Adana’nın Toros Dağları üzerinde bulunan İlçesidir. Adana’da “Aladağ’dan serin” diye bir söz vardır. Bu söz “vurdum duymaz insanlar” için söylenir. Ancak gerçekte, Adana ve yöresinin aşırı sıcak dönemlerinde Aladağ oldukça serindir. Hatta Aladağ ilçesinin girişindeki tabelada “Serin olun Aladağ’dasınız” yazar. Evet, Aladağ ilçesinin serin olmasının sebebi, sırtını dayadığı Aladağlardan gelir. Aynı zamanda, ilçe sınırlarından geçen Zamantı ırmağı da bu serinliğe katkı sağlar.
Buranın turistik anlamda önemi, son yıllarda tespit edilen, Akören Kasabasındaki ören yeridir. Dört kilisenin bulunduğu bu bölgenin, antik dönemlerde, önemli bir yerleşim yeri olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle: dinsel özelliklerin öne çıktığı düşünülüyor. İlginizi çekerse, gezilebilecek kalıntılar var.
ULAŞIM
Adana’ya 105 km. uzaklıktadır. Bu uzaklık, binek araçlarla 90 dakika sürer. Ancak elbette kış şartlarında ulaşım biraz sıkıntı yaratıyor. Aladağ ilçesine en yakın ilçe İmamoğlu ise 60 km uzaklıktadır. Adana’ya ulaşım, bu ilçe üzerinden yapılıyor.
TARİHİ
Eski adı “Karsantı” dır. Ortaçağ’da Haçlı seferleri sırasında, bölgenin stratejik merkezi Barcıbert (Meydan kalesi) dir. Burada, Kilikya Ermeni krallığının askeri üssü bulunuyordu. Adana’dan Kayseri’ye giden kervan yolu Karsantı güzergahından geçerdi ve Aladağ bu noktada önemli bir geçit merkeziydi.
Bölge MS 12’nci yüzyılda Anadolu’ya gelen Türkmenlerin yurdu olmuştur. Oğuz boyuna ait “Üçoklar” ve Türkmen Beylerinden “Karaisa” bölgeye gelerek burayı yurt edinmiştir.
Selçuklu arşivlerinde, Anadolu’ya gelen bir kısım Türkmen aşiretinin, muhtemelen Aladağlar çevresine yerleştikleri bilinmektedir.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde
1572 yılında Osmanlı katipleri bölgeye gelerek yerleşik köylüler ve göçebelerin isimlerini defterlere kaydettiler. Bu kayıtlara göre, bölgenin en önemli idare merkezi “Meydan Mezrası” dır.
Diğer bir adı “Parsbit Kalesi” dir. 1808 yılında Menemenci Aşireti, Meydan kalesi eteklerinde, Karsantıoğulları aşiretiyle kanlı bir çatışmaya tutuşur. Karsantıoğulları yenilir ve bölge Karaisalı’nın idari alanı içinde kalır.
1860 yılında Adana valisi Halil Paşa, Karsantı’ya yaylaya çıkan Karahacılı aşiretini Sarıçam bölgesinde iskan ettirir. Yine aynı dönemde Aladağ yaylalarında yaylayan Yörükler, Çukurova’nın muhtelif yerlerine yerleşirler.
1865 yılında Osmanlı Reform Ordusu, Çukurova’ya gelir. Karsantı oğulları da sürgüne gönderilir ve göçebeler bu topraklara zorla yerleştirilir.
19’ncu yüzyıl sonunda ise, Aladağlar ve Karsantı yöresi, aynı zamanda, iç çatışmalar sonucu bulunduğu toprakları terk eden aşiret ve ailelerin sığınma yeri olur.
30 Mart 1920 tarihinde, Milli kuvvetler müfrezesi, Karsantı’ya gelir ve düşman askerlerini bölgeden atarlar. Sinan Tekelioğlu ve Türk birliklerinin Karsantı’ya girmesiyle, yöre halkı, Sinanpaşa’ya ve askerlere oldukça büyük sevgi gösterir. Fransızlar, Kilikya bölgesine kaçarlar. Karsantı yöresinde, Mansurlu kariyesinde Türkler ve Karaköy karinesinde ise Rumlar yaşardı. Türkler ve Rumlar, uzun yıllar dostane ilişkiler içinde yaşarlar. Rumlar demircilik ve el sanatları, Türkler ise hayvancılıkla uğraşırlardı.
Kurtuluş savaşının kazanılmasından sonra
Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi gereği, ilçede yaşayan Rumlar 1924 yılında Yunanistan’ın Selanik şehri yakınlarındaki Derya Piladi kentine yerleştirilir.
1973 yılında Belediye teşkilatı kurulmuş, öncesinde Karaköy ismiyle Karaisalı ilçesine bağlıdır. 1987 tarihinde ilçenin ismi “Aladağ” olmuştur.
