Adana Karataş

Adana Karataş

Yaz aylarında, Adana ve çevresinde yaşayan insanların, dinlenmek ve denize girmek için tercih ettikleri başlıca yerdir. Ancak tarihi ve tarihi yerleri sevenler de, Karataş’ı ziyaret ettiklerinde Magarsus kenti kalıntılarından büyük keyif alacaklardır, Efes antik kentinin yaklaşık 3 misli büyük olduğu söyleniyor.

ULAŞIM

Adana’ya 47 km. uzaklıktadır. Bu mesafe otobüsle 45 dakika ve özel araçlar 30 dakika sürer. Karataş-Yumurtalık arasındaki mesafe: 45 km. dir.

Adana Karataş

GENEL

Yazının girişinde de belirttiğim gibi: Karataş, ülkemizin büyük nüfus yoğunluklu şehirlerinden biri olan Adana’nın, denize açılan iki noktasından biri. (Diğeri, Yumurtalık)

Karataş: Doğu Akdeniz bölgesinde, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin yarattığı doğal sınırlar içinde kurulmuştur.

88 km. uzunluğunda deniz kıyısı bulunmaktadır.

Burada, birçok kamu kurum ve kuruluşuna ait tesis bulunuyor. Ayrıca: Orman Müdürlüğüne ait bir kamping yeri var. Yinede: birçok turistik tesis bulunmasından çok, daha çok yazlık konutların yoğunlaştığı bir beldedir. İlçenin nüfusu kış aylarında 10 bin iken, yaz aylarında 100 bini geçer.

Çukurova’da bulunan ilçe toprakları tamamen düz ovalık bir arazi yapısına sahiptir. Akdeniz kıyısında doğal kumsallar vardır. Kıyıdaki kumul setleriyle deniz arasında lagünler oluşmuştur. Sığ ve tuzlu suları olan bu lagünlerin çevresi bataklıktır.

Karataş’ta, çok önemli üç dalyan var. Bunlar: Hurmaboğazı/Akyayan, Akyatan ve Tuzla Dalyanı. Ayrıca: küçük bir balıkçı barınağı var. Bu dalyanlarda: çeşitli balık türleri bulunuyor.

Akdeniz’e özgü: kefal, çipura ve levrek balıkları, çok sayıda üretiliyor ve yetiştiriliyor. Özellikle: Tuzla dalyanında çıkan balıklar, ayrı bir lezzet taşımaktadır.

Bu arada: amatör balıkçılık yapmak da mümkün. Özellikle: Tuzla Dalyanında Karagöçerler’i öneriyorum. Ancak, kötü bir yolu var. Özellikle, yağışlı havalarda gitmek biraz sorunlu, tercih etmemenizde yarar var.

Adana Karataş

TARİHİ

Bölgede kurulan en eski uygarlık, Hititlerdir. Ayrıca Luvi krallığı ve Kizuvatna (MÖ 2000-1500) krallığı dönemlerine ait sikkeler bulunmuştur. Bölgede ilk yerleşim yeri antik Magarsus şehrindir. Yani Karataş ilçesinin tarihte bilinen en eski ismi “Magarsus” dur.

Bu antik kent, günümüzdeki Karataş ilçesinin 5 km batısındadır. Bu şehir, MÖ 7’nci yüzyılda koloni kenti olarak kurulur, Grek, Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim görür. Öncelikle büyük ve geniş bir kalesi vardı. İlkçağdan Ortaçağ’a kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenike, Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz ve hatta Portekizli deniz ticaret filolarının uğrak yeri olan bir ticaret şehridir.

Bu antik kentin önünde bulunan Dydimae denen iki ada üzerinde iki kalenin mimari kalıntıları görülür. Bunların kalıntıları, Karataş ve civarındaki köylerde yapılan Menzil Han ve İskele yapımında kullanılmıştır.

MÖ 547 yılında Magarkus şehri ve bütün Çukurova, Perslerin eline geçmiştir.

MÖ 331 yılından sonra bölgede Büyük İskender ve ardından Selevkosların hakimiyeti görülür.

Roma imparatoru Justinyen, Mısır seferine giderken, bölgeyi istila etmiş, Magarsus kalesini yıkmıştır. Harun Reşit, bölgeyi ele geçirince, Magarsus kentinin imarını, tahkimini ve iskanını yaptırır.

Homeros, İlyada destanında: Magarsus şehrinin, Misis’i kuran Mopsos’un Turuva savaşında tanışıp Çukurova’ya getirdiği Yunanlı Anfloksos tarafından kurulduğunu yazar. Ancak bölgeye hakim olma isteğiyle daha sonra ikisi de savaşa tutuşurlar.

Bir balıkçı tarafından 1980 yılında balık avı için suyun dibine daldığında suyun dibinde bulduğu ve daha sonra sudan çıkarılıp Adana Müzesine götürülüp sergilenen bronz heykel, Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğunun kanıtıdır. Heykelin MÖ 1 ile MS 2’nci yüzyıllara ait olduğu düşünülüyor, MÖ 1’nci yüzyılda Eyalet valiliği yapan Çiçeron’a ait olma ihtimali yüksektir.

Büyük Türk denizcisi Piri Reis: 1517 yılında yazdığı Kitab-ı Bahri adlı eserinde Karataş hakkında şunları yazar “Cihan suyunun beri yanında Od kalesi dirler, denize karşı yüce bir yerde bir harap kale vardır. Ol kalenin altında yani lodos tarafında bir adacık var. Ol adacığa Porto Melun dirler. Küçük gemiler mezkür adacıkla kenar arasına girerler.”

1885 yılında Alishan isimli yazar Karataş Hakkında şunları yazar “Antik Magarsus’un bulunduğu Karataş burnunun üstünde şimdi birkaç harabe ile kuzey tarafında Sen Nikola adına yapılmış küçük bir kilise vardır. Kubbesi dört sütun üzerine kurulmuş olan bu kilisenin yanında lahit ve biraz ilerisinde de eski bir hamam ve sarnıç görülür.

Kilisenin güneyinde bir şatoyu andırır kare şeklindeki yapı kalıntısının sütunları durmaktadır. Burnun doğusunda eskilerin Didime dedikleri, iki küçük adada bazı inşaat kalıntıları vardır. Sahilde büyük bir han ile 50 hanesi Hıristiyanlara ait, Karataş köyü bulunur.”

Yakın tarihte Karataş, 1’nci Dünya Savaşından hemen sonra Fransızlar tarafından işgal edilir. Fransızlar, ermeni militanları ile birlikte yöredeki Müslümanlara eziyet ederler. Milli Mücadeleden  sonra, Karataş’a Selanikli göçmenler getirilerek yerleştirilir, bunlara toprak verilir. Karataş 1928 yılında uçak, 1957 yılında ise ilçe olur.

Peki buranın ismi niye Karataş? Karataş’a adını veren kara taş, volkanik patlamalardan geriye kalan bazalt taşlarıdır. Bölgede yapılan araştırmalarda ve kazılarda, bazalt taşlarla örülmüş bina ve yol örneklerine ulaşılması hedefleniyor.

NE YENİR

Adana yöresinin zengin mutfağı, Karataş mutfağını da etkilemiştir. Adana kebabı çok ünlüdür. Yanında bol yeşillik, ezme, salata yenir ve mevsimine göre ayran veya yöreye özgü şalgam suyu içilir. Tatlı olarak  halka tatlısı önerilir.

PLAJLAR VE KAMP ALANLARI

Karataş ilçesinin 60 kilometrelik kumsal alanı vardır. Bu alandaki plajlar: Atapark, Barınak, Mavikum, Orman altı, Tuzla, Bahçe, Harbiş’tir. Günübirlik tatilciler bu plajları kullanarak denize girebilirler. Aynı zamanda karavan ve çadır turizmi içinde uygundur.

BÜYÜK İSKENDER FESTİVALİ

Karataş ilçesinde, iki yıldır bu festival yapılıyor, tarihi Ağustos ayının son haftasında üç gün sürüyor. Festivalde ücretsiz halk konserleri düzenleniyor. Bu festivalin neden yapıldığını, niye isminin “Büyük İskender Festivali” dendiğini anlamadım, araştırdım öğrenemedin, sanırım Karataş ilçesinin tanıtımı için böyle bir festival düzenleniyor, iyi de ismi niye Büyük İskender?

Adana Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ve Uygulama Oteli

KARATAŞ TURİZM İŞLETMECİLİĞİ VE OTELCİLİK YÜKSEK OKULU VE UYGULAMA OTELİ

Çukurova Üniversitesine bağlı okul, 1994 yılında kurulmuştur. 2005 yılında ise Karataş ilçesindeki yerleşkeye taşınmıştır. Konaklama işletmeciliği bölümü örgün eğitim vermektedir. Bu bölümde, temel turizm branşları dersleri ağırlıklı olarak veriliyor. Karataş ilçesinde, okula ait uygulama oteli var. Otel özel işletmeye kiralanmış olup 50 oda, toplantı salonları, restoran, kafe, spor tesisleri ve yüzme havuzu bulunuyor.

Adana Karataş

GEZİLECEK YERLER

KARATAŞ MENZİL HANI

İlçe merkezinde çarşı içindedir. Pazaryeri denilen denize nazır bir tepe üzerindedir. Ancak günümüzde tamamen harabe halindedir. Hanın kitabesinde yapının 1608 yılında Osmanlı döneminde Mir Ali isimli birisi tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı hanın batı kısmında temel hizasına kadar yıkılmıştır.

Güney kısmında iki tane bina vardır. Kuzeyde cümle kapısı vardır. Doğu kenarındaki mekanların bir kısmı sağlamdır. Yapıda ortada uzun bir avlu ve bu avlunun çevresinde sıralanan odalar bulunur.

TARİHİ HAN KALINTISI

İlçe merkezindeki bu tarihi han kalıntısının, Osmanlı döneminde, 1782 yılında yapıldığı biliniyor, tamamen harap haldedir.

Adana Karataş Akyatan Kuş Cenneti ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası

AKYATAN KUŞ CENNETİ VE YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASI

Deltada bulunan lagünler ve göller, Akdeniz’in su seviyesinin düşmeye başladığı dönemlerde oluşmaya başlamıştır. (muhtemelen 10 bin yıl önce) Akyatan gölünün bulunduğu yerde: deltayı oluşturan nehirlerin yataklarından taşmaları sonucu, bataklık oluşur. Bu bataklık, daha sonra dalgaların taşıdığı kumların zamanla kıyıda oluşturduğu kordonla denizden ayrılır ve bugünkü durumunu alır. Yani, burası tipik bir alüvyon baraj gölüdür

Akyatan lagünü, 1988 yılında Sulak Alanları Koruma Sözleşmesi kapsamına alınmış ve 2005 yılında Yaban Hayatı Geliştirme Sahası olarak ilan edilmiştir.

Burası, Türkiye’nin en büyük lagün gölü ve kuş cennetidir. Yaz süresinde gölü besleyen suların azalması ve buharlaşması nedeniyle, göl alanı küçülür, suyun çekildiği alanlarda geniş çamur düzlükleri oluşur ve yaz sonuna doğru tamamen kurur. Çamur düzlükleri, özellikle gölün kuzeydoğu ve batı kesimlerinde görülür ve Kapıköy yakınlarındaki bazı adalar, kara ile birleşir.

Göl, güneybatıda bulunan 2 kilometrelik bir kanalla denize bağlanır. Göl suları yüksek olduğunda, kanal vasıtasıyla gölden denize, göl sularının düşük olduğu dönemlerde ise denizden göle su akışı olur. Bu yüzden, göl suyundaki tuzluluk durumu mevsimlere göre değişir.

Kışın ve ilkbaharda, drenaj kanalları ile taşınan sular ve yağışların etkisiyle, göl suyu tatlılaşır. Yazın ise yüksek buharlaşma ve denizden göle gelen tuzlu su girişi nedeniyle göl suyu tuzlanır. Tuzluluk oranı, denize bağlantılı olan yerlerde daha yüksek, kuzey kesimlerde yani drenaj sularının etkili olduğu yerlerde ise tuzluluk daha azdır.

Göl ile deniz arasında Türkiye’nin en büyük kumullukları vardır, bunların yükseklikleri 20 metreye kadar ulaşır. Bunlar yağışlı dönemlerde suyla dolar. Ayrıca kumulların kuzeydoğusunda, hiç kurumayan ve ekolojik açıdan önemli Tatlısu birikintileri ve bataklıklar vardır.

Deltalar: dünyanın en verimli doğal alanlarıdır. Bu yüksek verimin oluşturduğu yiyecek ağı, başka su kuşları olmak üzere değişik türden zengin bir yaban hayatının barınması ve beslenmesine olanak verir. Deltalar balıkların yumurta döktüğü, özellikle yavru balıkların beslendiği ve korunduğu alanlardır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre: deltalar, balıkçılığın devamı açısından hayati öneme sahiptir.

