Evet, burası, dünyanın en yoğun oksijen bulunan yöresi. Tam bir oksijen çadırı gibi. Bu durumun, teknik verilerle kanıtlanmış olması da cabası. Hani derler ya, astım hastaları, Antalya-Alanya’daki Damlataş Mağarasına gitmeliler diye, burada mağaraya filan gitmeye gerek yok. Ortam, tamamen yoğun oksijen ile dikkat çekiyor.
ULAŞIM
İstanbul’dan, Altınoluk’a: Bursa-Balıkesir-Havran-Edremit üzerinden gidebilirsiniz. Tekirdağ-Çanakkale yolunu da tercih edebilirsiniz. Bu yol, manzarası güzel, trafiği az ve 476 km. İstanbul-Kınalı arası otoyolu kullananlar, Tekirdağ’dan Keşan’a, sonra da Gelibolu’ya gelecekler. Buradan, Lapseki’ye veya Eceabat’tan Çanakkale’ye, karşıya geçmek için feribotlar, saat başı kalkıyor. Truva’dan, Edremit Körfezine inerken, Altınoluk sizi karşılayacak.
Ankara’dan, Altınoluk’a gelmek için ise: Ankara-Eskişehir-Bursa-Balıkesir-Edremit-Akçay üzerinden ilerleyerek Altınoluk’a ulaşmak mümkün. Ankara-Altınoluk arası uzaklık: 644 km.
Altınoluk-Edremit arasındaki uzaklık: 28 km. Balıkesir-Altınoluk arası uzaklık ise: 114 km.
GENEL
Evet, Altınoluk denilince, yörenin havasının, tam bir oksijen deposu olması akla geliyor. Sonra ise: yörede bulunan çok sayıda konaklama tesisi ve eğlence mekanı.
Güre Köyünde, Sarıkız adında, çok güzel, iyi yürekli bir kız yaşarmış. Kendisini sevmeyenlerin iftiraları sonucu, babası, Sarıkız’ı, 5-10 kazla birlikte, İda dağına bırakır. Bir süre sonra, kızını görmeye giden baba, kızından su ister. Sarıkız, dağın tepesinden, elini körfeze uzatarak tasını doldurunca, kızının erdiğini anlar. Sırrı anlaşılan Sarıkız, orada, buna çok üzülen babası ise İda dağının başka bir tepesinde ölür. Bu efsaneye göre, İda dağı, Kazdağı, dağın doruğu Sarıkız Tepesi, kızın babasının öldüğü yer de Babadağı olarak anılmaya başlanır.
Gürenin üstünde bulunan Kavurmacılar Köyünde yaşadığına inanılan Sarıkız için, her yıl 15 Ağustos tarihinde bir tören düzenlenir. Bu törende: köyde, keşkek, pilav, nohut pişirilip yenir. Şerbetler içilir. Terkedilmiş görünümlü köyde kalan beş-altı ailenin yanı sıra, yeni yapılanmalara da rastlanılıyor. Sarıkız şenliklerine olan ilginin her yıl arttığı görülmekte. Ayrıca, Sarıkızın kabri başında, herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek defteri de bulunuyor.
GEZİLECEK YERLER
ANTANDROS ANTİK KENTİ
Mysia denilen antik şehir, İda dağının eteklerinde, çok eski dönemlere ait bir şehir kalıntısı olarak önem taşır. Bir söylentiye göre; bu şehir, Andria’lılar tarafından kurulmuştur. Bölgede: İda dağlarından elde edilen ve özellikle gemi yapımında kullanılan: ağaç (odun-kereste) ticareti, ileri düzeydeydi. Pers yönetimi sırasında, bölge, Pers kralı Dareios tarafından ele geçirildi. MS. 4’ncü yüzyılın ikinci yarısında ise, şehrin özgür yapısı görülmektedir. Çünkü: özgür bir şehir olarak sikke basılmıştır. Geç dönemlere kadar, sikke basılmasına devam edildiği görülüyor. Şehir, Hıristiyanlık döneminde, bir piskoposluk merkezi olmuştur.
KAZ (İDA) DAĞI
Milli Park alanı: Balıkesir’den 92 km. ve Çanakkale’den ise 123 km. uzaklıktadır.
Edremit körfezinin kuzeyinde bulunuyor. Zengin fauna ve florası ile, ülkenin görülmeye değer yerlerindendir. Kaz dağına, Edremit’in her yerinden ulaşmak mümkündür. Bunlar: Zeytinli, Kızılkeçili Köyü, Güre Köyü ve Altınoluk istikametinden çıkan, orman yollarıdır.