Aladağ tarihi denince, son bir not: 29.10.2016 tarihinde burada bulunan bir ortaokul düzeyindeki kız öğrenci yurdunda çıkan yangında, alevlerden kaçmak isteyen 12 kış öğrenci hayatını kaybetti, 22 öğrenci ise yaralı kurtuldu.
GENEL
Aladağ, Yaşar Kemal’in başyapıtı “İnce Mehmet” in kol gezdiği topraklardır. Rakımı 1023 metredir. En düşük rakımı Çatalan barajında 130 metredir. En yüksek rakım ise, 3688 metre ile Demirkazık dağındadır. İlçe topraklarının % 97’si ormanlıktır. Bu ormanlık alanlarda 1108 bitki türü tespit edilmiş olup, bunlardan 26 tanesi sadece Aladağ yöresinde yetişir.
NE YENİR
Buralara yolunuz düşerse “kedi sıkması” yani ovalamaç denen yemeği mutlaka tatmalısınız. Saç ekmeği, beyaz peynir, soğan, domates, maydanoz ve biber kullanılarak yapılıyor. Kahvaltıda mutlaka bunu tadın. Bir de ince bulgurla yapılan “analı-kızlı” evet burada mutlaka tatmanızı önereceğim yöresel lezzetlerin başında bunlar geliyor.
ALADAĞ MESLEK YÜKSEK OKULU
Çukurova Üniversitesine bağlıdır. Üniversite yerleşkesine 100 km uzaklıktadır. Okul bünyesinde ormancılık bölümü ve madencilik ve maden çıkarma bölümü vardır.
GEZİLECEK YERLER
Seyhan nehri üzerinde, Aladağ ve İmamoğlu ilçeleri arasında sınırı oluşturan “Boztahta köprüsü” nü geçerken yeşil ormanlar hemen dikkati çeker. Köprüyü geçince sol yana dönerseniz: Boztahta, Yüksek ören ve Topallı köylerini görürsünüz, ayrıca yeşil ormanlar içinde Çatalan baraj gölü manzarasını da izleyebilirsiniz. Eğer sağ yana dönerseniz: yeşil ormanlar ve simit şelalesi görülür. Karasu çayı üzerinde bulunan su değirmenlerini görebilirsiniz.
AKÖREN BELDESİ
Seyhan havzasında bulunan ve günümüzde Aladağ ilçesi sınırları içinde kalan Akören, Aladağ ilçe merkezine 15 km uzaklıktadır.
Önce buraya neden Akören isminin verildiğine bakalım, 1375 yılında Ermeni krallığı bitince, bir dönem kapandı. Ramazanoğulları ve Osmanlı döneminde, bu tür tarihi yerler “Asarı atika” yani “Eski eser” denilerek kendi haline bırakılmıştır. Türkler, bölgedeki ikamet yerlerini ele geçirdiklerinde, buralara terk edilmiş ve yıkılmış şehir anlamında “Akören” ismini verirler. “Ak” büyük ve “Ören” ise harabe şehir anlamına gelir.
Akören, günümüzden 1500 yıl önce yapılmış muhteşem bir antik kenttir. Burası bir Roma köyüdür.
Burada günümüzde görülen yapılar Bizans döneminde yapılmış, Ermeniler tarafından da kullanılmıştır. Burada bulunan kiliselerin, 1198 yılında inşa edilen Agner manastırının bir parçası olarak kullanıldığı düşünülüyor. Akören beldesine en yakın köyün ismi Eğner köyüdür.
Akören beldesinin içinden geçerek, yaklaşık 1.5-2 km ilerideki ören yerine ulaşılır. Yani, ören yerine kadar araçla gitmek mümkün değil, biraz yürümek ve hatta tırmanmak gerekiyor. Ama, kalıntılar o kadar sağlam olarak günümüze gelmiş ki, inanın yorgunluğunuza değecektir.
Akören beldesi
Akören-1 (Gövören) ve Akören-2 diye adlandırılan iki yerleşimden oluşmaktadır. 1994 yılında burada bulunan iki yazıt incelenmiştir.
Yazıtlardan biri kuzeydeki kilisenin güneydoğu köşesinde olan bir blok üzerinde görülen yazıttır. Adağın hangi tanrıya yapıldığı, yazıtın ilk satırının kısmen tahrip olması nedeniyle anlaşılamamıştır.
Adağı yapanların büyük bir kısmının Kilikya Bölgesinde çok sık rastlanılan yerli halk isimleri olan Tarkondimotos ve Pilava gibi adlar taşıdıklarını ve bazılarının kendilerini Anarbasi yani Anazarboslu olarak tanımladıkları görülür.
