Ankara Ulus Roma Sütunu

Ankara Ulus Roma Sütunu

 

Roma imparatoru Constantinus: 357 yılında, saltanatının 20. yılını kutlamak için Roma’yı ziyaret ettiğinde: Circus Maximus denilen yerde, bir dikilitaş dikilerek, bu ziyaret ebedileştirilmiştir.

Ankaralılar da: kendi şehirlerinden geçen yeni imparatorları için, böyle bir anıt dikerek şehri ve imparatorlarını ebedileştirmenin gururunu yaşamak istemişlerdir.

Roma imparatoru Julianus: sevilen bir imparatordu. Örnek olarak, kendisinden önceki ünlü imparatorları seçmişti. İmparator Julianus Pers seferine çıktığında, MS. 362 yılında Ankara şehrinden geçmiş ve bu ziyaretin anısına bu sütun dikilmiştir.

Sütun: kendine özgü bir mimari yapısı olan, gövdesi birçok yivli halka şekilli beyaz taşların üst üste konulması ile yapılmış, ancak tek parça gibi görünen, üzerinde hiçbir yazıt olmayan 15 metre yüksekliğinde bir yapıdır. Korint başlığı modeline sahiptir. Başlığı yapraklarla süslüdür, kaidesi ve gövdesi ise çok sadedir. Başlığı Bizans tarzındadır.

Günümüze gelmemekle birlikte, sütun ilk yapıldığında üstünde imparatorun veya imparatorluk ailesine mensup birisi veya ileri gelenlerden birisinin heykeli bulunduğu düşünülmektedir. Ancak, var olduğu düşünülen bu heykelle ilgili herhangi bir bilgi söz konusu değildir.

İmparator Ankara’da kaldığı süreçte, Hıristiyan haklarını kısıtlayarak paganizmi yeniden canlandırma yasaları çıkardı, çünkü kendisi son Romalı pagan imparator olarak bilinir. Ardından: Pers ülkesine doğru yola devam etti, Dicle boyunca ilerledi. Bu arada Persler, sürekli hücumlarda bulunuyorlardı. Bu hücumlardan birinde, imparator ölümcül bir darbe aldı.

Kolunu parçalayan mızrak kaburgalarına saplandı ve bu onun sonu oldu, 363 yılında öldü. Ancak mızrağın nereden geldiği asla anlaşılamadı, hatta mızrağı Hıristiyan bir Romalı askerin attığı bile düşünüldü ama ölümünden sonra askerleri, Perslerden onun öcünü aldı, yeni Roma imparatoru olarak Iovianus seçildi, ölen imparatorun cesedi Constantinopolis şehrine getirilerek burada defnedildi.

16. yüzyıl gezginlerinden Hans Dernschwam “İstanbul ve Anadolu ya Seyahat Günlüğü” isimli seyahatnamesinde, Ankara şehrinde, bu sütundan söz ederek, buna yerli halkın “Belkıs Sütunu” ismini verdiklerinden söz etmektedir. Evet burada “Belkıs Sütunu” veya “Belkıs Minaresi” isimleri kullanılması ilgi çekmektedir.

Peki neden bu isimler kullanılmaktadır? Osmanlı imparatorluğu döneminde, Julianus Sütununa Saba Melikesinin adı verilmiş ve uzun zaman “Belkıs Sütunu” olarak anılmıştır. Çünkü: yine aynı dönemde, Ankaralılar, bu sütunun bir kızın mezar taşı olduğuna inanmışlar ve bundan dolayı sütuna “Kızlar Minaresi” veya biraz önce sözünü ettiğim isimleri vermişlerdir.

1934 yılına gelindiğinde; Taşhan yakınlarında bulunan anıtta tehlikeli şekilde eğilme görülür ve bunu engellemek için, anıtı; bulunduğu yerden 200 metre daha doğuda: Valilik binası önündeki yeni yerine taşınarak, monte edilmesine karar verilir.

Sütun bulunduğu yerden söküldüğünde, alt kaidesinde yaklaşık 3 metrelik bir harçlı yapı ortaya çıkar. Yani: sütun ilk olarak buraya yerleştirilmiştir. Sütun yeni taşındığı yerde: 3 x 3 metrelik bir andezit platform üzerine yerleştirilir.

Son olarak ise: 2001 yılında Ankara Valiliği tarafından restore edilmiştir. Sütun yeni yerleştirildiği yerde: üstündeki leylek yuvası ile tanınır ve bilinir olmuştur. Söylenenlere göre: her yıl, aynı leylek çifti buraya gelerek yavrulamakta ve yavrular yine buradaki yani sütunun üstündeki yuvada büyümektedirler.

Ankaralılar, bu olayı yani yuvayı korumak, yavruların aşağıya düşmesini engellemek için, 2001 yılında yapılan son restorasyonda sütunun üzerine teller yerleştirmişlerdir. Ancak, bu teller, sütunun orijinalliğini bozmuştur.

Evet, buraya yolunuz düşerse, sütunun yapıldığı dönemi düşünmeye çalışın, büyük ve sevilen bir Roma imparatorunun şehri ziyareti o dönemde kesinlikle çok önemsenmiş ve bu ziyaretin sonsuzluğa kadar hatırlanması için böyle bir anıt yapılması düşünülmüştür ki, insanların bu ziyarete ne derece önem verdikleri kanıtlanmaktadır.

Ankara Balgat

Ankara Balgat

 

Semtin isminin nereden geldiğine dair herhangi bir kaynak yoktur.

Ancak Lübnan vadisinde “Baal-Gat” adlı bir yerleşim olduğu biliniyor. Baal: Bal ve/veya da bel diye de söyleniyor. “Baal” ın anlamı “tanrı” demektir. Birçok kültürde “Baal” vardır.