Kazdağı, tarih öncesi yıllarda, çeşitli medeniyetleri barındırmış ve çeşitli tarihlerde: üzerinde, kentler, kasabalar kurulmuş ve yıkılmıştır. Bilinen tarihi, MÖ.2000 yıllarında başlar. Bu tarihlerde: Thebe şehri, Lyrnessos şehri, Khrysa şehri, Killa şehri gibi şehirler kurulmuş ve bunlardan birçoğu, Truva savaşları sırasında yok edilmişlerdir.
Ünlü tarih yazarı Homeros: İlyada Destanında, İda dağı için: “Bol pınarlı, vahşi hayvanlar anası” olarak söz eder. Kaz dağının her yanında, kaynaklar çıkar. 1500 metre rakımda bile, yaz-kış, suyu olan kaynaklar vardır. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un, buz gibi soğuk ve bol içme ve kullanma suyu: Kazdağı’nın eriyen kar sularıdır. Kaz dağından gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen miktarı yüksek havası birleşince, Altınoluk “Şahin deresi boğazı” çevresi, oksijen çadırı gibi havası olduğu ifade edilir. Dünyanın oksijen bolluğu yönünden, ilk üç yerinden biri olduğu tespit edilmiştir.
Kaz dağı: dünyada mitoloji ve efsaneler dağı olarak da bilinir. Kaz dağında, üç efsaneden biri, Yunan efsanesi (İlyada), diğerleri Sarıkız ve Hasan ile Emine’nin aşk öyküleri olan, iki Türk efsanesidir. Yunan Mitolojisinde: Paris’in Altın Elmayı Afrodit’e vermesi sonucu, dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yerdir. Bilindiği gibi, bu güzellik yarışması getirdiği sonuçları itibarıyla, tarihte meşhur Truva savaşlarının çıkmasına neden olmuştur.
Kaz dağlarında bulunan bitki türleri: üst tabakada, 600-700 metre rakımlar arasında, kızılçam hakimdir. Üst rakımlarda: Karaçam, Kayın ve köknar, asıl ağaç türleridir. Kestane, Meşe, Kızılağaç, Çınar ağaçları da görülür. Alt tabakada ise: Sistus (Laden), Erika, Karaçalı, Böğürtlen, Sarmaşık bitkileri ile kekik, adaçayı, sumak gibi tıbbi bitkiler görülür. Milli parkın bitki zenginliği ve doğal peyzaj değerlerini sunduğu vadilerde, düzenlenen günübirlik kullanım alanlarında, günübirlik hizmetler sunulmaktadır. Milli park mahalli yetkililerinin göstereceği, kontrollü noktalarda, çadır ve karavanla konaklama yapılabilir. Lütfen bu tür konaklamanızda, ateş disiplinine uyunuz.
GÜRE
Akçay’ın 4 km. ilerisindedir. Çanakkale yolu üzerinde, kaplıcaları ile ünlü bir belde. Kaz dağı eteklerinde bulunuyor. Özellikle, sıcak suları ile ünlü termal turizm yöresi. Sahildeki evleri çok güzel. Aslında küçük ama, huzurlu bir tatil yöresi. Gürenin sahil kısmında: Orman Bakanlığının kampı bulunuyor. Kamp için son derece ideal olan bu alanda, konaklama, yeme-içme tesisleri bulunuyor.
GÜRE KAPLICALARI
Edremit’e 12 km. ve Akçay’a ise, 3 km. uzaklıktadır. Kaplıca ve şifalı su kaynaklarına, Romalıların çok önem verdikleri biliniyor. Mermer kabartmalara bakıldığında, kaplıcanın antik çağlardan bu yana kullanıldığı anlaşılıyor. Civardaki “Astyra” antik kentine ait sıcak su kaynağı olarak tanınan ve ünlü antik çağ tarihçisi Amasyalı Strabon’un da söz ettiği Güre Kaplıcasının bulunduğu yerde, aynı zamanda çamur banyosu da yapılıyormuş.
Kaplıca: radyoaktif özellikleriyle tanınıyor. Şifalı suyu: 64 derece. Yapılan analizlerde, suyun içinde: potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir ve aliminyum bulunuyor. Romatizma, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları, guatr, kireçlenme, sedef, böbrek taşı ve kumları ile, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor.
Güre kaplıcasının, bugün kullanılmayan eski bölümündeki mimari süsler, sütunlar ve kabartmalar, sıcaklık ve ılıklık gibi eskiden de var olan bölümlerin izleri ilgi çekici. Yakın gelecekte, antik Roma çağı hamamının da onarılmasıyla, sanırım Güre kaplıcalarının ünü daha da önemli hale gelecektir. Burada: konaklama imkanı da bulunmaktadır.
