplu okul gezilerinde de burası tercihlerin başında geliyor. Yani, öğrenciler için muhteşem güzel bir ortam.
ULAŞIM
Ankara-Konya kara yolunda, Aşti’nin önünden Gölbaşı-Konya istikametine ilerlediğinizde, Dikmen sapağını geçtikten sonra, ilk sağa, yani Ahlatlıbel sapağına dönüyorsunuz ve yaklaşık 300 m. sonra, yeni yapılan Anayasa Mahkemesi binasının hemen karşısında.
Çankaya istikametinden gelişte ise, Oran şehri, yani TRT Genel Müdürlüğü binası önündeki bulvardan İncek istikametinde ilerliyorsunuz ve Ankara-Konya kara yolunun üzerindeki köprüden ilerleyip, yaklaşık 400 m. sonra, buraya varıyorsunuz. Atakule’ye 9.5 km. ve Aşti’ye ise 10 km. uzaklıkta.
GİRİŞ
Evet, giriş ücretlidir. Yalnız giriş kapısında ücret ödenmiyor. Çıkışta, farklı bir kapıdan, otoparkın devamından çıkarken, ücret ödeyeceksiniz. 1500 araçlık otopark var, yani otopark sıkıntısı yok. Mangal yakmak yasak, götürmeyiniz.
GENEL
Yaban armuduna “Ahlat” deniliyor. “Bel” sözcüğü çok çeşitli anlamlara geliyorsa da coğrafi bir yerin adından söz ettiğimize göre “Tepe, yüksek yer, üzeri yassı tepe, ufak tepe, sırt, bayır, yamaç, dağ eteği, dağ üzerindeki yüksek geçit, yol, dönemeçli dik dağ yolu” seçilmesi uygun karşılıklarıdır.
Bu durumda “Ahlatlıbel”: Yaban armudu ağaçlı tepe/ufak tepe/bayır/geçit/yol anlamına geliyor. (Burada arkeolojik buluntular çıkarıldığına göre, bir “tepe” den, üzeri Sivritepe’den söz edildiğini savunmak mümkündür. Söz konusu tepe, bir höyük olabilir.) Ahlatlıbel’deki kazılarda elde edilen buluntular ODTÜ Müzesinde sergileniyor.
Gelelim günümüze
Ankara İncek Ahlatlıbel Atatürk Parkı; Evet, buranı ismi: Ahlatlıbel Spor ve Dinlenme Tesisleri. Çankaya Belediyesi tarafından yaptırılmış ve işletiliyor. En büyük özelliği: şehir merkezine çok yakın olması.
Böyle, büyük bir yeşil alan bulmak imkansız. “Çimlere özgürce basın” yazılı tabelaları görünce, şaşırmamak elde değil. Evet, burada çimlere basın. Bu özgürlüğü yaşayın, muhteşem bir duygu. 25 bin metre karelik çim alan var.
Çam ağaçlarının gölgelediği, kuş seslerini dinleyip, çam kokularını hissedebileceğiniz ormanlık alanda yürüyüş yapın. 180 bin metre karelik orman alanı var. Ankara-Konya kara yolu güzergahında, rüzgar koridorunda çam ormanı var.
Bunun dışında; bölgede, yine birçok ağaç göreceksiniz. Hamak varsa, iki çam ağacının arasına bağlayın ve bu zevki yaşayın. Çimlere oturmak isterseniz, serin yere bir örtü, özgürce oturun. Hayır, şezlongumu kullanırım derseniz, götürün yanınızda bütün teçhizatı (şezlong, masa, piknik malzemesi, piknik tüpü vs.) çayınızı yapın, evde hazırladığınız yemeklerinizi tadın.
Evde hazırlık yapamam derseniz; gözleme, pide, lahmacun var. Bunun dışında; her türlü içecek ve çay var. Gözlemenin mutlaka tadına bakın, yanında kolalı bir içecek alın ve ardından da bir çay düşünebilirsiniz.
Özellikle: en uçta, kamelyaların ve havuzlu bahçenin bulunduğu bölüme gidin ve Mogan gölünü de içine alan, muhteşem manzarayı izleyin.
Spor yapmak istiyorum derseniz; 3 tenis kortu, 2 halı futbol sahası, 3 basketbol sahası, 2 voleybol sahası var. Buyurun. Hayır, yürüyüş veya koşu yapmak istiyorum derseniz, koşu ve yürüyüş parkurları, hem de tartan pist, sizleri bekliyor. Bunların bağlantı noktalarında ise; birçok kondisyon aletinin bulunduğu açık hava spor bahçesi var.
Alternatif ne yapabilirim derseniz; gokart arabalarına binip, bu keyfi yaşayabilirsiniz. Çocuğunuzla birlikte, rengareng uçurtmanızı burada uçurabilirsiniz. Eyer, evcil hayvanınız varsa, onu da yanınızda getirebilirsiniz, getirin, birlikte olun.
