Ankara yönünden, Eskişehir iline giriş yaptığınızda, hemen sağ yöne bir yol sapar ve bu “Alpu” yolunun hemen karşısından, şehre girdiğinizde, Eskişehir merkezine ulaşırsınız. Alpu’yu tanımadan önce, bu yol sapağından defalarca Eskişehir’e girmek durumunda kaldım ve bir gün, Alpu ilçesini ve çevresini ziyaret ettim.
Alpu denilince, akla ilk gelen “savat” denilen gümüş işlemeciliğidir.
Buraya yolunuz düşerse, mutlaka savat ürünlerini görmelisiniz. Ayrıca, Uyuz Hamam kaplıcasını da ziyaret etmelisiniz.
ULAŞIM
Alpu, bağlı bulunduğu Eskişehir il merkezine, 40 km. uzaklıktadır. Alpu-Mihalıçcık arasındaki uzaklık: 52 km. Alpu-Söğüt arasındaki uzaklık: 91 km.
İlçe, Ankara-Eskişehir demir yolu üzerindedir. Ankara-İstanbul hızlı tren hattı, ilçe merkezinden geçmektedir.
TARİHİ
Tarihi süreç içinde: Hititler, Frigler ve daha sonra, 1071 yılına gelindiğinde, bölge Türkler tarafından işgal edilir. Malazgirt savaşından sonra: Selçuklu uç beylerinden Bozhan: halen ismi “Bozan” olan yere, bir han yaptırır ve 6 aile buraya yerleşirler. Bu bölgenin ismi: Altı-Altu-Alpu olarak değişime uğrar ve günümüze ulaşır. Günümüzde, halen 4 mahallesi bulunan ilçenin, Kemalpaşa mahallesi, buraya yerleşen 6 haneden sonra gelişerek büyümüştür. Bu mahalleye, aynı zamanda “Eski Alpu” denilmektedir.
1921 tarihinde Yunan işgaline uğrayan yöre, 1922 yılında, Sakarya meydan muharebesinin ardından, kısmen ve büyük oranda yanmış olarak geri kurtarılmıştır.
1936 yılında, Romanya ve Bulgaristan yörelerinden gelen göçmenler, buradaki, Fevzipaşa mahallesini oluşturmuşlardır.
Yörede, Belediye teşkilatı, 1955 yılında kurulmuştur. İlçe olma ise, 1987 yılında gerçekleşmiştir.
GENEL
Yerleşim yeri, Alpu ovasındadır. Alpu ovası: İç Anadolu bölgesinin zengin ovaları arasındadır. Bu ova, kuzeye gidildikçe yükselir ve Sündüken dağları ile, en yüksek bölümüne ulaşır. Denizden yükseklik: 700 metredir. Porsuk çayı, ilçeyi tam ortadan ikiye böler ve bu yüzden, ilçenin bir kısmına “Eski Alpu” da denilmektedir.
İlçe halkının ekonomik etkinlikleri: tarım, hayvancılık ve orman üzerine kuruludur. Tarım denilince, burada, büyük alanda, şeker pancarı ekili bulunduğu görülür.
İlçe sınırlarında bulunan “Dereköy” (Beyazaltın köyü) mevkiinden, Lületaşı çıkarılmaktadır. Yeryüzünde, lületaşı, yalnızca buradan çıkarılmaktadır. Taşın çıkarıldığı ocaklar: kuru ve sulu ocaklar diye ikiye ayrılıyor. Lületaşı bulunan yerlerde yapılan kazılarda, bazen 100 metre derinliğe kadar inildiği söyleniyor. Çünkü, diğer madenlerde olduğu gibi değil, lületaşı, yumrular halinde bulunuyormuş ve bu yüzden ulaşılması, büyük çaba gerektiriyormuş.
Ocaklardan çıkarılan lületaşı, ham veya işlenmiş olarak satılmaktadır. Taşın işlemesinde, herhangi bir işleme teknoloji kullanılmamakta ve üretilen ürünler, tamamen basit el aletleriyle yapılmaktadır. Çıkarıldığı andan itibaren, yumuşaklığı nedeniyle, rahatlıkla işlenebilmektedir.
Ayrıca: yine burada, savat adı verilen gümüş işleme sanatı sürdürülmektedir.
İklime gelince: bölgede, İç Anadolu bölgesine has, kara iklimi egemendir ve buna bağlı olarak, yazları sıcak ve kurak, kışlar ise yağışlı ve soğuk geçer.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Eskişehir yöresinin en iyi çiğ böreğinin burada yapıldığı söyleniyor ve buraya yolunuz düşerse, çiğ börek tatmalısınız.
NE SATIN ALINIR
Alpu yöresine yolunuz düşerse, buradan “gümüş” eşyalar satın alabilirsiniz. Özellikle: gümüş kamçı, enfiye kutusu, kama, tütün tabakası, bilezik, muskalık, kemer, kolye, yüzük, küpe, gravat iğnesi, yaka iğnesi, kol düğmesi ve çeşitli rozetler bulup satın almanız mümkün.
