Ankara Kalesi

 

Ankara Kalesi

Ankara kalesine son olarak Temmuz 2023 tarihinde gittim, kalenin video çekimlerini görmek isterseniz: Youtube “Orhan Meral” ismiyle mevcut sitemde bulabilirsiniz. En altta ise bağlantı var.

Dik yamaçlar üzerine, bir kartal yuvası gibi inşa edilmiş. Şüphesiz ki: başkentin görülmeye değecek yerleri arasında ilk sırada. Zamanında: Ankara, 3 önemli akarsu (Hatip, Çubuk, İncesu) nun birleştiği noktada, hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.

Burada: tarih süreci içinde: Galatlar Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Haçlılar ve sonra yine Selçuklular ve ardından Osmanlılar hakimiyeti ele geçirmişlerdir. Ancak: ilk yapılışının: Galatlar döneminde olduğu sanılıyor.

Galatlar: daha önce birkaç yazımda sözünü etmiştim, Ankara şehrinin ilk yerleşimcileri, kurucusu olarak tanınıyorlar. Hatta, Ankara yöresine “Galatia” denilmektedir.

Kısaca söz etmek gerekirse

Galatlar, Balkanlar-Avrupa yöresinden gelmişler ve İstanbul’da bir süre yaşamışlar. Hatta: İstanbul’daki Galata kulesinin, bunlar tarafından yapıldığı söyleniyor. Bunlar, zamanla İstanbul boğazını geçerler ve Anadolu içlerinde ilerlerken: Karadeniz kıyısında, Pontus kralına, Mısır  donanması ile yapılan savaşta yardımcı olurlar ve Mısırlılar yenilir. Bunun üzerine, Pontus kralı, Galatlara, ne istediklerini sorar.

Galatlar: kraldan, yerleşim yeri isterler ve bunun üzerine, Ankara ve çevresindeki bir kısım arazi: kendilerine verilir. Bunun üzerine, Galatlar, Ankara yöresine yerleşirler ve buradaki ilk yerleşimci olarak isimleri tarih sahnesine yazılır. Hatta: yenilgiye uğrattıkları bir Mısır gemisinden ele geçirdikleri, büyük bir çıpayı; yanlarında getirirler ve yeni kurdukları şehrin (Ankara) tam orta yerine koyarlar.

Evet: Ankaralılar ve Ankara’yı ziyaret edenler, günümüzde hemen Ankara kalesi kapısının önünde ve “Armada” Alışveriş Merkezi önündeki büyük “çıpa” nın, denizi olmayan Ankara şehrinde ne anlama geldiğini belki düşündüler. İşte, anlamı bu, yani, ilk kuruluş aşamasında Ankara şehrinin simgesi, bir çıpa.

Evet, biz yine kaleye gelelim. Dediğim gibi, kale, muhteşem bir yerde. Yani, konum olarak, tam bir kartal yuvası gibi. İlk yerleşimciler, buraya kale kurarlar ve tepenin eteklerinde yerleşirler. Daha sonra: Frigler görülüyor.

Hatta: Frigya kralı Midas, bir gün bir rüya görür. Rüyasında: bir gemi çıpasının bulunduğu yere şehir kurması söylenir. Bunun üzerine, araya-araya gemi çıpasını bulurlar ve buraya, yani Ankara’ya yerleşirler. Evet, Galatlardan sonraki karanlık dönemi takiben, burada bir sürede Frig yerleşimi olduğu söyleniyor.

Hatta: bu döneme ait şehirde bir kalıntı bile söz konusu. Günümüzde: Ulus-Hacıbayram Camisine bitişik, Augustus Tapınağının bulunduğu yerde, daha önce, pagan döneminde, bir Frig tapınağı bulunduğu söyleniyor.

Kale: her ne kadar ilk kez Galatlar döneminde yapılmış olsa da, bugünkü görünümü: Roma-Bizans ve Selçuklu dönemlerinden kalma. 110 metre yükseklikteki tepe üzerine: iç ve dış kale olmak üzere, iki bölümlü yapılmış. Dış kale surları, zamanla yıkılmış, günümüzde ise iç kale surlarının bir kısmı görülüyor.

Özellikle: hemen giriş kapısının bulunduğu yerdeki surların taşları arasında görülen, devşirme taşlar, kalenin yapımında, çevredeki: heykel, lahit ve sütun başlıklarından da yararlanıldığını gösteriyor.

Roma imparatoru Caracaila, 217 yılında, kalenin surlarını onattırmıştır. 222-260 yılları arasında ise, İmparator Severus Alexander, Perslere yenilince kale kısmen tahrip olur. Ancak, 7’nci yüzyılın ikinci yarısında, Romalılar, kaleyi yeniden onarırlar.

Roma imparatoru Konstantinos, 688 yılına gelindiğinde, dış kaleyi yaptırır. İmparator IV. Leon ise, 740 yılında, kale duvarlarını onarttırır ve bu sırada, iç kale surlarını da yükselttirir. İmparator Nikephoros ve İmparator Basileios ise, 9’ncu yüzyılda, kaleyi yine onartırırlar.

Evet, dediğim gibi, iç surlar günümüze ulaşmış. Bu surlar: MS. 630 yılında, Roma imparatoru Heraklius döneminde yapılmıştır. Ancak: özellikle günümüzde görülmeyen dış surların: o dönemdeki Arap saldırılarını engellemek için, MS. 859 yılında, Bizans İmparatoru III. Mikhael tarafından onarıldığı biliniyor.

O dönemdeki dış surların uzunluğunun: 350 metre ve iç surların uzunluğunun ise: 180 metre olduğu biliniyor. İç kale: dikdörtgen planlıdır ve yöresel Ankara taşından, yani bazalt taşından yapılmıştır. Özellikle: bent deresi yönünde , yani bölgenin en korunaklı bölümünde, 110 metre yükseklikte “Ak burç” bulunuyor.

Akkale

Selçuklu döneminde yapılmıştır. Sarp bir damaca dikilmiştir ve buranın surları, bölgenin en yüksek noktasındadır. Cumhuriyet tarihinin ilk müzesi olan Eti Müzesi, 1921 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle burada açılmış ve 1948 yılına kadar faaliyet göstermiştir.

