Karadağ Kotor

 

Karadağ Kotor

Adriyatik denizinde, dünyanın en güzel 25 koy’undan biri olarak kabul edilen Boka koyunun sonundaki Kotor körfezi: Adriyatik denizindeki, en girintili parçalardan birisidir. Akdeniz’in ve güney Avrupa’nın en büyük fiyord’u (yani derin ve kapalı körfezi) buradadır.

Zaten, bu yüzden yani derin ve kapalı bir körfez konumu nedeniyle, bir zamanlar bütün bölgeyi teslim almış Osmanlı denizcileri, burayı ele geçirememişlerdir.

Kotor şehri, Kotor körfezinde, Karadağ ülkesinin bir sahil şehridir. Ancak, Adriyatik denizinin en büyüleyici yerlerinden birisi olarak kabul edilir. Dubrovnik şehrinin bir boy küçüğü olarak benzetilir.

Şehre vardığınızda: muhteşem bir tarihi yapı olan ve günümüze kadar sağlam gelmiş surlar ve kale yapısı ile karşılaşacaksınız. Özellikle: bu surların hemen dışında, kara yönünde, yine büyük ve içi su dolu hendekler, gerçekten buranın teslim alınmasının olanaksız olduğu konusunda hemen fikir sahibi olmanızı sağlayacaktır.

Karadağ Kotor

Tarihi

Efsaneye göre: şehir, Altın post peşinde olan Fenikeliler tarafından kurulmuştur. Ancak, Fenikeliler, Akdeniz’de ticareti idare ederken, burada yani yeni kurduklarını belirttikleri şehrin yerinde, daha önceleri de “Hotor” olarak isimlendirilen bir yerleşim yeri bulunduğunu belirtirler.

Yani, şehrin geçmişi çok eski dönemlere kadar gider. İlk yerleşimcilerin, MÖ 3 ve 2’nci yüzyıllarda, İliryalılar olduğu söylenir.

Fenikeliler tarafından kurulan şehir, başlangıçta “Katareo” olarak isimlendirilir. Romalılar, MÖ 168 yılı ile MS 476 yılları arasındaki 644 yıllık süreçte, burada egemen olurlar. Ardından gelen Bizanslılar, MS. 1185 yılına kadar şehirde kalırlar. Bizans döneminde şehrin ismi “Dekaderon” dur.

1185-1371 yılları arasında Sırplar görülür. Bu dönemde: şehir, Sırp Nermanjic hanedanı yönetiminde bir kıyı şehri olarak, ekonomik ve kültürel yönden oldukça zenginleşir.

1391-1420 yılları arasında, Kotor bağımsız bir cumhuriyet olur. Ancak, yörede, Osmanlı etkisi görülünce, Kotorlular, şehrin yönetimini Venedik Cumhuriyetine verirler. Venedik hükümranlığı, 1797 yılına kadar sürer. Osmanlı denizcileri, çevredeki tüm yerleri ele geçirmelerine rağmen, konumu nedeniyle, bu şehri alamazlar.

1813 yılında Karadağ hükümdarı Petar I Petroviç: Kotorluların Fransız monarşisine karşı olan direnişlerine yardım eder ve Karadağlılar ile Kotorlular arasında birliktelik kurulur. Ancak bu birliktelik kabul görmez ve Boka koyu ve çevresi, 1814-1918 yılları arasında yüz yıllık süreç için Avusturya tarafından ele geçirilir. 1918 yılında Kotorlular bağımsızlarını kazanırlar. 1944 yılında ise, şehirde Nazi işgali görülür.

kotor.genel.3
Karadağ Kotor

Şehrin önemi

Şehir, Ortaçağ d öneminde, Adriyatik denizi kıyısında, doğal limanı, surları ve yapılarıyla önemli bir sanat ve ticaret merkezi olur. Özellikle, hızlı şekilde 1500 metreye kadar yükselen dağlar, birbiriyle bağlantılı iki koy ve bunların yarattığı doğal koruma ve manzara ilgi çeker.

Günümüzde, şehirde mimari olarak öne çıkan yapılar: 4 Romaneks kilise ve şehir surlarıdır.

Kilise denince, burada ilginç bir husus var. Kotor şehri aslında uzun yıllar Venedik ve İtalyan etkisiyle Katolik olmasına rağmen, bir zamanlar Karadağlılar ayni Ortodokslar, Osmanlı korkusuyla kaçarak bu şehre o kadar çok gelmişlerdir ki, zengin Kotorlular, şehre bir Ortodoks kilisesi yaptırmışlardır.

Ancak, şehirdeki anıtların ve binaların birçoğu 1979 yılındaki depremde hasar görmüştür. Bunun üzerine, şehir UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmış ve tüm yapılar ve anıtlar yeniden yaptırılmış ve restore edilmiştir.

Şehirde İtalyan etkisi vardır. Çünkü, burası bir İtalyan şehri, bir Venedik şehri gibidir. O yüzden şehrin tüm yapıları, Venedik şehri özellikleri taşır. Ayrıca, burası uzun yıllar bir ticaret şehri, serbest ve bağımsız bir şehir olarak kalmıştır.

