Akropolis kelimesinin anlamı: Yunancada “En yüksek nokta” demektir.
Akropolis: bulunduğu düzlükten, yaklaşık 90 metre daha yüksekte, sarp bir kayalık üzerinde kurulmuştur. Çünkü bir saldırı anında buraya çekilmeyi düşünmüşlerdir.
ÖNEMİ
Buranın en büyük anlamı: binlerce yıldan bu yana gelen dini önemidir. Bu önem nedeniyle, bölge, Mart 2007 tarihinde, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır.
NE VAR
Buradaki tapınak kalıntıları, günümüz klasik Yunan mimarisinin özünü göstermektedir.
GEZİ İÇİN ÖNEMLİ HUSUSLAR
Akropolis bölgesini gezmek için, öncelikle bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
1-Burası günün her saatinde çok kalabalık oluyor. Tur gurupları yoğun olarak geldiklerinde, insanlar sanki omuz omuza yürümek zorunda kalıyorlar. Siz, sabahın ilk saatlerinde buraya gitmeyi tercih ederseniz, hem kalabalıktan hem de günün sıcaklığından korunmuş olursunuz.
2-Burası çok sıcak, özellikle yaz aylarında kavurucu güneş, bölgenin yüksek olması ve hiçbir gölge bulunmaması nedeniyle tam tepede, muhteşem bir sıcaklık veriyor. Öte yandan, yukarı tırmanmak da gerektiğinden, yorgunluk ve sıcak hava birleşince gezi yorucu olabiliyor. Yani yaşı ileri gezginlerin bunları dikkate almasını öneririm.
3-Ayağınızda rahat bir ayakkabı özellikle lastik tabanlı ayakkabı olmasını öneririm. Ayrıca: yanımızda su ve hatta güneş kremi bulundurun. Şapka şart, şemsiye diyeceğim ama kalabalıktan şemsiye açılmıyor, en iyisi şapka bulundurun.
4-Akropolis’te yürürken dikkatli olmanızı öneririm. Çünkü yüzyıllardır yürünerek aşınmış yerdeki kaya parçaları zaten pırıl pırıl parlıyor ve üstüne basıldığında, dikkat edilmezse kayarak kişinin düşmesine sebep oluyor. Özellikle gezginler buraya geldiklerinde heyecanla çevrenin resim ve videolarını çekmek isterken, bastıkları yere bakmıyorlar ve sonuçta yere düşmek çok görülen bir durum, ayrıca yine aynı heyecanla çevrenin resimlerini, kendilerinin selfilerini çekmek için koşuşturan ziyaretçiler, çantalarına da dikkat etmiyorlar ve yoğun hırsızlık, yankesicilik olabiliyor, dikkatinizi çekerim.
5-Akropolis bölgesinde tuvalet sadece giriş bölümünde var ve ücretsiz. Yani, tırmanmaya başladığınızda düzlük platoya varmadan önce sağ tarafta tuvaletler bulunuyor. Ancak yukarıda yani Akropolis bölümünde tuvalet yoktur.
6-Gelelim en önemli hususa: Akropolis’e eğer tur kafilesiyle giderseniz, rehberiniz “benim burada rehberlik yapma yetkim yok” diyerek geri çekiliyor ve siz ve kafilenin diğer üyeleri eğer önceden araştırma yapmadı iseniz, kalıntılar arasında boş gözlerle dolaşıyor ve daha çok Atina şehrinin muhteşem manzarasını izlemekle zaman geçiriyorsunuz.
Ancak geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan buradaki kalıntıların elbette anlatılması, bilinmesi ve bilinerek gezilmesi daha uygun olacaktır. Rehber böyle bir yorum yapmasına rağmen, birçok tur kafilesinin: burada görevli ve Türkçe bilen yerel rehberlere ücret (150 Euro olduğunu duydum, kafiledeki kişi sayısına bölünce küçük meblağlar verilmesi gerekiyor) ödenerek, gezinizin bilinçli ve daha güzel geçmesi sağlanabilir. Tabii siz önceden bunu rehberinize sormalısınız.
Akropolis içinde yerel rehber tutulup tutulmayacağını sormalısınız, eğer tutulmuyorsa inanın Akropolis’i gezmek çok anlamsız olacaktır veya bu yazıdan bir çıktı alarak ve okuyarak gezinizi sürdürebilirsiniz. Yoksa benim yetkim yok diyerek geri çekilmek, ne kadar etik?
7-Tur gurubu içinde olup ta eğer Akropolis’e çıkmak istemezseniz veya toplanma yeri olarak otobüslerin park ettiği alandaki kafeleri kullanırsanız, bu kafelerdeki ücretlerin çok yüksek olduğunu unutmayın. Ancak tuvaletlerini kullanmak için başka çare de bulunmuyor. Menüyü kontrol ederek sipariş vermenizi öneririm.