Hiçbir hazırlık yapmadan giderseniz, yine hoşça zaman geçirmeniz mümkün. Kafeteryalar var. Burada; kahvenizi veya çayınızı yudumlarken, aperatif bir şeyler yiyebilirsiniz. Ayrıca; self servis düzeni kurulmuş.
Yani; tepenizde garson beklemiyor, hadi bir şeyler yiyin-için diye baskı unsuru yok. Tek sıkıntı; kafeteryanın ve kamelyaların bulunduğu bölüme, masalara; dışarıdan yiyecek-içecek getirilmesi yasaklanmış. Haklı olsalar gerek. Sonuçta, burası da bir ticari anlayışın yaşatılması şart, yoksa tesis nasıl ayakta kalabilir?
Evet; burası, özellikle hafta sonları 50 binden fazla ziyaretçiyi ağırlıyormuş. Hafta içi, özellikle gündüz saatlerinde nispeten rahat ve ferah, yani fazla kalabalık değil. Akşamları, saat 21.00’e kadar açık imiş. Güvenlik derseniz, 24 saat güvenliğin sağlandığı söyleniyor. Zorunlu tesisler (tuvaletler) merkezi yerde, bulunması kolay olacak şekilde, tabelalar ile işaretlenmiş ve tuvaletler temiz-bakımlı.
Sonuçta; sessiz ve sakin bir ortamda; kitap-gazete okumak, güneşlenmek, yanınızdaki veya yanınızdakilerle güzel bir sohbet ortamı düşlüyorsanız, Ankara’nın şehir merkezine çok yakın bu cennet köşesini mutlaka ziyaret edin.
Özellikle; zamanınız varsa, hafta içinde ziyaret edin. Hafta sonu kalabalık oluyor. Lütfen bunu göze alarak gidin.
Ama, hafta içi gerçekten muhteşem bir doğa ile beraber olabilirsiniz. Ankara’da doğa ile baş başa olabilmek, kalabilmek için nereye gidelim, nereyi görelim derseniz, hemen şehir merkezine yakın burayı tercih edin derim.
Birkaç yıl önce gittiğim, Ankara yakınlarındaki bu doğa cenneti yere yine gitmeye karar verdim ve arabama atlayıp, uzun da olsa kesinlikle sonucunda değeceğini düşündüğüm bir yolculuğa çıktım. Çünkü: burası, dört mevsim farklı güzellikleri barındırıyor.
Her iki tarafı: yamaçlarla çevrili, çevresi çam ve dağ kavak ağaçları ile kaplı. Yani, buraya doğal bir terapi alanı denilebilir. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp, kafasını dinlemek isteyenler için ideal bir yerdir.
ULAŞIM
Çubuk ilçesi yakınlarında, bir göl. Ankara’ya: 74 km. uzaklıktadır. Ankara-Esenboğa-Çankırı kara yolundan ilerliyorsunuz ve Esenboğa Hava alanına gelmeden önce, sola, Çubuk yönüne sapıyorsunuz. Çubuk ilçesini geçtikten sonra: 29 km. sonra, Karagöl’e ulaşıyorsunuz. Uzun süre “Karagöl” tabelalarını görmek mümkün, yalnızca Çubuk ilçesi içinde ilerlerken kaybolma riskine karşı, Karagöl yolunu sormanızı öneririm, sonrasında yolu bulmak gayet kolay.
Gelelim yola: Çubuk ilçesine varana kadar yol gayet güzel, Çubuk ilçe merkezinden sonra ise, yol yine asfalt ama bir hayli çukur var, yani yavaş gitmek gerekiyor ve bu durum yolculuğu biraz sıkıcı hale getiriyor, bu çukurlu yol bir süre sonra, yine gayet güzel bir asfalt olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan: gerek Çubuk ilçe merkezi ve gerekse hemen çıkışında, Karagöl yolcuları için, ünlü “Çubuk Turşuları” satılan mekanlar göreceksiniz.
Bu mekanlardan, ülke çapında ünlü Çubuk turşuları satın almanızı öneririm. Hatta: yine bu yol üzerinde, çok büyük bir tavuk-yumurta üretim merkezi ve küçük küçük köy yumurtası satılan mekanlar da bulunuyor. Yani, yolculuk esnasında hızlı gitmek pek anlamlı değil, özellikle turşu almanızı öneririm.
Gelelim mesire yerine. Karagöl mesire yerinin girişi: hemen ana yol üzerinde, yani ana yoldan ayrılıp, ara yollarda rezil olmak yok. Mesire yeri girişinde, bir bekçi kulübesi var, daha önce buraya girmek için ücret alındığını biliyorum, ama bu kez sanırım mevsim gelmedi diye ücret alınmadı, daha doğrusu bekçi kulübesi boştu ve ücret ödemeden içeriye girdik. Aslında giriş için ücret ödeniyor.
GENEL
Karagöl: Çubuk ile Kızılcahamam arasında: küçük ve derin bir krater gölüdür. Kavak dağı ile Yıldırım dağı eteklerindedir. 22 hektarlık küçük bir alanı kapsasa da, bu alanda, mor çiğdem çiçeğine bile rastlayabileceğiniz, 50 çeşit bitki türünü barındırıyor.