Günümüzde, eski şehirde yani surların içindeki şehirde yaklaşık 600-700 kişi yaşamaktadır. Şehrin kalan nüfusu (13 bin kişi civarında) ise, şehrin yeni bölümünde, surların dışında yaşamaktadır. Tito döneminde, surların içinde yani eski şehir bölümündeki yerler kamulaştırılmış, sahipleri başka yerlere göç etmiştir.

Tito dönemi bitince, surların içindeki bölümler, özellikle İtalyanlar tarafından iskan edilmeye başlanmış, eski sahipleri yıllar sonra buraya geldiklerinde ise, yeni iskan edenlerle karşılıklı anlaşma sağlanmış ve sonuçta, günümüzde burada yukarıda söz ettiğim gibi 600-700 kişi yaşamaktadır.

 

Ulaşım

Kotor şehrine ulaşmak için: Budva şehrinden buraya gitmek isterseniz, 3 Euro ücret ödenen otobüsleri kullanabilirsiniz. Ayrıca, buraya ulaşmak için Tivat, Podgorica ve Dubrovnik hava alanlarını kullanabilirsiniz. Titav hava alanı çok küçüktür, ancak şehre 15 dakika uzaklıktadır. Dubrovnik hava alanı ise, arada sınır geçişi olduğundan, şehre 2 saat uzaklıktadır.

Karadağ Kotor

Alışveriş

Eski Kotor’un iç kısmında, çok fazla sayıda mağaza ve butik bulunmaktadır. Hatta, bunların bir kısmının, Türkler tarafından işletildiğini göreceksiniz. Özellikle: deri ürünlerin satıldığı dükkanları Türkler işletiyor. Ayrıca: yine burada tanınmış Avrupalı ve dünya tasarımcılarının ayakkabı ve kıyafetlerini sunan küçük dükkanlar ve satıcılar bulabilirsiniz.

Ancak, tahmin ettiğiniz gibi, bu butiklerin ve diğer dükkan ve mağazaların ürünlerinin fiyatları çok yüksek, ben burada gezdiğim sürede hiç alışveriş yapmadım. Sanırım siz de sadece birkaç buzdolabı magnetinden başka satın alınacak bir şey bulamayacaksınız. Çünkü Kotor şehri alışveriş değil, turizm yönüyle öne çıkıyor. Buradan mutlaka satın alın diyebileceğim bir ürün yok.

Karadağ Kotor

Spor

Kotor’da, limana doğru yürüdüğünüzde, surların dışında, denizde açık bir su topu sahası göreceksiniz. Kotor şehrinde su topu çok ünlüdür. Çünkü uzun süre boyuncu, su topu okulu “Primorac” bu şehirde etkin olmuştur. Ayrıca, yine burayı ziyaret ettiğinizde, denize girmeyi düşünürseniz, bu su topu sahasının bulunduğu yerden denize girebilirsiniz.

Çünkü burada denize giren birçok insan göreceksiniz. Ancak, unutmayın, soyunma kabini, duş yok. Ayrıca yine bu bölgede: deniz kıyısında, birçok kano ve kürek sporcusu göreceksiniz. Çünkü çoğunlukla Rusya’dan gelen takımların kürekçiler, burada antreman yaparlar. Çünkü burada su sakindir.

kotor.genel.0
Karadağ Kotor
kotor.genel.1
Karadağ Kotor
kotor.genel.4
Karadağ Kotor
kotor.genel.7
Karadağ Kotor
kotor.genel.8
Karadağ Kotor

Şehir merkezinde gezilecek yerler

Evet: Adriyatik denizi kıyısındaki en ünlü ve güzel turizm ve cazibe merkezlerinden olan Kotor şehrinin turizm yönünü anlatıyorum.

Günümüzde: nakış gibi işlenmiş kalesi ve surlarıyla inanılmaz güzel ve etkili bir turizm merkezidir. Buna istinaden: her yıl buraya yaklaşık 800-900 tane büyük yolcu gemisi (Cruise) geldiği söyleniyor.

Zaten: şehri uzaktan gördüğünüzde, büyük gemileri de göreceksiniz. Bu gemilerin yüzlerce, binlerce yolcusu, yakın yerlerden (Makedonya, Sırbistan gibi) karayolu ile gelenlerle birlikte, surların içindeki dar şehir bölgesine giriyorlar.

Yani: öncelikle şehir gezinizde muhteşem bir kalabalıkla karşılaşacağınızı bilin. Ama, yine de ne kadar kalabalık olursa olsun, bu muhteşem güzel şehri görmenizi mutlaka öneriyorum.

Balkan turlarıyla buraya gidildiğinde, yerel uygulamalar gereği, yerel rehber almak gerekiyor. Ama, inanın alınan yerel rehber, sizin tur rehberiniz kadar bilgili değil, sadece fon teşkil ediyor.