Hititler de de “Baal” ın tanrı demek olduğu biliniyor. Gat ve/veya Gad ise, Sanskritçe de “birinci, ilk, başlangıç, tanrı” anlamına gelmektedir.

Bu sözcük İbranicede “Kad” ya da “Kod” diye bilinir. Anlamı aynıdır. Dinsel metinlerde de “Baal” ve “Gad/Gat” sözcüklerine yoğun olarak rastlanıyor.

Dolayısıyla Baal-Gat’ın ilk tanrı, birinci tanrı, tanrıların tanrısı anlamına geldiği söylenebilir.

Ankara’daki Balgat semtinde de kim bilir, eski geçmişte bir “Baal-Gat” yani tanrıların tanrısı tapınağının varlığından söz edilebilir mi? Ancak herhangi bir belge yok.

Balgat ismi hakkında bir başka varsayım şöyledir:

Balgat, Ankara’ya yakın bir köydür. Bir gece, bir gezgin köye gelir. Acıkmıştır. Bir kapıyı çalar ve “Tanrı misafiriyim” der.

Bir parça ekmek ister. Ev sahibi kendisine sıcak bir bazlama verir. (Bazlama Ankara’nın meşhur köy ekmeğidir) Gezgin sıcak bazlama için teşekkür ettikten sonra “içine biraz da bal kat” der.

Ankaralı, genel olarak “k” yı “g” olarak söyler. Böylece “Balkat” günümüze “Balgat” olarak gelmiştir.

Atatürk’ün yolu bir gün Balgat köyüne düşer.

Bir evde soluklanırken çay içmek ister.

Çay gelir ama şeker yoktur. Atatürk “şeker yok mu” diye sorunca oradakiler “bal var, bal gat Atam bal gat” derler.

Atatürk, o halde buranın ismi “Balgat” olsun der.

Türkçe’de “kat/gat” vardır. Yan yana, üst üste anlamına gelir. 13’ncü yüzyılda kent ve gat anlamındaki şekle dönüşmüştür.

Yerleşim yeri ile özdeştir.

Günümüzde, Balgat, şehrin hemen merkezinde bulunan konumu ile öne çıkıyor.

Tamamen betonlaşmış, kalabalık, yoğun bir semt.

Ankara Kızılay Güvenpark

 

Ankara Kızılay Güvenpark

Her gün binlerce Ankaralının önünden ve içinden geçtiği bir park.

Park, Kızılay’da gezinenler için küçük bir dinlenme molası için idealdir.

Evet; burada birde anıt var. 1935 yılında, Ankara taşından yapılmış. Bugün; Ankara taşı, özellikle Gölbaşı tarafındaki taş ocaklarında işlenerek, farklı yerlerde kullanılıyor.

Evet; bu anıt, Türk ulusunun, polis ve jandarmaya bir armağanı imiş. Yapıldığındaki amaç bu.

Bu nedenle: Emniyet Anıtı olarak da anılıyor.

Sanırım; her gün yanından geçtiğimiz ve binlerce kez gördüğümüz anıtın, bu yönünü bilenimiz çok azdır.

Anıt; Avusturyalı mimar, eğitimci ve ressam Clemens Holzmeister tarafından yapılmış. Avrupa’yı Hitler rejiminin baskı ve korkusunun sardığı yıllarda, Türkiye, Nazizmin zulmünden kaçan, yaklaşık 800 Avrupalı sanatçı ve bilim adamına kapılarını açar.

Holzmeister, işte bunlardan biridir.

 

Güvenpark Anıtı:

Evet; anıt, 1935 tarihinde, Holzmeister tarafından yapılır.

Anıtın Kızılay’a bakan cephesinde: biri genç diğeri yaşlı, ama her ikisi de güçlü iki bronz heykel: Türk gençliğini ve insanını temsil ediyor.

Alttaki, Atatürk’ün:” Türk; övün, çalış, güven ” sözleri, tunç harflerle yazılmış.

Anıtın Bakanlıklara bakan cephesinde ise; iki erkek kabartması var.

Bunlar; çağdaş Türk insanını ve ulusal birliği temsil ediyor.

Anıtın kaidesinde; kurtuluş savaşını, yeni cumhuriyeti betimleyen rölyefler var.

Bugün; burası, birinci derece doğal SİT alanı olarak resmileştirilmiş.

Başkentin; 80 yaşına yaklaşan simgesel parkı ve parkla özdeşen dev anıt, gerçekten görülmeye değer.

Ama; umarım sizde, benim gibi, gerek parkın ve gerekse anıtın bakımsızlığına, kirliliğine bakıp isyan etmezsiniz.

Bu tür anıtlar, dünyanın bir çok yerinde var. Ama; bunların hiçbirinde bu tür; kirlilik yok, inanın yok. Çünkü: yerel yöneticiler değer veriyor ve bakıyorlar.

Ankara Kızılay Güvenpark 

Anıtta: son günlerde (net olarak ne zaman başladığını bilmiyorum) muhteşem güzel bir uygulama var.

Hava güzel olduğunda, mutlaka anıtın bulunduğu yerde, havuz bölümüne biraz zaman ayırın.

Havuzda; yeni kurulan bir düzen sonucu: klasik batı müziği eşliğinde, havuz fiskiyelerinin dansını, muhteşem dansını, değişik şekillerdeki akışını izleyebilirsiniz. Çok güzel, inanın harika bir görüntü yaratılmış. Müzik eşliğinde, sanki suyun dansı.

Mutlaka zaman ayırın ve izleyin. Havuzun kenarındaki oturma yerlerinde biraz mola verin ve bu görsel şöleni mutlaka izleyin. Bu görsel şöleni: düşünen ve yapanlara binlerce teşekkür.