Gölün çevresi, ormanlarla kaplıdır. Karagöl A tipi mesire yerinde: misafirhane, bekçi evi, kır gazinosu ve tuvalet bulunuyor.
Mesire yeri içinde: tek bir restoran var. Bu restoran: Karagöl yakınlarındaki köyden olan, bir şahıs ve aile fertleri tarafından işletiliyor. Sabah kahvaltısını: bu restoranda: doğal ürünler yiyerek yapabilirsiniz. Öğle yemeğinde ise: et çeşitleri ve alabalık yiyebilirsiniz.
Sıcak havalarda:
Göl manzaralı bir balkon var, burayı da kullanmak mümkün. Soğuk günlerde ise, ahşap ağırlıklı iç mekanda, yemek yiyebilirsiniz. Restoranın bahçesinde çocuklar için, küçük bir oyun alanı bulunuyor. Restoranın hemen yanında ise: burada konaklamayı düşünenler için; 6 kişilik bir aileyi barındıracak şekilde, bir kulübe var. Göl manzarasını yüksekten gören, sıcak suyu, mutfağı ve buzdolabı bulunan bu mekan: gecelik olarak, isteyenlere kiralanıyor. Ancak: burada kalmayı düşünenler için, elbette gitmeden önce, mutlaka telefonla uygunluk durumunu sormakta yarar var. (Telefon: 0312-8332393)
Evet, tüm bunları anlattım ancak bu gidişimde, sanırım sezon açılmadığı için: bu yukarıda sözünü ettiğim tesisler de açık değildi. Restoran kapalı idi ancak girişin biraz ilerisinde, gözleme ve birkaç aperatif satılan küçük bir satış yeri vardı. İnsanlar burada tahta masalara oturup gözleme yiyorlardı.
Ayrıca: yine çocuk oyun alanı, özellikle çocuklu ailelerin çocukları için hoş zaman geçirilecek bir ortam oluşturmuş. Öte yandan: Karagöl mesire yerinin en güzel tarafı: çok sayıda çeşme olması ve temiz olduğunu gördüğüm tuvaletlerin bulunması. Yani: mangal yakarken, ziyaretçiler bu çok sayıdaki çeşmeyi rahatlıkla kullanıyorlar ve tuvalet bulunması da büyük imkan.
Göle adını: (Karanlık göl ismini) üzerine yansıyan ağaçların gölgesi veriyor. Gölün hemen kıyısında, göle doğru uzanan ağaçlar güneşli günlerde gölün üzerine gölge yansıtıyorlar ve bu yüzden, göl karanlık görünüyor. Öte yandan: benim şahsi fikrin, her ne kadar bu şekilde bir söylenti olsa da, göl yüzeyi daha çok “yeşil” görünüyor. Çünkü: gölün kıyısında görüleceği üzere, göl çok yosunlu, yeşil yosunlar gölün üzerini tamamen kaplamış gibi bir durum oluşmuş.
Gölün derinliği, yer yer : 80 metreye kadar iniyor. Çünkü: buranın bir krater gölü olduğunu belirtmiştim. Zaten: göl kıyısında sık sık “Gölde yüzmek tehlikeli ve yasaktır” tabelalarını görmeniz mümkün. Kışın, soğuk günlerde: göl yüzeyi donuyor. Tepelerde, yazın bile kara rastlanıyor.
Gölün çevresinde
200 ahşap piknik masası var. Masaların hepsi: göle yakın ve göl manzaralı. Gölün hemen kıyısında: görüntüyü etkilemeyen taş duvar dikkat çekiyor, masalar hemen bu duvarın yanında yerleştirilmiş, ancak bu durumun bir sıkıntısı var, göl çevresinde yürüyüş yapmak isteyenler, bu masalara yerleşen ziyaretçiler yüzünden, bazen yürüyüş yolunun dar bölümlerinde sıkıntı yaşıyorlar.
Mangal keyfi yanı sıra: göl çevresindeki sanırım 800-900 metrelik yolda, doğa yürüyüşü yapmakta mümkün. Ama, biraz önce sözünü ettiğim gibi, bu yürüyüş yolunun bazı bölümlerinde, piknik masaları çekilmiş ve yürüyüş yolunun dar bölümlerinde geçit zorlaşıyor.
Göl: olta balıkçılığı yapmak için de çok uygun. Yetenek ve şansı olanlar: gölde, sazan balıklarını tutabiliyorlar. Sanırım balık tutmayı düşünenlere, özellikle konserve mısır götürmeleri önerilir.
Her şey bir yana
Karagöl bölgesinde mangal yakmak serbest değil, Jandarma müdahale ediyor ve iyi ki de müdahale ediyor. Ayrıca: burada içki içen, birkaç kendini bilmez şahsın attığı naralar, maalesef buranın muhteşem güzelliğine gölge düşürüyor. Hatta: uzaklardan da olsa insanı rahatsız eden silah sesi sanki hiç bitmiyor, birileri sürekli silah atıyor denilebilir.