Ancak, burası günümüzde ziyarete kapalı. Sanırım: üstünde görülen çok miktardaki telsiz-radyo-televizyon alıcı-vericisi nedeniyle ziyarete izin verilmiyor. Ama: çok uzaklardan görülen şanlı Türk Bayrağımız, burada dalgalanıyor.

1073 yılına gelindiğinde: kale, bu kez Selçuklular tarafından ele geçirilir. Bu dönemde, kaleye yeni ilaveler yapılır.

Ankara Kalesi

KALENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Ankara kalesinde, yükseklikleri: 14-16 metre arasında değişen, beşgen şekilli 42 kule var. Dış surlar: kuzey-güney doğrultusunda ve yaklaşık 350 metre, doğu-batı doğrultusunda ise, yaklaşık 180 metredir. İç kalenin güney ve batı duvarları, dik açı oluşturur. Doğu duvarı, tepenin girinti ve çıkıntılarını izler.

Ankara Kalesi

KALE GEZİSİSaman pazarı yönünden çıkarak veya doğrudan Ulus semtinden-Atatürk Anıtının hemen yanındaki yolu, dümdüz takiben buraya ulaşabilirsiniz. Bayağı dik bir yokuş var. Buna hazırlıklı olmalı ve özellikle, ayaklarınız da lastik tabanlı ayakkabı giymelisiniz.

Ankara Kalesi Saat Kulesi

Saat Kulesi

Kale kapısına ulaştığınızda: hemen sol yanda, bir saat kulesi var. Bu kule: Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit zamanında, saltanatının 25’nci yılı anısına, her ile yaptırılan saat kulelerinden biridir. Kale, surlarına ilave edilerek yapılan saat kulesinin üstünde: halen faal bir saat var.

Ankara Kalesi Çukurhan

Çukurhan

Burada: dikkatinizi çekmek istediğim bir yapı daha var. Çukur han.

Burası: UNESCO tarafından, dünya üzerinde mutlaka kurtarılması gereken 100 anıttan biri olarak listeye dahil edilmiş, yani bu derece önemli bir yapı.

Çünkü: Çukur han: 16’ncı yüzyılda yapılmış. Yani, yaklaşık 500 yıllık bir yapı. Burası: Osmanlı döneminde cezaevi ve daha sonra ise kervansaray olarak kullanılmış.

Son bir-iki yıldır burada büyük bir restorasyon çalışması vardı, son gittiğimde bittiğini gördüm, gayet güzel yapılmış, ön cephesinden gördüğüm kadarı ile, güzel bir restorasyon geçirmiş.

Emeği geçenlere  teşekkürler. Ama bir yandan da, şunu düşünmemek elde değil. Bu tarihi yapı: Kültür Bakanlığı tarafından özel sektöre kiralanmış. Otel olarak kullanılacakmış. Bilmiyorum, sahip çıkabilirler mi, günün birinde, yandı diye haber alırsanız, şaşırmayın. Umarım, yeterli tedbirler alınmıştır.

Kale kapısından içeri giriyorsunuz: daracık yollar, sokaklar ve bu sokaklarda ilerlemeye çalışan araçlar. Egzoz kokuları ve araba kim geçecek öncelik kimde derken, bir şekilde ilerliyorsunuz ama elbette sıkıntılı.

Evet, devam edelim. Kale içi Sit alanı olarak kabul edildiğinden, çivi bile çakılmıyor. Restorasyon çalışmaları ise, özel izinle yapılıyor. Zaten, kale içindeki derme-çatma konutların çoğu, günümüzde, Ankara’nın pahalı eğlence mekanları, restoranları ve kafeleri olarak kullanılıyor. Bunun dışında ise, birçok ev.

Kale içinde, günümüzde 600 ev bulunduğu söyleniyor. Hatta, ilk yerleşim, söylenenlere göre, Osmanlı döneminde olmuş. Çünkü: daha önceki dönemlerde, aslen iç kale içlerinde yerleşime izin verilmez, halk kale dışında yerleşir ve tehlike halinde, iç kaleye girilirdi. Ama: şu an, burada yüzlerce ev var. İnanmak mümkün değil.

Sizler bu dar sokaklarda ilerlemeye çalışırken, hedefinizi “sur üstü” olarak belirleyin. Bulamazsanız, çevredeki çocuklardan yardım alabilirsiniz.

Sur üstüne geldiğinizde, 50-60 basamaklı bir merdivenden yukarı çıkıyorsunuz, çıkarken elbette birçok satıcı görüyorsunuz. Sur bölümüne geldiğinizde demir bir kapıdan geçtiğinizde, bir avlu ve bu avludan yine gayet tehlikeli bir merdivenle, yukarı çıkıyorsunuz.

Burada, özellikle belirtmek istiyorum, unutmayın ki: yanınızda özellikle çocuk varsa, yukarıda çok büyük tehlike bekliyor. Çünkü: sur bölümünde, kenarlarda herhangi bir koruma yok, yani kesinlikle  dikkatli olmanız, belki kendiniz için bile şart.

Sur bölümüne çıktığınızda, muhteşem bir Ankara manzarası sizi bekliyor. 360 derece, yani ne tarafa dönerseniz, Ankara’nın değişik bir yeriyle karşılaşıyorsunuz. Göz alabildiğine uzanan bir şehir ve gökyüzü. Gerçekten muhteşem bir manzara ve her Ankaralının bunu  tatmasını öneririm.

Özellikle: buradan, güneşin batışını mutlaka izleyin. Ayrıca: Ankara kalesi, Ankara’nın turizm potansiyelinde öne çıkarılmalı, çünkü, ben son gittiğimde (Temmuz 2022) burada, birçok çok az sayıda turist gördüm. Demek ki gerekli tanıtım yapılamıyor.

Evet: Ankara kalesi. Kalenin dar sokaklarında, gezinin ve bu sırada kale surları taşları arasındaki, önceki dönemlere ait devşirme heykel, lahit, sütun parçalarını görün. Biraz önce anlattığım gibi, sur bölümüne çıkın ve Ankara’nın muhteşem manzarasını ve özellikle güneşin batışını izleyin.

Bu gezinizi, kalenin hemen biraz altındaki, Anadolu Medeniyetleri Müzesi gezisiyle birleştirebilirsiniz. Müze hoşunuza gitmezse: kalenin kapısından çıktığınızda, sol bölüm istikametinde ilerlerseniz, Ankara’nın otantik ara sokaklarını gezebilirsiniz.