Yazıtın birinci satırında verilen 101 yıl sayısı, MÖ 19 yılında başladığı bilinen Anazarbos takvimine göre MS 82 yılına tarihlenmektedir. Bu aynı zamanda Akören’de bugüne kadar bulunan 14 yazıt içinde en erkene tarihlenendir. Böylece bu yerleşme yerinin en azından MS 1 yüzyılın son çeyreğinden itibaren iskan edildiğini gösterir.
Akören’de bulunan ikinci yazıt bir mezar evinin batıya bakan girişi üzerindeki mezar yazıtıdır. Böylece Anazarbos’un kuzeybatı sınırının buraya kadar geldiği görülür. Akören’de 1996 yılında incelenen 2 yeni yazıt ile birlikte burada bulunan toplam yazıt sayısı 24 olmuştur.
Gövören (Akören-1)
Bu kısım, köyün 1-2 km kadar üst tarafında, güney batı yamacındadır. Bulgulara göre, burada Bizans döneminde inşa edilen 30-40 kadar taş ev bulunmaktadır.
Ayrıca, köy merkezinde bir kilise bulunuyor. Kilisenin kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmiyor. Ancak Bizans döneminde kilisenin tamir yani restore edildiği biliniyor. Yani, yapının Bizans dönemi eseri olduğu hemen dikkati çekiyor. Ancak daha sonra Ermeniler tarafından kullanılan yapı, Agner manastırı olarak isimlendiriliyor ve ismini yakınındaki Egner köyüne vermiştir.
Dimdik ayakta duran duvarlara ve giriş kapısı ile muhteşem bir dini yapıdır. Aslında, söylenenlere göre, kilisenin tavan kısmı da, 1950-60’lı yıllara kadar sağlammış, ancak kaçak defineciler tarafından tahrip edilmiş.
Dar sokak aralarında, birbirine bitişik evlerin arasındaki bu kilise, üç kubbelidir.
Kilisenin uzunluğu 18 metre ve eni 14 metredir. Yapı, iri kesme taş blokları birbiri üstüne oturtarak ve horasan harcı desteğiyle yapılmıştır. İç salon kısmında, 500 kişinin aynı anda ibadet edebileceği değerlendirilmiştir.
Kilisenin güney kapısının üstünde kalker taşından yapılmış bir konsol var, bunun üstünde “572” tarihi yazılıdır. Kilisenin giriş kapısının yanında, iki tane taş sütun var, sağ yandaki taş sütun üzerinde haç simgesine benzer bir görüntü ve iç kısmında Latince yazılar var. Sol yandaki taş sütunun üzerinde ise, yine haç ve çevresini süsleyen geometrik çizgiler görülüyor.
Evet, kilisenin ana kapısına yaklaştığınızda, sol yanda üzerinde Latince yazılar olan bir pencere göreceksiniz. Ancak kilisenin iç kısmı tam bir harabe, çevre duvarları oldukça sağlam olmasına rağmen doğu kısmındaki apsis bölümünde belirgin çatlaklar var.
Burada günlük yaşama ait çeşitli taşlar ve yağ yapımında kullanılan bir taş ilgi çekmektedir.
Akören-2
Burası “Kayabaşı” olarak isimlendiriliyor. Bu bölümde de yan yana sıralanmış 50 kadar ev olduğu görülüyor. Güney batısında ise, kiliseye ait bir haç bulunuyor. Ayrıca birçok yazıt var, bunların bir tanesinde “MS 525” yazılıdır. Kuzey kısımda ise, ikinci bir kilise var.
Ancak bu kilisenin yapılış tarzı, diğer kiliseden farklıdır. Yani bu bölünde iki tane kilise mevcuttur. Kilisenin batısındaki duvarın önünde, haç ve dekoratif motiflerle süslenmiş iki tane kesme taş, dikili taş vardır. Ayrıca Bizans döneminden kalma, büyük ve ihtişamlı bir mezarlık bulunuyor. Bu mezar odası kalker taşından yapılmıştır.
Kral Mezarı
Beldenin kuzey doğusunda, tepenin bitimine yakın bir yerde kral mezarı özellikleri gösteren bir yapı bulunuyor. Giriş kapısının üzerindeki kitabede Latince yazılar var. Oldukça sağlam durumdaki kral mezarının giriş yerindeki kitabede yazılanlar okunmadığından daha doğrusu çözümlenemediğinden, burada yatan kralın ismi, kimliği bilinmiyor. Mezarlıktaki ve kilise duvarlarındaki yazıtlarda, MS 525 tarihi görülür, mezar odaları görülmelidir.
Eğner Köyü
Roma dönemi yerleşim merkezidir. Su kaynaklarının bolluğu ve Seyhan Havzasındaki yolların kavşağı olması sebebiyle, oldukça rağbet görmüş bir yerleşimdir. 1988 tarihinde, Eğner köyü merkez mahallesinde, büyük bölümü toprak altında olan bir Roma hamamı tespit edilmiştir.