Tabii: mangalla ilgili bu yazdıklarımı görünce şaşırdınız. Nisan 2015 tarihinde gittiğimde, her yanda mangal yakılıyordu, hatta mangalı olmayanlar, 3-4 taş parçasını yan yana getirip, aralarında ateş yakıyorlar ve üstünde, bir şeyler pişirmeye çalışıyorlardı. Bu mangal yakma yasağı, sanırım sezonda yani “Haziran-Temmuz-Ağustos” döneminde uygulanıyor. Yoksa, şu an dediğim gibi, her yan mangal idi ve ne jandarma ne de bekçi, hiçbir denetim birimi yoktu.
Umarım
Gerek temizlik ve gerekse güvenlik bakımından tedbirler alınır. Çöp yığınlarının oluşması engellenir. Bir de güvenlik personeli görevlendirilir. Karagöl : gerçekten turizm için bulunmaz bir nimet. Evet; mangal belki şu an yani sezon dışı dönem için yakmak serbest ama çöp konusu başlı başına dert, çünkü: insanlar yanlarında getirdikleri sonucunda oluşan çöplerine sahip çıkmıyorlar, bunda piknik alanında bulunan çöp kutularında bulunması gereken çöp poşetlerinin takılı olmaması da önemli, çöp kovaları var, ama bunlara çöp poşetleri takılmamış, sanırım ilgililer buna bir cevap verebilirler.
Yine de biz ziyaretçiler, çöplerimizi naylon poşetlere doldurup, uygun çöp alanlarına atma bilincini göstermeliyiz, çünkü sizden sonra burayı temizleyen kimse yok, sadece köpekler: piknikçilerin artıkları yiyecekleri temizlemek için dolanıp duruyorlar, ama insanlara pek zararları olabilecek bir pozisyon yok, gayet uyuşuklar.
En son haberlere göre: Çubuk Belediyesi; Karagöl’ü korumak, bakmak ve işletmek için; Milli Parklar Müdürlüğünden ihale ile, 5 yıllığına almış.
Sonuç olarak
Karagöl: Ankara ya nispeten yakın (merkeze 75-80 km uzaklıkta) bir doğal cennet, sanırım insanlar ya burayı bilmiyorlar ya da yol uzun geliyor, bu yüzden henüz kalabalıklar buraya akmamış, doğanın güzelliği bozulmamış. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, burada birçok çeşme var, bir çeşmenin üzerinde yapılış tarihi olarak “1964” yazınını gördüm, yani burası buna bakılırsa 50 yıldır kullanıldığını gösteriyor. Ayrıca: yine gölün kıyısında, tepe yamaçlara tırmanmak için, yine çok eski dönemden kaldığını düşündüğüm taş merdivenler görülüyor.
Hatta: ziyaretçiler, bu taş merdivenleri veya yamaçları kullanarak, yürüyerek arazi yürüyüşü yapıyorlar. Ama ne kadar güvenli olduğu meçhul, yazıda yukarıda sürekli silah seslerinin geldiğini, ağaçlıklı bölgede, görünmediğini düşünen ve değerlendiren birtakım kişinin, sürekli olmasa da sık sık silah attığını ve ortamın silah sesi ile etkilendiğini söylemiştim, yani bu nedenle, bu ağaçlıklı bölgelerde, yamaçlarda, tepelerde yürüyüş ne kadar güvenli olur, sizin takdirinize bırakıyorum.
Öte yandan: zaten burayı ziyaret edenlerin büyük çoğunluğu ellerinde fotoğraf makineleriyle sürekli fotoğraf çekiyorlar. Burada dikkatimi çeken bir diğer durum ise, birçok motor ve motorcunun bulunması, sanırım Ankara veya çevreden, insanlar buraya motorlarına binerek geliyorlar. Bunun dışındakiler, arabaları ile geliyorlar, arabalar için uygun otopark alanı var, bu insanlar gerek tahta piknik masalarını ve gerekse yerleri, kilimlerini sererek kullanıyorlar.
Burayı ziyaret edecekler için bir öneri daha: burada sürekli esen ve insanı rahatsız eden bir rüzgardan söz etmek istiyorum. Bu rüzgar: sürekli ve sert eserek, ziyaretçileri rahatsız edici boyutta, hatta mangal veya semaver yakmak isteyenler bu rüzgardan korunmak için çeşitli alternatifler geliştirmişler, yani bu rüzgarı düşünerek masanızı veya konaklayacağınız alanı seçmeniz gerekiyor.
Evet: Ankara’nın çok yakınlarındaki bu doğa cennetini mutlaka ziyaret ediniz, yolculuk sizi yorsa da, mangalınızı ve yiyeceklerinizi alın, bir gün ayırın ve burayı ziyaret edin, inanıyorum ki, hoşunuza gidecek, ortamın görüntüsünün güzelliği ve sessizlik, sakinlik hoşunuza gidecektir. Evet, bu doğa cenneti ile ilgili birçok resim aşağıdadır.