Ankara Kalesi Alaaddin Camii

Alaattin Camii

Bu arada: iç kalede bir de cami görülüyor. “Alaattin Camisi”, Evliya Çelebi’nin notlarına göre, eskiden kilise imiş. Evliya Çelebi, iç kalede: bağsız-bahçesiz 600 hane bulunduğunu belirtiyor.

Caminin “Alaattin Keykubat” tarafından yapıldığı kabul edilse de, minberindeki yazıt 1178 tarihini ve Musut I’in adını veriyor. Caminin: 1361 tarihinde, Orhan Gazi ve 1433 yılında Şerife Sünbül Hatun tarafından onarımı yaptırılmıştır.

Gündüz yaşanan bu güzelliği, arzu ederseniz, kaledeki restoranlardan birinde “akşam yemeği” yiyerek noktalayabilirsiniz.

ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Bir yetkili çıkıp ta, bu kalenin içine araç girmesini niye engelleyemez bilmiyorum. Gelişmiş ülkelerde, bu tür tarihi yapıların içine bırakın araç girmesine izin vermeyi, insan yaşamasına bile müsaade etmiyorlar.

Evet, araçlar o daracık sokaklara girince, o araçları kullananlar, topu topu, yürümek zorunda oldukları, 150-200 metrelik yoldan tasarruf ediyorlar, hayır, bırakın yürüsünler, kalenin içine araç girmemesi için lütfen tedbir alın.

Bunun dışında, yine gelişmiş ülkelerde, yapılan bir uygulama, bu tür tarihi yapıların içi kamulaştırılır, buralarda yaşayan insanlara, en harika konutlar tahsis edilir ve daha uygun yerlerde yaşamaları sağlanarak, tarihi yerler, tamamen ziyaretçilerin serbestçe-rahatça ziyaretlerine açılır.

Sonra: Ankara’da turizm gelişmiyor demenin bir anlamı yok.

THE ANKARA CİTADEL:

The citadel sits on a hilltop overlooking the modern city and has no generally accepted date of completion. İt is known, however, that its existence goes back as far as the second century BC and the Galatian period. Afterwards, it was restored by the Romans who upgraded the building and defences.

The citadel has outer and inner walls, the latter of which were probably built by the Byzantines. Worn down by continuous Arab assaults, the castle went through a comprehensive restoration in 900  AD at the hands of the Byzantines. It is not known when the outer wall was completed. Following the conquest of the castle by the Seljuk Turks in 1073, the citadel underwent further renovation during the Ottoman era. The early Republican period saw more refurbishment and a strengthening of the citadel walls.

The outher citadel contains 20 towers dotted along the walls, which are pierced by two main gates: the Outer Gate, facing west, and the Citadel Gate facing south. An old Persian inscription dating back to 1330, the era of İlhanlılar (a Turkish principality), can be seen engraved over the citadel gate.

The inner wall is built around a rectangular base and was completed partly with Ankara stone and other materials, 42 pentagonal towers, the heights of which vary from 14-16 meters, stand along the inner wall. Old houses and the Alaeddin Mosque, dating from the Ottoman period, are still found in good shape inside the citadel itself, and the area has a charming village-like atmosphere.

Ankara Şehir içi Gezi Planı

Ankara Şehir içi Gezi Planı

Ankara Şehir içi Gezi Planı; Ankara, Ankara güzel Ankara, Seni görmek ister her bahtı kara, Senden yardım ister her düşen dara, Yetersin onlara güzel Ankara.

Evet; işte, Ankara marşı. Günümüzde hatırlanmasa da, Cumhuriyetin ilk ve takip eden yıllarında, halkın, dilinden düşmeyen bir marş. Ankara’nın büyüklüğü, muhteşemliği ve insanların Ankara’ya bakış açısını en güzel yansıtan sözleri olan bir marş.

Ne değişti? Günümüzde değişen ne? İnsanlar, Ankara’da yaşıyor, ama sanırım bu güzel kentten yeterince keyif alamıyorlar. Çünkü Ankara’yı yeterince tanımıyor, bilmiyorlar, gezmiyorlar. Ankara’da yaşayan insanlar, günlük telaş ve koşuşturma içinde, yaşadıkları bu şehri yeteri ve gereği kadar tanımıyorlar, bilmiyorlar.

Başka şehirlerdeki insanlar için, bu güzel kente gelmek, artık, eskisi gibi cazip değil. Çünkü: Ankara’da deniz yok, Ankara bir sayfiye yeri değil, Ankara bir tatil yeri değil, ama inanın: bu yorumları yapanlar Ankara’yı tanımıyor, bilmiyor.

Ankara’yı tanıyıp bilseniz, inanın Ankara’da gerek tarihi ve turistik yerler, gerek doğa ve gerekse alışveriş mekanı olarak gayet güzel birkaç gün geçirebilirsiniz.

Yoksa: yoğun insan kalabalığı ve yoğun trafik sizi korkutmasın, hoş İstanbul’da da aynı sorunlar var ama insanlar İstanbul’u yine de seviyor ve ziyaret ediyor.

Bu yüzden; haydi gelin, birlikte Ankara’yı tanıyalım, gezelim. Bu şehrin; kendisine has ve gizli kalmış güzelliklerini birlikte ortaya çıkaralım ve birlikte yaşayalım, bu şehirde yaşamaktan keyif alalım.

Aşağıda okuyacağınız gezi planını incelerken, gitmenizi önereceğim yerlerle ilgili ayrıntılı bilgi isterseniz (bence ayrıntılı bilgiyle gitmelisiniz) yine bu sitede her türlü yerin, her türlü tanıtım bilgisine ulaşabilirsiniz.

1.GÜN

Ankara Şehir içi Gezi Planı: Evet, birinci gün: Anıtkabir’i gezmekle, Atamızı ziyaret etmekle başlayalım isterseniz Ankara turumuza.

Bugün, sabah; Anıtkabir’e gidiyoruz. Çağdaş ülkemin bir ferdi olarak; ülkemizin kurtarıcısı ve bugünkü çağdaş yaşamımızı, her türlü ayrıntısıyla birlikte bizlere armağan eden, bu büyük insanın mezarında saygı duruşunda bulunalım ve onun büyüklüğüne atfen yapılan bu anıtı gezelim.