Burada, nesli tükenme tehlikesi altında bulunan bitki türleri, memeli hayvanlar ve kuşlar bulunur. Bunlara örnekler: hayvanlar: saz kedisi, turna, yeşil kaplumbağa, caretta caretta, bitkiler: kum zambaklarıdır.

Lagün, 22 kilometrelik kumsalı ile caretta caretta kaplumbağalarına ev sahipliği yapar, bunların Akdeniz’deki en büyük yumurtlama alanı burasıdır.

Burası, fotoğraf çekmeyi seven doğa tutkunlarının yoğun tercih ettiği bir yerdir. Çünkü burada yıllık 300 binden fazla kuş göçü yaşanır ve meraklılarına bu kuşları izleme imkanı tanır. Dünya üzerinde en çok flamingo türü burada yaşar. 2015 yılında yapılan sayımda, lagün alanında 89.900 tane flamingo tespit edilmiştir.

Akyatan gölü, Doğu Akdeniz’in en zengin dalyanlarından birisidir. Denizle olan bağlantısı nedeniyle, göle beslenmek ve üremek için çok sayıda balık girer. Gölün denize açılan bölümünde, Karataşlı balıkçılar tarafından işletilen bir dalyan inşa edilmiştir.

Gölde bulunan balık türleri: sazan, aynalı sazan, yayın, yılanbalıı, levrek, kefal, çipura, yayın, gökkuşağı alasıdır. Gölde avlanan balıkların bir bölümü ihraç edilmektedir. Gölün doğu kesimlerinde, mavi yengeç avlanır. Ancak zaman içinde arkan kirlilik, bu göldeki balık popülesyonuna zarar vermektedir.

Adana Karataş Tuzla Gölü

TUZLA GÖLÜ

Çukurova Deltasında, balık stoklarının son yıllarda düşmediği tek sulak alan. Burada: üretilen ve yetiştirilen balıkların lezzeti bir başka. Yani: muhteşem bir lezzet.

Diğer lagunlarda olduğu gibi, burada da; çeşitli kuş türlerini görmekte mümkün. Bunlar: Turaç, Yaz Ördeği, Kocagöz, Akça Cılıbıt, Mahmuzlu Kış Kuşu ve küçük Sumru. Hiçbir turizm yatırımı bulunmayan bir yer. Daha önce söylediğim gibi, yine güzel bir görüntü, kuşlar sizi bekliyor. Yanınızda, dürbün ve fotoğraf makinesi bulunmalı.

Adana Karataş Mallos Antik Kenti

MALLOS ANTİK KENTİ

İlk çağda, gölün doğusunda antik Mallos kenti kurulmuştur. Mallos kentinin güney batısında ise, Çukurova’nın ilk liman kenti olan Magarsos kenti kurulmuştur.

Yazının başında Mallos şehrinin burası olduğunu yazmama rağmen, arkeoloji biliminde, Mallos şehrinin yeri hakkında gizem vardır. Çünkü Pyramos yani Ceyhan nehri, zaman içinde hem yerleşimlerin gömülmesine hem de antik yazarların tarif ettiklerin Topoğrafik özelliklerin kaybolmasına sebep olmuştur.

Dolayısı ile, Mallos şehrinin yeri konusunda yapılan saptama ve yorumlar farklılık göstermektedir. 1949 yılında bölgede araştırma yapan Bossert isimli araştırmacı, Mallos antik kentinin, Kızıltahta köyü civarında bulunabileceğini söylemiştir. Çünkü bu köyün birkaç km kuzeyinde bulunan Terkeşhan Çiftliği arazisinde Mallos kent merkezinin yayılım alanı olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca Kızıltahta civarında, Flavia Procla şerefine bir Heroon inşa ettirildiği bildirilen bir yazıt bulunmuştur. Bu yazıtta, Heroon’u Mallos kentinin yaptırdığı ifade edilmektedir. Kızıltahta köyündeki Akdeğirmen köprüsünün de Mallos antik kentinden günümüze kalan bir yapı kalıntısı olduğu iddia edilir.

Ancak Kızıltahta köyü, Athena Magarsia kutsal tapınağı ve limana 25 km uzaklıktadır. Bu durum: Mallos ve Magarsos şehirleri arasındaki ilişkinin antik çağda Didyma ve Milet şehrine benzer bir ilişki içinde olduğuna karar verilmiştir.

Bu 25 km denize uzaklık nedeniyle Mallos şehrinin, Kızıltahta köyü civarında değil, kıyıya daha yakın bir noktada aranması gerekti kesindir.

Evet, eski coğrafyacılar, kıyının bu bölümünde Mallos ve Magarsos diye iki kentten söz ederler. Ancak her iki kent, birbirinden uzakta değildir. Magarsos’un MÖ 2’nci yüzyılda Mallos’a ait bir kutsal alan ve liman olduğu düşünülür. Magarsos limanının yeri, bugün net olarak bilinmektedir. Athena Magarsia tapınağı da aynı yerdedir ve yeri de tam olarak bilinmektedir.

Son bir not, yani Mallos mu Magarsos mu? Magarsos isimli bir şehir için, hiç sikke basılmamıştır. Oysa en küçük şehirlerin bile kendi adına bastırdıkları sikkeler vardır. Dörtdirek mevkiindeki tiyatro ve stadion gibi görkemli kalıntıların Magarsos isimli bir şehre ait olduğunun düşünülmesi için bu şehrin tarih boyunca hiç sikke bastırmamış olması ilgi çeker.

Magarsos şehrinin en karakteristik unsuru olan Athena Magarsia tapınağının, sadece Mallos sikkeleri üzerinde resmi geçer. Dolayısıyla Magarsos’un müstakil bir şehir olma şansı yoktur, yani Karataş ilçesi kıyısındaki kalıntıların Mallos şehrine ait olduğu da büyük olasılık dahilindedir.

Strabon, Magarsos’u bir polis yani şehir olarak değil Mallos civarında, üzerinde Athena Magarsia tapınağının bulunduğu, Kilikya’daki en yüksek tepe olarak tanımlar. Sonuç olarak: Magarsos’un Mallos şehrine bağlı bir liman ve kutsal alan olduğuna inanılır. Ancak Mallos şehrinin zaman içinde buraya taşındığı tahmin edilmektedir. Ancak Mallos şehrinin ne zaman Magarsos bölgesine taşındığı bilinmemektedir.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti

MAGARSUS ANTİK KENTİ

İlçe merkezinin batısında bulunan bu antik kent, ilçe merkezine 4 km batısında, Dört direkli mevkiindedir. Neden “Dört direkli” denmektedir? Çünkü Bizanslılar tarafından yapılmış olan kiliseye Türkler “Karakilise” demişler, ardından savaşta bu kilise yanınca “Yanıkkilise” diye adlandırılmıştır. Bugün, burası herhangi bir kalıntı olmasa da “Dört Direkli” mevki olarak bilinir.

Akdeniz’e girinti yapan bir burun üzerine kurulmuştur. Denizden yüksekliği 20-50 metre civarında değişen bu tepelik bölge, yöredeki en yüksek yer konumundadır. Ayrıca Akyatan ve Ağlatan gölleri arasındaki yaklaşık 12 km lik alan boyunca denize paralel olarak uzanmaktadır.

Taşınma işleminin ardından, kent merkezi, Pramon nehrinin bir yakasından diğerine taşınmıştır.

Şehrin ismi: Strabon, Mela, Plinus, Arrianos ve Pausanias gibi antik çağ yazar ve gezginlerinin eserlerinde geçer.

Ancak değişik dönemlerde: Mallos, Antiokheia, Kara veya yanık kilise, od kalesi, Dört Direkli isimleri de kullanılmıştır.

Ancak şehrin isminin Makedonya kralı Büyük İskender’in MÖ 333 yılında Pers Kralı Darius ile giriştiği savaşa başlamadan önce, buraya gelip kurban kestiği Athena tapınağındaki Magarsiya rahiplerinden alır.

Peki “Kara kilise” nedir? Yine eski dönem yazarlarından Bağdatlı Ahmet yazdıklarına göre “Söylendiğine göre Kara Kilise Rumlar tarafından siyah taşlarla yapılmıştır. Burada harap olan şeyler arasında bir de kale vardır. Harun Reşit, Karataş’ın imarını, tahkimini ve iskanını emir eyledi ve buradaki mücahitlerin tahsisatına zam yaptı” İbn-ül Adim’in söylediklerine bakalım “Kara kilise veyahut Yanık kilise denen bu şehir eskidir.

Rumlar tarafından siyah taşlarla bina edilmiştir. Sonradan yine onların hücumuyla yıkılmıştır ki, bundan dolayı kendisine Yanık Kilise denmiştir. Şimdi harap bir vaziyettedir. Burası aslında bir kale imiş, deniz kenarındadır. Eski şehir de siyah taşlarla Rumlar tarafından bir tepe üzerinde kurulmuş olup içinde bir kalesi vardır ki bu da haraptır.”

Bu şehirde tiyatro kaveası ve Roma devri Stadionu bulunur.

Ayrıca burada ele geçen yazıtlarda burada bir Athena Magarsia tapınağının bulunduğu bilinmektedir.

Arkeoloji literatüründe Magarsos “Tanrıça Athena’ya adanmış tapınağın bulunduğu kutsal alan” olarak tanımlanır.

Buradaki tapınak Hellenistik devirde tüm Doğu Akdeniz bölgesinde tanınan bir kehanet ve bilicilik merkeziydi.

Şehir, MÖ 5’nci yüzyıldan itibaren: Syennesis Hanedanlığı, Pers İmparatorluğu, Makedonya krallığı, Seleukos krallığı, Ptolemalos krallığı, Roma imparatorluğu, Abbasi devleti, Ermeni krallığı ve Osmanlı imparatorluğunun hakimiyetinde kalmıştır.

Amasyalı ünlü coğrafyacı gezgin Strabon’a göre:

Şehir: Troya savaşından sonra bölgeye gelen Apollon’un kahin rahipleri Mopsos ve Amphilokhos tarafından kurulmuştur. Truva savaşçısı Misisli Maphos, Troya savaşı bittikten sonra, Kilikya’ya dönerken, Yunanlı arkadaşı Anflakos’u beraberinde getirir. İki savaşçı, bugünkü Karataş ilçesinin 5 km batısında, birlikte Magarsus antik kentini kurarlar. Ardından Amphilokhos, Argos şehrine geri dönmüş, bir süre sonra ise tekrar buraya gelmiştir.

Ancak zaman içinde, Magarsus’un tek hakimi olma mücadelesi veren Mapsos ve Anflakos, denizi seyreden Magarsus Amfi Tiyatro’da, ölümüne bir dövüş yaptılar. 3 ay süren mücadele, Anflakos’un ölümüyle sonuçlandı, ancak ağır yaralar alan Mapsos’da fazla yaşamadı ve her ikisi de öldü. Şehirde birbirine uzak iyi yere gömüldüler.

Günümüzden 1800 yıl önce yaşayan, antik dönem coğrafyacısı diğer yazar Arrianos ise, şehrin bir gurup Argoslu tarafından kurulduğunu yazar. Ayrıca Büyük İskender’in bölgeye geldiği zaman, alanın kuzeyindeki alandan akan Ceyhan nehri üzerinde bir köprü inşa ettirip, önce Magarsus kentine geldiğini, antik tiyatronun 200 metre kuzeyindeki Athena Magarsia Tapınağını ziyaret ettiğini, sunularda bulunduğunu daha sonra kentin efsanevi kurucusu Anflakos’un mezarını ziyaret ettiğini sonra da buraya çok yakın olan Mallos şehrine geçtiğini anlatır.

Seleukos kralı IV Antiokhos döneminde, Magarsos ilk kez şehir statüsü elde eder.

Karataş’ta bulunan bir yazıt üzerindeki “Magarsos halkı” ifadesi değerlendirildiğinde, Karataş-Magarsos eşitlemesi yerindedir.

Roma imparatoru Elagabalus (MS 218-222) döneminde “Coloniae” ünvanını alan Mallos/Magarsus MS 260 yılına kadar bir Roma kolonisi olarak kalır.

Geç Roma döneminde ise, MS 4’ncü yüzyıldan itibaren bir piskoposluk merkezi olur.

MS 964 yılında Bizans imparatoru II. Nikephoros Phokas (MS 912-969) ın bölgeyi Abbasilerden geri almak için düzenlediği sefer sırasında, şehir yakılıp yıkılır. Sonraki dönemlerde bir daha eski günlerine dönemez ve küçük bir liman yerleşimi olarak varlığını sürdürür.

Evet, Magarsus antik kenti, tarihsel, sanatsal ve kültürel değerleriyle çok fazla ön planda olan bir şehirdir.