GELİNÇAMI PİKNİK YERİ
Güre köyüne, 3 km. uzaklıktadır. Halka açık bir piknik yeridir. Her yıl Güre Belediyesi tarafından yapılmakta olan, Sarıkız etkinliklerinin bir bölümü, burada yapılmaktadır.
PINARBAŞI
Güre köy sınırları içinde, Akçay’a 6 km. uzaklıktadır. Bir piknik yeridir. Buradaki oksijen, insana sanki başka bir hayat veriyor. Yamaçtan akan bol ve buz gibi su, yaz aylarında serinlemek için ideal bir köşedir. Orman Müdürlüğünce işletilmektedir. Ayrıca, piknik alanı içinde, alabalık üretilen, bir de çiftlik bulunmaktadır. Otoparkı mevcut. Piknik için ideal bir yer.
ŞAHİN DERESİ
Kaz dağının, Altınoluk bölgesi eteğinde bulunuyor. Altınoluk’u, tepeden görüyor. Temiz kaynak suları olan, bol ağaçlı bir piknik yeridir. Ayrıca, bir konaklama tesisi ve restoran bulunmaktadır.
KADIRGA KOYU
Sahil, deniz, zeytin ağaçları ve hafif bir esinti. İşte, kadırga koyunda bulacağınız bunlar.
NARLI KÖYÜ
Kaz dağının, batı tepelerinde, denize bakan kısımda, körfezi seyrediyor. Yerleşimcileri: Girit, Midilli ve mübadele yıllarındaki göçmenlerden oluşan köyün, kendisine has gelenek ve görenekleri var. Tüm yemeklerde, zeytinyağı kullanılıyor. Köyün geçim kaynağı: zeytin ve zeytinyağı. Ayrıca, orman köyü sınıfına da giriyor. Narlı Köyü: zeytinyağı konusunda, güney bahçeleriyle ünlü. Bunun özelliği, güneye bakan, yüksek rakımlı bahçeler olması. Burada yetişen yeşil salamura zeytin ve sele zeytinlerinin tadı harika. Yaz aylarında, dışarıdan gelen ziyaretçiler için, bir takım geziler düzenleniyor.
Altınoluk denilince, ilk akla gelenler: oksijeni bol, çam kokulu havasını içinize çekin, farkı hissedin. Ancak: özellikle yörenin aşırı sıcak olmaması, aşırı sıcakları tercih eden yabancı turistlerin ilgisini çekmemektedir. Yani: Altınoluk yöresinde, bu bölgenin diğer yöreleri gibi, yabancı turist göremezsiniz.
Bunun en büyük sebebi: bölgede, 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinin, güneydeki kadar yoğun olmaması, havanın aşırı sıcak olmaması, denizin pek fazla sıcak olmamasıdır. Burada, Ege denizi, güneydeki Akdeniz’e oranla daha serindir. Sonuç olarak, Altınoluk, Türkiye’nin orta dereceli bir tatil beldesidir denilebilir.
ULAŞIM
İstanbul-Altınoluk arasındaki ulaşım için çeşitli alternatifler var. Bunların biri: İstanbul-Bandırma feribot yolculuğu ve devamında, kara yolu ulaşımıdır. İstanbul-Bandırma arasındaki feribot yolculuğu, yaklaşık 2 saat sürmektedir. Bandırma’da feribottan indiğinizde ise, Akçay-Altınoluk-Edremit minibüslerini görüp, yola bunlarla devam edebilirsiniz. Özel aracınız ile gelmeyi tercih ederseniz: Susurluk üzerinden Balıkesir ve sonra: Edremit-Akçay-Altınoluk istikametinden ilerliyorsunuz. Feribot kullanmayıp, kendi özel aracı ile Altınoluk’a gitmek isteyenler: İstanbul-Tekirdağ-Çanakkale-Küçükkuyu-Altınoluk yolunu izleyerek, buraya ulaşabilirler. Bu güzergah, yaklaşık 430 km. dir. Altınoluk yöresine, diğer bölgelerden ulaşmak isterseniz, öncelikle Balıkesir ve devamında, Akçay ve sonra Altınoluk istikametini izlemelisiniz. Evet, Altınoluk’un birkaç yere olan karayolu uzaklıkları da şöyledir: Altınoluk-Edremit arasındaki uzaklık: 25 km. Altınoluk-Akçay arasındaki uzaklık: 17 km. dir.