Kurtuluş müzesinde, geçmişte yaşananları hissedelim. Bu ülkeyi bizlere armağan eden, tüm şehitlerimizi rahmetle analım. Anıtkabir’de dalgalanan muhteşem bayrağımızı ve nöbet tutan askerlerimize bakalım ve bu güzelliklere sahip olmanın gururunu yaşayalım.

Yukarıda belirttiğim gibi Anıtkabir’i bilgili ve bilinçli gezebilmek için, yine bu sitede bulunan “Anıtkabir” başlıklı yazımı incelemenizi öneririm. Buraya 3-4 saat ayırmanızı öneririm.

Anıtkabir’de gezimizi tamamladıktan sonra, özel aracınız varsa, hemen Anıtkabir’in batısındaki büyük bulvarı takip edin, Beşevler kavşağını geçip, doğru ileride, 400 metre sonra bir köprü ile karşılaşıyorsunuz.

Köprünün üstüne, sağ yandan kıvrılan yolu takip edin ve köprünün üstündeki Konya Yoluna çıkın. Doğruca gittiğinizde, yaklaşık 1 km. sonra, sol yanınızda, büyük bir tabela göreceksiniz.

“Ankamall” Evet, hedef burası, Ankamall alışveriş merkezi. Bunun hizasını birazcık geçince, köprünün altına girip, ilk sola dönüyorsunuz ve “u” yapıp yaklaşık 200 metre sonra, sağınızda alışveriş merkezinin açık ve kapalı otoparkı var. Evet; gezimize burada devam ediyoruz ve günümüzü burada tamamlıyoruz.

Zamanınız uygun olursa; en üst kattaki, tiyatro salonu veya sinema salonlarından birine girebilirsiniz. Ankamall, ülkemizin en büyük alışveriş merkezlerinden biridir, burada rahatlıkla birkaç saat geçirebilirsiniz.

2 NCİ GÜN

Ankara Şehir içi Gezi Planı: Evet, bugün özel aracınızı bir yere park ediyorsunuz ve bir araç ile “Atakule” ye gidiyorsunuz.

Bugünkü hedefimiz: Atakule, Atatürk Bulvarını takip ederek, Kızılay ve Ulus semtleridir.

Ankara’nın birçok yerinden silüeti görülen Atakule’ye varıyoruz. Atakule’nin kulesinde değişiklik yok, sadece akşam hava karardığında muhteşem bir ışıklandırma yapılıyor.

Ama, Atakule’nin hemen yanındaki alışveriş merkezi yenilendi, eskiden otopark sıkıntısı vardı, şimdi yok, alışveriş merkezinin altında büyükçe bir otopark var, aracınızı buraya park edebilirsiniz.

Atakule’de çarşıyı gezebilir, kuleye çıkabilirsiniz, çarşı pek keyifli olmasa da çarşıda bulunan kafelerden birine oturup muhteşem Ankara manzarası eşliğinde bir şeyler içebilirsiniz.

Tabii kuleye çıkmak da iyi bir alternatiftir.

Sonra: ister yürüyerek (yokuş aşağı 500-600 metre yürümek gerekir) veya ister araç ile Tunalı Hilmi Caddesi köşesindeki “Kuğulu Park” a gidiyoruz.

Kuğulu Park küçük ve ilginç bir yer, birçok Ankaralının burada anısı vardır. Kuğulu Parkı gezdikten sonra, Atatürk Bulvarından aşağı doğru yürümeye başlıyoruz. Karşıda: Büyükelçilik binaları görülüyor.

Yürüdüğümüz sağ yanda ise, Celal Bayar iş merkezi ve sonrasında Akün tiyatrosu ve devamında daha yeni yapılar var.

Yürümeye devam ettiğimizde, kavşağa geldiğimizde, hemen sol yanda: TBMM binası görülüyor. Yürüyerek; TBMM binasının hemen önüne geliyorsunuz.

TBMM binasını uzaktan görüyoruz. Hemen önündeki meydanda askeri karargah binaları var. Bunlar: Genelkurmay Başkanlığı binası (oldukça eski ve tarihi bina), karşısında Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları binası görülür.

Sonra buradan Akay yokuşu istikametine yürüyoruz. Buradan Atatürk Bulvarına giriyoruz.

Karşıya geçiyoruz, köşede yine tarihi bir bina (TBMM Hizmet binası), onun yanında yukarı doğru rampa uzanıyor (burası yine Ankara’nın simge yerlerinden Akay yokuşu), sağ yana ilerleyen yol, Atatürk Bulvarının uzantısıdır.

Ankara’nın simge bulvarlarından olan “Atatürk Bulvarı” boyunca uzun bir yürüyüş ama keyifli bir yürüyüş. Atatürk Bulvarı deyince, bu bulvar, Esenboğa hava alanından başlayıp, Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı köşkünün kapısını kadar uzanan, doğruca uzanan bir bulvar.

Yıllar önce yapılmış ama Atatürk’ün öngörüsü sayesinde gayet geniş, o yıllarda çok az araç olmasına rağmen, 3+3=6 şerit yapılmış bir bulvardır.

Kızılay meydanına doğru yürürken, sol yanda “Bakanlıklar” görülüyor. İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yargıtay binaları) sağ yanda ise büyük mağazalar ve ofislerin bulunduğu nispeten yeri tarihli apartmanlar, yapılar görülüyor.

Kızılay meydana geldiğinizde, meydanın bir yanında büyük ve yeni Kızılay Alışveriş Merkezi, diğer yanda “Emek İşhanı” ve diğer yanda Soysal Pasajı ve diğer yanda “Güven Park” görülüyor.

Kızılay Alışveriş Merkezi, kötü binasıyla sırıtıyor. Emek İşhanı, bir zamanlar yani yapıldığında ülkemizin en yüksek binasıdır ve “Gökdelen” olarak anılır.

Hemen karşısındaki “Güven Park” da Ankara’nın simge yerlerinden biridir. Güven Parkı gezin, önündeki havuzun kenarında oturup dinlenin, yaz aylarında havuzda kurulan düzenle fıskiyeler suyu dans ettiriyor.

Emek İşhanı’nın bulunduğu binanın önünden karşıya geçip, ilk sol sokağı girdiğinizde burası “Sakarya” olarak isimlendirilen Ankara’nın simge yerlerinden biridir.

Sakarya. Sokak üzerindeki kafelerden birinde, bir çay molası verebilir ve gelip geçen insan kalabalığını bir süre izleyerek dinlenebiliriz.