Yine köyün çakırlar mahallesinin kuzeyinde Burgaçbükü mevkiinde, Eğner-Akören sınır köprüsü kalıntıları bulunmuştur. Köprünün kemer kısmı kısmen yıkıktır. Ancak ayakları ve doğusundaki taş döşeli yolu sağlamdır. Eğner’de bunlardan başka Ortaçağa tarihlenen bir köprü ve su kemerleri de tespit edilmiştir.
İŞA KALESİ-EĞNİ GÖZÜ
Eğni deresini oluşturan Eğni kaynakları üzerindedir. Yani, buraya araçla ulaşmak mümkün değil, aracınızı bırakıp orman içinde bir süre yürümeniz gerekiyor.
Kalenin dış surlarının bir kısmı yıkılmış, dış cephesi dörtgen taşlarla kaplanmış, duvarların yapımında ise yontulmuş taşlar kullanılmıştır. Kalenin doğu tarafı, tamamıyla uçurum olup, yerden yüksekliği yaklaşık 110 metredir.
Bu kalenin karşısındaki taşlık tepe, köylü tarafından İslam kalesi olarak nitelendirilir. Kuzey tarafında Karanfil dağı, güneyinde ise Eğni gözü yaylası vardır. Söylentilere göre: İşa Kalesi ve Tamrut (Alişe kale) birbirine bağlantılıymış. Savaş ve olağanüstü durumlarda buradaki nöbetçi askerler ateş yakarak birbirleriyle haberleşiyorlarmış.
BÜYÜK SOFULUK KÖYÜ
Köyün tarihi Roma dönemine kadar uzanıyor ve Roma döneminde köyün ismi Midillidir. Nüfusunun 60-70 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Türkler Anadolu’ya geldikten sonra, şehrin ismi bir dönem “Çeceli” olarak anılmıştır.
Köyde yaşam belirtilerinin tekrar oluşması, uzun yıllar önce Adana ilinin Sofular beldesinden birkaç sülalenin buraya gelip yerleşmesiyle olur. İsmini “Büyük Sofulu” koyarlar. Köye bu ismi kimin ve neden verdiği bilinmiyor. Köyde günümüzde 400-500 kişi yaşıyor.
UZUNKUYU-KAYABAŞI
Kayabaşı, nüfus kaybı nedeniyle, Uzunkuyu köyüne bağlı bir sokağa dönüşmüştür. Yani Uzunkuyu köyü, iki parçadan oluşmaktadır. Uzunkuyu ismi, köyün meydanında bulunan tarihi kuyudan almıştır.
Tarihi siteleri, kiliseleri ve mezarları ile ünlüdür. Burada özellikle bir kilise tarihi açıdan önem kazanıyor.
Kayalık bir platform üzerine inşa edilmiş kilisenin taşları, kesme taş olup blok halinde kullanılmıştır. Bindirme tekniğiyle yapılmıştır. Ancak zaman içinde yapılan restorasyonlarda değişik taş ve örgü stilleri kullanılmıştır. Kilisenin apsisi (kilisenin en kutsal bölümü, adak odası da buradadır) tamamen yıkılmıştır.
Ancak güney duvarı ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Tüm duvarlar pencere hizasına kadar sağlamdır. Bazı taşlarda geometrik şekiller ve bitki şekilleri olan süslemeler ve haç motifleri görülür. Yapının ana dokusunda kullanılan düzgün taşlar, halen binanın dibinde dağınık biçimde durmaktadır.
Evet, Kayabaşı bölümünün tarihi oldukça eskilere gitmektedir, hatta burada bir yeraltı şehir kalıntıları da bulunmaktadır. Söylenenlere göre, eski dönemlerde buralarda yaşayan kavimlerin banka ve darphane gibi yerleri, burada bulunuyormuş.
YENİKÖY/MAZILIK KÖYÜ HARABELERİ
Akören kasabasının kuzeyinde yükselen Mazılık dağının eteğinde kurulmuş Mazılık köyü: Kozan ilçesine 32 km, Aladağ ilçe merkezine 8 km uzaklıktadır. Rakım 750 metredir. Köy, 1928 yılından beri aynı ismi taşımaktadır.
Mezarları, kilise kalıntıları taş işçiliği, revaklar ve avluları, su sarnıçları, taştan su kuyuları hemen dikkat çeker. Köyün içme suyu, günümüzde köyün içinde bulunan tarihi kuyulardan elde edilmektedir. Ancak bu kuyuların suyu, yazın biter ve Belediye araçlarıyla kuyulara su takviyesi yapılır.
Özellikle köyün güneybatısında, 1 km uzaklıkta, 6’ncı yüzyıla ait büyük bir kilise ve su sarnıcı kalıntısı vardır.