Karadağ Kotor

Eski şehir kapısına geldiğinizde, muhteşem surlarla karşılaştığınızda: etkileneceksiniz. Bu surların yapımı, ilk olarak 9’ncu yüzyıla kadar dayanıyor. Sveti Ivan dağı tarafından çevrelenen görkemli surların toplum uzunluğu, yaklaşık olarak 5 km imiş. Günümüzde görülen surlar, Venedik döneminde yapılmıştır. Duvar kalınlıkları 10 metre, yükseklikleri ise 20 metredir.

Bunlar, Avrupa sur mimarisinin eşsiz örnekleri olarak tanımlanır. Surlar üzerinde, halkın giriş çıkış için kullandığı 3 kapı vardır. Yüzyıllarca, insanlar bu kapıları kullanarak şehre girip çıkmışlardır. Surların hemen dibinde ise, düşman saldırılarından korunmak için yapılmış, içi su dolu hendekler görülür.

Karadağ Kotor

Şehre girmeden sağ yanda: yüksekten aşağıya baktığınızda, surların dibinde kano ve küçük kürekçi teknelerini göreceksiniz. Bunlar yukarıda sözünü ettiğim gibi, kürek sporu ile ilgilenen sporcuların antreman tekneleri, birlikte denize açıldıklarında, surların çevresinde güzel bir görüntü oluşturuyorlar. Yine, sol yanda, surların dibinde, içi su dolu, büyük hendekleri göreceksiniz. Bunları görünce, şehrin neden ele geçirilemediği zaten hemen anlaşılıyor.

Karadağ Kotor

Sonra şehrin kapısına geliyoruz. Kapıda: rehber giriş ücreti için bilet satın alırken, jest olarak bir de şehrin tek sayfalık Türkçe haritası veriliyor. Ben kullanmadım, siz bu satırları okuyunca zaten bu haritaya ihtiyaç kalmayacak. Belki hatıra olarak saklayabilirsiniz.

İlk dikkatimi çeken, şehrin ana giriş kapısının üstünde, sur duvarlarındaki bir yazı oldu “HERKEZİN İYİLİĞİ”. İlk anda bu söz pek anlamlı gibi gelmiyor, anlamını sorduğunuz da ne kendi tur görevliniz ne de yerel rehber size bilgi vermiyor, zaten kapıda büyük bir kalabalık, karmaşa var.

Ben size bu sözün anlamını anlatmak istiyorum. Dünyayı dolaşan iki gezgin, gri denize yani Boka körfezine gelirler. Uzun yolculukları nedeniyle oldukça yorulmuşlardır. Dinlenmek için deniz kıyısında bir kayaya otururlar. Bir tanesi, biraz yana hareket ettiğinde, kayanın üstünde bir yazıt olduğunu görür.

Yazıtta “10 uzunluğu ölçün ve durun” yazar. Yazıyı okuyunca; bunun ne olduğunu bilemezler, merak ederler ve çeşitli tahminlerde bulunurlar.

Daha sonra, yazıtın bulunduğu plaketten gereken uzunluğu yani 10 uzunluğu ölçerler ve ölçtükleri yerde küçük bir delik bulurlar, bu delikte ise küçük bir sandık vardır. Sandığı açtıklarında ise, sandığın içinde “HERKEZİN İYİLİĞİ” yazısını görürler.

Yazıyı okuduktan sonra, uzun süre ne yapmaları gerektiğini düşünürler. Yolculuklarına devam mı etmek, yoksa burada mı kalmak konusunda kararsızdırlar. Yine de, bunun bir mesaj olduğuna karar verirler ve mesajın bulunduğu yerde kalmaya karar verirler.

Aynı yerde, hızla bir konut yaparlar ve akşam olunca bu konutta uyumaya giderler. Gece boyunca tuhaf şeyler olur. Tahta sandıkta, bazı yeni parlak harfler ışıldar. Yeni mesaj şöyle der “UYUMADAN ÖNCE, DİLEDİĞİNİZİ DİLEYİN”.

Her iki gezgin de, uyumadan önce, güzel taş evler ve güzel eş dilerler. Sabah uyandıklarında ise, pencereden denize baktıklarında, güzel taş ev ve güzel birer kadın görürler. Hemen yeni eve taşınırlar ve rahatça yaşamaya devam ederler.

Bundan sonra, her gece uyumadan önce, her sabah ortaya çıkan başka güzel evler dilerler ve böylece Kotor şehri yakınlarındaki Dubrota, bu şekilde kurulur. İşte, giriş kapısında gördüğünüz yazının anlamı budur.

Girişten önce, kapının sağ ve sol yanını gezdikten sonra, giriş ücretinin ödenmesinin ardından: surların içindeki şehre giriyoruz.

Karadağ Kotor

Hemen karşımıza bir meydan çıkıyor. Burası “Silahlar Meydanı” dır. “Trg Od Oruzja” olarak isimlendirilen bu meydan: Kotorlular için bir toplanma yeri imiş. Burada çeşitli toplantılar yapılıyormuş.

Meydanda: hemen arkanızda, eski “Muhafızlar Binası” (günümüzde Hırvat elçiliği) görülür. Bunun yanında ise yine meydana bakan, uzun balkonlu bina, şehirde Venedik şehrinin temsilcisinin oturduğu konuttur.