GEZİ PLANI
Akropolis bölgesini gezmek için, bulunduğunuz yani konakladığınız yerden, herhangi bir araç ile, buraya gelmeniz gerek. Metro kullanırsanız Acropolis Station metro istasyonu buraya en yakın yerdir.
Akropolis bölgesine giriş ücretlidir. Ücreti (20 Euro ) ödeyip biletinizi satın aldıktan sonra bir patikadan yukarı tırmanmaya başlıyorsunuz. Buraya giriş bileti 20 Euro ama siz şehir içindeki 7 müzeye daha girmek isterseniz, paket program bileti veriyorlar ki, bunun fiyatı 30 Euro’dur. Bu 7 müzenin isimleri bilet aldığınız yerde yazılıdır, bakarak karar verebilirsiniz.
Bu patikanın bir özelliği var. Antik dönemlerde, her dört yılda bir, tanrıça Athena adına, Panathenaia festivali düzenlenirdi.
PANATHENAİA FESTİVALİ
Bu festivaldeki kutlamalar: atletizm ve binicilik yarışmaları ve müzik dinletilerinden oluşurdu. Yarışmalarda birincilik kazananlara: Atina şehrinin kutsal zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağı bulunan küçük şişeler hediye edilirdi.
Ancak, kutlamaların en önemli bölümü: şehir merkezinde, Kerameikos bölgesinden, Agora ve Akropolis bölgesinde bulunan Athena Tapınağına doğru uzanan yolda, oluşturulan bir yürüyüş alayının yaptığı yürüyüş idi.
Alayın önünde: rahipler ve rahibeler tarafından, itilerek yürütülen, tekerlekli bir gemi ve bunun üzerinde Athena Heykelini süsleyecek, nakışla işlenmiş bir elbise bulunurdu. Bu elbise: Athane Tapınağının kadın görevlileri tarafından örülür ve tapınağa gelindiğinde: önce hayvanlar kurban edilir ve daha sonra, heykel soyulmadan, getirilen yeni elbise, üzerine geçirilirdi.
İşte, siz, şu an, geçmişi binlerce yıla dayanan, bu yürüyüş alayının geçtiği, yol üzerinde yürümektesiniz.
AKROPOLİS’İN ÖNEMİ
Patika yürüyüşü biterek, düz platonun üzerine ulaşıyorsunuz. Burası: yaklaşık 320 x 130 metre ölçülerinde bir düzlük alan. Özellikle: Miken uygarlığı döneminde, stratejik önemi olan bu kayalıkta, savunmak kolaymış ve su kaynağının bulunması, çevredeki alana hakim olması, buranın insanlar tarafından, binlerce yıl boyunca yerleşilmesine sebep olmuş. Ama bu yerleşmeler, genellikle, dini yapılar şeklinde olmuş. Şehir, Akropolis yükseltisinin çevresinde, yani platonun eteklerinde gelişmiş.
Platonun hemen yanında, sağ bölümde bir tiyatro bulunuyor. Tiyatronun hemen arkasında ise muhteşem bir Atina şehir manzarası görülüyor.
Plato üzerindeki ilk dini yapılar ise, MÖ.6.yüzyılda yapılmaya başlanmış. Ancak, bu ilk dini yapılar, MÖ. 480 yılındaki Pers istilasında, yıkılarak yok edilmiş.
Atinalılar, yaklaşık 30 yıl boyunca, bu yıkık-dökük tapınak kalıntılarına dokunmamışlar. Ancak, MÖ. 450 yılına gelindiğinde, Atina şehri başkanı, devlet adamı Perikles’in: Atinalıları, buradaki tapınakların yeniden inşa edilmesi konusundaki ısrarları olumlu sonuç verir.
Pentelikon dağında bulunan mermer yataklarından yararlanılarak, Akropolis bölgesinde, yüzyıllara dayanan, yeni yapılanmalar başlar.
Romalılar, şehri ele geçirdiklerinde, Akropolis bölgesine dokunmazlar ve küçük eklemeler ile bölgeyi süslerler. Osmanlılar ise, stratejik önemi olan bu bölgeyi, bir kale gibi kullanmayı tercih ederler ve bu amaçla, yeni inşa edilen yerlerde, tapınak kalıntılarının taşlarını kullanırlar.
19’ncu yüzyıla gelindiğinde ise, yapılan restorasyon çalışmaları ile, Akropolis bölgesindeki antik tapınak kalıntıları yeniden ayağa kaldırılır ve arkeolojik çalışmalar başlatılır. Çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir.