Kilisenin 3 tane, aynı büyüklükte penceresi bulunur. Kilisenin kubbeleri, dıştan bakıldığında üçgen biçimde şekillendirilmiştir. İki kapı, kuzey ve güney taraftadır. Kapıların üstünde, yuvarlak pencereler görülür. Kilisenin altında, kubbeli bir giriş vardır. Bu giriş, kendiliğinden oluşmuş olan mağaraya açılır.
Kilisenin güneyinde, kilise ile aynı döneme tarihlenen büyük bir yapı vardır. Bu yapıtın şekli ve konumu dikkate alındığında, kilise ve mağaranın neden burada bulunduğu anlaşılamaz. Büyük bir olasılıkla o dönemde burada çok saygı duyulan bir yer vardı.
MASİRET OVASI KALINTILARI
Masiret’in eski adı “Masaran” dır. Osmanlı Tahrir Defterine, bu isimle kaydedilmiştir. Masaran: üzümden şarap yapılan ve yağ yapılan yerler için kullanılmıştır.
Masiret olarak isimlendirilen burada, giriş kısmındaki ören yerinde birçok hane, kilise ve mezar kalıntısı görülmekte olup, bir zamanlar burada büyük bir yaşam olduğuna inanılır. Burada bulunan mozaiklerden, buranın çok değer verilen bir yer olduğu anlamı çıkarılır. Masiret ovası tepelerinde mezarlar var. Üzerindeki yazıları mutlaka görün. Yel değirmenleri ve taş dinkleri var.
GİREĞİ-YENİKÖY KALESİ
Aladağ ilçe merkezine 6.7 km uzaklıktadır. 1950’lere kadar Akören beldesine bağlı mahalle iken, daha sonra köy olmuştur. Vadi içindedir, arazisi düz değildir.
Gireği, pazaryeri anlamına gelir, burası 1924-1925 yıllarına kadar bir Pazar yeri konumundadır. Daha sonra nüfus mübadelesiyle birlikte, Rumlar bölgeden ayrılınca, Pazar olayı bitmiş ve köy tamamen Türkleşmiştir. Köyde yaşayan yaşlıların anlattıklarına göre, Türkler ve Rumlar, köyde uzun zaman birlikte yaşamışlar ve çok iyi geçinmişlerdir.
Tarihi kral mezarları kalıntıları, kilise kalıntıları, katakompları görmelisiniz. Köyün kalesi Roma dönemi yapısıdır. Gireği Yeniköy kalesi, 1’nci derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Kalıntılar çok iyi korunmuş görülür. Kalıntılardan bu bölgenin önemli bir yerleşme alanı olduğu düşünülmektedir. Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerine tarihlenir.
AĞCAKİSE ANIT AĞACI
İlçe merkezine 2 km uzaklıkta Ağcakise yaylasındadır. Burası çok eski dönemlerden bu yana yayla ve ekim alanı olarak kullanılmıştır. Bu durum Osmanlı Tapu Tahrir defterlerinde kayıtlıdır. Burada bulunan anıt ağaç, koruma altına alınmıştır.
MEYDAN YAYLASI KALESİ
İlçe merkezine 12 km uzaklıktadır. Kale Kızıldağ yaylasına 5 km ve Kalkat yaylasına 8 km uzaklıktadır.
1563 metre rakımlı tepe üzerinde, 1500 metre kare alan üzerine kurulu bulunan kale ilgi çeker. Büyük dağ silsileleri tarafından yüzük şeklinde kuşatılmıştır. Kale burçlarının bir tanesi, yarımay şeklinde öne çıkmaktadır. Surların bazı bölümleri yıkık vaziyettedir.
Güneybatısında, iki tane gizli odacık vardır. Kalenin en dıştaki kısmı, dörtgen taşlarla örülmüştür. Kıyı kısımlarının bir bölümü yıkılmıştır. Üç bölümden oluşan bu kale, çevre duvarları, burçları, pencere ve kapıları, mimari özellikleri ayrı bir güzellik oluşturur.
KÜP ŞELALELERİ
Öncelikle bilmenizde yarar var, Küp şelalelerini ziyarete giderseniz, mutlaka yanınıza mayo, havlu, terlik alın, yoksa oraya gittiğinizde, şelalelerin altına girenleri görüp özeneceksiniz.
Evet, Şelaleler, Aladağ ilçe merkezine 37 kilometre uzaklıkta Küp mahallesindedir. Eğer buraya Adana’dan gelmek isterseniz, Adana’ya uzaklık 120 km dir. Yukarıda da belirttiğim gibi, sadece son 25 km sorunludur.