Çubuk denilince, uzun yıllara dayalı bir Ankaralı olarak benim aklıma ilk gelenler: turşu ve barajlardır. Çubuk turşusunun ünü, ülke çapında yayılmıştır ki, yolunuz düşerse mutlaka turşu tatmalısınız.
Bir de, burada bulunan barajlar, ülkemizin ilk barajları ve eski yılların büyük su kitlesi kıyısındaki piknik alanları olarak dikkat çekmektedir.
Burayı ziyaret ederseniz, ilçe merkezinde veya Karagöl yolu üzerindeki turşu satıcılarından mutlaka turşu satın almalısınız, çünkü bu turşular, aşırı tuz ile değil sirke ağırlıklı olarak yapılıyor ve yediğinizde ağızda tuz tadı olmuyor.
Bir de, meraklısı bilir “Çubuk şarabı” meşhurdur.
ULAŞIM
İlçe, Ankara şehir merkezine 39 km. uzaklıktadır. Yol asfalttır. Çubuk-Ankara arasında, çok sık otobüs seferleri düzenlenmektedir.
Çubuk-Pursaklar arasındaki uzaklık: 27 km. Çubuk-Akyurt arasındaki uzaklık: 15 km. Çubuk-Şabanözü arasındaki uzaklık: 46 km.
TARİH
Yöre: Malazgirt savaşının ardından, Anadolu bölgesine yayılan Selçuklu komutanlarından “Çubuk Bey” tarafından ele geçirilmiştir.
Çubuk kelimesi, Türklerde “erkek ismi, aşiret ismi, yer adı” olarak kullanılmıştır. Çubuk isminin de 11’nci yüzyılda, Selçukluların Sultan Melikşah döneminde Anadolu’daki fetih hareketlerine katılan Türk Beyi, yani Çubuk Bey’den almış olduğu biliniyor.
Başka bir söylentiye göre ise: Çubuk yöresinin bulunduğu ovanın suyu oldukça boldur. Bundan dolayı, yerleşim alanı çayırlık, çimenlik, kavak, söğüt ve bağ çubuklarıyla kaplıdır. Daha önce çayırlık olan bölgeye, çubuğu bol olmasından dolayı Çubuk adı verilmiştir.
Türkler, burayı ele geçirdikten sonra, yöre uzun süre Oğuz Türkleri tarafından iskan alanı olarak kullanılmıştır. Konar-göçer durumdaki birçok Türk aşireti, buraya gelerek yerleşik konuma geçmişler, ziraat, hayvancılık ve tarımla uğraşmaya başlamışlardır.
Aşiretler yerleşik hayata geçmelerine rağmen, yayla hayatını sürdürmeyi devam ettirmiştir. Bölge halkı, 16’ncı yüzyılda, Aydos dağındaki yaylalara çıkarmış. 16’ncı yüzyılda, Çubuk, Osmanlı Taşra Teşkilatında Ankara Sancağına bağlı bir kazaydı.
Ancak kazanın bir merkezi bulunmuyordu. 250 civarındaki köy, Çubuk adı altında bu kazayı oluşturuyordu. Bu dönemde, müstakil olarak Çubuk Pazarı ismini taşıyan bir köy de vardı.
İlçenin ismi, tarih sahnesinde ilk olarak, 1402 yılında, Çubuk ovasında yapılan, Ankara savaşı ile duyulmuştur. Ankara savaşı: Timur imparatorluğu ile Osmanlı devleti arasında; Ankara’nın kuzey doğusunda, Çubuk ovasında ve ilçenin köylerinde yapılmıştır.
Osmanlı devleti, Ankara savaşı ile, ilk yenilgisini almıştır. Yıldırım Beyazıt ise, Timur’un komutanı Mahmut Han tarafından: günümüzdeki Sarayköy çıkışında Yarma denilen yerde “esir” alınmıştır. Kafes içinde, Timur ve ordusu ile Anadolu’da gezdirilen padişah; bir süre sonra ölmüştür.
Bu arada: Anadolu’daki beylikler yeniden bağımsızlıklarını kazanırlar. Osmanlı devletinde, siyasi birlik bozulur. Bizans ve Avrupa devletleri, bir süre için, Osmanlı tehdidinden kurtulurlar. Timur, seferi sonunda bütün Anadolu’yu işgal eder, yakıp yıkar ve terk eder. Özellikle: bu yöredeki köylerin büyük kısmı, tamamen yok edilir.
O dönemden günümüze kalanlar ise: Melikşah köyünde Timur tarafından yaptırılan Açık Hava Hamamıdır. Ayrıca: halen kullanılmakta olan Esenboğa uluslar arası havaalanının ismi Timur’un komutanlarından “Esenboğa Han” dan gelmektedir.
Yine Timur’un komutanlarından Mahmut Han’ın ismi, günümüzdeki yerleşim yerlerinden Mahmutoğlan’ın ismi olmuştur.
1522 yılına gelindiğinde ise bölgedeki yerleşimin yoğunlaştığı anlaşılmıştır.