Evet, gezimize devam ediyoruz. İlk karşımıza çıkan, bölgenin giriş kapısı olarak da değerlendirilen bir yapı var. Burası: Propylaion yapısı ve hemen önünde, Beule kapısı var. Bu kapı, yani kentin tek giriş kapısı: Fransız bir arkeolog tarafından bulunur.
PROPYLAİON
Beule kapısı: 3’ncü yüzyılda yapılmış bir Roma dönemi yapısı. Kapı: o dönemde yapılan Roma surlarının bir parçası imiş. Yani, surların tek açık yeri, bu kapı.
Buraya geçiş yolunda: 6 tane Dor sitili sütun bulunan bir yol var. Sütunları takiben, yürüyüş yolunun her iki tarafında, ikişer tane olarak yerleştirilen, dört simetrik oda var. Kuzey taraftaki ikinci oda; antik dönemde burayı ziyaret eden hacıların bekleme odası olarak kullanılmış ve aynı zamanda resim galerisi olarak da işlev görmüş.
Yürüyüş yolunun devamında: bu kez, İon sitili sütunlar görülüyor. Yani: gerek Dor ve gerekse İon sitili sütunların bulunması, aynı yapıda, bir arada kullanılmış olması ilginç. Bu özellikler, başkaca bir yapıda görülmüyor ve bu nedenle, bu yürüyüş yolu, benzersiz.
Yürüyüş yolunun devamında: antik dönemde, buraya gelen ziyaretçilerin heyecanını arttıran, ahşaptan yapılmış 5 ağır kapı var. Bu kapılardan geçerek, Propylaion yapısına ulaşılıyor.
Buranın yapımına: MÖ.437 yılında başlanmış. Ancak, asla bitirilememiş. Ama yine de, anıtsal yol üzerinde bulunması ve iç tapınak bölgesine geçişin hemen öncesinde bulunması, buranın önemini ortaya koyuyor. Yürüyüş yolu üzerinde ilerlerken, hemen solda, Athena Nike Tapınağı var. (Bu yapıyı, biraz sonra anlatacağım) Daha sonra: yürüyüş yolu “Propylaion” yani kutsal giriş yoluna ulaşılıyor.
Bu anıtsal geçiş: Akropolis bölgesini yapan mimar tarafından dizayn edilmiştir. Yapımında ise: beyaz pantelis mermeri ve gri Eleusiniam mermeri ve kireç taşı kullanılmıştır.
Yapının dış taraflarında: yan yana iki kanat var.
Bu kanatlı yapının tam ortasından ise, biraz önce sözünü ettiğim, kutsal giriş yolu geçiyor. Aslına bakarsanız, burası, Akropolis’in girişini kontrol altına almak için yapılmış. Yani, insanların kutsal yerlere girişleri, bir şekilde kontrol altına alınmaya ve engellenmeye çalışılmış.
Zaten, tarih kısmını okuyanlar hatırlayacaklardır, Perikles, burayı yaptırdıktan sonra, çevredeki tüm şehir devletlerinin hazineleri için, buranın çok emniyetli olduğu konusunda, o şehir devleti yöneticilerini ikna eder ve Akropolis dini yapılar yanında, birçok şehir devletinin hazinelerinin muhafaza edildiği bir yer haline gelir.
Ortaçağ döneminde: yapının yukarıda sözünü ettiğim kanatlarından, kuzeydeki bölüme, iki katlı bir yapı yapılır ve Rum Ortodoks piskoposları, burada ikamet ederler.
Evet, kapı ile, kutsal yol arasındaki yürüyüş yolunun hemen sağında , başka bir tapınak var.
ATHENA NİKE TAPINAĞI
Bu tapınak yapısı: Muzaffer Athena adına ithaf edilmiş. Daha önceki, Miken sur kalıntılarının üzerine kurulan tapınak, MÖ.410 yılında, Kallikrates (inşaat: MÖ.424 yılında başlamış ve yaklaşık 14 yıl sürmüştür) tarafından yapılmış. Bulunduğu konumdan, çevrenin manzarası muhteşem.
Osmanlı döneminde: Venedik saldırıları nedeniyle, bölgeye bir savunma bataryası yapılmak istenir ve bu tapınak yıkılarak, taşları, batarya yapımında kullanılır. 1830 yılına gelindiğinde ise, Osmanlılar bölgeyi terk ettiğinde, burada yapılan çalışmalar sonucu, savunma bataryası ve altındaki tapınak taşları toplanır ve Athena Nike Tapınağı, büyük bir özenle, 1936 yılında yeniden inşa edilir.
Bu İon sitildeki tapınakta: Olympos tanrıları ve Yunan savaşçılarının cesur savaşlarının betimlendiği, dekoratif firizler var. Bunların bulunduğu alınlığı ise, 6 tane sütun destekliyor.