TARİHİ
Yöredeki ilk yerleşimin, antik dönemde: şu andaki yerleşimin kuzeyindeki tepe üzerinde olduğu sanılmaktadır. 1920’li yıllara kadar “Papazlık” olarak bilinen bu köydeki ilk yazılı kayıtlar: Osmanlı döneminde, 16’ncı yüzyıl başlarında, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar uzanmaktadır. Yani: burada, günümüzden 450 yıl öncesine ait bir yerleşim bulunduğu bilinmektedir.
Tabii, bu tarihi daha gerilere de götürmek mümkündür. Çünkü: Truva-Dikili arasındaki Ege denizi kıyı bölümü: antik dönemde “Işıklar sahili” olarak bilinmekte ve bu bölgede, yoğun yerleşim görülmektedir.
Evet, biz bilinen yani yazılı kaynaklara dayalı tarihi verilerle tarihi süreç içindeki gezimizi sürdürelim. Söylediğin gibi, Osmanlı döneminde burada bir yerleşim var ve bu yerleşimde “Söğütlü Yörükler” in oturdukları biliniyor.
Ancak, 1800’lü yılların başında, özellikle Midilli adasından anakaraya gelen Rumlar, yörede, zamanla çoğalmışlar ve Rum nüfus, etkin hale gelmiştir. Yine de, gerek Türk nüfus ve gerekse Rum nüfus, yıllar boyunca, yörede barış içinde yaşamışlardır. Özellikle: o dönemde, birlikte yaşayan bu iki kültürün yaşam alanı olan “Altınoluk köyü”, Bursa resmi makamları tarafından, kentsel SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Bir kısım önemli konaklar, restore edilerek, günümüze ulaştırılmıştır.
Yine bu köyün hemen güneyinde, 1994-1997 yılları arasında yapılan “Antandros” tiyatrosu, bölgenin önemli bir kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. Burada, her yıl Temmuz ayı sonu ve Ağustos ayı başında: festival düzenlenmekte ve bu etkinliklerde çeşitli konserler verilmektedir.
Evet, yazılı tarihi, 450 yıllık olsa da, yazılı olmayan tarihi binlerce yıl öncesine giden Altınoluk yöresi, yazının başında belirttiğim gibi, gerek doğal ve gerekse tarihi özellikleriyle, ziyaretçi çekmektedir.
Tarih konusunda son bir not: Truva savaşı bitiminde, Aeneas, Truva’dan kaçarak yakınları ile buraya gelmiş ve burada, İda dağının kerestelerinden yaptıkları sal ile denize açılmışlar ve İtalya’nın en uç, güney kıyılarında, Castro denilen yerde karaya çıkmışlardır. Dolayısı ile, İtalya’nın Castro kenti ile, Altınoluk kardeş şehir ilan edilerek, kültürel aktiviteler düzenlemeye başlamışlardır.
GENEL
Altınoluk: dünya üzerinde, İsviçre Alpler bölgesinin ardından, en yoğun oksijen bulunan ikinci merkez olarak önem kazanmaktadır. Özellikle: şehir merkezine 2 km. uzaklıktaki, Çam Mahallesi, solunum rahatsızlığı çekenleri rahatlatacak düzeyde oksijen deposudur.
İlçe: doğal güzellikler yanında, tarihi güzellikleriyle de dikkat ve turist çeker. Turizm sezonu: Nisan ayında başlar ve Ağustos ayı sonlarına kadar gider. Özellikle: akşam saatlerinde, çevre yörelerden gelip te, Altınoluk ta, sahil kesiminde, mendirek içindeki bölgede gezinen, mendirek te kayalar üzerine oturarak dinlenen insanları görebilirsiniz. Hatta, öyle kalabalık olur ki, yürümek imkansızlaşır, araba park etmek muhteşem zordur.
Burada: çekirdek ve dondurma ile yaşam bir anlamda bütünleşmiştir. Ayrıca: benim bir şey daha ilgimi çekti ki, sanırım sizler de hissedeceksiniz; Altınoluk’da gökyüzündeki yıldızlar çok net görülüyor ve seçiliyorlar.
Evet, Altınoluk, kış aylarında 15 bin kişi ancak yaz aylarında yani turizm sezonunda 250-400 bin arasında bir nüfusu sahip bir beldedir. Ancak, burada eğlence sektörü bulunmuyor, yani genellikle karma yaş gurubu insanlar geliyor, yani genç nüfus yoğun değildir. Hatta, gelenlerin büyük kısmının emeklilerden oluştuğu da söylenebilir. Ayrıca, buraya çok sayıda gurbetçi de gelmektedir ve özellikle Hollanda dan gelen gurbetçilerimiz sayı olarak öne çıkmaktadırlar. Şehirde yaşayan insanlar yani Altınoluklular ise: genellikle, zeytincilik, balıkçılık, pansiyonculuk ve esnaflık yaparlar.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Altınoluk, tam bir zeytinyağı cennetidir. Bu nedenle, halis zeytinyağından yapılan yemekler tercih edilmelidir. Bunların başında ise: börülce suyunda pişirilen tarhana çorbası, zeytinyağlı yaprak sarması gelir. Köylere çıkarsanız: koruk suyu ve karadut suyu içmelisiniz.