İlçenin eski adı “Çubukabad” dır. Abad: Farsça’da “yer, mekan, şen, şenlik ve imarlı tanrı malı” anlamına gelir. Kimi yerleşimlerin “Abad” ile anıldığı biliniyor. Çubukabad’da Çubuk’un mekanıdır. Çubuk’un yeri diye adlandırılmıştır.
Kasaba: 1902 yılında ilçe olmuştur.
GENEL
Yörenin denizden yüksekliği: 1100 metredir. Esenboğa Hava alanı, ilçe sınırları içindedir. Hava alanı ile ilçe merkezi arasında kara yolu bağlantısı bulunmaktadır. İlçenin çevresi, dağlarla çevrili, yalnızca güney yönü ovaya doğru açıklık göstermektedir. En yüksek dağ: 1985 metre yükseklik ile, İdris dağıdır.
İlçe topraklarının dağılımı: % 21 orman, % 17 çayırlık, % 3 tarıma elverişli olmayan alanlar ve geri kalan kısım: tarım alanıdır. Başlıca tarım etkinlikleri: patates, kuru fasulye, şeker pancarı, mısır, yonca olmak üzere sıralanır. Bunun dışında: dut, kayısı ve erik türlerine sık rastlanır.
İlçe merkezinden geçen Çubuk çayı, ilçeyi ikiye böler ve Çubuk-I barajına dökülür.
Yörenin iklimi: karasal iklim özellikleri göstermekte olup, buna bağlı olarak yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve yağışlı geçer.
İlçeye bağlı köylerin bir çoğu, isimlerini, Ankara savaşında yaşanan olay ve savaşa katılan komutanlardan almışlardır.
TURŞU-ÇUBUK TURŞUSU
İlçede, yazının en başında belirttiğim gibi “turşuculuk” ünlüdür ve özellikle ilçe merkezine 2 km. uzaklıktaki “Aşağı Çavundur” köyünde, turşuculuk yapılmaktadır. Tarihçesine bakarsak: Ankara-Kızılay’da balıkçılık yapan Feyzullah Gül: komşusu Rum dükkan sahibi tarafından kendisine tavsiye edilen salatalık üretimine ve ardından turşu yapmaya başlaması ile, turşuculuk gündeme gelir.
Çengelköy bademi denilen salatalıklar yetiştirildikten sonra, turşu yapılarak bütün çevrede satışa sunulmuş ve sağlanan lezzetin ünü bütün ülke çapına yayılmıştır. Kaya tuzu ile kurulur, biraz da şeker atılır. Tadı, asla zehir gibi tuzlu değildir.
Yediğinizde ağzınızda tuz tadı değil, harika bir turşu tadı kalır özellikle hafif acılı olanı makbuldür, acılı olanı tercih ediniz. Ne kadar yerseniz yiyin, asla rahatsız etmez.
Duyduğuma göre, son yıllarda, yıllık turşu üretiminin yılda 10 bin ton olduğu söyleniyor.
ULUSLAR ARASI ÇUBUK TURŞU VE KÜLTÜR FESTİVALİ
Çubuk Belediyesi tarafından 2005 yılından bu yana, her, yıl düzenlenmektedir. Festivalin düzenlenme zamanı: turşunun hazırlandığı dönem olan “Eylül” ayı içindedir. Festivale, yurt içi ve yurt dışından konuklar davet edilmekte ve 4 gün sürmektedir.
Bu sürede: ekonomik ve sosyal etkinlikler ve gösteriler düzenlenmektedir. İlçe merkezinde, yerel ürünlerin satışının yapıldığı, çok sayıda stant kurulmaktadır.
Bu stantlarda, özellikle: turşu, piliç pastırması, et, gözleme, bazlama ve süt ürünleri, el sanatı ürünleri, hediyelik eşyalar sergilenmekte ve satışı yapılmaktadır.
Yurt içi ve dışından katılanlar tarafından da, tanıtım stantları açılmaktadır.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Çubuk’ta, mutlaka turşu tatmalısınız.
NE SATIN ALINIR
Çubuk ilçesinde, her hafta, Perşembe günleri yerel “Pazar” kurulmaktadır ve bu pazarda: bazlama, gözleme, peynir, tereyağı, elma, armut, vişne, ayva gibi yerel ürünler satılmaktadır ki, yolunuz düşerse, mutlaka uğramanızı öneririm.
Bunun dışında, Çubuk yöresinde turşu satın alabilirsiniz ki mutlaka satın almalısınız. Özellikle kornişon turşusu meşhurdur ve kornişonların büyüklüğüne göre fiyatı değişir. Küçük kornişonlar makbuldür, bence tadına bakarak satın almalısınız.
GEZİLECEK YERLER
İlçe merkezinde, Sit ilan edilerek koruma altına alınmış, 5 tarihi ev bulunmaktadır. Öte yandan, buraya bağlı Karagöl tam bir doğa cenneti olarak gezmeyi sevenler tarafından yoğun tercih edilmektedir.