Bu tapınağı da gördükten sonra, yeniden, kutsal yola geçiyoruz.
Kutsal yol: Akropolis platosuna doğru uzanıyor. Antik dönemde, bu kutsal yolun bitiminde, girişin hemen arkasında, Propylaion arkasındaki açıklıkta: 9 metre büyüklüğünde, “Athena Promakhos” heykeli varmış. Pers savaşlarındaki askerlerin kahramanlıklarına adanmış heykel; Atinalı heykeltıraş ve mimar Phidias tarafından, fildişi ve altın kullanılarak, MÖ. 5’nci yüzyılda yapılmıştır.
Ancak, bu heykel günümüzde yok. Çünkü: takip eden dönemde, Bizans imparatoru Justinianos tarafından İstanbul’a götürülmüş ve 1204 yılında, İstanbul’un haçlılar tarafından yağmalanması sırasında kaybolmuştur.
Evet, açıklık alana çıktıktan sonra: platonun merkezine doğru yürürken, hemen sağda, yine bir yapı var.
ARTEMİS BRAUROHİA TAPINAĞI
Bu tapınak: MÖ.4’ncü yüzyılda yapılmıştır.
Boşluk alanda, doğruca ilerlediğinizde, karşılıklı iki yapı var. Sağ bölümde: Parthenon ve sol bölümde ise, Erekhtheion görülüyor.
PARTHENON
İşte, Atina şehrinin birçok yerinden görülen ve özellikle gece ışıklandırıldığında, muhteşem görüntülerin ortaya çıktığı, dünyanın en önemli tarihi yapılarından biri. Yunanistan ülkesinin tüm turizm belgelerinde, bu yapının görüntüsü, ilk sırada yer alıyor.
Parthenon: tanrıça Athena’ya ithaf edilmiştir. Kelime anlamı: “Bakirenin Tapınağı”.
Atina şehrinin ve yakın çevredeki diğer şehir devletlerinin hazineleri: burada muhafaza edilirmiş. Böylece: aynı mekanda, ruhani ve dünyevi güçler, bir arada tutulurmuş.
Tapınak planı ve çizimleri, Perikles tarafından yapılmıştır. İnşa çalışmalarına ise, MÖ.447 yılında başlanır. MÖ.432 yılına gelindiğinde, yani 15 yıl sonra, yapı bitirilir ve Panathenaia Festivalinde, tanrıça Athena’ya adanır. Temel boyutlarındaki, uzunluk: 69.5 metre ve genişlik: 30.9 metredir.
Orijinal yapı
MÖ.480 yılında, Persler tarafından, işgal edildiğinde yıkılarak yok edilir. 6’ncı yüzyıla gelindiğinde ise, Romalılar döneminde, bir çan kulesi eklenir, ismi değiştirilerek (Agia Sophia-İlahi Bilgelik ) kiliseye çevrilir.
1460 yılında, Osmanlı döneminde ise, bu kez çan kulesi minareye çevrilir ve yapı, cami olarak kullanılmaya başlanır. Daha sonraki dönemde ise, barut deposu olarak kullanılır. 26 Eylül 1687 yılına gelindiğinde, Venedikliler, Atina şehrini kuşatırlar.
Bu çatışmada atılan bir havan topu mermisi: rastlantı sonucu, Parthenon’a düşer ve buradaki barutları ateşleyerek, büyük bir patlamaya neden olur. Bu patlama sonucu ise, pek çok sütun ve eşsiz firizler ve tapınağın merkezi yok olur.
Takip eden Osmanlı döneminde, İngiliz elçisi Lord Elgin ve adamları tarafından, Parthenon tapınağı bölgesinden toplanan ve yapıdan sökülen pek çok heykel, 1802-1811 yılları arasında, Londra-British Museum’ a satılır.
Günümüzde, bunlar, aynı müzede “Elgin Mermerleri” adı altında sergilenmektedirler.
Aslına bakarsanız, bu İngiliz, bu eserleri, dönemin Osmanlı sultanı III. Selim’den izin alarak toplamış ve Londra’ya götürmüş. Bizimkiler, kendi topraklarımız üzerindeki eserlere sahip çıkmamışlar ki, buradakilere hiç sahip çıkmadıkları kesin. Ancak, bunların bulundukları yerden sökülüp götürülmeleri çok eleştiriliyor.
Burada son olarak aldığım yeni duyumlardan söz etmek istiyorum. Yunanlı yerel rehberin söylediklerine göre: Lord Elgin, Osmanlı Sultanından heykellerin sadece çizimlerini yapmak için izin almış ve ardından, yani çizimler bittiğinde, Atina’nın Osmanlı valisine rüşvet vererek heykelleri Londra’ya kaçırmıştır.