Konutun balkonu boydan boya uzanır, çünkü Venedik temsilcisi, şehrin içinde olup biteni bu balkondan gözetliyormuş, her şeyin yolunda olup olmadığını bu uzun balkondan izliyormuş.

 

Karadağ Kotor
Karadağ Kotor

Hemen karşıda, saat kulesi görülüyor. Bu saat kulesinin hemen altındaki meydan ise Kefaret Meydanıdır. Eskiden suçlular veya suçlananlar, bu meydanda zincire bağlanıyor ve yerel halk tarafından aşağılanıyorlarmış. İsim, bu yüzden verilmiş.

Yine bu meydanda çevreyi inceliğimizde, şehrin tek fırını görülüyor. Günümüzde oradan yöresel lezzette “börek” satın alabilirsiniz. Saat kulesinin hemen yanındaki yapı: 14’ncü yüzyılda yapılmış Palace Bizantidir.

Evet: Silahlar meydanından ayrılıyor, ana kapının sağındaki yolu takip ederek ilerliyoruz. Solda fırın kalıyor. Burada, arkada, bir villa yapısı görülüyor. Bu villa bir aileye aittir. Villanın özelliği: buradaki özel hayatın, kamusal hayata açıldığı görülür.

Yani, villada dışarıya yani sokağa açılan oldukça büyük bir balkon var. Bu villa, sokağa yani kamusal alana açılan balkonu olan ilk sivil yapıdır.

Yürümeye devam ettiğimizde, yol üstünde, bir İtalyan dil okulu (günümüzde Turizm okuludur) görülür. O dönemde burada bir dil okulu olmasının sebebi: burada yaşayan yerliler, çocuklarının çok iyi bir dil konuşmasını (İtalyanca) ve yüksekokul okumasını isterler.

Bu dil okulundan mezun olan öğrenciler, Roma şehrindeki Üniversitelere doğrudan kabul edilirlerdi. Yani, 16-17’nci yüzyıllarda, burada olağanüstü bir dil eğitimi veriliyordu.

Karadağ Kotor

Rotamızın devamında “Kilise Meydanı” vardır. Meydanda hemen karşıda görülen kilise “Aziz Tryphon” için adanmıştır.

Kendisi, buralı değil, Anadolu’dan Kapadokya’dandır. Cenevizliler, bir zamanlar Noel Babanın kemiklerini, Anadolu Myra şehrinden çalarak İtalya Bari şehrine kaçırırlar ve burada yani Bari şehrinde futbol stadyumunun hemen yanında kocaman “Sen Nicola” kilisesi yaparlar.

Venedikliler de, buna benzer şekilde, 3’ncü yüzyılda Roma imparatoru Decije döneminde şehit edilen (Hıristiyanlığın ilk şehididir) Aziz Tryphon’un kemiklerini, Kapadokya’dan çalarak Venedik şehrine götürmeye niyetlenirler.

Ancak, Kotor önlerinde fırtınaya yakalanırlar ve sahile çıkarlar. Kotorlu tüccarlar, Venedikli denizcilere ne taşıdıklarını sorarlar ve Aziz Tryphon’un kemiklerini taşıdıklarını öğrenince, Venedikli denizcilere büyük paralar vererek Aziz Tryphon’un kemiklerini satın alırlar ve burada kendisi için bu devasa kiliseyi yaptırırlar.

Evet, Aziz Tryphon, şehrin koruyucusu ve hamisidir. Burada ilk kilisenin, 809 yılında, İstanbul’dan gelip buraya yerleşen biri tarafından yaptırıldığı söyleniyor. Takip eden dönemde ise, 1166 yılında kilise kutsanmıştır.

1667 yılında depremde yıkılan kilise, daha sonra yeniden inşa edilmiştir. 1979 yılında depremde yine büyük hasar gören kilise, daha sonra restorasyon çalışmalarıyla yeniden ayağa kaldırılmıştır. Kilisenin iç bölümlerindeki restorasyon çalışmaları halen  devam etmektedir.

Katedral, günümüzde şehrin en iyi korunmuş ve en güzel Ortaçağ yapılarının başında gelir. Romaneks mimari stilin en eski ve en güzel örneklerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Dıştan giriş ve hemen yanında yükselen iki kule, girişin üstündeki balkon kısmı ve taç pencere görülmeye değerdir.

İç mekanda bulunan fresklerde, 14’ncü yüzyılda Aziz Tryphon’un hayatı tasvir edilmiştir. Ana sunak üzerindeki taş süslemeler ilgi çeker. Katedralin sanat eserleri koleksiyonunda ise, çeşitli gümüş süsler ve figürler ile haçlar görülmeye değerdir.

2016 yılında: kilisenin yapılışının 850 yılı anısına bir anma töreni düzenlenmiştir.

Karadağ Kotor
Gezimize devam ediyoruz.

Şimdi “Müze Meydanı” karşımıza çıkıyor. Meydanda bir “Deniz Müzesi” bulunuyor. Malum burada yaşayan insanların geçim kaynağı denizdir. Geçimini denizden ve deniz ticaretinden kazanan şehirde, bir deniz müzesi olması gayet doğaldır.