KARADANA KÖYÜ
İlçe merkezine 11 km. uzaklıktaki Karadana köyünde, Hitit döneminden kaldığı düşünülen, “Oyulu” isimli kaya mezarı bulunmaktadır. Bu mezar: geçmişte, burada “Hititler” in yaşadığının kanıtı olması açısından önemlidir.
ÇUBUK-I BARAJI
İlçenin 4 km. uzağında; Çubuk çayı üzerindedir. Çubuk barajı denilince genellikle birincisi anlaşılsa da Çubuk çayı üzerinde iki baraj bulunuyor.
Ankara’nın 12 km kuzeyinde bulunan Çubuk 1: aynı zamanda Cumhuriyet tarihimizin ilk beton barajı olma özelliğini taşıyor. 40 metre yükseklikteki baraj bendinin betonu, iki tepe arasına çekilmiş teleferikle dökülmüştür. Tepelerin birine, nedense “Alman Tepesi” denmektedir.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla, 1930 yılında yapımına başlanmış ve tamamen Türk mühendis, yüklenici ve işçilerle yapılan baraj, 1936 yılında tamamlanmış ve bizzat Atatürk tarafından Cumhuriyet eseri olarak açılışı yapılmıştır.
Baraj duvarındaki kitabede şöyle yazar “Bu Çubuk bendi, Türk ulusunun İlk Cumhur Reisi Kemal Atatürk devrine, Devlet Merkezi Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. 1929-1936”
Evlerdeki çeşmelere ilk su 1936 yılında geldi. Ankara’ya 1929-1946 yılları arasında hem Belediye Başkanı hem de Vali olarak çok büyük hizmetlerde bulunmuş olan Nevzat Tandoğan, Çubuk barajından borularla şehre su gelmesini sağlamış, bir damla suya muhtaç Ankaralılar, suya kavuşmuştur.
Ancak zaman içinde “millenme” tabir edilen taban seviyesinin yükselmesi sonucu kullanılamaz duruma gelmiştir. Yıllarca tek başına Ankara’nın su ihtiyacını karşılayan Çubuk 1: daha sonra Başkentte önemli bir rekreasyon alanı olarak hizmet vermeye başlamıştır.
1930’lu yıllardan kalan anıtlara ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle, baraj setinin tam ortasında, antik mezar odası gibi görülen “Atatürk Anıtı” ilginçtir. Burası hakkında, ilginç bir nottan söz etmek istiyorum: Baraj yapıldığında “durgun suda abdest alınmaz” diye, bu projeye karşı çıkanların bulunduğunu söylesem, sanırım şaşacaksınız.
Yüksekliği 25 metredir. Beton dolgu-kemer baraj tipidir. Ancak, aşırı kirlilik nedeniyle: işlevini yitirmiş ve 1994 yılından itibaren kullanılmamaya başlanmış ve DSİ tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesine devredilmiştir. Ardından baraj sahası 25 yıl atıl kalmış ve çürümüştür.
Kullanıldığı dönemde, buranın suyu: günümüzdeki “Dışkapı” semtinde bulunan ve kapısında “Su Süzgeci” yazan yapıda arıtılarak, şehre dağıtılıyormuş.
Çam ve akasya ağaçlarıyla yeşillendirilen baraj çevresinde bulunan bazı binalar, dönemin estetik anlayışını yansıtır. Bunlardan bir tanesi de baraj gölünün çevresinde bulunan ve bugün kapalı olan restoran, bir diğeri ise eski müdürlük binasıdır.
Bu bina, o dönemde Atatürk için dinlenme köşkü olarak yapılmıştır. Köşk ile beraber, Atatürk’ün barajda gezmesi için bir de tekne alınmıştır. İstanbul Halit Tersanesinde yapılan ve 1938 yılında Atatürk tarafından sadece bir defa kullanılan bu tekne, günümüzde Anıtkabir’de 23 Nisan kulesinde, Atatürk’ün bir otomobiliyle birlikte sergileniyor.
Atatürk köşkünde ise, bir zamanlar Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Irak Kralı Faysal başta olmak üzere bir çok devlet başkanı konuk edilmişti.
Evlerdeki çeşmelere ilk su, 1936 yılında geldi.
2010 yılından sonra ise, Ankara Büyükşehir Belediyesinin çabaları ile temizlenmesi faaliyetlerine başlanmıştır. Temizlik için ihaleyi alan mütahitlik firması: 2011 yılında, baraj gölünün suyunu tamamen boşaltır ve yıllardır su dolu olan alan boşaltıldığında yıllarca birikmiş olan çamur tabakası içinde: para, araba, çeşitli dokümanlar ve hatta insan kemiklerinin çıktığı, ayrıca pek çok ıvır-zıvır eşyanın çıktığı görülür.
Zaten: Solfasol köyü üzerinden ulaşılan bu baraj sahasında: o dönemlerde piknik yapmamış Ankaralı veya yakın çevre insanı bulmak mümkün değildi, yani Ankaralıların ve yakın çevre insanının en yoğun tercih ettikleri bir yerdi ve Belediye otobüsleri buraya sefer yaparlardı.