Şelaleler: yaklaşık 1.5 km lik bir kanyon içindedir. Küp şelalesi uzun yıllardır akmasına rağmen, yolunun yeni yapılmış olması nedeniyle turistik önem kazanmıştır. Ancak her ne kadar ilçe merkezine 37 km dense de, yolun büyük bölümü yani son 25 km lik bölümü oldukça kötü, toprak yani taşlık ve tozlu, bu yüzden ulaşım halen sıkıntılı. Umarım bu toprak ve taşlı yol, en kısa zamanda yapılır.
İsmi neden “Küp”?
Çünkü yüzlerce metrelik oyuktan yere dik olarak akan su, dış çemberinin topraktan yapılan ve içinden soğuk su içilmesine yarayan su kaplarına benzediği için “Küp” olarak isimlendiriliyor. Halk dilinde, topraktan yapılan bu testilere küp deniyor.
Şelaleler “Zamantı ırmağı” üzerinde bulunuyor. Zamantı ırmağı, Seylan nehri ve havzasını besleyen iki ırmaktan biridir. Zamantı ırmağı, Kayseri Pınarbaşı ilçesinde Uzunyayla denen yerde 1500 metre yükseklikten doğar ve derin bir boğaz olan Zamantı Vadisi boyunca akar, Aladağ ilçesinin Akiner dağı yamaçlarında Göksu ırmağı ile birleşerek Seyhan nehrini oluşturur.
10 şelalenin ortak özelliği, suyun aktığı yüzeylerin yeşil bir yosun örtüsüyle kaplı olmasıdır. Yine bir farklılık, her bir şelalenin debisi farklı olduğu için, bu farklılığa bağlı olarak çıkarttıkları sesin yani melodinin farklı olmasıdır. Farklı seslerin ortak noktası ise, dinlerken çok sesli bir güzellik yaratmalarıdır.
Şelalerin gezilmesi
Toplam 10 şelale, yaklaşık 700-800 metrelik bir alan üzerindedir. Ancak bu alan, doğal olarak oluşmuş bir boru görünümlü bir sarkıtı andıran yerde, şiddetli bir su aktığını görüyorsunuz.
İlk şelaleden sonra hafif bir yokuştan çıkarak ikinci şelaleye ulaşabilirsiniz. İkinci şelale, ilk şelaleye göre biraz daha güçlüdür.
Çevrede merdivenler ve köprüler vardır.
Yürüyüş esnasında, dünyanın en güzel seslerinden biri olan su sesini duyacaksınız, dik kayalardan süzülen billur gibi suları göreceksiniz. Suya girmek isterseniz, biraz cesaret gerektiriyor.
Çünkü bu bölgede, nehirdeki suyun hızı oldukça fazla ve yüzme imkanı yok, yine de suyun altına girmek tam olarak mümkün olmasa da girip ıslanabilirsiniz. Yüzlerce metre yükseklikteki dağın içinden açılmış boşluktan hızla aşağıya akan su, yere 90 derece dik açılı olarak iniyor, çapı 2 metreye yakın boşluktan yere dik olarak akan suyun tazyik ve soğukluğu inanılmaz.
Evet, şelalelerin bulunduğu vadide yürümeye devam edip, özellikle görmenizi önereceğim bir yer var. Güneye doğru yaklaşık 300-350 metre yürüdüğünüzde, bir tünelle karşılaşacaksınız. Zamantı ırmağının binlerce yıllık mücadelesi sonucu oluşmuş bu tünel, dünyada eşine az rastlanır bir doğa harikasıdır.
Tünelin uzunluğu 20 metre, genişliği ise 3 metre, yüksekliği ise 5 metredir. Su tünelin içinden hızla akıyor ve bu tünelin içinde suya girip, karşıya yüzmek gibi bir istek kesinlikle mantıklı değil. (bir ara not; 2018 yılında 6 genç insan bu tünele girip yüzmeyi deniyorlar, 3 tanesi kendi imkanlarıyla kurtuluyor, ama kalan 3 tanesi boğularak vefat ediyor.) Evet, bu tüneli, bu doğa harikasını sadece seyredin, zaten tünelin içindeki suyun akış şiddeti yanında, tünelin aşınmış yan yüzleri de tehlikelidir. Bu tünelin, bitiminde suyun aktığı yerde, suyun altına girip serinlemek mümkündür.
Ne yapılabilir
Şelalelerin çevresinde yaklaşık 5 kilometrelik bir kolay yürüyüş parkuru var, şelalelerin bulunduğu vadide ise 700-800 metrelik bir yürüyüş yapıp, tüm şelaleleri görebilirsiniz. Ayrıca, küçük göletlerde yüzebilirsiniz.
MADENLİ KÖYÜ
Köyün ismi, buradan çıkarılan kömür madeninden gelir. 1970’li yıllarda burada linyit kömür madeni bulunmuş ve uzun yıllar çalıştırılmıştır. Ancak günümüzde maden ocakları atıl durumdadır.