Ben Londra British Müzesinde de gezdiğimde, bu heykeller için müzede büyük bir bölüm ayırdıklarını gördüm. Bu bölümün giriş kapısının hemen yanında, bu heykelleri para karşılığı satın aldıklarını belirten mektubu sergiliyorlardı. Heykeller gerçekten muhteşem, inanılmaz güzeller.
Yunanlılar heykelleri İngilizlerden istediklerinde, İngilizler bunları size versek koyacak yeriniz yok diye vermeyi kabul etmemişler. Yunanlılar daha sonra Akropol Müzesini yapınca, heykelleri verin işte müze yaptık demişler, İngilizler yine vermeyi kabul etmemişler çünkü eğer heykelleri verirlerse, British Museum’da bulunan ve dünyanın birçok yerinden getirdikleri heykelleri de geri vermek zorunda kalacaklar.
Dolayısıyla o güzel heykeller günümüzde burada yerinde yoklar, yerlerine sadece bir at başı kopyası konulmuş, inanın bu at başının gerçeğini görseniz, güzelliğine inanamazsınız. (Bu heykellerin orijinallerini görmek isteyenler, yine bu sitede Londra gezi yazısının British Museum bölümünü inceleyebilirler)
Bir not daha var: Yunanlılar Parthenon denen yeri onarmaya çalıştıklarında bazı durumlarla karşılaşırlar. Yerlerinden çıkan taşları incelediklerinde, tamamen bir yap-boz gibi buranın inşa edildiğini görürler. Yeni taşları monte etmek için teknolojik bağlantılar kullanırlar, bu bağlantılar iyi olunca eskileri de yenileyelim diye söktüklerinde, taşların birbirine bağlantılarının inanılmaz sağlam ve güzel yapıldığını görürler.
Aslında insan gözünün görmediği bu bağlantılar, Yunanlı sanatçıların insan gözü görmese de tanrılar görür diye düşünerek gayet ayrıntılı ve sağlam yapılmıştır. Evet, bu yapının taşları, bir yap-boz yapar gibi tek tek yerine yerleştiriliyor ancak yapının tamamen ortaya çıkarılmasının en az 25-30 yıl alacağı söyleniyor.
Yapıda: ilk göze çarpanlar:
Alınlık ve frizleri destekleyen sütun serileri. Antik dönemde, burayı ziyaret eden hacılar, büyük olasılıkla, görkemli heykellerle dekore edilmiş muhteşem yapıyı görünce, etkileniyorlardı. Ayrıca, güçlü ve mermer bloklar tarafından kapatılmış, çini süslü, bir de çatı vardı. O dönemde, 69.5 metreyi bulan iç bölümdeki süslemelerde ise, eski savaşlar ve savaşçıların kahramanlıkları resmedilmiş.
Günümüzde geriye kalanlar ise, yapıda kullanılan çıplak pantelis mermerleri ve onu mimari bir güzellik haline getiren çizgiler ve biçimidir. Sütunlar ve iç tapınak kalıntıları arasında yürümek mümkün değil.
Çünkü, antik dönemde, tanrı heykellerinin bulunduğu en içteki kutsal mekana, sadece, yüksek düzeydeki rahipler girebiliyorlarmış ve aynı uygulama, günümüzde de sürdürülüyor. Bu yüzden, iç mekanlara girmeye izin verilmiyor. Rahipler, iç mekanda, 12 metre yüksekliğindeki, fildişi ve altınla kaplanmış, büyük bir “Athena” heykeline tapınıyorlarmış.
Ziyaretçiler, 70 x 30 metre boyutlarında, sütunlarla çevrili, dış mekanda gezinebiliyorlar. İki yönlü tapınak, yanlarda 17 kolon tarafından taşınıyor. Dış bölümdeki sütunların uzunlukları: 1.9 metre ile, 10.4 metre arasında değişiyor. Köşe sütunlarının çapları büyüktür. Toplam sütun sayısı: 46 ve bunların 23 iç ayağı bulunuyor.
Tapınak yapısında, yerinde bulunmayan ve günümüze kalabilen kalıntılar; hemen aşağıdaki Akropol Müzesinde sergileniyor.
EREKHTHEİON
Erikhtheion ismi: Tapınak yakınlarında gömülen, Yunan kralından gelmektedir. Bu kral hakkında: Homeros’un “İlyada” destanında söz edilmektedir. Bu kral, tanrı Poseidon ile yakın ilişkisi olan, ünlü Atina kralıdır. Yarı insan yarı tanrı olduğuna inanılan bu kralın, Erekhtheion tapınağı altında gömülü bulunduğuna inanılır.