Bölgede, bir de küçük hayvanat bahçesi bulunurdu. Son bir not: Ankara çevre yolu, Çubuk-I barajı üzerine yapılan devasa viyadükler üzerinden geçmektedir.
Gelelim günümüze: Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı tarafından, barajda mesire yerinin tekrar kullanılabilmesi için temizlik çalışmaları başlatılmıştır. Ayrıca: Atatürk evinin de müze olarak düzenlenmesi için hazırlıklar yapılıyor.
Belediyenin ekipleri, baraj gölünde kötü koku ve haşere oluşumunun önüne geçmek için is makinalarıyla kapsamlı bir dip çamur temizliği yapıyorlarmış. Baraj ve çevresinde 25 yıldır biriken çöp ve moloz yığını 2000 kamyonla atılmıştır.
Çünkü oluşan kötü koku ve haşere nedeniyle insanlar mesire alanını uzun yıllardır kullanmıyorlardı. Evet baraj mesire alanı, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından temizlendi, pırıl pırıl ve tertemiz bir hale getirildi.
ÇUBUK-II. BARAJI
Ankara merkeze 54 km ve Çubuk ilçe merkezine yaklaşık 6 km. kuzeyindedir.
Ankara’nın su ihtiyacını karşılayan, Çubuk-I barajının kirlenmesi üzerine, 1961 yılında yapımına başlanmış ve 1964 yılında tamamlanmıştır.
Barajın yüksekliği: 64 metredir. Toprak dolgu tipindedir. Göl sahası: 125 hektardır. Baraj gölünü: birçok dere beslemektedir.
Ankara’nın su ihtiyacı buradan karşılanmaktadır. Ankara’ya verilen su: Pursaklar beldesinde yapılan su arıtma tesislerinde arıtılmakta ve şehre dağıtılmaktadır.
Baraj ve göleti çevresindeki ormanlık alan, günübirlik piknik yapmak için uygundur. Çünkü: baraj girişi ve göl çevresi ağaçlandırılarak ziyaretçilerin kullanımına sunulmuştur. Ankara Büyük Şehir Belediyesi görevlileri tarafından, bu piknik alanının bakım ve güvenliği sağlanmaktadır, rahatlıkla gidip piknik yapabilirsiniz.
HACILAR KÖYÜ ŞELALESİ
İlçe merkezine bağlı Hacılar köyünün, 2 km. kuzeyindedir. Şelale: Avcıova köyünden gelen dere üzerindedir. Bu dere, buraya, yani Sıçanderesi bölgesine geldiğinde, kendiliğinden şelale şeklinde dökülür.
Şelalenin yüksekliği, yaklaşık 5 metredir. Bölgenin bilinen tek şelalesidir, ilgi çekmektedir.
MELİKŞAH HAMAMI
İlçe merkezine bağlı, güneydeki Melikşah köyündedir. Yani: Ankara-Çubuk kara yolu üzerinde, Esenboğa beldesine, 4 km uzaklıktadır. Yaz-kış sürekli açıktır, sularının sıcak olması ilgi çeker.
Burada, 1402 yılında, Timur tarafından, kızı Melikşah adına, bu açık hava hamamı yaptırılmıştır. Hamamın suyunun özellikle “deri” hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.
Ancak, 1979 yılında yapılan çalışmalarda, kaynağın suyunun bittiği ve kuruduğu görülmüştür.
Ancak sıcak suyun bulunduğu yerde, sondaj yapılmış ve daha önce doğal yollarla çıkan su, günümüzde sondaj ile çıkarılarak, yine burada bulunan ve olimpik ölçülerdeki havuza aktarılmaktadır.
Havuz ve çevresindeki sosyal tesisler: Ankara İl Özel İdaresi tarafından yaptırılmış ve günümüzde, özel bir firmaya işletim hakkı devredilmiştir.
SELE KÖYÜ
İlçe merkezine bağlı köy, Çubuk-II barajına, 10 km uzaklıktadır. Çubuk-I ve Çubuk-II barajlarını besleyen Çubuk çayı, köyü ikiye bölmektedir. Köy içinde, kutsallığına inanılan iki türbe bulunmaktadır. Bunlar: Kalender Veli ve Siyami Dede türbeleridir. Kalender Veli türbesinin yanında, Cemevi bulunmaktadır.
KARAGÖL
İlçe merkezine 29 km. uzaklıktadır. Ankara şehrine ise, 68 km. uzaklıktadır. Yıldırım dağları üzerinde, krater gölü şeklindedir. Buradan çıkan sular, Mürtet ovasını sulayan “Ova çayı” da dökülmektedir.
Çevresi ormanlarla çevrili bu günübirlik piknik alanı olarak kullanılan göl hakkında daha ayrıntılı bilgi isterseniz: yine bu sitede “Karagöl” adı altında ayrıntılı bir yazı ve fotoğraflar bulabilirsiniz.
Karagöl tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.