Kesinlikle, bu satırları okuyan siz, Ankara’da yaşıyorsanız veya birkaç kez Ankara ulaşımı için tren kullandıysanız, Ankara Tren Garını görmüşsünüzdür. Ama, biraz dikkatli baktığınızda, bu tren garının, tarihi bir yapı olduğunu hemen anlamak mümkündür.
Bu yapı içinde, benim en çok ilgimi çeken “Atatürk konutu” olarak adlandırılan ve halen TCDD tarafından bir müze olarak dizayn edilerek ziyarete açık bulundurulan bir yapıdır. Aslında, biraz önce söylediğim gibi, her gün, önünden yüzlerce kişinin geçtiği bu yapı, maalesef birçokları tarafından bilinmez ve ziyaret edilmez.
Ama, bir zamanlar, ülkemizin büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk tarafından konut olarak kullanılan ve müze olarak düzenlenen bu yapıyı, mutlaka görmek gerekir diye düşünüyorum. Kısa bir zaman ayırıp, bu güzelliği görebilirsiniz.
Müze: Cumartesi, Pazar ve bayram tatilleri hariç, her gün saat: 09.00-12.00 ve 13.00-17.00 arasında açıktır ve giriş ücretsizdir. Her ne kadar girişin ücretsiz olması bir jest olarak görülse de, buranın yönetiminden sorumlu olanlara bir öneri: hafta içinde, insanlar iş yerinden izin alarak veya iş yerini kapatarak buraya gelemezler.
Bence, burayı cumartesi günleri açın ve Pazar ile pazartesi günü tatil yapın. Hangi üniversite öğrencisi, hafta içinde dersini bırakıp, müzenizi ziyaret etmeye gelebilir. Amaç, müzenin ziyaret edilmesi mi, yoksa işte, müze, gelen-gelsin mantığımı ki, buna hakkınız olmadığını düşünüyorum çünkü, bu tür müzeler, kurumların-kişilerin değil, toplumun malıdır ve toplumun kullanımı için en uygun şartları yaratmak ta, buraların yönetimlerine düşer.
Ulaşımdan söz etmek istemiyorum, malum, Ankara tren istasyonu, şehrin en merkezi yerindedir.
Evet, şimdi: Ankara tren garında, geçmişten günümüze kadar olan sürece ait bir gezintiye çıkalım. Sizler de, mutlaka kısa bir zaman ayırın veya tren ile bir yere gidecekseniz, bir saat öncesinde gidin ve gar kompleksi içindeki tarihi özellikleri olan yapıları gezmek için zaman ayırın.
Osmanlı-Anadolu Demiryolları İşletmesi: 1871 yılında faaliyetine başlamış ve ilk olarak: İstanbul-Adapazarı arasındaki hattın yapımı sağlanmıştır.
1888 yılına gelindiğinde ise, bu hattın: Eskişehir-Konya ve Ankara’ya kadar uzatılmasına karar verilmiştir. 1892 yılında, Ankara’ya ilk tren gelir. Yine aynı yıl, mimar Kemalettin Bey tarafından, küçük bir istasyon binası yapılır.
Taş bina, bodrum üzerine 4 katlıdır. Direksiyon binası olarak isimlendirilir. İstasyon binası: aslında, Anadolu-Bağdat demir yolu hattındaki çalışmalara katılan Alman yöneticilerin ikametgahı olarak düşünülmüştür.
Şehre gelen demir yolu hattı, törenlerle karşılanır. Hatta: Ankara kalesinin, tren garına bakan cephesine, büyük bir “Osmanlı tuğrası” asılır, gara çıkan cadde ve sokaklar taklarla süslenir ve hatta, tören için yurt dışından orkestra getirtilir.
Takip eden dönemde: 27 Aralık 1919 tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk: kurtuluş mücadelesini sürdürmek üzere, Ankara’ya geldiğinde, ikametgahı olarak, şehirdeki tek modern konut olan, 2 katlı, Direksiyon binası tahsis edilir.
Ama, yalnız konut olarak değil, aynı zamanda “Başkomutanlık karargahı” olarak da kullanılır. Binanın giriş katında: çeşitli toplantılar yapılırken, üst katı: Atatürk’ün ikametgahı olarak kullanılmıştır. Burada: Atatürk’ün yatak odası, banyosu, çalışma odası ve toplantı salonu bulunmaktadır.
Ayrıca: Fikriye hanımın, Atatürk’ü görmek için Ankara’ya geldiğinde kaldığı oda da görülüyor. Burada: Atatürk’e ait: özel eşyalar, o günün özelliklerini yansıtan mobilyalarla döşenmiştir.