Bir balıkçı tarafından, 1980 yılında balık avı için suyun dibine daldığı ve suyun dibinde görüp sonradan ihbar ederek çıkarılıp Adana Bölge Müzesinde sergilenen Bronz Heykel, Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğunu belirtir. Heykelim MÖ 1 ve MS 2’nci yüzyıllara ait olacağı düşünüldüğünden MÖ 1’nci yüzyılda Eyalet Valiliği yapan Çiçeron’a ait olma ihtimali de düşünülmektedir.

Kentin kalıntılarından günümüze gelenler: kent suru, Athena Magarsia Tapınağı, Tiyatro, Stadion, Sarnıç, Ortaçağ kalesi, Bizans ve Osmanlı hamamları, Değirmenler, Mezar kalıntıları ve Menzil Han kalıntılarıdır.

Antik şehrin önünde bulunan ve “Dydimae” denen iki ada üzerinde kale kalıntıları vardır.

Her iki ada üzerinde bulunan kalenin ve surların mimari kalıntıları; maalesef bölge halkı tarafından Karataş ve civarındaki köylerde, 18 ve 19’ncü yüzyıllarda yapılan evlerin, Menzil Han ve İskele’nin imarında kullanılmıştır.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti Athena Tapınağı

Athena Tapınağı

Yerel bir tanrıça olan Athena adına, Magarsia’ya adanmış olan bu tapınak: Hellenistik dönemde, tüm Doğu Akdeniz’deki en önemli kehanet merkezlerinden birisiydi.

Antik çağ yazarlarından Arrianos’un yazdıklarına göre: doğu seferi sırasında MÖ 333 yılında Kilikyaya gelen Büyük İskender, İssos savaşından önce Pyramos (Ceyhan) nehri üzerinde bir köprü yaptırır ve önce Magarsus’a ve sonra da Mallos’a gelir. Magarsus’ta Athena Magarsia Tapınağına kurbanlar sunar ve Amphilokhos’un mezarını ziyaret eder.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti Amfi Tiyatro
Adana Karataş  Magarsus Antik Kenti Amfi Tiyatro

 

Amfi Tiyatro

Antik kentteki tiyatro alanı için Bakanlık tarafından ayrılan ödeneğin büyük bölümü, bu arazide hak sahibi olan hissedarların kamulaştırılmasına ödenmiştir. Ardından başlayan çalışmalar Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülmüş ve 2016 yılında ilk bölüm tamamlanmıştır.

Tiyatronun oturma alanı doğu-batı yönünde olup yaklaşık 157 x 24 metredir. Açığa çıkarılan kısmın 5000 kişilik olduğu tahmin edilmektedir.

Adana Karataş Akdeğirmen

AKDEĞİRMEN

Kızıltahta mahallesinde ve Ceyhan nehri üzerinde kurulmuştur.

Roma mimarisiyle yapılmıştır. 1700 yıl önce Roma döneminde inşa edilen Akdeğirmen’de yerel halk tarafından 1960 yılına kadar buğday unu üretildiği ancak daha sonra değirmenin bakımsızlığı nedeniyle kapandığı söyleniyor. Ama neden kapanmış, çevre köylerden gelenler değirmen yapısının tahta ve demirlerini yağmalamışlar, ardından da yapıyı yakmışlar. (yangın izleri bugünde görülmektedir.)

Değirmen kısmı iki katlıdır. Altında bulunan köprünün, sadece nehrin karşı tarafından ayakta kalmış 4 gözü görülebiliyor, yani yıkılmış.

Evet Akdeğirmen ve değirmene giden yol üzerindeki köprü günümüzde bakımsızlık nedeniyle harap halde, yani buraya gidip görmek isterseniz, beklentiniz çok olmasın. Çünkü köprünün kötü olması nedeniyle, aracınızı bırakıp, değirmene ulaşmak için bir süre yürümeniz gerekiyor.

Adana Karataş Yedi Kardeşler Türbesi ve Anıt Ağaç

YEDİ KARDEŞLER TÜRBESİ VE ANIT AĞAÇ

Yöre halkının çok tanrılı dine inandığı dönemde, 6 kardeş, halkı tek tanrılı dine inanmaya davet eder. Ancak bu kardeşlere sadece 1 çoban inanır. Yöre halkı 6 kardeşi ve 1 çobanı öldürür, yedisini de palamut ormanlarının içine gömerler. Sonra halk, Allah’ın bir olduğuna inanınca, bu yedi kişi kıymete biner ve şimdiki türbelerini yaparlar. Bundan dolayı, buraya yedi kardeş ziyareti denir.

Anıt ağaç yaklaşık 500 yıllıktır.

Adana

Adana

 

Adana, ülkemizin en büyük ve yoğun nüfuslu şehirlerinden biridir. Seylan, Yüreğil, Sarıçam ve Çukurova isimli 4 merkez ilçeden oluşuyor ve ben size Adana şehrini tanıtırken, burada günlük gezi planından söz edeceğim ve sizler bu plana göre şehri gezerken, ayrıntıları o merkez ilçenin adı altındaki yazılarda bulacaksınız. 

Buyurun, bu güzel şehrimizi birlikte öğrenelim ve gezelim. Kesinlikle bu geziden mutlu olacağınıza inanıyorum. Özellikle: sıcak yaz günleri dışında, Adana’nın tüm güzelliklerini en iyi keşfedebileceğiniz zamandır, ama aşırı sıcaklardan pek hoşnut olmazsanız, ilk veya sonbahar mevsimlerinde Adana’ya mutlaka gidin ve bu güzel şehri gezin.

 

ULAŞIM


D-400 Karayolu ve uluslar arası TEM Otoyolu ile Adana’ya ulaşılır. Ankara-Adana arası uzaklık: 472 km. dir. Ankara-Aksaray-Pozantı üzerinden gelinir. İzmir-Adana arası uzaklık: 873 km. olup, İzmir-Afyon-K. Ereğli üzerinden ulaşılır. İstanbul-Adana arası uzaklık: 909 km. olup, İstanbul-Bolu-Ankara-Aksaray-Pozantı üzerinden ulaşım mümkündür.

Otobüsler ile, Adana’ya gelirseniz, otogar, şehrin 5 km. dışındadır.

Havayolu ulaşımı: Adana’da havayolu ulaşımı: Şakirpaşa Hava Limanından sağlanmaktadır. Uluslar arası trafiğe açık bir havaalanıdır

NE YENİR-NE İÇİLİR

Adana yöresinin zengin bir mutfağı vardır. Bu yüzden, turizm denince yemekleriyle öne çıkan bu şehri anlatmaya başlamadan önce, meşhur yemekleri ve içeceklerinden uzun uzun söz etmek istiyorum. 

Adana yöresinin kendine has, ünlü yemeği Adana Kebabıdır. Adana şehrinde kebap: zırh denilen satıra benzer bir bıçakla elde kıyılan parça etten yapılan bir kebap çeşididir. Bunu diğer kebaplardan ayıran özelliği, içinde kullanılan ettir. Yanında, bol yeşillik ve sumaklı soğan salatası ile yenir, Şalgam suyu, ayran veya aşlama (meyan kökünden yapılır) için. 

Eğer şehri ziyaret ettiğinizde, Kazancılar çarşısı ve Tarihi saat kulesi yanındaki kebapçılardan birine giderseniz, masaya oturduğunuz gibi (eğer hafta sonu akşam giderseniz mutlaka rezerve yaptırmanızı öneririm, çünkü yer bulamazsınız, beklemek zorunda kalırsınız) kağıt kaplı masanızın üzerine mezeler ve salatalar gelmeye başlar, baş köşeye ise şalgam suyu konur. 

Peki bunun dışında yani sabit yerler dışında kebap yenir mi? Elbette Adana’da çok miktarda tablacı denen seyyar kebapçılar var ve bunlara rağbet oldukça fazladır. Kazancılar çarşısında bol bol tablacı ve farklı, fasıllı yani müzikli kebapçılar vardır. 

 

Peki bu kebaplar nerede yenir? Bence, metrelik kebapları oldukça meşhur olan Kolcuoğlu Kebap düşünülebilir, Adnan Menderes Bulvarı üstündedir. 1 ile 4 metre arasında kebap hazırlıyorlar. Fiyatlar biraz yüksek ama kalite de yüksektir. Salata ve mezeler için de ayrı ücret isteniyor. Şık bir mekanda kebap yemek isteyenler için tercih edilebilir.

Bir diğer seçenek: Tarihi Öz Asmaaltı Kebapçısıdır. Kocavezir mahallesi Pazarlar caddesindeki bu mekan, Adana şehrinin en iyi kebapçılarından birisidir. Özellikle “tereyağlı humus” yemenizi öneririm. Sarıyakup mahallesinde bulunan Tarihi Adana Kazancılar Kebapçısı ise, şehrin en eski kebapçısıdır, 1908 yılında açılmıştır. 

Adana

 

Adana’da yemek denilince “lahmacun” olmadan olmaz. Şehrin en önemli lahmacunu “fındık lahmacun” olarak bilinir, orta boyludur, yuvarlaktır ve genellikle yemekten önce atıştırmalık olarak istenir, yenir. Yemek olarak sipariş verirseniz, bir porsiyonda 5 lahmacun gelir. En önemli özelliği, sıcak, yumuşak ve kağıt gibi ince olmasıdır. 

Adana

Son bir not

Adana denince elbette “şırdan” da akla geliyor. Şırdan, koyun midesinin temizlendikten sonra, baharatlı pirinç doldurulup dikilmesi ve pişirilmesiyle yapılıyor. Meraklıları: bol pul biberli, az kimyonlu, bol kimyonlu, limon soslu veya bol kimyonlu, az biberli ve tuzlu şırdan tadabilirler. Kocaceviz mahallesinde, Karacaoğlan caddesinde şehrin en ünlü şırdancısı var. 

Adana

Çorba

Gelelim çorbaya: Adana denince ilk akla gelenler kebap ve ciğer şiş olmasına rağmen, bu şehirde gece ve sabah erken saatlerde paça çorbası da yoğun tercih edilir. Adana’da çorba denince ilk akla gelenler “çürük çorbası” ve “paça çorbası” dır. Çürük çorbası: hayvanın yanak kısmındaki siyah etlerden yapılır. Paça çorbası için, şehirde “Seyhan Paça Çorba salonunu” öneririm. Cemalpaşa Mahallesi, Gazipaşa bulvarındadır. 

Kahvaltı

Kahvaltı denince Adana’da ilk akla gelen sıkmadır. Sıkma, elde hazırlanan lavaş ekmeğinin içine, patates ya da peynirli soğanlı ve bol maydanozlu  harç ilave edilerek hazırlanır. Oldukça doyurucudur, mutlaka tatmanızı öneririm. Yanında yayık ayranı için.

Adana
Gelelim ciğere:

Adana’da gerçek bir kahvaltı ritüeli ciğerdir. Kahvaltıda, ciğer şiş yenir. Güne farklı bir başlangıç için, sizde Adana ziyaretinizde sabah kahvaltıda ciğer şiş yemelisiniz. 

Kahvaltı için bir diğer alternatif Adana böreğidir. Adana’da bol peynirli, dışı çıtır, Adana’ya has bu börekten mutlaka yemelisiniz. Peynirli yanında kıymalısı da vardır. En büyük özelliği baklava hamuru ile yapılmasıdır. Yanında ayran, domates ve turşu yemelisiniz. 

Aperatifler

Muzlu süt

Pek anlamlı değil, yani bu kadar güzel yemek yanında muzlu süt basit gelebilir, ama inanın hayatınızda bu kadar lezzetli muzlu süt içmemişsinizdir. Cemalpaşa mahallesindeki Kazımın Büfesinde, mutlaka muzlu süt ve sandviç (yengen) yemelisiniz. Kazımın Büfesi, Türkiye’de en iyi büfeler seçmesinde, ilk ona girmiştir. 

Şalgam

Adana’nın bu mucizevi içeceği, kimileri tarafından kebabın yanında kimileri tarafından ise rakının yanında içilir. Şalgam, bir parça kırmızı havuç eşliğinde sunuluyor. Adana şehrinde ikram edilen şalgamlarda acı bulunmaz. Çünkü Adanalılar iyi şalgamın içinde acı olmaz derler. 

Adana Fellah Köftesi

Fellah köftesi

Adana yöresinde sarımsaklı köfte de denen bu yemek, ince ve tercihan esmer bulgurdan yapılıyor ve bol sarımsaklı sosta pişiriliyor. 

İçli köfte

Bu içli köfte haşlanarak yapılıyor, ince uzun değil, yuvarlak şekil veriliyor ve hamuru pembemsidir. Bunu limon, bol sarımsak ve maydanozla yemelisiniz. 

Tüm bunların yanında salata denince Adana’da “sumak salatası” akla gelir. Elde kıyılmış soğan, bol sumakla elle karıştırılarak hazırlanır ve üzerine tuz, maydanoz ilave edilerek servis edilir. 

Adana Karpuz

Karpuz

Tüm bunları söylerken, belki aklımıza gelmedi, ama biliyorsunuz; bu güzel şehrimiz Adana’nın karpuzu çok meşhurdur. Tüm bu yiyeceklerin üstüne, güzel bir Adana karpuzu yemelisiniz.