Bu yapı: MÖ.421-406 yılları arasında: Perikles tarafından görevlendirilen, mimar Mnesicles tarafından yapılmıştır. Perikles tarafından, Akropolis bölgesinde tasarlanan ve yaptırılan, son yapıdır.
Tapınak: 3 değişik tanrıya ibadetin yapıldığı ve değişik mimari sitillerin uygulandığı bir yer olarak da önem kazanıyor. Bu tapınakta: Athena ve Poseidon’a, tek çatı altında tapınılmıştır. Bu tanrı ve tanrıçaya aynı mekanda tapınılmasının anlamı şu. Tarih bölümünü okuyanlar, Atina şehrine bu ismin verilmesi efsanesinde hatırlayacaklardır.
Burada, kısaca yine belirtmek istiyorum. Atina şehrinin koruyuculuğu elde etmek için bir yarışmaya giren tanrıça Athena ve tanrı Poseidon, kentte yaşayan ölümlüler için en yararlı şeyi vermeyi taahhüt ederler. Poseidon, elindeki çatallı mızrağını yere vurduğunda, kayaların arasından tuzlu su çıkar. Tanrıça Athena ise, kayalara vurduğunda, kayaların arasından, zeytin ağacı çıkar. Zeytin ağacını seçen ölümlüler, bunun üzerine, şehrin koruyucusu tanrısı olarak “Athena” yı seçerler.
Evet, bu tapınak, bu iki tanrıya olan bağlılığı ifade etmek üzere kurulmuştur.
Yapı: kuzey-batı yönünde, güney-doğu yönünden, yaklaşık 3 metre daha aşağıdadır. Bu yüzden, bir yamaç üzerinde kurulmuştur. Yapımında: Pentelikon ve Eleusis mermerleri kullanılmıştır. Kapı ve pencerelerindeki oymalar, özenle yapılmıştır.
Caryatids Varendası Heykelleri
Bu tapınağın en göze batan bölümü: kuzey bölümünde, sundurmanın bulunduğu yerdeki, sütun görevi gören, bol dökümlü, altı kadın figürüdür. Sundurmanın çatısını, bir sütun gibi destekleyen bu heykeller, zarif kadınsı görünüm vermektedirler.
Bunlar: Peleponnesos şehrinden gelen ve tanrıça için dans eden bakirelerdir. Bu heykeller: ilk yapıldığında, 11 adet olarak bilinmektedir.
Ancak, günümüzde, sadece 4 tanesi Akropolis Müzesinde koruma altına alınarak sergilenmektedir. 1 tanesi, Londra-British Museum’da bulunan heykellerin, kalan 6 tanesi kayıptır. Burada tapınak üzerinde görülenler ise kopya heykellerdir.
Bu verandanın yanında, kuzeyde de geniş bir veranda var. Kuzey verandası, yüksek bir temel üzerine oturtulmuştur. Buradaki binaların çoğu, Romalılar döneminde yapılmıştır.
Tapınağın tavanında ve yerde: tanrı Poseidon’un üç çatallı mızrağıyla vurduğu yeri göstermek için bir delik görülüyor. Tapınmaya gelenler, bu yerdeki deliğe, yiyecek bırakıyorlarmış.
Yukarıda, sözünü ettiğim gibi, aynı çatı altında, üç tanrıya tapınılan bu tapınakta, Athena ve Poseidon yanında, Zeus’a tapınılıyormuş. Bu nedenle, yapının bir bölümü de, Zeus altarı olarak oluşturulmuş. Zeus atlarının, Athena tarafından şehre verilen zeytin ağacının altında bulunduğuna inanılır. Roma döneminde, Zeus ve Poseidon mabetleri, feci bir yangın sonucu yanarak yok olmuş.
6’ncı yüzyıla gelindiğinde ise, Romalılar tarafından, tapınak kiliseye çevrilir ve Osmanlı döneminde ise, Atina Valisinin haremi olarak kullanılır.
Evet, gezimize devam ettiğimizde, bu kez, karşımıza: Roma ve Augustus Tapınağı ve bunların hemen sağında: Akropolis Tiyatrosu ve Müzesi geliyor.
Evet, Akropolis tepesindeki gezimizin son durağı hemen uç kısımda ve üstünde Yunan bayrağı bulunan kuledir.
Buranın hikayesi var. Anlatılanlara göre: II. Dünya savaşında Naziler Atina’yı işgal ettiklerinde, buradaki Yunan bayrağının indirip yerine Alman bayrağı dikmek isterler. Ancak bir Yunanlı, buna tahammül edemez ve burada asılı Yunan bayrağını kendisine sararak aşağıya atlar.