Dolayısı ile, 1920-1922 yılları arasında, ülkemizin, kurtuluş mücadelesinin en hızla sürdürüldüğü yıllarda, bu yapı: en önemli kararların alındığı bir mekan olarak tarihe tanıklık eder. Kurtuluş savaşının harekat planları burada hazırlanır.
Hatta: 21 Ekim 1921 tarihinde, Fransızlar ile yapılan Ankara Antlaşmasının ön görüşmeleri ve bilahare anlaşmanın imza töreni de burada yapılır. Bu anlaşma ile, Türkiye-Fransa arasında, silahlı çatışma son buluyor, güney sınırlarımız tespit ediliyordu.
Hatta, bu anlaşma ile, Türkiye-Suriye sınırları belirleniyor ve gerek Kilikya bölgesinin önemli bölümü ve gerekse Bağdat demir yolu hattının büyük bölümü, Türkiye sınırları içinde bırakılıyordu, yani tam bir başarı denilebilir.
23 Nisan 1920 tarihinde, TBMM oluşturulması ve bu tarihin “Milli Bayram” olarak kutlanması kararları da, burada alınır.
Yukarıda söylediğim gibi, ulusal kurtuluş mücadelemiz ve hemen sonrasındaki birçok tarihi olaya tanıklık eden bina, TCDD İşletmesi tarafından kullanılıyor iken, takip eden tarihi süreçte, yeniden düzenlenerek, müze haline getirilmiş ve 24 Aralık 1964 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Müzenin üst katında: Atatürk’ün çalışma odası, yatak odası, banyosu, toplantı odası ve Fikriye Hanımın kaldığı odalar, o günkü orijinal mobilyaları ile görülebilmektedir.
Alt katında ise, mevcut 5 oda “Demir yolları Müzesi” olarak düzenlenmiştir. Aslında, bina “Direksiyon binası” olarak biliniyor olsa da, günümüzde “Atatürk konutu” ve “TCDD Müzesi” olarak isimlendirilmektedir.
Burada: 1857 yılından günümüze kadar olan süreçte: eşya ve belgeler sergilenmektedir.
Yapının duvarlarında, yine kullanıldığı döneme ait fotoğraflar bulunuyor. Ayrıca: Osmanlı devleti döneminde kullanılan mühürler, diplomalar, kimlik kartları, biletler ve Alman Demir yolları idaresi tarafından ilk demir yolları Genel Müdürü Behiç Erkin’e armağan edilen ve çalışır durumdaki buharlı lokomotif modeli görülebiliyor.
Benim ilgimi çeken: Sultan Abdülaziz’e, İngiliz hükümeti tarafından armağan edilen, altın kaplama, minyatür vagon ve sultanın özel treninde kullandığı sedef işlemeli çalışma masası.
Ayrıca; 1925 yılında, Atatürk’ün, Samsun-Çarşamba demir yolu hattının yapımına başlanması töreninde kullandığı kazma-kürek görülüyor.
TCDD Müzesinden, Atatürk konutundan çıktıktan sonra: hemen yan tarafta bulunan “Atatürk Vagonu” görülebilir. Bu vagon: 3 kompartıman, lavabo, banyo ve salondan oluşmaktadır. 1935 yılında, Almanya-Hofman-Werke tesislerinde yapılmıştır. Ağırlığı: 46 ton, uzunluğu: 14.8 metredir.
Atatürk: 1935-1938 yılları arasındaki yurt gezilerinde “Beyaz tren” olarak isimlendirilen bu vagonu kullanmıştır. Ancak, aynı vagon: büyük önderin ölümünün ardından: İzmit-Ankara arasında, naaşının naklinde de kullanılmıştır. Naaş, 19 Kasım 1938 tarihinde, Ankara’ya getirilince, 3 yıl kaldığı Direksiyon Binasının önündeki top arabasına yerleştirilmiş ve buradan Anıtkabir inşaatı bitirilinceye kadar muhafaza edileceği, Etnografya Müzesine götürülmüştür.
Evet, bu vagon: 1964 yılından bu yana: bugün bulunduğu yerde sergilenmektedir.
Cumhuriyetin ilanından sonra: Direksiyon binası: Atatürk tarafından terk edilmiştir. Çünkü: taş bina çalışma ve dinlenme yönünden; Atatürk için uygun değildir ve Ruşen Eşref’in önerisiyle; Ankara’nın yazlık bağlar bölgesi olan “Çankaya” dan satın alınan “Kasapoğlu Köşkü” yani “günümüzdeki Cumhurbaşkanlığı köşkü” ne taşınmıştır.