Müze, Barok tarzda yapılan “Grgurin Sarayı” ndadır. Barok saray, 18’nci yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Kotor şehrinde yelkencilik, Orta yüzyılda gelişmeye başladı ve Boka filosu, 9’ncü yüzyılda kuruldu.

Kotor müzesinde: ünlü Kotorlu denizcilerin, sanatçıların, gemi ustalarının, zanaatkarların, devlet adamlarının ve diplomatların, batı ve doğu arasında arabuluculuk yapanların başarıları, hatıralarının izleri görülür.

Ayrıca ünlü kaptanların portreleri, eski galeriler ve yelkenli tekneler, seyir araçları ve daha birçok denizcilikle ilgili obje bulunmaktadır. Müzede: 1168 yılından kalma, Boka bölgelerinde, Navigasyonla ilgili en eski belgenin kopyası da bulunmaktadır.

Yürümeye devam ettiğimizde, hemen solda “emme-basma tulumba” görülüyor. Bu çeşmenin ismi “dedikodu çeşmesi” dir. Şehrin kadınları, gündüzleri, burada, çeşmenin başında oturup dedikodu yapıyorlarmış.

Karadağ Kotor
Burada iki kilise görülüyor.

Sağda Aziz Nikola’ya adanmış bir kilise vardır. Giriş ücretlidir. (4 euro) Bu kilise, Kotor şehrindeki en önemli Ortodoks kilisesidir.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi: Osmanlı korkusuyla kaçarak Kotor şehrine sığınan Karadağlılar için, Kotorlu zenginler tarafından yaptırılmış Katolik şehirdeki Ortodoks kilisesidir.

Yani, şehrin zenginliğini düşünün, 16’ncı yüzyılda, kendisine sığınan azınlık için kilise yaptırıyorlar. Kilise, 19’ncu yüzyıldaki bir yangında harap olur, 20’nci yüzyıl başlarında aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilir. Kilisenin hazinesinde: çoğunluğu Kotorlu zenginler tarafından hediye edilen değerli eşyalar, ikonlar, el sanatı eserleri, belgeler ve çeşitli giysiler vardır.

Karadağ Kotor

Solda ise, İncil yazarlarından Aziz Luka’ya adanmış kilise vardır. Kilise, 12’nci yüzyıl başlarında Sırp hanedanı Nemanjic hükümdarlığı döneminde inşa edilmiş Katolik kilisesidir. 17’nci yüzyıl ortalarında ise Ortodoks kilisesine dönüştürülmüştür.

Çünkü o dönemde, Kotor şehrindeki Ortodoksların sayısı hızla artmış ve yeni bir kiliseye ihtiyaç duyulmuştur. Yine de, 19’ncu yüzyılın ilk yarısına kadar, bu kilisede Katoliklerin sunaklarının bulunduğu söylenir.

Rotayı takip ederek 85-90 metre yürüdüğümüzde, yine Silahlar Meydanına yani şehrin ana giriş kapısına ulaşıyoruz.

Evet, turla, birlikte gezi bitiyor. Ben size ısrarla şunu öneriyorum. Hemen doğru karşıya, deniz kıyısına doğru gidin, oradan sağa doğru, surların dış kenarından, deniz kıyısındaki yolu takip ederek ilerleyin. Bu sırada, solunuzda, kıyıya bağlı çok güzel tekneler göreceksiniz.

Surların dibinden yürümeye devam ettiğinizde ise, uç bölümde yani yaklaşık 200 metre sonra, daha güzel bir görüntüyle karşılaşacaksınız.

Burada: yerel halk, denizin kıyısına yapılmış su topu alanında spor yapıyor, kano ve kürek çekenler, denize girenler, muhteşem yüksek surların hemen dibinde, güneşlenenler, gezinenler çok güzel bir ortam, bu ortamı mutlaka görün.

Sonra geri dönün ve meydanlardaki kafelerde oturup bir şeyler için. Ben, meydanlardan birinde (Kefaret meydanı) restoranda pizza yemeyi tercih ettim, gayet büyük pizza, 6 euro idi, yani porsiyonları gayet büyük.

Restoranın tuvaletini ve wifi de kullanma şansınız olur. Alışveriş önereceğim bir şey yok, ara sokaklara girin, tarihi yapıların arasında gezin dolaşın, sokaklar o kadar dar ki inanamayacaksınız, yerel rehberin söylediğine göre, kendi evi için bir büyük eşya satın aldığında, dar ara sokaklardan eşyanın eve götürülmesi bayağı sorun yaratıyormuş. Şehirdeki en geniş sokak, un deposunun bulunduğu sokakmış.

Son bir not: bazı gezginler, kaleye de çıkmayı düşünebilirler. Kotor kalesi, orijinal ismiyle “St John kalesi”, deniz seviyesinden yaklaşık 400 metre yükseğe kadar çıkıyor. Kalede “Fortification” denen bir yer var.