Sakarya sokağı, son yıllarda Belediye tarafından, gayet güzel düzenlendi, havuz, oturma alanları ve benzeri gibi.

Sonra Sıhhiye ve Ulus istikametinde yürümeye devam ediyoruz. Yine sağlı sollu alışveriş ve ofislerin, dershanelerin yoğun olduğu binalar görülüyor.

Sıhhiye ye vardığımızda, tam ortada büyükçe bir anıt görülüyor “Hitit Anıtı” (Anıtla ilgili tanıtım yazısını, yine bu sitede bulabilirsiniz)

Anıtın sağ yanında, tarihi Sağlık Bakanlığı binası, sol yanında tarihi Sıhhiye Orduevi görülüyor, hemen ilerisinde ise Abdi İpekçi Parkı var.

Yürümeye devam ediyoruz. Sıhhiye tren üst geçit köprüsünün altından ilerliyoruz. Sol yanda, oldukça büyük “Ankara Adliyesi Binası” var. Sol yanda ise: sırası ile Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Zübeyde Hanım kız meslek lisesi, Kız enstitüsü, Radyo evi, Türk Hava Kurumu binaları görülüyor.

Yine devamında sağ yanda, tarihi bir bina “Etnografya Müzesi” görülüyor. (bence bu müzeyi mutlaka ziyaret edin)

Sonra: hemen sağda yeni yapılan “Hafsa Sultan Cami” ve hemen karşısında “Gençlik Parkı” görülüyor. Gençlik Parkı karşısında, Ankara’nın tarihi devlet tiyatroları binası bulunuyor.

Bütün bunların bulunduğu meydanın ismi: Hergelen meydanı, İtfaiye Meydanı, Bit Pazarı gibi yıllarca yoğun kullanılmış, yine Ankara’nın simge yerlerinden biridir.

Bunları geçip yürümeye devam ettiğimizde, Ulus semtinin tarihi yapılarını göreceğiz. Sağ yanda: PTT Pul Müzesi gezilebilir, hemen karşıda yine Cumhuriyet dönemi yapıları bulunuyor. Bunları gördükten sonra: Ulus Atatürk Anıtı’na varıyoruz ve gün sonlanıyor.

Buradan, taksi ile kaldığınız yere dönebilirsiniz.

3.GÜN

Ankara Şehir içi Gezi Planı: Evet; bugün biraz tarih turu yapacağız. Dün gezdiğimiz Atatürk Bulvarının bugün Ulus tarafını gezeceğiz.

Ancak bugün yoğun bir program var, mümkün olduğunca erken yola çıkmanızı öneririm, yine de müzelerin saat 09.00 gibi açıldığını unutmamak gerek.

Bulunduğunuz yerden, herhangi bir toplu taşım aracı ile gidebilirsiniz. Özel aracınız ile gitmek isterseniz, aracınızı; 19 Mayıs Stadyumunun yanına veya Atatürk Spor Salonunun önündeki otoparklara, ücreti karşılığı bırakabilirsiniz.

Yürümeye başlıyoruz. Uzaktan belki de, Ankara kalesini ve dalgalanan bayrağımızı göreceksiniz. Evet sol yanda yürüyoruz. Ulus oldukça kalabalık ve trafik yoğundur, dikkatli olmanızı öneririm.

Önce: hemen meydanda bulunan Atatürk Anıtını görüyoruz. Sonra hemen anıtın karşısındaki caddeye giriyoruz.

Önce, meydana komşu, sağ yanda “Kurtuluş Müzesi” ni görüyoruz, içine girip geziyoruz (özellikle Lozan Anlaşmasının imzalandığı ve Lozan Belediyesi tarafından hediye edilen masayı görünüz.), sonra aynı yoldan aşağıya doğru yürüyoruz, Turizm Bakanlığını geçiyoruz ve Cumhuriyet Müzesi, muhteşem güzel bir yapı, içine girip geziyoruz, Cumhuriyetin hangi şartlarda ilan edildiğini ve o günün şartlarını görerek yaşıyoruz.

Cumhuriyet Müzesinin hemen karşısında: Ankara Palas otelini uzaktan görüyoruz, içine girmek mümkün değil.

Sonra: yine Atatürk anıtının bulunduğu yöne ilerliyoruz.

Anıtın karşısına geldiğimizde, sola dönüp cadde boyunca yürümeye başlıyoruz. Yaklaşık 500 metre sonra hemen sağ yanda “Roma Hamamı” kalıntıları görülüyor, içine girin ve gezin.

Roma Hamamının büyüklüğü, bir zamanlar Ankara’da oldukça büyük bir Roma şehri bulunduğunu ispatlıyor.

Roma hamamını gezdikten sonra, geri dönüyoruz. Caddenin karşı kaldırımına geçiyoruz, İş Bankası Müzesinin bulunduğu yere, yani anıta 100 metre kala, sola dönüp ara sokaktan Ankara Valilik binası önündeki, yine bir Roma kalıntısı Justinyen anıtını görüyoruz.

Sonra: devam edip sola döndüğümüzde: biraz ileride, Ankara’nın en önemli manevi yerlerinden olan “Hacı Bayram Veli” türbesi ve camisini görüyoruz.

Sonra, bunun hemen yanındaki, yine bir Roma dönemi eseri “Justinyen Tapınağı” görülüyor. Son yıllarda burada Belediye tarafından restorasyon yapılmış, kalıntıların bir kısmının üzerine, maalesef havuzlar yapılmıştır.

Neyse, Hacı Bayram Veli türbesi ve camisi, ardından Jüstinyen tapınağını görerek buradan ayrılıyoruz. (Tapınak UNESCO tarafından dünya üzerinde korunması gereken 100 önemli eserden birisi olarak seçilmiştir.)

Sonra hedefimiz Ankara kalesi ve kale yolu üzerinde bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesidir.

Hacı Bayram Veli camisinden sonra, Ulus yönüne, Ulus Hali yönüne yürüyoruz, (aşırı kalabalık ve yoğun trafiğe dikkat), hale vardığımızda, sol yana yürüyoruz.

Biraz rampa aşağı ve sonra rampa yukarı yürümeye başlıyoruz.

Burada, hemen sol yanda yine bir Roma kalıntısı, yüksekten uzaktan Roma tiyatrosu kalıntılarını görebilirsiniz. (arkeolojik kazı çalışması yapılmadığından, çok az kalıntı var.)