NE SATIN ALINIR
Altınoluk yöresinde, Türkiye’de içebileceğiniz en iyi zeytinyağını bulup satın alabilirsiniz ki, bence almalısınız. Hatta, bu zeytinyağını, kahvaltıda kullanırsanız, alışkanlık haline gelir ve bağımlılık yapar, yani o derece lezzetlidir. Bunun yanında, yörede: zeytin sabunu, zeytin şekeri ve bu tür birçok obje satılmaktadır. Yani, bir anlamda Isparta’nın gül ürünleri gibi, burada da zeytin ürünleri satılıyor.
GEZİLECEK YERLER
Altınoluk’da yapabileceğiniz ve mutlaka yapmanızı önereceğim faaliyet: rehberler eşliğinde yapılan cip safariler ve yürüyüş turlarıdır. Bu turlarda: 1000 metre yüksekliğe kadar çıkılıyor ve muhteşem Şahindere kanyonunda, tam bir tabiat güzelliğini yaşanabilir. Burada: su ve kuş sesinden başka ses duymanız mümkün değil. Kaz dağlarının güzelliklerini yaşayın.
ŞAHİNDERESİ KANYONU
Buraya çıkmak isterseniz: eski Belediye garajının bulunduğu yerden, dağdaki yarıktan çıkabilirsiniz. Burası, Altınoluk yöresini oksijen çadırı haline getiren en önemli etkendir. Çünkü: kanyon, bölgede hava değişimini sağlamaktadır. Kanyon: dağdan çam kokulu havayı çeker ve ovaya dağıtır. Bu arada, denizden çektiği iyot kokulu havayı, dağa çıkarır ve bir anlamda “baca” görevi yapar. Bu karşılıklı hava sirkülasyonu, yaklaşık 27 km. uzunluğundaki kanyonda, 600 metre yükseklikte gerçekleşir. Evet, Şahinderesi kanyonuna gitmek, burada yürüyüş yapmak isterseniz, Orman İşletme Müdürlüğünden izin almanız gerekir. Bu yüzden, bu bölgeye rehbersiz girilmesine izin verilmediğini bilmeniz gerekir. Bu arada, küçük bir ipucu: buraya giderken yanınızda mayonuzu bulundurmayın unutmayın, çünkü: özellikle Dereçatı mevkiindeki küçük gölcükte yüzebilirsiniz.
ALTINOLUK PLAJLARI
Altınoluk yöresinde, birçok “mavi bayraklı” plaj bulmanız mümkündür. Ayrıca, bölgede çok sayıda “koy” bulunur. Sahil şeridinin toplam uzunluğu: 43 km. dir. Bu sahil şeridi: Mıhlı çayı ile Kuruçay arasındaki bölümde uzanır. Fener burnunda: deniz feneri var. Evet, Altınoluk plajlarında, her türlü su sporları etkinliklerini de bulmanız mümkündür. Ayrıca, ilçe merkezinde bulunan teknelerle anlaşarak, körfezde mavi tura çıkmak ta mümkündür. Altınoluk yöresinde, 10 civarında plaj bulunduğu söyleniyor ve bunlardan 7 tanesi mavi bayraklıdır. Sonuç olarak: Altınoluk plajları her ne kadar temiz ise de, söylediğim gibi, deniz Akdeniz kıyılarına nazaran biraz serindir, deniz kestanesi bulunmaktadır ve yosun da görülür. Denizi kullanmak isteyenler, bu özellikleri bir arada kabullenmelidir.
HASAN BOĞULDU GÖLÜ
Burası, yıllardan bu yana anlatılan bir efsane ile önem kazanmaktadır. Bu nedenle, efsaneyi bilmenizde yarar var. Evet, efsane şöyledir: “bir zamanlar, bu yöredeki bir aşiret ağasının kızı Emine ile, yine bu yörede, ovadaki yerleşimcilerden Hasan isimli bir delikanlı birbirlerine aşık olurlar. Fakat: bölge töreleri, bu iki gencin evlenmesine izin vermez. Bunun üzerine, bölge ileri gelenleri toplanırlar ve bu iki gencin evlenebilmesi için, bir kısım sınavların yapılmasına karar verirler. Bu sınav gereği: delikanlının, 40 okkalık bir tuz çuvalını, sırtında, hiç indirmeden, dağa çıkarması istenir.