Yörede, bu sözünü ettiğim eşyalar üzerine, desen oluşturma tekniğine “Savat” deniliyor. Savat: gümüş, bakır, kükürt ve kurşun karışımı bir çamurdur. Gümüş eşyanın yüzeyi cilalanarak parlatılır ve daha sonra, oyma kalemleriyle, arzu edilen şekil oyularak işlenir. Daha sonra ise, oyulan desenin üzerine, savat çamuru doldurulur ve eşya ateşe tutulur, soğuduktan sonra ise, zımpara ile temizlik yapılır ve keçe cilası ile cilalanarak, satılır.
Bunun dışında, yörede, lületaşından yapılmış, çeşitli objeler bulup satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLER
MİDAİON-KARAHÖYÜK
Eskişehir il merkezinin 30 km. doğusundadır.
Alpu ovasına hakim bir konumdaki bu höyüğün: Tunç çağından itibaren, Bizans dönemine kadar, kesintisiz, yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Buradaki yerleşimin ilk kuruluşunun, Frigya kralı Midas adına olduğu sanılmaktadır. Oldukça büyük ve iyi korunmuş bir höyüktür.
Höyüğün eteklerinde: yerleşim yerinin, yaklaşık 500 metre çapındaki bir bölgede olduğu ve kuzeydoğu eteklerinde ise, nekropol yani mezar alanı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Burada, resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmamış olup, yalnızca yüzey araştırmaları ile yetinilmiştir. Bunun dışında, bölgede birçok kaçak kazı çukuru görülmektedir. Bu çukurların en büyüğü ise, höyüğün batı kıyısındadır. Buradaki çukurda, Roma dönemine ait bir yapının mimari elemanları, çevreye dağılmış olarak görülmektedir. Buradan çıkarılan ve Eskişehir Arkeoloji Müzesinde sergilenen kalıntılar: Asklepios heykelcikleri, steller ve sikkelerdir.
UYUZ HAMAM KAPLICASI
İlçe merkezinin 16 km. güneydoğusundadır. Burada, herhangi bir tesis bulunmamakta olup, günübirlik yararlanmak için uygundur.
Termal su: 1.5 metre derinlikten, küçük bir havuzun içinden çıkıyor ve hemen yanındaki havuza doğru taşıyor. Kaplıca suyundan: içme ve banyo şeklinde yararlanılıyor. Özellikle: deri hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Ayrıca, suyun yatağındaki çamur da, şifa niyetine kullanılıyor ve cilde sürülüyor.
ULUBÜK MAĞARASI
İlçe merkezinin 30 km. kuzeyinde, Alpınar köyünün 2 km. yakınındaki Ulubük yaylasındadır.
Buraya ulaşım için; Eskişehir-Alpu-Gökçekaya baraj yolunu takip etmeniz gerekiyor. Alpu ilçesinden Gökçekaya baraj gölüne giden yolun 20. km. de yoldan ayrılıp, yaklaşık 10 km. lik stabilize bir yolu bitirmeniz gerekiyor.
Mağara: Sakarya nehrine bakan, ormanlık bir alanda bulunuyor. Mağaranın içi, zengin damlataşları ile kaplıdır. Ancak: mağaranın içi, çok küçük ve basık olduğundan, yürümek zordur. Bu yüzden, mağara, tam olarak turizme ve ziyarete hitap etmemektedir. İçine girilemiyor olması büyük eksikliktir.
KARA MAĞARA
İlçe merkezinin 25 km. kuzeyinde bulunan Karacaören köyünün, 2 km. kuzeyindeki Sulununkıran Tepesindedir.
Mağara: Sakarya nehrine bakmaktadır. Kanyon şeklindeki derin vadi içinde akan Sakarya nehrinin sol yamacında, üst kesimde bulunmaktadır. Buraya ulaşmak için: Alpu-Gökçekaya baraj yolunu kullanmanız gerekiyor. Karacaören köyünden, yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle, Kara mağaraya ulaşmak mümkündür.
Mağaranın içi, muhteşem güzel sarkıt ve dikitlerle doludur. Ayrıca, sütunlar ve damlataşları görülüyor. Mağara önünden, çevreyi gözlemlediğinizde, sanki uçaktan bakıyormuş gibi bir görüntü sizi bekliyor.
BÜĞDÜZ KÖYÜ-SELÇUKLU CAMİSİ
İlçe merkezine bağlı, Büğdüz köyündedir.
Yapı, 1235 yılında, Selçuklular döneminde yapılmıştır. Caminin en büyük özelliği: duvarlarının kalındığının 3 metre olmasıdır. Harcına ise, hayvan kılı katılmış ve bu şekilde yapılarak, depremlerden etkilenmemesi sağlanmıştır.