Evet, Ankara kalesine ulaşmak biraz zahmetli, önce karşınıza surlar çıkıyor ve sonra rampa yukarı tırmanmaya devam ediyoruz.

Bir süre sonra yaklaşık 1-2 km kadar sonra, hemen sağ yanda Anadolu Medeniyetleri Müzesi görülüyor. Buraya elbette ve mutlaka girip gezmenizi öneririm. (Hatta asgari 2 saat ayırmalısınız.)

Sonra müzeden çıkınca, rampa yukarı yürümeye devam ediyoruz, hedef Ankara Kalesidir. Bir süre sonra, Ankara kalesinin surlarını ve giriş kapısını göreceksiniz, bu kapıdan girin, dar ve parke taşlı sokaklardan yürüyün, sol yandan, sorarak, kalenin burçlarının bulunduğu yere çıkın, burası birçok yerden uzaktan görülen Türk Bayrağının dalgalandığı yer değil, ancak ziyaretçiler buraya çıkartılıyor.

Ancak, yine uyarmak isterim ki, burası oldukça tehlikeli, özellikle küçük çocuklar, öğrenciler için oldukça tehlikeli, kesinlikle önlem alınmalı, bir diğer husus, akşam hava karardığında buraya çıkmak, hayır önermiyorum.

Eğer gün kararmaya başlamışsa, buraya çıkmayın. Ya başka bir güne saklayın, ya da iptal edin, hava kararmaya başladığında, Ankara kalesine çıkmayı önermem.

Evet, gün burada bitiyor, bence taksi kullanarak kaldığınız yere gitmelisiniz.

4.GÜN

Evet, ilk 3 gün: Anıtkabir, Ankamall alışveriş merkezi, Atakule, Kuğulu Park, Atatürk Bulvarı, Kızılay ve Ulus semtleri ve buradaki tarihi güzellikleri gezdiniz. Bugün: sizlere birkaç tercih sunmak istiyorum.

1’nci Tercih

Şehir merkezinde geziye devam edebilirsiniz.

a-Ulus’taki Gençlik Parkı ve Lunapark gezilebilir.

b-Ulus’ta Ankara kalesi ve kalenin çevresindeki ara sokaklar, tarihi ve otantik ara sokaklar, Samanpazarı ve Hamamönü Semtleri olabilir.

Özellikle: Hamamönü son yıllarda yoğun tercih edilen turistik alanlardan biridir.

Belediye tarafından yeniden düzenlenen eski Ankara evleri, ilgi çekiyor. Buraya gitmek isterseniz, Ulus semti, İtfaiye meydanındaki büyük caminin arkasındaki yoldan veya Kızılay’ın devamı Kurtuluş Semtinden buraya ulaşabilirsiniz.

c-Atatürk Kültür Merkezinde eğer bir etkinlik varsa (şehirlere has etkinlikler düzenleniyor) oraya gidip etkinliğe katılabilirsiniz.

d-Bahçelievler uygun bir gezi güzergahı olabilir. Bahçelievler 7’nci cadde, birçok Ankaralı tarafından bilinen ve yoğun tercih edilen bir gezinti caddesidir.

Burada cadde boyunca birçok kafeler, restoranlar, pastaneler ve alışveriş mekanları bulunuyor.

e-Yine Ankaralıların yoğun tercih ettiği bir gezi güzergahı daha doğrusu gezi caddesi “Tunalı Hilmi” caddesidir.

Kuğulu Parkın hemen başlangıcında bulunduğu bu cadde: sağlı sollu mağazalar, kafeler, restoranlarla dikkat çekiyor ve her daim sürekli kalabalıktır.

f-Maden Teknik Arama Genel Müdürlüğü içindeki, muhteşem müze, Tabiat Tarihi Müzesi gezisi olabilir.

2’nci Tercih

Şehir dışında, şehir yakınlarında bir yerlere gidebilirsiniz.

Nispeten Ankara merkeze yakın Gölbaşı (Mogan gölü) ne gitmektir.

Burası: göl kıyısında, Ankaralıların göl yani su hasretini giderdikleri bir yer, özellikle son yıllarda Belediye tarafından göl kıyısında yapılan büyük rekreasyon alanı oturma yerleri, gezinti yürüyüş yolları, çocuk parkları, göl kıyısındaki kafe ve restoranları ile ilgi ve dikkat çekiyor.

Burada, göl kıyısında gezinerek 3-4 saat geçirebilirsiniz.

Ankara merkeze 1-1.5 saat uzaklıktaki Kızılcahamam olabilir.

Kızılcahamam, özellikle içinde bulunan “Soğuksu Parkı” ile ilgi çekiyor.

Özellikle sıcak yaz günlerinde halk burayı yoğun olarak tercih ediyor, piknik yapmak mümkün, mesire yerleri var. Yeşillik ve güzel havalı bir yer.

Ankara merkeze 3 saat uzaklıkta Beypazarı tercih edilebilir. Beypazarı, tarihi evleri, doğal ve organik ürünlerin satıldığı çarşısı ile ilgi çekiyor.

Ankaralıların özellikle hafta sonlarında değişiklik yaşamak istediklerinde tercih ettikleri bir yer.

Ankara’da sadece 1 GÜNLÜK gezi planı

Burada birkaç gün Ankara’da kalacak olanlar için bir plan hazırladım. Ancak: Ankara’ya sadece günübirlik yani 1 günlük gelecek olanlar için (yani okul öğrencilerinin ziyaretleri için) daha basit bir gezi planı önermek gerekirse.

Yukarıda yazılı bilgiler ışığında: önce Anıtkabir olmalıdır.

Sonra: Ulus semtine geçilmeli: Atatürk Anıtı, Kurtuluş Müzesi, eski TBMM binası ve zaman kalırsa: Anadolu Medeniyetleri Müzesi olabilir.

Evet, Ankara’da güzel bir tatil yaptığınızı ve beğendiğinizi umarım, hoşçakalın.

Ankara Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi

Ankara Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi

Hayvanat Bahçesi diyorum ama şu an için, bir süredir burada hayvan bulunmuyor. Hayvanat bahçesindeki hayvanlar: Temapark çalışmalarından etkilenmesinler diye: Kayseri, Gaziantep ve Bursa hayvanat bahçelerine gönderilmiş ve Temapark projesi bittiğinde bu hayvanların yeniden geri alınacağı söyleniyor.