Buraya ücret ödenerek giriliyor. (20 Euro) Ancak, sadece ücret ödemek değil, girişte bir süre sıra beklemek ve girişten sonra yaklaşık 500 basamak merdiven tırmanmak gerekiyor. Yani: özellikle tur yolcuları eğer kaleye çıkmak istiyorsa, buraya en az 2 saat zaman ayırmak zorundalar. Öte yandan, böyle bir zaman çoğu turda kalmıyor.

Yine de mutlaka kaleye çıkmayı düşünürseniz: daracık merdivenlerden tepeye tırmandığınızda, körfezin ve şehrin muhteşem manzarası, mutlaka ilginizi çekecek ve hatta sizi büyüleyecektir. Benden size öneri: öğlen sıcak saatleri haricinde çıkın ve ayağınızda spor ayakkabısı olsun.

ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER

Kotor şehrine, tur haricinde müstakil gidip, zamanı olanlar için şehir yakınlarında gezilmesini önereceğim diğer yerler şunlardır:

Perast

Burası minik bir köydür, körfezin kıyısına kadar sokulmuştur. Karadağ ülkesinin en şirin yerlerinden biridir.

Perast’ta, denize bakan Boka Kotorska körfezinde iki muhteşem güzel ada vardır. Kotordan her iki adaya turist mavnaları kullanılarak gitmek mümkündür.

Ada Gospa od Skrpjela: (Our Lady of the Rocks)

Efsaneye göre: bu ada Perast ve Kotor şehrinden yelkenli tekneleriyle büyük taşlar getiren bir denizci tarafından yapay olarak yapılmıştır. Adada bir kilise vardır.

Yine bir efsaneye göre: Perasttan gelen balıkçı, adanın yakınında, bir enkazından sonra, bir deniz kayası üzerinde: Meryem Ana ve İsa’nın ikonunu bulur.

Bunun üzerine, adada bir kilise inşa eder. 1630 yılında kilise yapılır. Denizci taşları getirmeye devam eder, böylece gelenek günümüzde de devam eder, adayı ziyaret edenler, taş getirirler. Kilisedeki anma etkinlikleri, her yıl “Fesinada” ismiyle 22 Temmuz günü yapılır.

Ada Sveti Djordje

Bu adaya “Ölü kaptanlar adası” da denir. Çünkü: bir Fransız askerinin efsanesine göre: “Perasttan, buraya bir Fransız askeri tarafından top ateşi yapıldığında, top mermisi askerin kızının evine isabet eder ve kızını öldürür. İsviçreli ressam Beklin, buranın resmini çizmiş ve “Ölüler adası” olarak isimlendirmiştir.

 

Karadağ Sveti Stefan

Karadağ Sveti Stefan

Karadağ ülkesinin turizm açısından en değerli bu mekanı, gerçekten görülmeye değerdir. Uzaktan (maalesef yanına yaklaşmak mümkün değil) bütün turlar, bu güzel adanın uzaktan muhteşem güzel fotoğraflarını çekmek için kısa molalar veriyorlar.

Hatta: bu molalar sırasında, otobüsten inince, yolun karşı kıyısına geçmek tam bir macera, çünkü yol çok işlek ve bu sırada karşıdan karşıya geçmek neredeyse imkansız oluyor.

Neyse, sayın tur görevlileri, bu güzelliği gördüğünüzde başınız dönüyor ve sizlere hiçbir şey söylemiyorlar. Veya, bir iki kelime, bu adanın Singapurlu bir işadamı tarafından satın alındığı (hayır, kiralama) ve otele dönüştürüldüğü gibi kısa bir bilgi veriliyor. Merak edenler için, ben aşağıda ayrıntılı bilgi vereceğim.

Evet önce: buraya ismini veren Aziz Stephen’den söz etmek istiyorum. Kendisi halen Rusya dahil tüm Slavlar tarafından kullanılan kril alfabesinin yaratıcısıdır. Ayrıca Hıristiyanlıkta ilk şehit olarak kabul edilen kişidir.

Karadağ Sveti Stefan
Karadağ Sveti Stefan
Karadağ Sveti Stefan

 

Tarihçe

Sveti Stefan ile ilgili ilk kayıtlar, 1442 yılında deniz kıyısında bir kale olarak görülür. Efsaneye göre: Sveti Stefan adasına 1442 yılında bir kale inşa edilir ve adanın çevresi, adada yaşayan ailelerin Osmanlı ve korsan saldırılarından korunması için duvarlarla çevrilir. Kalenin ön kapısı üzerindeki balkon “Pastrovici” mahkemesi tarafından “adalet yeri” olarak kullanıldı ve anlaşmazlıklar burada çözüldü.

4’nci Osmanlı-Venedik savaşı sırasında, adada bulunan kasaba yakılıp yıkılır. Adadaki yönetici Pastrovici, 1539 yılında Barbaros Hayrettin Paşa’nın Kotor şehrini kuşatması sırasında yine bu bölgede Jaz denen yere demirlemiş Osmanlı gemilerini yağlamamış ve yakılıp yıkılan kasabayı yeniden tahkim etmiştir.