Adana

Tatlı

Ama illaki tatlı derseniz, Adana mutfağında oldukça meşhur tatlılarda var. İlk örnek “bicibici” Adana’nın en meşhur bu tatlısı, sıcak yaz aylarında nişastadan yapılmış muhallebinin üzerine buz rendelenerek hazırlanır. Sonrasında buzun üzerinde açılan oyuğa pudra şekeri konur ve özel bici şerbeti dökülür.

Başkaca bir örnek: “karsambaç”, Bu tatlı türü Adana ve Mersin yöresinde oldukça çok tüketiliyor, temiz karın üzerine tatlı bir şurup eklenerek hazırlanıyor. Farklı bir tat arayanlar için: karakuş tatlısı ve taş kadayıf olabilir.

Adana şehrinde adım başı sıcak şerbetli tatlı satan yerler görülür. Her iki tatlı türü de sıcak sıcak servis ediliyor. Tatlılar için son bir not elbette “cezerye” Büyük saat kulesi önünde bulunan tarihi bedesten yani kapalı çarşıda, yöreye has cezerye satın almayı sakın unutmayın. 

 

ADANA KEBAP VE ŞALGAM FESTİVALİ

Dünya Rakı Günü olarak anılan ama bu isim bazı kesimlerin tepkisini çekmesi üzerine ismi “Adana Kebap ve Şalgam Festivali” olan her yıl “Aralık” ayının ikinci Cumartesi günü düzenlenen festival: Kazancılar Çarşısı ve Büyük saat civarında yapılıyor.

Festivalde, bu bölgedeki kebapçılarda kebap yeniliyor ve rakı içiliyor. Ancak bu rakı konusu nedeniyle yetkili makamlar, festivale destek vermiyorlar. Hatta, bir aralar Valilik yasaklama kararı aldı, bunun üzerine insanlar başka yerlerde bu festivali kutladılar. Festival dışında da olsa, insanlar bu mekanlardaki kebapçılara yoğun olarak gidiyorlar. 

Adana

NE SATIN ALINIR


Adana’da, geleneksel el sanatları çok gelişmiştir. Keçecilik, koşumculuk, at arabacılığı, demircilik ve bakırcılık, yemenicilik, mermercilik, kilimcilik, hasır ve boyra örücülüğü, İlin önemli el sanatları arasında yer alır. Bunun yanında, ilginizi çekerse, Karatepe kilimlerinden alınabilir.

Adana Altın Koza Film Festivali

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ


Çukurova’nın ürünü pamuğu simgeleyen “Altın Koza Film Festivali” ilk olarak 1969 yılında yapılmıştır. O tarihten bu yana, her yıl zenginleşen içeriğiyle ülkemizin en önemli kültür ve sanat etkinliklerinden birisi olmuştur. Festival 2005 yılından sonra, Dünya Sineması ve Akdeniz Filmleri Seçkisiyle uluslararası kimliğe bürünmüştür. Festival her yıl Eylül ayının son haftasında yapılıyor. Eğer festival zamanı şehirde bulunursanız, Adana şehrinde 5-6 sinema salonunda yapılan festivaldeki filmleri izleyebilirsiniz. 

Adana

GENEL

Adana il merkezinde, merkezi ilçeler: Seyhan, Yüreğil, Çukurova ve Sarıçam’dır. Bunlar arasında: öne çıkanlar Seyhan ve Yüreğil’dir.

Seyhan: denizden 40 km. içeridedir. Seyhan Nehrinin iki yakasına yayılmış olmakla birlikte, batı yakada Seyhan, doğu yakada ise Yüreğil ilçesi yer alır. İki ilçe; 317 metre uzunluğunda ve MÖ.6’ncı yüzyılda yapılmış, 21 gözlü, tarihi “Taşköprü” ile birbirine bağlanmıştır.

Seyhan Nehri: Akdeniz’e dökülen en büyük nehirdir. Tarsus Çayı ile birleşerek, Akdeniz’e dökülür. Seyhan Nehrinin, taşarak şehre zarar vermesinin önlenmesi için, Seyhan Baraj Gölü yapılmıştır. Seyhan Baraj Gölü ise, Seyhan ilçesinin, deniz görünümlü bir şehir olmasını sağlar.

Evet, daha önce söylediğim gibi, merkezin diğer ilçesi: Yüreğil. İlçenin en önemli eseri: Ceyhan nehri kıyısında, bugün Yakapınarı’nın bulunduğu yerde kurulan Misis Antik Kentidir. Kent: Roma ve Memluk Dönemlerinde de önemini korumuştur.

Adana  Tarihi

TARİHİ


Adana’ya ait en eski yazılı kaynak olan Hititlerin Kava Kitabelerine göre: Anadolu’nun en köklü medeniyetlerinden olan Hititler, Adana ve çevresinden: Uru Adanıa (Adana Beldesi) olarak bahsederler.

Yöreye: Milattan Önce yaşayan kavimlere: Danuna ismi verilmiştir. Bir efsaneye göre: gök tanrısı Uranüs’ün, Adanus ve Sarus isimli iki oğlu: savaşarak Adana civarına gelirler. Adanus, adını, kendi kurdukları şehre verir. Seyhan Nehri de: Sarus’un adını alır.

Hitit etkisinde kalan Fenikeliler, tarım ve bitki tanrılarının ismi olan: Adonis’i, bereketli topraklarından dolayı, Adana’ya isim olarak verirler.

MS.7’nci yüzyıldan itibaren, İslam ordularının bölgeye gelişiyle birlikte, Arap tarihçileri Adana isminin, eski peygamberlerden Yasef’in torunu, Ezene’den geldiği fikrini ortaya atarlar.

Türkler: Torosları aşıp güneye indiklerinde, buraya “Çukurova” adını verirler. Çukurova’nın tarihteki adı: Kilikya’dır. Kilikya adını kireç yataklarından almıştır.

Sümerlerden kalma Gılgamış Destanından itibaren, sayısız kaynaklarda, sayısız olaylarla açıklanmaya çalışılan yöre adı çok renkli bir gelişim takip eder.

Evet, Adana’nın tarihsel süreç içindeki hikayesi şöyle.


Eski çağlarda: Adana bölgesini egemenlik altında bulunduran guruplar şunlar: Luvi krallığı, Arzava krallığı, Hitit krallığı, Kue krallığı, Asur krallığı, Kilikya krallığı, Pers Satraplığı, Helenistik dönem, Selökidler, Korsanlar dönemi, Romalılar dönemi ve Bizans dönemidir. 

Çukurova’yı Roma imparatorluğuna dahil eden Pompey döneminde, burada Adana adında bir şehir olduğu biliniyor. Romalılar, erken tarihlerden itibaren şehre gereken ilgiyi gösterirler. Taşköprü’nün büyüklüğü ve sağlamlığı, Adana’nın önemli bir merkez olduğunu ispatlar. Buna karşılık kutsal kitaplarda Adana adı geçmez. Ancak yeni bir inanışın öğretilerini yayan Aziz Pavlus’un, Tarsus ve Antakya arasındaki gidiş gelişlerinde Adana’dan geçtiği kesindir. Bu durum, şehrin Roma geleneklerine bağlı olmasıyla açıklanabilir. 

MS.638 yılında, Emeviler zamanında, Çukurova fethedilmiş, Abbasiler döneminde buraya yerleşilmiştir. MS.1083 yılında, Çukurova Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır. Haçlı seferleri sırasında Ermenilerin eline geçen Çukurova, bir süre sonra yeniden Konya Selçukluları tarafından alınmıştır.

Anadolu’nun, Moğol istilası Anadolu Selçuklu Devleti’ni zayıflatır ve beylikler dönemi başlar. Bu dönemde, Çukurova’da kurulan beylik, Ramazanoğulları olur. Mısır seferine giden Yavuz Sultan Selim, Beyliği Osmanlı Devletine katar. Ramazanoğulları; 1516 yılında Osmanlı eyaleti olmasına rağmen, 1608 yılına kadar içişlerinde serbest bir beylik olarak devam eder. Pir Mansur’un, kendi isteği ile idareyi bırakması sonucu, Osmanlı Devletine, tam bağlı bir eyalet haline gelmiştir.

Adana, bir ada devlete baş kaldıran Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından işgal edilir ve Mısır’a bağlanır. Ancak, 1840 yılındaki Londra Antlaşması ile, bölge, yeniden Osmanlı imparatorluğuna bağlanır.

1840 yılından sonra, merkezi idaredeki bozukluklar ve ağır vergiler yüzünden, aşiretler, merkezi idareye karşı isyan ederler. Bu durum, 1865 yılına kadar sürer. Sonuçta, aşiret reisleri, beylik unvanıyla başka yerlere yollanır, göçebe durumları, gurupları zorla yerleşik hayata geçirilmiştir. 1867 yılında, idari teşkilat kurularak, Adana il haline getirilir.

20’nci yüzyılda, Osmanlı Devletinde, büyük değişiklikler başlar. 1908 yılında: Ermeni, Hınçak ve Taşnak Komitelerinin gayretleriyle, Adana’da büyük bir baskın ve kaçış yaşanır. Ermeni isyanları ile Avrupa Devletlerinin işe karışması ile zemin hazırlanır.

Tüm olaylar sürerken, I. Dünya Savaşına girilir ve 1918 tarihinde Mondros Ateşkes antlaşması imzalanır. Antlaşmayı takiben, 1918 yılında Adana, Fransız işgaline ve ermeni terörüne sahne olur. Fransızlardan destek alan Ermeniler, Türk halkına büyük eziyetler yaşatırlar. Adana halkının bir bölümü, silahlanarak dağlara çekilir, bir bölümü de şehir içinde çete harbine başlar.

Tarihi süreç içinde: işgal biter, Ermeniler kaçar ve Adana ve yöresi; özgürlüğe kavuşur.

Adana

ADANA GÜNLÜK GEZİ PLANI

Önce Seyhan merkez ilçesini gezeceğiz, burası Adana il merkezinin en büyük merkez ilçesidir. Adana şehrinin tüm turistik ve tarihi kalıntıları buradadır, yani şehrin en önemli ve ilgi çeken turistik bölgesi burasıdır.

Seyhan ilçesinin ilk olarak gezilmesi gereken yeri Tepebağ Mahallesidir. Burası Adana şehrinin ilk yerleşim yeri olarak önem kazanır ve geçmişi MÖ 2000 yılına kadar gider. Tepebağ mahallesindeki korunan evleri gezin, görün.

Tepebağ mahallesinde Bebekli kilise var. Önce burayı görün. İsmi ilginç, neden bebekli kilise, ziyaret edin, içine girmeden, dışından bakın, hemen tepesinde bir heykel var, Meryem Ana heykeli, bu heykel bebeğe benzetildiği için kiliseye bu isim verilmiş, ama eminim siz bu heykeli bebeğe benzetmeyeceksiniz, çünkü benzemiyor, peki niye bebekli kilise, bilmiyorum.

Sonra tam ters istikametteki Atatürk Müzesine gidiyoruz. Burası Suphi Paşa Konağı olarak da geçer. Büyük Atatürk, Adana’yı ziyaret ettiğinde bu konakla kalmıştır, konak daha sonra müze olarak düzenlenmiştir.

Müzenin hemen yanında, Sinema Müzesi var. Adanalı sanatçılara ayrılan bu müzede: sinema tarihimize ait bazı objeler ve Adanalı sanatçıların bal mumu heykelleri sergileniyor.

Sonra yeni köprüye doğru yürüyün, yeni köprünün hemen yanında Merkez Park ve bunun kenarında Sabancı Merkez Camisi var.

Merkez park: Türkiye’nin en büyük park alanıdır, park alanının hemen yanında dizili yüksek apartmanlar, burayı New York şehrindeki Central Park’a benzetilmesine sebep olmuştur. Özellikle havuzları görün, dünya haritası bulunan küreli havuz ilginçtir. Sinan Paşa köprüsünden geçin. Adana şehrindeki festivaller burada düzenleniyor.

Sabancı Merkez Camisi: Seyhan nehri kıyısındaki bu caminin en büyük özelliği, çok uzaklardan da görülen uzun minareleridir. Cami Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük camisidir. 1988-1998 yılları arasında 10 yılda yapılan cami, mimari değerleriyle gizli şifreler taşıyor, bu şifreleri ayrıntılı tanıtım yazısında okuyabilirsiniz.

Caminin hemen önünde ise Atatürk Parkı bulunuyor.

Atatürk Parkı; Resmi törenler burada düzenleniyor, güzel bir park, zamanınız varsa, gidin gezin. Buraya yolunuz düşerse aşk ve sadakat köprüsünü görün, hatta bir kilit takın, anahtarını göle atmayı unutmayın.

Sonra kıyıdaki ana caddeden yürüyerek Taş köprüye gidin.