Yani sayıları 700 civarında olan 100 hayvan türü: halen burada değiller.

Eğer bir hayvanat bahçesi ziyaret edeyim, hayvanları göreyim veya çocuklarıma, öğrencilerime göstereyim diyorsanız: buraya gitmeyin.

Biraz önce de söylediğim gibi, burası şu an ziyarete açık ama hayvanlar yok.

Yılların hayvanat bahçesi, Ankaralıların piknik alanı, çocukların kültürel gelişim ve eğitimine katkı sağlayan hayvanat bahçesi artık yok, HAYRET EDİYORUM, Ankara gibi bir başkentte hayvanat bahçesi yok ve açılma ihtimali de yok. Aşağıdaki yazı sadece NOSTALJİ, yani okursanız eski anılarınız canlanır.

Bu yazıyı, ilk olarak 2009 yılında yazdım, 2020 yılında ise yeniledim. Yukarıda yıllar önce belirttiğim gibi, Ankara’da hala bir hayvanat bahçesi yok.

Hatta, Hayvanat Bahçesi için bahane edilen Temapark yaptırıldı ama o da kapatıldı ve hatta uzun süredir virane bir şekilde bekletiliyor.

Hayvanat Bahçesi, belirttiğim gibi hem çocukların hayvanları görmesi hem de Ankaralıların piknik yapabilmesi için büyük bir imkan yaratan yerdi, ancak bir anda yok oldu ve bir daha geri gelmedi, hayvan niyetine, bir zamanlar şehrin bazı yerlerini süsleyen dinozor maketleri ve sokaktaki kedi ve köpekleri görmek mümkün, bunların dışında, maalesef yılların hayvanat bahçesi bir anda yok edildi.

Yazının bundan sonraki bölümünü: Atatürk Orman Çiftliği hayvanat bahçesinin tarihine, geçmişine ilişkin notlar olarak değerlendirin.

Buraya ulaşım için, toplu taşım araçlarını kullanabilirsiniz. Özel aracı ile gelmek isteyenler için; en kolay yol, İstanbul yoluna çıkmak ve Demetevler kavşağına gelindiğinde, sola dönerek, yaklaşık 200 metre sonra buraya ulaşmak.

Tek sorun, Demetevler kavşağını kaçırmayın. Burada; hemen giriş kapısının karşısında, 750 araç kapasiteli, açık otopark var, yani araç park etme sorunu yok. 5 TL. ödediğinizde, otomobiliniz, saat kısıtlaması olmadan, burada kalabiliyor.

Evet; burası, yılda ortalama bir milyon kişi tarafından ziyaret ediliyormuş. Türkiye’nin ilk hayvanat bahçesi. İlk kez; 1933 yılında, bugünkü Müdürlük binasının arkasında: kurt, çatal, tilki, ayı, domuz, süne, kımıl gibi tarıma ve halka zarar veren hayvanların teşhir edilmesi amacıyla kurulmuş.

Halk, bunlara aşırı ilgi gösterince, Atatürk; zamanın Tarım Bakanına, daha modern bir hayvanat bahçesi açılması talimatını vermiş.

Bunun üzerine hazırlanan, bugünkü hayvanat bahçesi ise, 29 Ekim 1940 tarihinde hizmete açılmış. Yani; bayağı eski ve özellikle bu eskiliği, içeride göreceğiniz, yaşlı ve muhteşem ağaçlardan hissedebiliyorsunuz.

Tel örgü ile çevrili sınırlar içinde, 22 hektarlık bir alan var. Bu alanın, bir kısmı hayvanat bahçesi olarak ayrılmış, kalan kısmı ise günübirlik piknik alanı olarak düzenlenmiş, tahta masalar var.

Bugün, burada 47 tür memeli, 62 tür kuş, 11 tür sürüngen, 70 tür balık olmak üzere, toplam 2500 civarında hayvan bulunuyormuş.

Bu rakamlarla, Türkiye’nin en büyük hayvanat bahçesi konumunda. Genellikle, yabani hayvanların; teşhir amacıyla sergilendikleri bir yer.

Soyu tükenmekte olan hayvanları koruma altına alarak, nesillerinin devamını sağlamaya çalışıyorlar. Bunun yanı sıra, hayvan sevgisi aşılamak, hayvanlarla iç içe olabilmek ve doğa sevgisiyle bütünleşmek amacıyla kurulmuş bir mekan.

Benzerleri olsa da, bu kadar büyük ve ayrıntılı hayvan türü bulunan bir hayvanat bahçesi görmeniz zor. Çünkü; bir hayvanat bahçesi oluşturmak, gerçekten masraflı imiş.

Örneğin: bir zürafa yavrusunun değerinin, yaklaşık, 50 bin Euro olduğunu ve buna, nakliye ve sigorta masraflarının da ayrıca ilave edilmesi gerektiği söyleniyor. Sonuçta, gerçekten büyük rakamlar ortaya çıkıyor. Özellikle, burada belirtmek istediğim bir husus daha var.

Ankara Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi;

Bu hayvanat bahçesi, aslında kamusal olmasına rağmen, hiçbir devlet yardımı almadan, tamamen kendi imkanları ile ayakta kalmaya, mevcut hayvanları yaşatmaya çalışan bir yer. Bu özelliği nedeniyle; ufak tefek aksaklıkları görünce, yönetimi suçlamamak gerek diye düşünüyorum. Çünkü; gerçekten böyle bir yeri ayakta tutmanın zor olduğu kesin.

Neyse; aracımızı otoparka bıraktık. Caddenin karşısına geçiyoruz. Bu arada; bu caddenin araç trafiği çok yoğun. Size bir ipucu, trafik lambalarındaki zil butonuna basarsanız, yayalara yeşil yanar, yoksa yani bu butona basmazsanız, karşıya geçmek için saatlerce beklemek zorunda kalırsınız.

Evet, karşıya geçtiniz ve üçlü gişeden sıraya girerek, giriş biletinizi alıyorsunuz. Tam 5 ve öğrenci 2.5 TL. Sonra, turnikelerden içeri giriyorsunuz. Son olarak: 3 Eylül 2012 tarihinde burayı ziyaret ettiğimde: giriş ücretinin alınmadığını gördüm.