Çünkü: aşirette bulunanlar, aynı ağırlıktaki tuz çuvalını, hiç indirmeden, ovadan, dağa götürebilirler. Hasan: tuz çuvalını sırtlanır ve ovadan, dağa çıkmaya başlar. Ancak, havanın sıcaklığı nedeniyle, aşırı terler ve bu yüzden tuz çuvalı, terli sırtında derin yaralar açar. Yarı yola geldiğinde ise, daha fazla gidemeyeceğini anlar ve kendini, yakındaki göle atar ve ölür. Bu sırada, Hasan’dan uzun süre haber alamayan Emine, gölde, Hasan’ın yemenisini bulur ve dere kenarında, terk edilmenin üzüntüsüyle, bu yemeni ile kendini asarak intihar eder.
Evet: efsane böyle. Efsanede, açık bırakılan nokta, Hasan’ın göle girerek, bilerek canına mı kıydığı, yoksa gölde bilmeden boğulduğu mu? Bu bilinmemektedir. Ancak: günümüzde, bu gölün ismi “Hasan boğuldu” gölü olarak bilinmekte ve bu efsane anlatılmaktadır, hatta: burada göle girerek serinlemek isteyenler, gölün bekçisi tarafından boğulabilecekleri konusunda uyarılırlar.
SÜTÜVEN ŞELALESİ
Sütüven kelimesinin anlamı “zıplayan su” demektir. Şelale: Zeytinli beldesinde bulunmaktadır. Çanakkale tarafından, sahil yolunu takiben geldiğinizde, önce Altınoluk ve sonra, Edremit yolunu takip ettiğinizde ise, Zeytinlik sapağına varılıyor. Zeytinli beldesinde, Sütüven şelalesi tabelasını takip ederek, şelaleye ulaşabilirsiniz. Belde ile şelale arasındaki yol üzerinde, yöre köylülerince satılan yöresel ürünleri tatmayı unutmayın, hoşunuza gidenleri satın alabilirsiniz. Bence, özellikle, çam veya çiçek balı, zeytin yağı düşünebilirsiniz. Evet: şelale: hemen “Hasan Boğuldu” gölünün yakınındadır. Günümüzde, çevresi çam ağaçlarıyla çevrili şelale, koruma altına alınmıştır.
Şelalenin suları 8 metre yükseklikten düşmektedir. Şelale bölgesinde, gerek görüntü ve gerekse derenin coşkulu sesi, ortamın en büyük özellikleridir.
PINARBAŞI
Altınoluk-Edremit kara yolunun 20’nci km. de, yoldan sapıp Zeytinli köyü istikametinde ilerlediğinizde, köy çıkışındaki köprüden çıkıp, Beyoba köyüne ulaşmalısınız. Beyoba köyünden 2 km. ilerlediğinizde, Pınarbaşı yöresine varacaksınız. Güre köyü sınırları içindeki Pınarbaşı, Akçay’a 6 km. uzaklıktadır. Burası: Hasan Boğuldu şelalesi, Sütüven şelalesi ve muhteşem güzel piknik alanları bulunan bir yerdir.
Hatta, bunların yanında, yöresel ve organik yetiştirdikleri ürünleri satan yöre köylülerini de görebilirsiniz. Pınarbaşı: özellikle, çam ağaçlarının gölgesinde, muhteşem bir su sesi ile etkileneceğiniz bir yer olarak önem kazanıyor. Buradaki alabalık restoranlarında alabalık yemeyi unutmamalısınız. Hatta: en uç bölüme kadar gidip, kayaların arasından büyük bir hızla akan daha doğrusu fışkıran suları da görmelisiniz.
ANTANDROS ANTİK KENTİ
Altınoluk merkeze 2 km uzaklıkta Avcılar köyü yakınlarındadır.
220 metre yükseklikte bir tepenin üzerindedir. Şehrin üzerinde bulunduğu Kaletaşı Tepesi, denize doğru dik bir eğimle sona erer.
Burası, Altınoluk yöresindeki bir antik yerdir. Antik şehrin bulunduğu Kaletaşı Tepesinin batısında uzanan sahil şeridinin imara açılması sonucunda 1989 yılındaki yapılanma çalışmalarında bazı mezarlara rastlanılmış ve 1991 yılında Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazıları başlatılmıştır.
Antandros antik kenti: Troas ve Mysia arasında uzanan yolu kontrol eden stratejik bir yerdedir. Kentin kuruluşu, bazı antik dönem yazarlarına göre, Truva Savaşı öncesine kadar gitmektedir.