Taş köprü: Seyhan nehri üstündedir. Adana şehrinin simge yapılarındandır. Seyhan ve Yüreğil ilçelerini birbirine bağlar. Köprü MS 384 yılında, Roma döneminde yapılmıştır.

Oradan şehir merkezine doğru ilerleyin.

Ulu camiyi göreceksiniz. Taşköprü ye 200 metre uzaklıktadır. Şehirdeki en büyük ikinci camidir. 1513 yılında Ramazanoğulları Beyliği döneminde yapılmıştır.

Ulu caminin hemen ilerisinde tarihi saat kulesi ve kulenin hemen yanında ise tarihi bedesten ve kazancılar çarşısı bulunuyor.

Tarihi saat kulesi: Hemen Ulu caminin Medresesinin yanındadır. 1881 yılı yapımıdır, kule 32 metre yüksekliğindedir ve ülkemizin en yüksek saat kulesidir, yine bunun da içine girmek mümkün değil, dışarıdan izleyin. Ancak bu kuleyi ziyaret ettiğinizde, kulenin çevresindeki yoğun kalabalığı görünce şaşırmayın, gündüzleri şeker ve lokum satıcıları var, el sanatlarını satanlar var, akşamları ise, kulenin çevresindeki kebapçılar doluyor.

Saat kulesinin hemen yanında: kapalı çarşı yani bedesten, kazancılar çarşısı ve ciğerciler sokağı bulunuyor.

 Tarihi kapalı çarşı, diğer ismiyle Bedesten, 1800’lü yılların sonunda yapılmıştır. Yapıldığında üstü kapalı olduğu için kapalı çarşı diye anılıyor, şimdi üstü açıktır, neden, çünkü Adana’nın iklimi malum aşırı sıcak, sırf iklim nedeniyle çarşının üstü sonradan açılmış.

Kazancılar çarşısı: Hükümet konağı, ulu cami ve yağ camisine komşudur. Bu çarşıda, kalaycılar, bakırcılar, ahşap işlemecileri bulunuyor. Bakır kazan imal edenler var, kalaycılar var. Çarşı Pazar günleri kapalıdır.

Ancak, eğer zamanınız uygun olurda burayı bir Pazar sabahı ziyaret ederseniz, özellikle erken saatlerde (örneğin 06.00 gibi) burada bulunan ciğercilerden ciğer de yiyebilirsiniz.

Ulu camiden sonra Yağ camisine yürüyün.

Yağ camisi ve Ramazanoğulları Medresesi: Ulu camiye yakındır, 1501 yılında eski bir kilisenin, Ramazanoğulları Beyliği döneminde camiye dönüştürülmesiyle oluşmuştur. 1542 yılında ise, hemen yanına medrese eklenmiştir. Caminin özellikle giriş kapısını mutlaka görün.

Yağ camisinden sonra sırada Arkeoloji Müzesi var, burası biraz uzak, yürümek istemeyenler için, taksi tutulması düşünülebilir.

Arkeoloji Müzesi; Reşatbey mahallesi Fuzuli caddesindedir. Müze yeni açıldı, taksi tutarsanız veya sormak isterseniz, Milli Mensucat Fabrikası olarak sorun, yoksa eski müzeye gidersiniz. Burada daha önce Milli Mensucat Fabrikası varmış, fabrika müze olarak düzenlenmiş ve 2017 yılında ziyarete açılmıştır.

Mutlaka gidin ve görün, müzenin tamamını gezin, yaklaşık 2 saatinizi alır, ancak zamanınız az ise, müzede mutlaka görmenizi önereceğim eserler: Hitit fırtına tanrısı Tarhunda’nın taş heykeli, Adana Karataş’ta denizden çıkarılan bronz erkek heykeli, Roma dönemine ait iki lahittir. (bunlar Tarsus ta bulunarak buraya getirilmiş Akhilleus lahdi ve Antropoid lahittir.

Yine uzak bir yerde bulunan Etnografya Müzesine gidebilirsiniz.

Etnografya Müzesi: Kuru köprü mevkiindedir. 1845 yılında yapılan bir kilise sonradan müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müzede özellikle Toroslarda yaşayan aşiretlerin el dokuma kilim örnekleri, halı, heybe, seccade ve yastık örnekleri sergileniyor.

Evet, şehirde zamanınız varsa, yani 2’nci bir gününüz varsa, gezmenizi önereceğim yer Yüreğil ilçesi sınırları içindedir. 

İl merkezindeki bu ilçenin en büyük özelliği, Adana Şakir paşa hava alanının bu ilçede bulunmasıdır.

Yüreğil ilçesinde “Tek kubbeli kübik mescit” i görebilirsiniz. Ulu camiye yakın: Tek kubbeli kübik mescit, akça mescit; 1489 yılı yapımıdır. Yani Adana’nın en eski yapısıdır.

Yüreğil ilçesinde mutlaka görmenizi önereceğim diğer yer ise antik Misis şehridir: İlçeye bağlı, Ceyhan ırmağı kıyısında Yakapınar köyündedir. Burayı ziyaret ederseniz yaklaşık 7000 yıllık bir yerleşim yerini yani Misis şehri kalıntılarını görebilirsiniz. Şehrin ilk olarak Hititler tarafından, MÖ 5500’lerde kurulduğu düşünülüyor.

Burayı ziyaret ederseniz: Höyük ve Akropol çevresindeki çoğu tahrip olmuş surların bir kısmını, sur duvarı parçalarını görebilirsiniz. Geniş bir alana yapılan Nekropol alanında kalkere oyulmuş oda mezarları görebilirsiniz. Günümüzde Adana Arkeoloji Müzesinde sergilenen “Misis Lahdi” burada bulunmuştur. Yine burayı ziyaret ederseniz, Ceyhan (Pyramos) nehri üzerindeki “Misis Köprüsü” nü görebilirsiniz.

Köprü MS 250’li yıllarda Roma döneminde yapılmıştır. Bu köprünün üstünde gezinirken, Lokman hekimin ölümsüzlük sırrı yazılı defterini, bu köprünün üstünden geçerken Ceyhan ırmağına düşürdüğü hikayesini hatırlayınız. Sonra Misis Kervansarayı ve muhteşem mozaiklerin sergilendiği, bulunan mozaiklerin korunması için üstüne müze yapılan “Misis Mozaik Müzesini” görün.

Buraları yani Seylan ve Yüreğil ilçelerini gezdikten sonra yine merkeze bağlı ilçeler Sarıçam ve Çukurova’da bulunuyor ama buraların turistik ve tarihi önemi bulunmuyor. 

Sarıçam

Burası Adana şehrinde Çukurova Üniversitesi merkez kampüsü, İncirlik Amerikan üstü ve Hacı Ömer Sabancı Organize Sanayi bölgesinin bulunduğu bir yerdir yani herhangi bir turistik ve tarihi yeri yok.

Çukurova

İl merkezindeki bu ilçede: özellikle akşamları geniş kaldırımlarda, mevsiminde portakal çiçeği kokuları içinde yürüyüş yapabilirsiniz. Ancak yine burada da Adana şehriyle ilgili herhangi bir tarihi ve turistik yer yok, burada sadece Seyhan Baraj gölü kıyısındaki parklarda ve yollarda yürüyüş yapabilirsiniz.

Sonuç

Adana şehrini ziyaret ederseniz, yukarıdaki gezi planına göre rotanızı yapabilirsiniz. Bu planda kısaca belirttiğim yerlerle ilgili ayrıntılı tanıtım yazıları, görmeyi istediğiniz yerin ilçesine ait yazıda bulabilirsiniz. Adana güzel bir yer, gerek mutfağı, lezzetli yemekleri, kebapları, tatlıları ve içecekleri ile ve gerekse tarihi yerleriyle mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer, mutlaka gidin. 

 

Adana Seyhan

Adana Seyhan


Adana şehrinin merkez ilçelerinden birisidir. Özellikle, Adana şehrinde yaşayanların, üçte ikisi, Seyhan yöresinde yaşamaktadır.

Yani, Adana şehrini ziyaret ettiğinizde, büyük olasılıkla Seyhan ilçesi sınırları içinden de geçeceksiniz.

Burada özellikle görmenizi önereceğim yer: Tepebağ mahallesidir, bir de Taşköprü’den geçerken bu köprünün yüzyıllarca önce yapılmış olduğunu unutmamak gerekir.

Zamanınız varsa, Bebekli kiliseyi ve özellikle kilisenin üzerindeki 2.5 metre yüksekliğindeki tunç Meryem Ana heykelini görmenizi öneririm.

ULAŞIM

Yörede ulaşım: D-400 kara yolu, TEM otoyolu ve demir yolu ile yapılmaktadır. Adana şehrinin merkez ilçelerinden birisi olması nedeniyle, buraya ulaşım, Adana şehrine ulaşım ile aynı değerlerdedir, yani herhangi bir ulaşım sıkıntısı bulunmamaktadır.

TARİH

Tarihi süreç içinde, ilçenin bulunduğu yöre, birçok uygarlığın egemenlik kurduğu bir alandır ki Tepebağ höyüğünde yapılan kazılarda bir kısım tarihi esere, kalıntıya rastlanmıştır.

Şehir, Tepebağ höyüğünün olduğu alanda sürekli yeniden inşa edilerek gelişme göstermiş, bu gelişim Tepebağ’dan sonra Kayalıbağ, Ulucami, Karasoku, Ali Dede, Sarıyakup ve Türk Ocağı Mahalleleriyle güneye doğru ilerlemiştir.

En çok imar çalışmaları, Ramazanoğulları Beyliği (1352-1517) döneminde yaşanmıştır.

Bu günkü anıtsal yapıların birçoğu bu dönemden kalmadır.

19’ncu yüzyıl sonlarına kadar, dar ve çamurlu yolları, tek katlı ve kerpiçten evleri olan Adana şehri: Seyhan nehrinin ıslahı, bölgedeki pamuk üretimin gelişmesi ve beraberindeki sanayileşme sayesinde hızla gelişme sürecine girmiştir. Bu süreç doğal olarak mimariyi de etkilemiştir.

Kerpiç evlerden daha dayanıklı ve görkemli, kagir ve karkas sistemli 2-3 katlı evlerin inşasına geçilmiştir.

Böylece günümüze kadar gelebilen “Geleneksel Adana Evleri” olarak adlandırılan bir yapım tarzı oluşmaya başlamıştır.

Bölgenin tarihi geçmişi, Adana şehrinin tarihi geçmişiyle birlikte değerlendirilir. Seyhan ismi: mitolojide “Adanus” un oğlu “Sarus” tan gelmektedir.

Evet, Seyhan: Adana il merkezinin merkez ilçesi iken, 1986 yılında ayrı bir ilçe olmuştur. İsmini: doğu yakasını oluşturan Seyhan nehrinden almaktadır.

GENEL

Seyhan, Adana ilinin merkez ilçelerinden birisidir. İlçe merkezi, Seyhan nehrinin iki yakasına yayılmıştır.

Batı yakada: Seyhan ve Çukurova, doğu yakada ise Yüreğil ve Sarıçam ilçeleri bulunmaktadır.

Seyhan ve Yüreğil ilçeleri: MÖ. 6’ncı yüzyıla yapılmış, 317 metre uzunluğunda, 21 gözlü, tarihi Taşköprü ile bağlanmaktadır.

Evet, Seyhan ilçesi, Adana ilinde oturan vatandaşların, yaklaşık üçte birine ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye’nin en kalabalık, beşinci metropol ilçesidir.

GEZİLECEK YERLER

Adana Seyhan Tepebağ Mahallesi

TEPEBAĞ MAHALLESİ

Adana’nın ilk yerleşim yeri olan Tepebağ Höyüğü buradadır.

Tepebağ mahallesinin ulaşılabilen kayıtları, MÖ 2000 yılına ait belgelerle başlar. 1360 yılında, Türklerin Tepebağ mahallesini ve çevresini fethetmesiyle devam eder, geleneksel Adana evlerine ait belgelerle sürdürülür.

1998 yılında gerçekleşen Adana depremi, buna bağlı olarak yaşanan göçü ve hasarlı evlerin sit alanında olması nedeniyle onarılamayıp turizme olan etkisi olumsuz olmuştur.

Tepebağ höyüğü, Seyhan nehri ile sınırlı 20 hektarlık bir alana yapılmıştır. 360 x 630 metre ölçülerinde ve 15 metre yükseltiye sahiptir.

Bölgedeki en büyük höyüklerden birisidir. 2013 yılında höyükte kazılar başlamış ve şimdiye kadar yüzeyden yaklaşık 5 metre derinliğe kadar inilmiş ve 6 kültür tabakası saptanmıştır.

Daha derine inildikçe, yaklaşık 3500 yıl öncesine yani Geç Tunç Çağına kadar kesintisiz iskan olduğu anlaşılır.