Gezi bittikten sonra: Atina şehrinin muhteşem manzarasını, Pire’ye ve hatta denize kadar uzanan manzarasını, dört yönden seyredebilirsiniz. Burası sadece antik kalıntıları ile değil, Atina şehrinin muhteşem manzarası ile de beğenilen bir yerdir.
Günümüzden binlerce yıl önce, burada yaşayan insanlarla aynı yere basmak, aynı havayı solumak, inanın gerçekten muhteşem bir duygu, ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim, ülkemizdeki başka Efes olmak üzere birçok antik kalıntı, en az buradakiler ve hatta daha fazla güzel ve önemlidir. Buradaki önem ise: Yunanlıların burayı çok iyi pazarlamasıdır, inanın kalabalıktan adım atılmıyor.
AKROPOLİS TİYATROSU VE MÜZESİ
Akropolis bölgesinin güney yamacındaki tiyatro: MS.161 yılında yaptırılmıştır. Seyirci kapasitesi, 1000 kişiliktir. Sonradan onarılan bu yapı: günümüzde, tiyatro festivallerinde kullanılmaktadır.
Yapının hemen altında Akropolis Müzesi bulunuyor. Müzedeki en etkileyici eserler: Erechteum bakireleri heykelidir. Sütun yerine kullanılan bu heykellerden sadece, dört tanesi, Müzede sergileniyor. Bunların dışında: tapınakları süsleyen dekoratif alınlık parçaları ve iç tapınakta bulunarak buraya getirilen, Athena adakları görülüyor. Bunların dışında, müzede görebilecekleriniz:
1.Nolu Oda: Bu odada: MÖ.6.yüzyıldan kalma, “bir boğayı parçalayan aslan” görülen, muhteşem bir alınlık var.
2.Nolu Oda: Burada: üç başlı iblis alınlığı ve “buzağı taşıyıcısı adındaki bir erkek heykeli”(bu heykelde; tapınaktaki ayine, kurban edilmek üzere bir buzağı taşıyan genç bir adam betimlenmiş) görülüyor.
6.Nolu Oda: MÖ.480 yılında yapılmış, Kritikos Çocuğu ve Sarışın Çocuk Heykelleri görülüyor.
8.Nolu Oda: Parthenon yapısını süsleyen İon frizlerinden alınma paneller var.
9.Nolu Oda: Karyatidlerin asılları burada sergileniyor.
Geziniz bittikten sonra: müzenin kafeteryasında, mutlaka oturup bir şeyler yemelisiniz. Çünkü, Atina şehrinin en ucuz yemek yenebilecek yerlerinden biridir. Yemekler, oldukça lezzetli.
Evet, Akropolis merkezindeki gezimiz burada bitiyor. Şimdi: Akropolis çevresinde gezimize başlıyoruz.
AKROPOLİS ÇEVRESİNDE GÖRÜLECEK YERLER
Akropolis platosunun bulundu tepenin eteklerinde ve çevre tepelerde, bir takım arkeolojik kalıntılar bulunuyor.
Dönüş yolunda: kutsal yolun bulunduğu, Propylaion yapısını geçip, aşağı doğru yürüyoruz ve hemen sağ bölümde, bir anıt temelleri görüyoruz.
AGRİPPA ANITI
Anıt: ilk olarak, MÖ.178 yılında, Panathenaia Oyunlarındaki galibiyetin anısına dikilmiştir. İki tekerlekli bir savaş arabası şeklindedir. MÖ.39 yılından, MÖ.31 yılına kadar geçen dönemde ise, burada. Marcus Antonius ve Cleopatra heykelleri bulunuyormuş. MÖ.27 yılında ise, Atinalılar, kendilerine cömert davranan Roma ordusu komutanı Marcus Agrippa’nın heykelini buraya dikmişler.
Burada, bu yüksek anıtın temelleri görülüyor.
Daha sonra karşımıza, büyük bir anfi tiyatro çıkıyor.
HERODES ATTİCUS TİYATROSU
Burası, antik dönem Atina şehrinin son büyük projelerindendir. Roma stilinde yapılmıştır. Seyirci kapasitesi, 5000 kişidir. MS.161 yılında, tamamlanmıştır. Yapının yaptıranı ise: Herodes Atticus isimli, zengin bir Romalıdır.
Ancak: MS.3’ncü yüzyıl sonlarında, yıkılarak yok edilmiştir.
1950 yılına gelindiğinde ise, pantelik mermerleri kullanılarak restore edilmiş ve günümüzde, Atina Festivalinde, gösterilerin yapıldığı bir merkez olarak kullanılmaktadır
Yapının, 3 katlı, taş bir cephe duvarı var. Çatı ise, ahşaptır.