Antik kaynaklarda, Antandros kentiyle ilgili bilgilere çok sık rastlanmaz. Ancak kentin adı Atina ile Sparta arasında MÖ 431 yılında başlayan ve MÖ 404 yılında biten Peloponnesos Savaşlarında sıkça geçer.
MÖ 4’ncü yüzyılda Büyük İskender’in Anadolu’yu ele geçirmesi sonucunda, Pers Satraplık merkezi kontrolündeki Antandros, özgürlüğüne kavuşur ve özgür bir kent olarak yeniden sikke basmaya başlar. MÖ 188 yılında ise, Antandros şehri Pergamon krallığına bağlanır. Ardından Roma hakimiyetine girer. Hıristiyanlık döneminde bir piskoposluk merkezi olur.
Ortaçağ döneminde, Arap akınlarından kaçan şehir halkı, korunmak için, günümüzdeki adı Şahin Kale olan surlarla çevrili, sarp bir kayalık üzerine taşınırlar.
MS 16’ncı yüzyılda ise, şehir, bugünkü Altınoluk beldesinin eski köy yerleşiminin bulunduğu alana taşınır. Piskoposluk merkezi olması nedeniyle, yeni yerleşim yerinin adı “Papazlık” olur.
Evet, şimdi günümüzde bölgenin gezilebilecek yerlerine gelelim
Özellikle, tepedeki kale bölümü ilgi çekmektedir. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi, Antandos halkının, bir saldırı durumunda buraya sığındığı sanılmaktadır.
Batı Anadolu’yu etkisi altına alan Arap akınlarından kaçan halk, kenti terk ederek, bugün Şahinkalesi olarak adlandırılan, oldukça korunaklı doğal bir kale görünümündeki tepeye taşınmışlardır.
Ama daha da önemlisi: buranın “Dünyanın ilk güzellik yarışmasına ev sahipliği” yaptığı düşünülüyor. Çünkü antik dönem yazarlarından Strabon “İç kısımda Antandros bulunur, bunun da yukarısında Paris’in hakemlik yaptığı söylenen Aleksandreia Dağı” vardır diye yazmış, böylece dünyaca bilinen efsanenin Antandros’da geçtiğini aktarmıştır.
Ayrıca, Roma şehrinin efsanevi kurucusu Aeneas’ın gemilerini burada inşa ettirdiği tahmin ediliyor. Aeneias’ın Roma’yı kurduğuna inanılır. Kendisi: Truva savaşından sonra Antandros’da gemileri inşa ederek denize açılmıştır. Truvalı kahraman Aeneias: Tanrıça Afrodite ve Ankhises’in oğludur.
Şehir, günümüzde mozaikleriyle ünlüdür. MS 1’nci yüzyıla tarihlenen ve duvarlarında freskler bulunan, taban döşemeleri mozaikli bir zengin evi bölgenin en önemli buluntusudur.
Nekropol alanı ise, MÖ 7 ile 2’nci yüzyıllar arasında kullanılmıştır. Alanda: lahit mezarlar ve kremasyon yani ölü yakma ve direkt toprağa gömü şeklinde birçok gömü yapılmıştır. Bu mezarlardan çıkarılan mezar hediyeleri, Balıkesir Müzesinde sergilenmektedir.
Bölge: SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Kazı alanında bulunan bazı kalıntılar şunlardır:
Yamaç Ev
Burası denize bakan bir yamaç üzerine yerleştirilmiş bir Roma villasıdır. Yapılan araştırmalara göre villanın MS 3’ncü yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. MS 6-7’nci yüzyıla kadar çeşitli tadilatlarla kullanılmıştır.
2001 yılında başlayan kazı çalışmalarında villanın 19 mekanı ortaya çıkarılmıştır. Villanın, yan yana dizilmiş 6 odası bulunmaktadır. Bunların dışında: latrina yani tuvalet, mutfak, portiko, teras ve oldukça görkemli bir hamam bulunur. Ancak evin en büyük özelliği taban mozaikleri ve freskolarıdır. Yukarıda belirtiğim 6 odadan 1 ve 4’nolu odalardaki mozaik döşemeler oldukça iyi korunarak günümüze ulaşmıştır. 3’nolu odanın tabanı mermer kaplıdır. 1’nolu oda, freskolarla dekore edilmiştir. Hamamın soyunma odası bölümü tabanı da mozaikler ve freskolarla süslenmiştir.
Nekropolis
Antandros yerleşiminin bulunduğu Kaletaşı Tepesinin yaklaşık 400 metre batısındadır. Coğrafi konumu nedeniyle, kuzeydeki tepeden erozyonla gelen toprak, burada tabakalı bir katman oluşturmuştur. Bugüne kadar alanda toplam 412 mezar ortaya çıkarılmıştır. Nekropol alanındaki en erken tarihli mezarda (192 nolu mezar) hediye olarak göğüs üzerinde bir bronz saç spirali ve bacaklar hizasında ise 5 aşık kemiği bulunmuştur.