Her dönemin sosyokültürel ve sosyoekonomik yaşamına ışık tutan mimarinin yanı sıra pipolar, ağırlıklar, kandiller, sikkeler, amphoralar, unguentariumlar, figürinler ve çeşitli çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.

Yine Tepebağ höyüğünde yürütülen kazılarda, Adana kentinin ilk yerleşim yerinin burası olduğu konusunda önemli kanıtlar ortaya çıkmıştır.

Adana Seyhan Tepebağ Mahallesi

Evet, bu kazılar devam ederken, bir yandan da Tepebağ mahallesinin günümüzdeki durumundan söz edelim.

Bir zamanlar, Adana merkezindeki mahallenin çevresi surlarla çevrilidir. Ramazanoğulları Beyliği döneminde burası yerleşime açılır.

Yerleşim alanında, 1495 yılında, Ramazanoğlu Halil Bey’in yaptırdığı konakla başlayan yeni şehirleşme döneminde, yapımı gerçekleştirilen evlerin çoğu ise 18’nci yüzyıldan kalmadır.

Evlerin çoğu, şemsiyeyi andıran geniş saçakları, yüksek tavanları ve cumbalarıyla geçmişin nostaljik havasını günümüze taşıyor.

Ünlü “Adana’nın yolları taştan” türküsüne ilham veren daracık sokaklara açılan kanatlı kapılardan evin avlusuna girildiğinde, yüzlerce yıllık kültür ile karşılaşılır.

Ancak Adana depreminden sonra, mahalle, yıkılan ve bir daha onarılmayan evler nedeniyle, tarihi mahalleyi harabe gibi gösteriyor. Buranın bir diğer özelliği, Adana şehrinde her yer düz iken, burası yokuşluktur.

Evet, bu mahallede, sivil konut mimarisinin en güzel örnekleri bulunuyor. Çünkü Tepebağ mahallesi, Osmanlı döneminde, varlıklı bir Ermeni mahallesidir.

Ermeni mimarisini yansıtan tarihi evler ve taş okullar bulunuyordu.

Tepebağ Lisesi, Cumhuriyetin ilk yıllarında “Amerikan Kız Koleji” olarak eğitim vermiştir.

Hatta bu okul ile Bebekli Kilise arasında yer altından bir bağlantı olduğu söylenir. Ermeniler, o dönemde, Kolejin güneyinde ikamet etmişlerdir.

Adana Seyhan Tepebağ Mahallesi

 

Bölgedeki yapıların birçoğu Sit alanı ilan edilerek koruma altına alındığı için, bu yapılarda bu güne kadar hiçbir onarım faaliyeti de yapılamamıştır.

Ancak, 27 Haziran 1998 Adana depreminde bu konutların birçoğu hasar gördü.

Ardından, Tepebağ bölgesinin bir arkeoloji parkına dönüştürülmesine karar verildi.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi kazı çalışmaları başladı ve bir yandan da 18’nci yüzyıldan kalan gerek evler ve gerekse kamu binaları, deprem sonucu onarılıp restore edilerek butik otellere, kafelere ve restoranlara dönüştürülmeye başlandı.

Ayrıca yine bu evlerde film ve dizi çekimleri yapılıyor.

Ramazanoğlu Konağı, Adana’nın ve Türkiye’nin en eski ev örneklerindendir. Dünyada yapıldığı günden bu yana, hala ayakta olan en kadim evlerden birisidir. 

Mahallenin çevresi çok hareketli olmasına rağmen, içleri çok tenhadır. Çünkü depremden sonra özellikle nüfus iyice azalmıştır.

Son bir not, Atatürk’ün evi Tepebağ mahallesindedir.

Adana Seyhan Tepebağ Mahallesi Atatürk Müzesi-Suphi Paşa Konağı

 

Atatürk Müzesi-Suphi Paşa Konağı

Tepebağ Mahallesindedir. Mustafa Kemal Atatürk, Adana şehrini 9 kere ziyaret etmiştir. 15 Mart 1923 tarihinde eşi Latife Hanım ile şehri ilk ziyaret ettiğinde, Adana’da eski adı Ramazanoğulları ailesinden Suphi Paşa’nın Konağı olan (Tepebaşı Konağı) bu binada iki gece kalmıştır.

13 Ocak 1925 tarihinde şehre geldiğinde ise yine bu konakta kalmıştır. Seyhan nehri kıyısındaki konak, Eski ve Yeni köprü arasındaydı. 1882 yılında Reji Dairesi ve lojman olarak yaptırılmıştı.

1902 yılında Adanalı Suphi Paşa, konağı satın alarak bazı odalar ekletti. Atatürk’ün Adana’ya geleceği öğrenilir öğrenilmez, Adana Belediye Başkanı Ali Münif, onun kalabileceği en uygun yer olarak bu konağı seçti. 

Yapı: 2 katlı, çıkmalı, kırma çatılı, kagir bir yapıdır. Bu özellikleri nedeniyle kültür varlığı olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Evet, burası geleneksel bir Adana evidir.

Daha sonra ise 1981 yılında “Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi” olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır, giriş ücretsizdir.

Konağın güneyinde, havuzlu büyük bir bahçe vardır. Müzeye: nehre bakan kemerli bir kapıdan girilir.

Buradan selamlık denen geniş salona geçilir. Alt katında üç odası, kiler ve mutfak vardır.

Salondan bir merdivenle üst kata çıkılır.

Üst katta, büyük bir salon, odalar, haremlik vardır.

Atatürk, konağın kuzeyindeki caddeye bakan yönünde ve köşede bulunan cumbalı odada yatmış, bitişiğindeki odayı da çalışma odası olarak kullanmıştır.

Çalışma odasında: Maraş işi koltuk, masa, sandalye, telefon, dolap ve Atatürk portresiyle birlikte Kurtuluş savaşı sırasında ve sonrası yıllarda çıkan yerel gazetelerden Yeni Adana, Türk Sözü, Çukurova, Dirlik gazeteleri bulunmaktadır. 

Kütüphanede ise: Osmanlıca ve Türkçe (Latin harfleriyle) yazılı 2000’e yakın kitap vardır. Kitapların çoğu bağış yolu ile sağlanmıştır. 

Konağın bu yönünde ikinci bir giriş kapısı bulunmaktadır.

Müzede, çok sayıda kitap, Atatürk’ün bal mumu heykeli (binanın üst katındaki bu bal mumu heykel, Emekli Subay Nevzat Duruak tarafından yapılmıştır) ve Kuvay-i Milliye döneminden kalma büstler, gazete arşivleri, fotoğraflar, etnoğrafik ürünler sergileniyor.

Burada ayrıca Hatay’ın kurtuluşunu anlatan özel bir oda da vardır.

Bu odanın hikayesi ise şudur “Atatürk Adana’ya geldiğinde, Ayşe Fıtnat hanımın başkanlığında bir gurup Hataylı, Fransız işgalindeki Hatay’dan gelerek Atatürk’ün huzuruna çıkmış ve ona siyah gül hediye etmiştir.

Buna karşılık Atatürk de “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” demiştir. Bu olayı anlatmak için, bu odaya mankenler konmuştur.

Ayrıca ceviz oymalı sehpa, Türk bayrağı ve Hatay’dan gelen heyetin çeşitli boylarda fotoğrafları bulunur.

Her yıl, Atatürk’ün Adana’ya gelişi anma törenleri, 15 Mart tarihinde burada kutlanır.

Adana Seyhan Adana Sinema Müzesi

Adana Sinema Müzesi

23 Eylül 2011 tarihinde açılan müze, Tepebağ mahallesinde, Taşköprü yolunun devamında, eski tahta bir konak içindedir. Tepebağ mahallesindeki sıralı konaklardan ilkinin restore edilmesiyle oluşturulmuştur. 

Konak: 3 katlıdır. Tahta basamaklarla çıkılır. Giriş ücretsizdir. Müzeyi gezmek için 30 dakika ayırmalısınız.

Müzenin ana teması: “Altın Koza” gibi önemli bir film festivaline ev sahipliği yapan Adana şehrinin, sinema sanatına verdiği saygıdır. Altın Koza film festivali hakkında kısa bilgi: festival ilk olarak 1969 yılında yapılır.

O tarihten günümüze kadar her yıl zenginleşerek devam eder ve sadece Çukurova bölgesinin değil, ülkemizin tümünün önemli ve ilgi gören kültür sanat etkinliklerinden birisi olur.

Burada, sinemada emeği geçen Adana doğumlu sanatçı ve yazarların bal mumu heykelleri sergileniyor.

Bunlar arasında hemen göze çarpanlar: Münir Özkul, Muzaffer İzgü, Şener Şen, Yılmaz Güney, Orhan Kemal, Abidin Dino, Adile Naşit, Ali Özgentürk, Orhan Duru, Aytaç Arman, Bilal İnci, Meral Zeren, Menderes Samancılar, Nurhan Tekerek, Mahmut Hekimoğlu….

Balmumu heykellerin bazıları oldukça gerçekçi görülüyor.

Müzede ayrıca: antika fotoğraf makinaları, film afişleri, Yılmaz Güney’in kişisel eşyaları, hapishanede iken karısına yazdığı mektuplar sergileniyor. 

Sinema müzesinde bir de kütüphane bölümü var. Buranın arşivinde: 1891 tarihli Osmanlıca fotoğraf kitabı, Artist ve Ses dergileri, Yılmaz Güney’in ilk romanı Boynu Büyük Öldüler ve birçok usta yazarın eserleri bulunuyor.

Kütüphane arşivindeki kitap toplamı 2000 adettir.

Adana Seyhan Tepebağ Mahallesi Bebekli Kilise

Bebekli Kilise

Tepebağ mahallesindedir. 1880’li yıllardan kalma, St Paul adına yapılmış bir İtalyan Katolik kilisesidir. Ermeni apostolik kilisesi olarak inşa edilmiştir.

1915 yılından sonra Adana’da Ermeni kalmadığından, kilise Katolik cemaate verilmiştir. Ama Ortodoks cemaati tarafından da kullanılmaktadır.

Kilisenin tepesinde, 2.5 metre boyunda, tunçtan yapılmış Meryem Ana heykeli vardır. Bu heykel “bebeğe” benzetilir ve bu yüzden kiliseye “Bebekli kilise” ismi verilmiştir.

Meryem Ana’nın “bebek” olarak adlandırıldığı dünyadaki tek mekandır. Bu kilise ile ilgili, 2005 yılında yaşanan bir olay var, bundan biraz söz etmek istiyorum.

2005 yılında kilisenin Polonya asıllı papazı Niewinski, kilise çevresindeki iş yeri ve dükkanları bedelsiz olarak kilise arsasına katmak ister, ama beceremeyince de kilisenin kapısına “kapalı” yazısı asıp kayıplara karışır.

Bir başka söylentiye göre: Vatikan, kilise çevresindeki eğlence mekanlarının ruhsatlarının iptalini ister, bu istek yerine getirilmeyince kilisenin Vatikan talimatıyla kapatıldığı söylenir.

Öte yandan: mahalleli tarafından söylenenlere göre, kilise çevresindeki arsalar, 1968 yılında zamanın papazı Alponz tarafından, İrfan Ekmekçi isimli bir avukata satılmıştır.

2005 yılında ise, görevli papaz, kilisenin çevresindeki oldukça büyük bir araziyi, kilise arsasına bedelsiz katmak istemiştir.

Tabii bu istek olmamış, kilise çevresindeki eğlence yerlerinin ruhsatları da iptal edilmemiş, sadece imar planında bir koruma alanı oluşturulmuştur. Evet, yine bir olay, 2011 yılında kilise, kılıç ve bıçaklı kişilerin saldırısına uğramış, İsa ve Meryem Ana ikonaları kırılıp, eşyaları tahrip edilmiştir.

Saldırganlar olayın sonrasında yakalanmıştır.

Adana Seyhan Tarihi Saat Kulesi-Büyük Saat

 

TARİHİ SAAT KULESİ-BÜYÜK SAAT

Medresenin hemen yanında, Adana Vakıflar Çarşısı girişinde, Ali Münif Caddesinde, trafiğe kapalı bir alandadır.

1925 yılında İş Bankası tarafından, başka bir meydanda yaptırılan saat kulesinden sonra, burası “Büyük Saat Kulesi” olarak isimlendirilmiştir. İş bankası, küçük saat meydanında, reklamlarında görülen kumbara şeklinde küçük bir saat yapmıştır. (küçük saat kulesiyle ilgili bilgi aşağıdadır.)

Kulenin yapımına 1881 yılında Adana Valisi Ziya Paşa zamanında başlanır ve 1882 yılında Vali Abidin Paşa (Abidin Dino’nun dedesidir) zamanında tamamlanır. 

Kule: resmi dairelerin mesai zamanlarını ve ezan vakitlerini göstermek için yapılmıştır. Çok estetik bir mimarisi yoktur. Küçük tuğlalar kare prizması şeklinde örülerek yapılmıştır.