EUMENES STOA
Herodes Atticus Odeion ve Dionysos Tiyatrosu arasında kalan bölümdedir. Roma döneminde: uzun sütunlu bir yürüyüş yolu, Herodes Atticus ve Dionysos tiyatrolarını birbirine bağlarmış. Burası: 1060 yılında yapılmış, ancak günümüzde kalıntılarının çok azı görülebilmektedir.
Dionysos Tiyatrosuna gelmeden önce, burada yine bir yapı var.
ASCLEPEİON
Burası, antik döneme ait bir şifa kaynağıdır.
Dini bölgeyi ziyarete gelen hacılar: Akclepeion’a akın ederlermiş. Burada bir gece uyuduklarında, ertesi gün rahip tarafından, hastalıkları için çareler bildirilirmiş. Bu çareler: banyoları ve spor salonlarını sık ziyaretler şeklinde geliştirilirmiş.
Aschepeion literatüründe, “yılan” kutsal olarak kabul edilir ve bu yüzden, bir çok şifa literatüründe, yılan kullanılırmış. Zehirsiz yılanlar, yaralı ve hasta yurtlarında, serbest bırakılır ve serbestçe dolaşırlarmış.
DİONYSOS TİYATROSU
Şarap ve eğlence tanrısı Dionysos adına yapılmıştır. Buradaki ilk yapı: MÖ.5’nci yüzyılda yapılmış ve MÖ.325 yılında ise: Roma imparatoru Neron döneminde geliştirilmiş, büyük bir açık hava tiyatrosudur. Eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Seyirci kapasitesi: 17.000 kişidir.
Dionysos Tiyatrosu: Atina şehrinin altın çağında, komedi ve dram ın doğum yeridir. Kentin siyasi ve sosyal kalbi, burada atıyormuş. Yapıdaki en önemli ayrıntı: önemli konuklar için, ilk sıralarda bulunan tahtlar. Bunlardan, aslan pençesi biçiminde ayakları bulunan taht, rahip Dionysios Elevherios için ayrılırmış.
PERİKLES ODEONU
Atina Odeonu olarak da bilinir. Dionysos tiyatrosunun solundadır.
Bu yapı: ilk olarak, MÖ.435 yılında Perikles tarafından yaptırılmıştır.
Yapılış amacı: Panathenaea festivalinin, müzik yarışmalarının kötü hava koşullarında, burada yapılabilmesinin sağlanmasıdır.
BÖLGEDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
FİLOPAPPOS ANITI
Akropolis platosunun güneybatısındadır. Burası: son Kommagene yöneticisinin mezarı olarak, 115 yılında yapılmıştır. Kommagene ismi, tarihe meraklı olanlar tarafından hemen hatırlanmış olmalı, bu krallık, günümüzde “Nemrut dağı” bölgesinde, antik dönemde kurulmuş ve MÖ.62 yılından, MS.72 yılına kadar geçen 134 yıllık sürede bağımsız olarak yaşamıştır.
Filopappos: Atina şehrinde yaşadığı sıralarda, Kommagene hakimiyeti kalmamıştı ama, kendisi bu şehri çok benimsemiş ve cömert davranmış, bunun sonucunda Atinalılar, onun için bu etkileyici mezarı yapmışlardır. Anıtın dış yüzünde: Filopappos’u: iki tekerlekli savaş arabasını sürerken ve Senatodaki görevlerini yürütürken gösteren bir friz görülmektedir.
PNYKS TEPESİ
Akropolis bölgesinin kuzeydoğusundadır. Burası: Atina Meclisinin toplanma yeridir. Pnyks kelimesinin anlamı: “kalabalık veya sıkıca doldurulmuş yer” demektir. Çünkü, antik dönemde, buranın nüfusunun oldukça kalabalık olduğu söyleniyor.
Pnyks toplanma yeri: tepenin zirvesindedir. MÖ.6’ncı yüzyılın sonlarında: şehirde demokrasi kurulduğunda, tartışma odası, Agora’dan, buraya taşınmıştır. Yani, Yunan devlet adamlarının konuşmalarını yaptıkları kürsü, burada bulunmaktadır. Karar oylamaları için ise, 5000 vatandaşın katılacağı düzenlemeler yapılırdı.
AREOPAGOS
Akropolis bölgesinin kuzeyindedir. Areopagos tepesi:; Akropolis giriş gişesinin kuzey çaprazına düşer. Areopagas Konseyi: bu tepede toplanırdı. 51 yılında, Aziz Paulus, burada, konsey üyelerine “Tanrı” üzerine vaazlar içeren konuşmasını yapmıştır. Bu vaazın Yunancasının yazılı olduğu bronz bir plaka, zirveye çıkan basamakların hemen yanındadır. Zirveden, şehrin manzarası muhteşem.