Arkaik döneme ait ise 160 mezar bulunmuştur. MÖ 7’nci yüzyıla ait bu mezarların hepsinin üstü, düzen içermeyen, yumruktan biraz daha büyük moloz taşlarla kapatılmıştır. Çocuk ve bebek mezarları ise, büyük boyutlu kaplar içine veya doğrudan toprağa yatırılarak gömülmüştür. Yetişkin mezarlarının hepsi, kremasyon (yani yakılma) şeklinde bulunmuştur.
Hatta, bazı mezarlarda toprak üzerindeki yanık tabakası ve toprakta yüksek ısıdan oluşan kırmızılaşma, bireyin gömüldüğü yerde yakıldığını gösterir. Bir başka şekilde ise, birey başka yerde yakılarak, toplanan kemiklerinin bir urne kabı içine konulması sonrasında gömülmesidir. Kremasyon mezarlarda genellikle bronz fibulalar bulunmuştur. Çocuk ve bebek mezarlarında ise, aşık kemikleri bulunmuştur.
Antandros kentinin nekropolisinde ilk lahit kullanımı, yetişkin bireyler için MÖ 6’ncı yüzyılda görülür. Bu yüzyıla ait 3 tane pişmiş toprak lahit bulunmuştur. Ancak lahitler içinde ölü hediyeleri ele geçmemiştir. Klazomenai lahitlerinin genel özelliği olarak, ölü hediyeleri lahit dışına bırakılmıştır.
Evet sonuç olarak nekropol alanı, MÖ 7’nci yüzyıldan, Helenistik dönem sonuna kadar kesintisiz kullanılmıştır.
Kent Suru
Yamaç evin yaklaşık 150 metre batısında Karakazan deresinin 50 metre doğusunda ve Kaletaşı Tepesinin güneybatı eteğinde, MÖ 4’ncü yüzyıla ait kent suru bulunmuştur. Kent surunun 20 metrelik bölümü açığa çıkarılmıştır. Sur duvarı: 3.26 metre kalınlıktadır. Yer yer on sıra üst üstü konulmuş dikdörtgen bloklardan oluşmaktadır. Yükseklik 3 metre ile 3.25 metre arasındadır.
Karakazan deresi kenarında yapılan bu kent surunun, aynı zamanda yoğun yağışlar sonucu meydana gelen sel durumlarında da set görevi üstlendiği anlaşılmaktadır. Çünkü sur duvarının hemen dış yüzeyinde kum ve çakıl tabakası görülmektedir.
Evet, Helenistik dönemde hem Karakazan deresinin taşkınlarından şehri korumak ve hem de şehrin savunmasına büyük katkı sağlamış olan kent suru, Roma döneminde kentin büyümesiyle birlikte kullanımını yitirmiş ve bölge yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Roma dönemi evi
Sur duvarının yaklaşık 5 metre güneyinde, Roma dönemine ait bir ev bulunmuştur. Sur dolgusu üzerine inşa edilmiş Roma evi, Yamaç evin yaklaşık 140 metre batısındadır. Roma evinin yapılış döneminin MÖ 4’ncü yüzyıl olduğu tahmin edilmektedir. Hatta; Yamaç ev ve Roma evinin içinde bulunduğu alanın bir “Zenginler Mahallesi” olduğuna inanılır.
Roma evinin 6 odası ve 1 portikosu belirlenmiştir. Birinci oda ve portiko, mozaik döşemeye sahiptir. Mozaikte, genellikle geometrik şekillen işlenmiş, ortadaki panelde ise nar figürü kullanılmıştır. Diğer 4 odada ise, herhangi bir mozaik veya tuğla taban bulunmamıştır.
TAHTAKUŞLAR KÖYÜ
Altınoluk-Akçay arasında, yolun 15’nci km. dedir. Akçay yönünden gelişte ise, 5’nci km. dedir. Tahtakuşlar köyünün hemen girişinde bir müze bulunuyor. Bu müzede: Orta Asya bölgesinden Anadolu’ya göçen Türkmen oymaklarının kültür geçmişi, giysileri, günlük kullanım eşyaları, el aletleri, halılar, kilimler ve bu tür objeler sergileniyor. Güzel bir müze, zaman ayırıp gezmenizi öneririm. Çünkü: UNESCO, 1994 yılında, bu müzeye destekleme ödülü vermiş ve onurlandırmıştır.