Evet, buraya gitmek isterseniz, giriş ücretsiz, bu uygulama ne zamana kadar bilmiyorum, ama şu bir gerçek ki: diğer ülkelerdeki birçok hayvanat bahçesine giriş ücretli ve hatta bu giriş ücretleri bir hayli yüksek, çünkü burada bulunan hayvanların bakımı, bu giriş ücretleriyle sağlanıyor.

Buranın girişi ücretsiz ve içeride ki ilgisizlik ve bakımsızlığı görünce, bazı şeyleri daha iyi anlamak mümkün oluyor.

İçeri girdiğinizde; ilk karşınıza çıkan “Mescit”, sanırım yeni yapılmış, yani son üç-beş aylık süreçte yapılmış.

Burayı gezmek istediğinizde: üzerinde sıra numarası olan oklar bulunan tabelalar, sizi yönlendiriyor. Önce, sağ yönden gezinize başlıyorsunuz. Timsah ve sonra, balıkların bulunduğu bölüm. Sürüngen dedim de, belki basından takip ettiniz, buradaki bir boa yılanı, iki yıl önce bulunduğu yerden kaçmış ve yaklaşık 3 hafta sonra bulunmuştu.

Nasıl kaçtığını düşününce, şöyle bir çevreme baktım, hiç bir görevli yoktu. Sanırım, yılan, tabiri caizse, başı boş kalınca kaçtı. Neyse ki, bir süre sonra bulundu. Burada: bir timsah var, uzaklardan görebilirsiniz. Hemen kıyıdaki camekan içinde sergilenen yumurtalar ilginizi çekecektir.

Evet, devam ediyoruz. Köpek balığı şeklinde bir yapı var. Boşuna burada ne var, içinde ne var diye düşünmeyin, çünkü kapalı. Hatta: uzun zamandır, aylardır kapalı. Önünde bir fotoğraf çektirin, başka bir şey yok. İçinde ne var derseniz, ben en son girdiğimde yani yedi-sekiz ay önce, içinde tam bir mezbelelik vardı.

Bu mezbelelik bölümde: birkaç akvaryum. Sonunda: burayı düzeltmeyi, geliştirmeyi değil de, tamamen kapatmayı uygun bulmuşlar.

Neyse, balık bölümünün karşısında güzel bir kafeterya var. Hemen yanında ise, tuvaletler. Devam ediyoruz; parkın en muhteşem ve ilgi çeken bölümü, maymunlar. Evet; maymunlar bölümü, özellikle çocukların aşırı ilgisini çeken bölüm.

Maymunlar öyle hale gelmiş ki, yiyecek bir şeyler attığınızda, size çeşitli şovlar sergiliyorlar ama unutmamak gerekir ki, bu hayvanlar doğal gıdaları dışında bu tür yiyeceklerle beslendiklerinde hasta oluyorlar.

Bunu belki yazmak anlamsız oldu, çünkü hayvanat bahçesi ziyaretçileri her türlü hayvana bir şeyler atarak beslemek için tüm gayretlerini gösteriyorlar.

Devam ettiğinizde: akbabalar, şahinler, köpekler, zürafalar, su aygırı, sonra fil, kuşlar, aslan, kaplan, pumalar. Arada; elbette saymayı unuttuğum hayvanlar vardı.

Bunları gezerken göreceksiniz. Bu arada; zürafalara varmadan önce, hemen sağda, çocuk hayvanat bahçesi olarak düzenlenen yer var.

Burada; küçük faytonla gezinti yapmak mümkün, ayrıca küçük boyutlu midilli atlarına çocuklarınızı, ücreti karşılığında bindirebiliyorsunuz. Mutlaka ilgisini çekecektir, bu bölüm uğramayı sakın unutmayın. Zürafaların hemen ötesinde, sol da, su aygırı bulunan bölüm var, burası da ilgi çekiyor.

Köpeklerin bulunduğu bölümü geçtikten  sonra: sağ koldan devam ederseniz: hayvanat bahçesinin yeni yapılan bölümlerini görebilirsiniz. Ankara-İstanbul kara yolunun kıyısında yapılan bu bölümde: kurt, çakal, ayı gibi hayvanlar doğal ortamda, daha geniş alanlarda kendileri için ayrılan, tanzim edilen alanlarda yaşıyorlar. Bu güzel bir uygulama olmuş.

Kuşlar; sanırım parkın ilk kurulduğu günden bu yana aynı mekan içindeler. Lütfen, bu kuşlara yeni ve daha modern bir mekan yapın. Umarım duyarlar.

Neyse, devam ediyoruz. Filler, parkın en çok izleyici toplayan bölümü. (3 Eylül 2012 tarihindeki ziyaretimde filler yoktu, fillerin yaşadığı bölümde yenileme çalışmaları vardı)

Hemen yanında; kaplan ve aslan. Bu bölümdeki hayvanlar, öyle sıkı bir tel engeli arkasındaki, tellerden, hayvanları görmek mümkün değil inanın, ama öyle gerektiği de kesin. Neyse; sonra pumalar var. Bu bölüm yeni yapılmış. Pumalar, aslan ve kaplanlara göre, daha rahat, geniş ve ferah bir ortamdalar.

Evet; park içindeki gezinti bundan ibaret. Aslında; elbette kısaca anlattım, Ankara hayvanat bahçesi veya Atatürk Orman Çiftliği hayvanat bahçesi olarak isimlendirilen bu mekan, gerçekten çok büyük. Zaten; insanlar, buraya hayvanat bahçesinin gezme yanında, günübirlik piknik yapmak içinde yoğunlukla geliyorlar.

Bunun dışında; özellikle hafta içi; sakin, yemyeşil ağaçların altında, güzel bir yürüyüş yapmak isterseniz, burası bu düşüncelerinizi gerçekleştirmek için ideal.

Hafta sonları, günübirlik piknikçiler nedeniyle çok kalabalık olduğunu söylemek şart. Yine de; alan çok büyük. Mutlaka gidin, mutlaka görün diyorum. Bu arada; internet sitelerinde, fok balıkları, yunus balıklarının gösteri havuzu, dolfinaryum filan denmiş, yok, aramayın, bu da yapım aşamasında.

Evet; güzel bir yarım gün geçirmek isterseniz; en az 3 veya 4 saat ayırın, burası ideal, mutlaka gidin. Burada: Atatürk Orman Çiftliği dondurması yemeyi unutmayın. Özellikle: maymunlar bölümünü gezmeyi sakın ihmal etmeyin.