Ancak, büyüyen başkent Ankara’da ; dönemin en büyük ulaşım aracı olan demir yolu ulaşımının sağlanmasında, küçük istasyon binası yeterli gelmemektedir. Bunun üzerine: Türkiye’nin başkentine yakışacak bir gar binası yapılmasına karar verilir. Gar binasının yapılması için kurulan komisyon tarafından: gar planlarını hazırlanması için, o dönemde, genç bir mühendis olan (25 yaşında) mimar Şekip Akalın görevlendirilir.
Akalın: Avrupa’da, birkaç büyük gar binasında inceleme yaptıktan sonra, yurda döner ve projesini hazırlayarak inşaatı başlatır. İnşaat ilk başladığı dönemde, temel kazısında çıkan bir sıvı nedeniyle, bazı iddialar ortaya atılır. Ulus Gazetesi, temel kazısında çıkan sıvının, MTA tarafından araştırıldığı ve bunun “ham petrol” olduğunu yazar. Ancak, daha sonra: bu petrol yatağının rezervinin ne kadar olduğu veya sonucun ne olduğu hakkında, ayrıntılı bilgi edinilemez ve konu kapanır gider.
Günümüzde de kullanılan yeni gar binası: 29 Ekim 1937 tarihinde tamamlanarak hizmete açılır. Tamamlandığında: Avrupa’daki en modern gar binaları arasında, en ön sıraya çıkar.
Yapı: bir monoblok yapı olarak değil, bir yapılar kompleksi olarak planlanmıştır. Ana binanın iskeleti ve temel bölümü, betonarme olarak yapılır. Dış cephe, Ankara taşı ile kaplanmıştır. Art-deco mimari tarzındadır. Gereksiz bezeme unsurlarından arındırılmıştır. Dikdörtgen yatay prizma şeklindedir. Uzunluğu: 150 metredir. Orta bölüm dışında: 3 katlıdır.
Bu orta bölümde: tavandan gün ışığı alan, büyük bir giriş holü bulunmaktadır. Bu giriş holünde: bilet gişeleri, ofisler ve dükkanlar bulunmakta olup, boyutları: 23 x 33 metredir ve yükseklik 23 metredir. Gayet aydınlık, geniş ve ferah olan bu orta bölüm: 12 metre yükseklikteki pencereler ile aydınlatılmaktadır.
Burası, temel işlevinin yanı sıra, gelen yolcuları karşılayan, görkemli bir kapı olarak düşünülmüştür. Giriş bölümünün iki yanında: dış cephede, yarım yuvarlak olarak, dışarı taşan ve yüksekliği boyunca dikey pencerelere sahip, birer merdiven kulesi görülmektedir. Bu iki kule, giriş cephesine, anıtsal bir görünüm kazandırıyor.
Peronların yan duvarları: gün ışığından yararlanmayı sağlayacak şekilde tasarlanmıştır.
Ankara gar binası kompleksi içinde: bir de “Gazino” bölümü bulunuyordu. Meydanın sağındaki bu gazino yapısı: bir çift sütun dizisiyle, aynı tarihte inşa edilmiş olan gar binasına bağlanmıştı. Geniş bir terası da bulunan gazino binasının hemen yanında ise, bir “Saat kulesi” var. Kule: yivli süslemeleriyle, 32 metre yüksekliğindedir.
Gazino binası: açıldığı dönemi takip eden süreçte, uzun zaman, Ankara’nın kültürel etkinliğinin yürütüldüğü bir yer olarak kullanılmıştır. Yerli ve yabancı sanatçılar, sık sık burada konserler vermişler, politikacılar, gazeteciler, siyasetçiler, burayı buluşma yeri olarak kullanmışlardır.
Ankara garı: ilk yapıldığında, çağdaş Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle: gar ile Meclis binası (Ulus’daki eski meclis binası) arasında uzanan, geniş ve ağaçlı cadde: ünlü Alman şehir planlamacısı Jansen tarafından düzenlenmiştir. Çünkü: buranın “Protokol yolu” olarak kullanılması gündeme gelmişti. Hatta: resmi bayramlardaki geçit törenleri, bu yol da yapılıyordu.
Son bir not: Ankara garının önünde, hemen havuzun yanında bir heykel var. “Miras” isimli bu heykel: Metin Yurdanur tarafından 1980 yılında yapılmıştır. Çünkü: 1980’li yıllarda, dönemin Belediye Başkanı Ali Dinçer, şehirde oluşturulan yaya bölgelerine, heykel koymak üzere girişimlerde bulunur. Ankara Gazi Üniversitesi hocalarının bir kısmı çeşitli heykeller yaparlar. Miras isimli heykel de, bunlardan biridir. Heykelde: “Hitit aslanına ters binmiş Nasrettin Hoca” betimlenmiştir.