Köy, Çukurova ve Toroslar arasındaki geçiş yerinde kuruludur. Eğimli bir arazi yapısı vardır. Köyün ilçe merkezine uzaklığı 18 km dir.
Kilise kalıntıları, tarihi mozaikler, kral mezarları koku taşları, taştan oyma küpler, dibekler ve yeraltı mağaraları. Madenli köyünde, bir okula ati bahçede mozaik taban örtüsü bulunmuştur. Çocukların oyun alanı olarak kullandıkları yerde, toprağın 25 cm altında bulunan taban mozaikleri, çıkarılarak sergileneceği günü bekliyor.
Bu mozaiğin zarar görmemesi için üzeri kapatılmıştır. Ayrıca yine madenli köyünde: değerli taş aletlerin ev ve duvar yapımında kullanıldığı görülür. Özellikle oldukça büyük bir taş tekerlek: bahçe duvarı olarak kullanılmıştır. Köylülerin sokuları yani taştan yapılan büyük havanları, kendileri ve ahırlarındaki hayvanların kullanımına soktukları, üzerinde kilise duvar süslemeleri bulunan taşları evlerinin duvar yapımında kullandıkları belirlenmiştir.
Köylüler, köyün ortasından geçen dere yatağını da, toprak altından çıkardıkları eski taşlarla yaptıklarını söylüyorlar.
Evet, inanılmaz bir yer, adeta tarih fışkırıyor, bu köyde çocuklar tarihi değirmen taşlarını oyunlarının bir parçası, tarihi mezarları ise, oyunlarında ev olarak kullanıyorlar. Hatta, Madenli köyü sakinleri, yıllardır köye define arayıcılarının geldiklerini ve altın aradıklarını belirtiyorlar.
HOTALAN HARABELERİ
İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır. Burada “Hotalan gözetleme kulesi” denen tarihi bir yer var. Posyağbasan köyündeki bu kule: araziye hakim kaya kütlesi üzerine inşa edilmiştir. Kalker taş örgülü, tonozlu, tek mekanlı ve horasan harçlıdır.
Girişi batı tarafındandır. Muhtemelen bu yönden, üst kata geçişi sağlayan bir merdiven bulunuyordu. Yapı, doğu yönünde ovalleşir. Yapının iç ölçüleri, doğu batı uzantısında yaklaşık 9 metre, kuzey güney doğrultusunda ise 6 metredir. Girişte halen orijinal kapı sürgüsü deliği durmaktadır.
DÜNYADİBİ (POSYAĞBASAN) TARİHİ KALINTILARI VE KİTABELERİ
Köy küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur, ancak çok büyük bir ovaya sahiptir. Köyün kuruluşu 150-170 yıl öncesine kadar gitmektedir. İlçe merkezine uzaklığı 40 km dir. Adana il merkezine uzaklığı ise 95 km dir.
Tamrut (Alişe) Kalesi
İlçe merkezinin batısında, Eğlence suyunun vadisi girişinde Posyağbasan köyündedir. Adana il merkezine 54 km ve Aladağ ilçe merkezine 24 km uzaklıktadır. Muhtemelen 1193 yılında yapıldığı düşünülür. Aynı bu köyde bulunan diğer yapı kalıntıları değerlendirildiğinde, burada orta çağ döneminde bir derebeylik olduğu kanısına varılmaktadır. Kale: Karsantı vadisini çevreleyen sert kayalar üzerine ovaya hakim bir noktada kurulmuştur.
Kalenin dış surları, kayaların yapısına göre, birden fazla kıvrım gösterir. Surlar, kabaca kesilmiş dörtgen taşlarla örülmüş, bazı blok taşlar dışa çıkıntılı şekilde yerleştirilmiştir. Kuzeybatı yönüne sur örülmemiştir, bu bölümde kayalık yapıdan yararlanılmıştır. Kalede 4 tane burç vardır. Bunlardan iki tanesi, girişin her iki yanında bulunur. Üçüncü burç, hemen güney ucunda ve dördüncü burç ise güneydoğudadır.
Güneydoğudaki bu burç içinde, üstü tonoz örtülü sarnıç vardır. Kalenin gözetleme birimleri, iç bahçeye normal, dış tarafa ise mazgallı olacak şekilde inşa edilmiştir. Kuzey ve güneydoğu yönünde, tonoz örtülü, iki katlı mekanlar bulunur. Kalenin girişi, güney batıdadır. Giriş kapısını, her iki taraftan destekleyen, bir daire şeklinde kule bulunur. Kapı ve kapının çevresi özel taşlarla örülmüştür.