Bu küçük tuğlaların örme işlemi oldukça zordur. Daha çok tarihi değeri ön plandadır. Saat kulesi, 32 metre yüksekliktedir. Bu yükseklik, burayı Türkiye’nin en yüksek saat kulesi yapar.

İstanbul Dolmabahçe saat kulesinden 5 metre daha yüksektir. (Dolmabahçe saat kulesi 27 metredir.) Kulenin yapılışı sırasında, Osmanlı hakimiyeti altındaki bir çok yerde saat kulesi bulunmasına rağmen, bu kule, en yüksek kule olması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. 

Fransızlar, Adana’yı işgal ettiklerinde, kule Ermeniler tarafından yağmalanıp saat mekanizması tahrip edilmiştir.

Ancak, Cumhuriyet döneminde onarılmış, 1926 yılında, Almanya’dan saat mekanizması getirilerek, kuleye monte edilmiştir.

Kulede bulunan büyük saat, yapıldığı dönemde, modernleşmenin simgesi olarak önem kazanmıştır. Kulenin dört bir yanda, dört saat bulunuyor.

Bu saatler, her saat başında bir çınlama sesi verirler.

Kulenin içinde: hem yukarı çıkan hem de aşağıya yerin altına inen bir merdiven vardır.

Yukarı çıkan, saat mekanizmasının bulunduğu bölüme çıkan merdiven 112 basamaktır.

Kulenin üzerinde, baldaken şeklinde bir köşk olup bunun dört tarafına saatin kadranları yerleştirilmiştir. 

Ancak, söylentilere göre: yerin üstündeki uzunluk kadar, yerin altında da kulenin temelleri uzanmaktadır.

Temel derinliğinin de 35 metre olduğu söyleniyor. 

Kulede bulunan saatin: 92 yıldır her hafta, Adana Büyükşehir Belediyesinden bir görevli tarafından kuruluyor ve bakımı yapılıyor.

Çünkü: Çan’ında “Societe İntibah Tourhan Djemala a co Adana Turkei” yazan saatin mekanizması özeldir ve her hafta kurulması ve yağlanması gerekiyor.

Hatta, bu görevli bir gün saatin mekanizmasının durduğunu gördüğünü, yukarı çıkıp mekanizmaya baktığında ise, saate bir uçurtmanın takılı olduğunu gördüğünü ve uçurtmayı çıkardığında saatin yeniden çalışmaya başladığını söylemektedir.

Kule: Adana şehrinin en iyi ışıklandırılan mekanıdır. Bu yüzden, burayı özellikle akşam saatlerinde, yani ışıklandırıldığında da görmenizi öneririm, ancak elbette yalnız gitmeyin, güvenlik problem olabilir.

Bu arada, hani kapısını açık görüp de, saat kulesine çıkmak isteyenler olabilir, kapının açık olması, saatin bakım ve kurulumunu yapmak için gelen görevlinin bulunduğunu gösterir.

Adana Büyük şehir Belediyesinden gerekli izinler alındığı takdirde, saat kulesinin tepesine çıkıp, şehir manzarası izlenebilmektedir. Bunun dışında kuleye çıkmak mümkün değildir.

Kulenin hemen sağ tarafında bir mezar bulunuyor. Bu mezar Adana’nın ilk valisi olan Ziya Paşa’ya aittir. Ayrıca saat kulesinin hemen yanında güzel bir çay bahçesi vardır.

Saat kulesinin çevresi: kumaşçılar, tenekeciler, sobacılar, tespihçiler, kuyumcular, her türlü gümüş takı ürünleriyle şalvar, oyma sandık satıcıları ve yemek yerleriyle doludur.

Yani iyi bir çevre düzenlemesi yoktur. Gündüzleri şeker ve lokum satıcıları, el sanatları satıcıları, akşamları ise kebapçılar ve kalabalık müşterileriyle doludur.

Özellikle, burayı görmek için bir pazar günü sabahı tercih ederseniz, kuleyi gördükten sonra hemen çevresindeki mekanlarda ciğer ve kebap yiyebilirsiniz.

Adana Seyhan Ziya Paşa Parkı

 

ZİYA PAŞA PARKI

Büyük saat kulesinin biraz ilerisindedir. Ziya Paşa’nın kabrinin bulunduğu bu parkta dinlenebilirsiniz ve Adana’nın lezzetli çay ve kahvesini tadabilirsiniz.

Burada bir ilginç yapı var. Park alanı içindeki bu tarihi yapı, günümüzden 650 yıl önce Ramazanoğulları Beyliği döneminde, Kanuni Sultan Süleyman’ın misafir olarak kaldığı sarayın selamlığıdır.

Burayı da ziyaret edebilirsiniz. 

Adana Seyhan Küçük Saat Kulesi

KÜÇÜK SAAT KULESİ

Burası: “Kemer altı Camisi” nin yanındaki kale kapısından dolayı “Ters kapı” ya da “Tarsus Kapı” diye biliniyordu.

Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında bu meydana saat konulunca, saat bulunduğu semte de ismini vermiş, semtin ismi “Küçük Saat semti” olmuştur.

Saatin mekanizması, sembolik bir kumbara içine yerleştirilmiştir.

Yani, sanatsal olarak değeri olmamasına rağmen, şehrin en işlek caddelerinin kavşak noktasında bulunduğu için dikkat çekicidir.

Burası şehrin en canlı ticaret noktalarından birisidir. Dükkanlar, alışveriş merkezleri ve günün her saatinde kalabalık yollar ve hareketli manzaralar izlenir.

İş bankası, bu saatin mekanizmasının yerleştirildiği kumbaraları, uzun yıllar müşterilerine ve özellikle çocuklara dağıtmıştır.

Adana Seyhan Kapalı Çarşı-Kazancılar Çarşısı-Ciğerciler Sokak

 

KAPALI ÇARŞI-KAZANCILAR ÇARŞISI-CİĞERCİLER SOKAK

Büyük saat kulesiyle aynı yerdedir. Ciğerciler sokak, tarihi çarşı hamamının karşısındaki sokaktadır.

Tarihi Kapalı Çarşı; Ramazanoğulları Beyliği döneminde, 1800’lü yılların sonunda yapılmıştır. Yapıldığı yıllarda üstü kapalı olduğu için bu isimle anılır.

Daha sonraki yıllarda havanın sıcak olması nedeniyle üstü açılmıştır. Sadece “Bedesten” denen bölümün üstü halen kapalıdır.

Birçok deprem ve işgal görmesine rağmen, restore edilerek günümüze kadar ulaşmıştır.

Merkezde konumlandırılmış Hükümet konağı, Ulu cami ve Yağ camisine komşu olan bu çarşıda: kalaycılar, bakırcılar, ahşap işlemecileri gibi yerler vardır.

Yani “Kazancılar Çarşısı” tarihi kapalı çarşıda bakır kazan imal edenlerin ve kalaycıların bulunduğu kısımdır.

Pazar günleri kapalı olan burada: diğer günlerde hala kazancılar, kalaycılar, antikacılar, sandıkçılar, kebap şişleri yapanlar ve yöresel bir tatlı olan tahin helvası üreticilerini görebilirsiniz.

Şehrin alışveriş için en elverişli yeridir. Burayı gezerken hediyelik bazı şeyler satın alabilirsiniz.

Kazancılar çarşısında, her pazar bir hareketlilik yaşanır. Pazar sabahı saat: 05.00’de Ciğerciler Sokağında kurulan ciğer tezgahlarından dumanlar tütmeye başlar, saat 06.00 gibi masalar müşterilerle dolar ve metrelerce uzaktan görülen dumanlar ve alınan koku, sokağa girildiğinde hemen hissedilir. Saat: 09.00-10.00 gibi burası boşalır.

Açık havada, şarkılar-türküler eşliğinde güne ciğer yiyerek başlanır. Evet sabah kahvaltısında zeytin, peynir, reçel yerine acılı ciğer kebabı, çay yerine şalgam suyu içiliyor ve bu gelenek yaklaşık 100 yıldır devam ediyor. Sadece ciğer mi, hayır, sadece sabahın erken saatleri mi hayır.

Burada tarihi kebapçılar da bulunuyor ve bunlara akşam saatlerinde de gidilebilir. Hatta, bir kebapçı dükkanının 1908 yılında açıldığı söyleniyor. Adana’nın bu en eski kebapçı dükkanında, lezzetli kebaplar yemek mümkündür. Fasıllı eğlenceler eşliğinde, salata ve meze çeşitleri de muhteşem güzeldir.

Adana Seyhan Taş Köprü

TAŞ KÖPRÜ

Seyhan nehri üzerindedir. Adana merkez ilçelerinden Seyhan ve Yüreğil ilçelerini birbirine bağlar. Adana şehrinin simgesi kabul edilen bu köprü, kısa bir süre öncesine kadar, dünya üzerinde, üzerinde araç trafiğinin işlediği en eski köprü olarak biliniyordu.

Gelelim köprü hakkındaki mimari bilgilere

Köprü MS 384 yılında Roma İmparatoru Hadrianus (117-138) döneminde, mimar Auxentus tarafından yapılmıştır. Yapılış amacı: Roma askerlerinin ulaşımını sağlamaktır. Ayrıca bölgedeki ticaret ağının da önemli bir parçasıdır.

Adana Arkeoloji Müzesinde bulunan köprü kitabesinde; köprünün mimarının ismi yazılıdır. Bu yazıtta “Gerçek şu ki Auxentius, bu mucize senin eserindir. Daha önceleri, tecrübesiz olan çok kişinin çeşitli teşebbüsleri oldu, fakat onların girişimleri Tarsus çayının dalgaları için bile zayıf oldu.

Sen ise buradaki köprüyü, kemerlerin üzerinde, ebediyet için kurmuşsun” Köprünün 4’ncü yüzyıla tarihlenen kitabesinde, aynı yerde daha önce köprüler yapıldığı, fakat hepsinin yıkıldığı kayıtlıdır. Mimar Auxentius: Senatörlük makamına kadar yükselmiş, Teknik adamların üstadı unvanı ile onurlandırılmış, toplumda saygın konumu olan başarılı bir teknik adamdır.

Auxentus, hem mimar ve hem de Kilikya Valisi olarak görev yapmıştır. Ayrıca, Roma şehrinde bir köprü ve Diana Tapınağının onarımını yaptığı da bilinir. Köprünün uzun yıllar boyunca Seyhan nehrinin sert tabiatına rağmen yıkılmamış olması, yapılırken dönemin en üstün teknolojisinin ve mühendislik bilgisinin kullanıldığını kanıtlar.

Daha sonra İmparator I. Justinyen (527-565) döneminde onarılmıştır. Bu onarım öncesinde; Anazarbus şehrini yıkan depremin köprüye de zarar verdiği düşünülmektedir. Çünkü bu dönemde köprü harap durumdadır ve geçmek tehlikelidir.

İmparator Justinian, önce büyük bir kanal açtırarak nehrin yatağını değiştirtir ve mevcut nehir yatağı kurutulur. Hasarlı taş ayaklar, kuru zeminde yeniden inşa edilir, onarım tamamlanınca nehir eski yatağına döndürülür. Bu bilgi, köprünün ilk inşa edildiği dönemde de yatağının değiştirildiğini gösterir.

Abbasiler döneminde: Harun Reşit (766-809) köprünün giriş ve çıkışına kapı ve mazgal gibi ilaveler yaptırır ve Adana kalesine birleştirmiştir. Hatta, Abbasi halifesi Memun döneminde; köprüden geçenlerden para/haraç alındığı bilinmektedir.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde köprünün kapı ve mazgallarını yazmıştır ancak bunlar günümüze ulaşmamış, sadece kale duvarlarının bazı kalıntıları kalmıştır. Yine Evliya Çelebi’nin köprü hakkındaki yazılarına göre: köprünün uzunluğu 550 adımdır ve 21 gözlüdür, 14 büyük kemeri ile 5 küçük tahliye kemeri vardır. “

9’ncu yüzyılın başında, Harun Reşit oğlu 7’nci Abbasi Halifesi Memun tarafından köprü onarılır.

Osmanlı döneminde en kapsamlı onarım 1847 yılında yapılır. Onarım sebebi, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Adana’yı işgalinde, kalede meydana gelen patlamanın, köprüye hasar vermesi ve 1845 yılında meydana gelen büyük selin, hasarlı kısmı iyice tahrip etmesidir. Bu onarımda, köprünün iki başındaki kapıların üstüne, iki ayrı kitabe yerleştirilmiştir.

Bunlarda, köprünün Sultan Abdülmecit’in emriyle onarıldığı yazılıdır. Köprünün batı tarafındaki tonoz ayağında görülen çok kollu yıldız ve hilal ile oluşan armanın da bu onarım sırasında işlendiği düşünülür. 1879 yılında, köprü yine harap halde iken Adana Valisi Ziya Paşa tarafından onartılmıştır. Onarım kitabesi, Adana Etnografya Müzesinde korunmaktadır.