15’nci yüzyılda, ada, korsanlar için bir sığınak olmuştur. 1800’lü yıllarda, adada 400 kişinin yaşadığı bir köy bulunduğu bilinmektedir.

Adada bulunan Praskvica Manastırı: efsaneye göre 1050 yılında kurulmuş bir Sırp Ortodoks manastırıdır. Manastırla ilgili ilk yazılı belge 1307 yılında görülür. Manastırın 4 kilisesi vardır.

Bunlardan bir tanesi, II. Dünya savaşında komünistler tarafından tahrip edilmiştir ve daha sonra kumarhaneye dönüştürülmüştür. Adada halen Aziz Stephen (Novak Cokoviç’in düğünü burada yapılmıştır) kilisesi bulunmaktadır.

Adadaki köylüler ise, ana karaya taşınmıştır.

1934-1936 yılları arasında inşa edilen Villa Milocer: Sırbistan Karadorjeviç ailesinden Kraliçe Marija Karadorjeviç’in; 1900-1961 yılları arasında kullandığı yazlık evdir.

Burası: 2008-2009 yılları arasında Sveti Stefan’ın tatil beldelerinin bir parçası olmuştur. Dünyanın en güzel küçük plajlarından biri olan “Queens plajı” buraya yakındır.

Zamanla: ada dünyanın yüksek profilli elitlerinin uğrak yeri olmuştur. Bunlar arasında ismi bilinenler: Elizabeth Taylor, Sophia Loren, Prenses Margaret, Orson Welles, Carlo Ponti gibi ünlüler sayılabilir.

Ancak: Yugoslavya döneminde ünlenen ve Adriyatik Bahçesi olarak tanımlanan bu ada: 1990’larda Yugoslavya’nın dağılmasının ardından, cazibesini kaybetti.

Karadağ hükümeti, adanın eski cazibesini kazanması için, uluslar arası teklifler topladı. Bunlar arasında en uygun teklifi veren “Aman Resorts” ile 2007 yılında anlaşma imzalandı. 30 yıllık kiralama şartı olan tesis, yenilenerek 2009 yılında hizmete açıldı.

Karadağ Sveti Stefan
Karadağ Sveti Stefan
Karadağ Sveti Stefan

 

Önemi

Ada, “Lonely Planet” tarafından, dünya çevresindeki en göz alıcı 10 yerden biri olarak seçilmiştir. Adayı, ana karaya bağlayan yoldaki köprünün kıyısında bulunan villa: “Amerikan Bilimler Akademisi” tarafından, 2006 yılında “Five Stars Elmas” ödülüne layık görüldü.

 

Güncel

Burası: günümüzde Karadağ Budva Belediyesine bağlıdır. Budva şehrinin güneyinde 10 km uzaklıktadır. Mesafe uzun gibi görünse de buraya birçok kişi Kotor şehrinden yürüyerek gidiyormuş.

Arabayla buraya ulaşmak için 15 dakika yeterlidir. Hani, niye buraya gidelim derseniz, adanın kuzeyinde halka açık bir plaj var.

Adriyatik denizi kıyısında küçük bir adacıktır ve günümüzde adada bulunan tesisler, 5 yıldızlı otel olarak kullanılmaktadır. Daha önce bir ada olan burası, şimdi dar bir geçitle ana karaya bağlıdır.

Adanın Adriyatik denizi kıyısında 2 km uzunluğunda bir sahil şeridi vardır.

Yeniden düzenlenen tesisin cazibesinin artmasındaki en büyük etken: 2014 yılında ünlü Sırp tenisçi Novak Djokoviç’in düğününün burada yapılmış olmasıdır.

Bir zamanlar küçük bir ücret karşılığı adayı ziyaret etmek mümkün iken, günümüzde böyle bir durum söz konusu değildir. Birçok turist, adanın güzel manzarasını sunan, ana yol boyunca yer alan manzara noktalarında durup fotoğraf çektirmektedir.

Merak edenler için, öğrendiğime göre, adada bir gecelik konaklama ücreti 800 Eurodur. Adanın kuzeyinde, Aman Resort’un bir parçası olan sahilde şezlong kirası 80 Eurodur. Adanın güney plajı ise, ücretsizdir. İki şezlong ve bir güneş şemsiyesi kiralamak için 15 Euro ödemeniz gerekir.

 

Karadağ Genel

Karadağ Genel

Karadağ, diğer ismiyle “Monte Negro” Karadağ ülkesiyle ilgili ayrıntılı bilgi vermeden önce, şunu bilmeniz gerek. Karadağ ülkesi sınırı girişi çok sıkı, daha doğrusu berbat denebilir, insanları ve araçları didik arıyorlar ve sınırda saatlerce beklemek gerekiyor.

Özellikle kiralık araba ile bu ülkeye gideceklere veya gireceklere duyurulur.

Sadece Türkçede değil, uluslar arası manada da Karadağ olarak bilinen bölgenin özelliği, güney Slavların Arnavutlarla çiftleşmesiyle oluşan halka Karadağlılar denir. Bunlar Sırpça konuşur, Ortodoks’tur, ama kökenleri Arnavut’tur.