Kapının üstünde, dış cephede, kalker taşından yapılmış, yazılı kitabe vardır. Ancak bu yazının içeriği tam olarak çözülememiştir. Çünkü kalenin başka bölümlerinde, bu tür bir yazı örneği yoktur. Kalenin içindeki mekanlar, zirvenin kenarına inşa edilmiş, kalenin iç kısmı boş bırakılmıştır. Kalenin içinde doğu tarafında küçük bir kilise vardır.
ACIMAN YAYLASI VE ACI/SARI SU:
Sarı su diye bilinen şifalı su, o yöreye gelerek kamp kuranlar, mide, bağırsak ve böbrek, hastalıkları cilt hastalıklarına iyi gelir. Su nasıl içilmelidir. Sabah akşam yarım çay bardağı dozajında içilmeli ilk 3 gün hafif baş ağrısı, baş dönmesi yapabilir, bu olay tamamen geçicidir, 3 günden sonra böyle bir ağrı kalmaz. Geçirdiği hastalıklar en az 21 gün kalmak şartıyla tamamen tedavi eder. İliç gibi geçici tedavi etmez, unutmayınız. Acıman yaylasında kükürt yolu üzerinde yürüyerek yedi göllere çıkın.
SARI ÇİÇEK:
İlçe merkezine bağlı Ceritler köyündedir. Osmanlı Tahrir Defterinde buranın ismi “Sarı Buğet” olarak geçer. Buraya araçla ulaşmak mümkün değil, sadece yürüyerek yaya olarak ulaşabilirsiniz, zaten sanırım bu yüzden kilise yapısı sağlam kalmış.
Dağ ve ormanlar arasında kalmış, dar vadinin hemen kuzeyindeki dağ yamacına kurulmuştur.
Burada bir kilise bulunur. 12 ve 13’ncü yüzyılda yapıldığı tahmin edilen, üç katlı bu kilisenin duvarları, alt katta kalan odalarının sağlam olduğu görülür. Bizans’ın son dönemlerine ait olduğu düşünülmektedir.
KIZILDAM KÖYÜ:
Köy Doğan çay yamacında kurulmuştur. Köy tarihi bir yerleşim yeridir. Ancak yeterli araştırma yapılmamıştır. Kızıldam köyü ve civarı: İlçenin 15 km batısında ve Seyhan nehrinin batı yakasında bulunan Kızıldam köyü ve civarında, Roma-Bizans devri yerleşmesi vardır.
Burada Roma devrine tarihlenen bir adak yazıtı, birinin girişinde oldukça silik durumda bir yazıt bulunan iki mezar evi, ana kayaya oyulmuş bir lahit teknesi ve kapağı ile bir kilisenin apsis kalıntısı ve aynı kiliseye ait bir yapı yazıtı bulunur. Aynı köye bağlı Körmesut mahallesi girişinde, Roma devrine ait üç mezar evi vardır. Bu mezar evlerinin yazıtları incelendiğinde, bu mezar evinin MS 154 yılına tarihlenmektedir.
KAPUZBAŞI ŞELALESİ:
Aladağ ilçesinde, ilçe merkezine 55 km uzaklıkta Kapuzbaşı köyü sınırları içindedir. Kayseri Yahyalı’ya 60 km uzaklıktadır ve her iyi yoldan ulaşım mümkündür. Yollardan biri yani 65 km olanı: Yahyalı-Dikme-Çamlıca-Ulupınar-Kapuzbaşı olarak gider.
Diğer yol ise: Yahyalı-Dikme-Delialiuşağı-Yeşilköy-Balcıçakırı-Kapuzbaşı güzergahıdır ki, bu yol da 55 km sürer. Bazı kaynaklarda, Kapuzbaşı şelalelerinin Kayseri Yahyalı’ya ait olduğu gösterilir çünkü Yahyalı’nın Kapuzbaşı köyünde bulunuyor.
Şelale, Türkiye’nin en yüksek ve dünyanın ise ikinci en yüksek şelalesidir. İrtifa akışı 76 metredir. Uganda’da bulunan Victoria şelalesinin ise 100 metredir. ABD bulunan Niagara şelalesinin 55 metre, Finlandiya’da bulunan İmatra şelalesinin 25 metredir.
Şelalenin aktığı yerin rakımı 700 metredir. Aladağ zirvelerinde Aladağ-Aksu çayları, eriyen kar ve buzul suları ile beslenir. Aslında Kapuzbaşı, bir şelaleler takımıdır, yani 3 tane yan yana olmak üzere toplam 7 tane şelale akıyor. Şelale çevresinde, bungalov tipi tesisler bulunuyor.
Bunlarda: çay kahve içebilir, manzaraya karşı yemek yiyebilirsiniz. Ayrıca piknik alanı var. Konaklamak da mümkündür. Burayı ziyaret eden birçok kişi, burada kamp yapıyor. Çadır düşünmeyenler bungalov tipi evleri de konaklamak için kullanabilirler.