Yani, Slavlaşan, Ortodokslaşan Arnavutlara Karadağlılar denir. Arnavutluk’ta akrabaları olmalarına rağmen, Slav kültürünü ve Ortodoks inancını benimsemişlerdir. Karadağ’da, Müslüman varlığı çok azdır.

Karadağlılar, yani bu küçük halk, Slavların etkisinin yoğun görüldüğü, artı olarak Arnavut karakteri, yani savaşçı, inanılmaz mücadeleci bir halk olarak tanırı.

Ülke, özellikle Yugoslavya döneminde, Adriyatik kıyılarına açılan harika limanlarıyla değerlendirilmiştir. Günümüzde başkent olan şehrin, Yugoslavya dönemindeki ismi Tito şehridir.

Yani “Titokrat” olan şehir uzun süre önemli bir merkez olmuş, Yugoslav ekonomisinin koordine edildiği ve dünyaya açıldığı yer olmuştur. Yugoslavya ülkesinin en büyük limanı burada kurulmuş ve tren ile doğrudan Belgrad şehrine bağlanmıştır.

Nüfusları 670 bin civarında olan bunlar çok şanslıdır. Eurozon sistemine geçmişler, Avrupa Birliğine üye olmamalarına rağmen, AB yolunda hızla ilerlemektedirler.

Sırpların savaş suçları konusunda suç ortağıdırlar. Dubrovnik şehrini bombalayan bunlardır. Hırvatistan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Karadağlılar Sırplarla birlikte Dubrovnik şehrini bombaladılar.

Çünkü Karadağlılar; Sırpların bir ileri karakolu olarak Sırplarla her zaman yakın ilişkide bulunmuşlardır.

Ama Sırplara, Hırvatlara ve Boşnaklara bakarak, görünüşleri ve yaşayışları farklıdır. İlginç bir halk, Osmanlı, onlara her zaman kara bir kabus gibi çökmüştür. O dönemlerde Karadağlılar, Kotor merkeze, Dubrovnik şehrine kaçarlar ve her zaman için kaçak bir hayat sürmüşlerdir.

Osmanlı baskısı karşısında, sürekli Ortodoks dinini savunarak din savaşı, yani baskıyı bir din savaşı olarak algılamışlardır.

Çünkü o dönemde, Osmanlı bir ulusallık iddiası gütmemiş, tek ölçü din olmuş, dolayısıyla haçlı ittifakları oluşmuş, Karadağlılar o konuda çok çaba sarf etmişlerdir. Yani: tarih boyunca Osmanlı ile çatışmaları, gündelik yaşamlarına da yansımıştır.

1993 yılında Hırvatistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra, çok şiddetli savaşlar olmuştur. Sırplar, bölgedeki Karina Sırpları tehlike altında deyip, Yugoslav halk ordusu kavramını ve güçlerini kullanarak Karadağlılarla birlikte Hırvatlara saldırmışlardır.

Hatta: aynı dönemde, Sırp Lider Slovan Miloseviç, yanına aldığı Karadağ liderine “Sonuçta, Hırvatlar, tarihi anlamda Türkler gibi düşmanımız değildir” sözünü söylemiştir. Yani: “Tarihi düşmanımız Türklerdir” demiştir.

O zamandan kalma küçük bir prenslik olan Karadağ, günümüzde Rusya’nın arka bahçesi gibidir. Ama, bu durum, olumsuzluklar da yaratmıştır. İmar konusunda yöre beter olmuş, dip dibe yapılar, maaf edilen ormanlık alanlar görülür.

Emlak konusunda, ülkemizde güneydeki yazlık kültürü neyse, Ruslar için de Adriyatik denizi kıyılarında uygun fiyatlı yazlık villa alternatiflerinin başında Karadağ gelir.

Rusya ile olan yakın ilişkilerinden dolayı, AB opsiyonu açık kalmak şartıyla, nispeten diğer balkan ülkelerine göre, çok küçük nüfusundan dolayı, refah seviyesi daha yüksektir.

Evet, Adriyatik denizi kıyısındaki bu küçük ülke, Avrupa Birliğine üye olmasıyla birlikte gelecek Shangen vizesi nedeniyle, günümüzde mutlaka gidip, tüm güzelliklerinin yaşanması uygun olan bir yer olarak önem kazanıyor. Özellikle: Sveti Stefan, Budva ve Kotor gibi yerleri, zaten dünyaca ünlü turizm cenneti denebilir.

Karadağ, günümüzde Türk yatırımcılar için de çekici olmuş ve Türk yatırımcılar burada inanılmaz yatırımlar yapmışlardır. Dubrovnik marinası, Doğuş gurubu tarafından işletilmektedir. Kotor şehrinin tam karşısındaki antrepolar, yine bir Türk yatırımcı tarafından satın alınmış ve beş yıldızlı otel yapılmaktadır.

Ayrıca, Karadağ ülkesinde Türkler: esnaf (halıcı, derici, kuyumcu gibi) olarak da karşımıza çıkarlar.