Adana Seyhan Taş Köprü

Son onarım ise, 1949 yılında yapılır.

Yapıldığında köprü 21 gözlüdür. Ayaklarının genişliği 8,5-9 metredir. Kemer açıklıkları 13.7 ile 17.4 metre arasındadır. Orta kısımdaki kemerin açıklığı 19.6 metreye ulaşır. Kemerlerin bir kısmı tam kemer, bir kısmı sivri kemer biçimindedir.

Ancak Seyhan nehrinin ıslah çalışmaları sırasında kara bölümündeki gözleri taş ve toprakla doldurulmuş ve Abidinpaşa caddesinin altında kalmış olup, 14 gözlü görünmektedir.

Ortadaki büyük kemerde, iki aslan kabartması görülür. Bu aslan kabartmalarının, zaman içindeki onarımlardan birinde eklendiği düşünülmektedir. Ortaçağ tarzındaki aslanların, Selçuklu dönemine ait olduğu düşünülmektedir.

Günümüzde; Abidinpaşa caddesindeki bir iş hanının altında korumaya alınan duvar parçası, köprünün köprünün batıdaki başlangıç kalıntısıdır. Doğu tarafında, köprü bitiminde 60-70 metre öteye uzanan rampa, köprünün bu doğrultuda da uzaması gerektiğini işaret eder.

Zaten, şehrin doğu kapısının bulunduğu semt, günümüzde “Kale kapısı” diye adlandırılır. Köprünün çıkışı da buradadır. Bu isim, şehirden çıkılan yönü değil, köprüden şehre gelişi referans alır.

Doğu-batı doğrultusunda uzanan köprü, günümüzde 319 metre uzunluğa sahiptir. Genişliği 11.40 metredir, batı ucunda genişlik 8.5 metreye düşer. Yüksekliği ise 13 metredir. Köprünün ortası, yanlarından 2.5 metre daha yüksektir.

İlk yapıldığı yıllarda dar olmasına rağmen, daha sonraki yıllarda genişletilmiştir. Gayet uzun olan köprüde, gerekli mukavemeti sağlamak için kalınlığı fazla tutulmuştur. Köprü parke taş döşelidir.

Köprü ile ilgili eski dönem fotoğraflarının bazılarında, köprünün üzerinde kule sanılan bir yapı görülür. Günümüze ulaşmayan bu yapı hakkında yapılan incelemeler sonucu, bu yapının bir kule değil, iki katlı bina yüksekliğinde bir kapalı çarşı olduğu anlaşılmıştır.

Köprü hakkında, tarihteki ilk kayıtların Hitit dönemine kadar gittiği bilinir. Çünkü Roma döneminden önce de, Hititler ve Mısır arasındaki ulaşıma en elverişli yol buradan geçiyordu.

Toroslardaki Gülek Boğazı (Kilikya kapıları) üzerinden Çukurova’ya açılan ve Tarsus ve Adana’ya ilerleyen yol, eski dönemlerden beri kervanların başlıca yoludur. Ortadoğu’ya ve Suriye’ye ilerleyen ordular için daha uygun bir yol yoktur.

Evet, bazı arkeologlara göre, MÖ 1550’lerde Hattuşa şehrinde hüküm sürmüş olan Hitit Kralı Arnuwanda’ya ait Hattuşaş şehri kalıntılarında bulunan taş tabletlerin birinde: Kral, “Adania” ile olan savaşını anlatırken “Adania denilen bir şehirle savaştım.

Önünden bir nehir akıyordu, nehrin üzerinde de bir köprü vardı” demiştir. Ayrıca, bir başka rivayette Hitit Kralı Hattuşili, Suriye’ye giderken, Adana’dan geçmiş ve Seyhan nehri üzerinde bu köprüyü yaptırmıştır.

1860’lı yıllarda, Adana’yı ziyaret eden seyyah Langlois, köprünün Roma İmparatoru Hadrianus (76-138) döneminde yaptırıldığını, adını taşıyan bir kitabenin 1842 yılında mevcut olduğunu yazmıştır, anılan kitabe günümüzde kayıptır.

2007 yılında yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda, köprü araç trafiğine kapatılmıştır, sadece yayaların geçişine açıktır. Bu kapatılmada yeni yapılan köprünün de etkisi olmuştur.

Yeni köprüden buraya su verilmiyor, yani sular çekildiğinden, bu köprünün cazibesi de kalmamış ve ayrıca bu köprünün üstü, halihazırda işportacılarla doludur. Yani köprü günümüzde sadece yaya trafiğine açıktır. Öte yandan, köprü üstünde aşırı yoğun motosiklet trafiği de var, buraya yolunuz düşerse gezerken dikkatli olmanızı öneririm, hızla geçiyorlar.

Adana Seyhan Taş Köprü

Köprünün üstünde, özellikle arka planda “Adana Merkez Camisi” nin görüntüsü muhteşemdir. Köprü geceleri ışıklandırılıyor, ama güzel bir ışıklandırma yapılmamış.

Köprünün hemen karşısında “Atatürk Müzesi” ve “Sinema Müzesi” vardır.

Son bir not: “Adana köprü başı” nakaratıyla ünlenen türkü, Adana şehrindeki bu köprünün ülke çapında ün kazanmasına neden olmuştur. Halen yörede yaşanan bir geleneğe göre: evlenmelerde, eşyalarla birlikte nehrin üzerinden geçilir, diğer yakada danslar edilerek, eğlenildikten sonra, eşyalar eve götürülür. Düğün zamanında da gelin köprüden geçirilir.

Adana Seyhan Ulu Cami

ULU CAMİ

Taşköprü’ye 200 metre mesafededir. Adana Merkez Camisinden sonra, şehirdeki en büyük ikinci camidir. 

Caminin inşasına, 1513 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından başlanmış ve 1541 yılında Piri Mehmet Paşa zamanında bitirilerek ibadete açılmıştır. Esas binanın batı tarafındaki giriş kısmı, Ramazanoğlu Halil Bey tarafından yaptırılmıştır.

Bu giriş kapısının üstünde, kademeli bir sistemle, yukarı doğru sivrilen konik çatının Selçuklu mimarisi karakterinde yapılmış olması, 16’ncı yüzyılda küçük bir beylik halinde bulunan Ramazanoğullarının burada önce küçük bir mescit yaptırdığı, fakat daha sonra Beyliğin büyümesi ve mescidin yeterli olmaması ile bugünkü esas binanın yapılmış olduğu düşünülmektedir.

1000 metre kare alanı kaplayan külliye bölgesinde: cami, türbe, medrese ve bahçe vardır. Haremlik, selamlık ve Ziya Paşa türbesi bulunur. 

Türbede bulunan üç sanduka, tamamen çinilerle süslenmiştir. 

Adana Seyhan Ulu Cami

 

Özellikle duvarları ve iç bölüm mimarisi görülmeye değerdir. Mimaride Roma ve Bizans kalıntıları, bloklar ve sütunlar kullanılmıştır. Siyah taşlarla süslüdür.

Doğu cephesindeki avlu kapısında ve caminin esas mekanının cephesinde, siyah ve beyaz mermer levhalar kullanılarak cephe görünüşüne renk katılmıştır.

Kıble duvarına paralel konulmuş, dört sütun ile iki nef teşkil edilmiş ve sütunlar hafif sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır.

Kıble duvarında çevresi siyah mermerden yapılmış bir bordürle çevrilen mihrabı, bilhassa caminin kıble duvarını kaplayan 16 ve 17’nci yüzyıllara ait çiniler, güzellikleriyle ilk bakışta dikkat çekmektedir.

Cami ve türbede kullanılan bu çiniler, mimariye renk katmış ve göz alıcı bir güzellik oluşturmuştur. Bir kısım çini, İznik yapımıdır. Diğer bir kısım çini ise, mahalli üslup ve geleneklere göre yapılmıştır.

Caminin mihrabı, tamamen çini kaplanmamış, sadece mihrap nişinin altında bir kısım çini kaplıdır. Çünkü klasik dönemde, mihrabın tamamen çiniyle kaplanması tercih edilmiyordu. Mihrap nişinin alt kısmındaki pano, kare çini levhalarla kaplanmıştır.  

Adana Seyhan Ulu Cami

Minare, kare kaide üstünde oturtulmuştur ve doğu portaline bitişiktir. Kaidesindeki madalyonlar ve küçük pencereler, Memlük minarelerini andırır. 

Günümüzde burada çeşitli kurslar (ebru vb.) veriliyor. Son bir not, camide fotoğraf çekilmesine izin vermiyorlar. Camiyi gezerken, çevredeki dükkanlardan cezerye ve lokum alabilirsiniz. Caminin medrese kısmındaki şadırvandan su içmenizi, medrese bahçesinde ise çay içmenizi öneririm. 

Adana Seyhan Yağ Camii ve Ramazanoğulları Medresesi

YAĞ CAMİ VE RAMAZANOĞULLARI MEDRESESİ

Seyhan ilçe merkezinde; Eski Belediye Caddesi üzerinde, Ulu camiye yakın “Büyük çarşı” semtindeki bu cami hakkında: ünlü gezgin Evliya Çelebi: Eski cami olarak söz etmiştir.

1501 yılında Saint Jacques adında yaptırılan bir Ermeni kilisesinin Ramazanoğlu Halil Bey tarafından camiye dönüştürülmesiyle oluşmuştur.

Adana Seyhan Yağ Camii ve Ramazanoğulları Medresesi

1542 yılında Ramazanoğullarından Piri Paşa tarafından medrese ilave edilmiştir.

Fransız bir seyyah olan Bertrandon Broque, caminin bulunduğu yerde, St Jean kilisesinin bulunduğundan söz eder.

Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde, bu camiyi “Yağ camisi” ismiyle belirtir. Çünkü caminin önünde bir zamanlar “Yağ pazarı” kurulurmuş.

Adana Seyhan Yağ Camii ve Ramazanoğulları Medresesi

Mimari özellikler

Caminin en ilgi çeken bölümü: sarı taştan yapılan giriş kapısıdır, burası görkemli görünümü ile dikkat çeker.

Dikdörtgen planlı cami eski bir kilise yapısı olduğu için, kubbe, şadırvan gibi klasik cami mimari özelliklerine sahip değildir. Caminin önünde dört sütun üzerine beş kemer açıklı revak şeklinde, son cemaat yeri vardır.

İç duvarları sıvasızdır, ham taş kolonlarda eski medeniyetlerden kalma kalıntılar yani devşirme malzeme kullanılmıştır. Devşirme ve çok alçak olan sütunlar, sivri kemerlerle birbirine bağlanır. Nef üzerini beşik tonoz örter. Büyük bir avlunun çevresine sıralanan dershane, yatakhane ve çeşitli hücrelerden meydana gelen medresesi vardır.

Medrese 2005 yılında onarılmıştır. Bu arada merak ettiğim bir husus var, caminin girişinde tanıtım tabelasında, caminin eski bir Ermeni kilisesi kalıntıları üzerine inşa edildiği söyleniyor ancak kalıntılar üzerine değil, doğrudan kilisenin tadil edilmesiyle yapılmıştır, yazılanla bilinen sanırım farklı,

Sütunlu avlu görülmeye değerdir. Küçük caminin avlusundan girdiğinizde, hemen karşınıza eskiden dervişlerin konakladığı küçük odalara açılan bir kapı görülür.

Avluya girince hemen sağ yanda, üzerinde bacalar bulunan bir bölüm göreceksiniz, oranın eskiden şarap mahzeni (bazı kaynaklarda ise yağ deposu) olduğu söyleniyor ve daha sonra yer altındaki bu bölüm, abdest alma yeri olarak düzenlenmiştir.

Tabii kiliseden çevrilen yapıya, minare eklenmesi gerektiğinden, minare 24 yıl sonra yani 1522 yılında eklenmiştir.

Evet, son bir not, cami konum olarak; şehrin en iyi ve tanınmış kebapçıları ve şalgam satıcılarına komşudur.

Adana Seyhan Sabancı Merkez Camisi

SABANCI MERKEZ CAMİSİ

Seyhan nehri kıyısındadır. Taşköprü’ye oldukça yakındır. Merkez Parkın sonundadır, yani caminin çevresinde oldukça güzel bir park alanı vardır.

Cami: Türkiye ve Orta doğunun en büyük camisidir. Sabancı ailesi, Diyanet İşleri Başkanlığıyla birlikte bu muhteşem eseri yaptırmıştır. Ancak, caminin yapım maliyetinin % 50’lik bölümü halkın bağışlarıyla sağlanmış, kalan kısım ise Hacı Sabancı ve onun ölümünden sonra ise Sabancı ailesi tarafından karşılanmıştır. Bu yüzden, başlangıçta “Merkez Camisi” olarak düşünülen ismi “Sabancı Merkez Camisi” olarak değiştirilmiştir.

Caminin temeli, 13 Aralık 1988 tarihinde atılmış ve 10 yıl sonra, 1998 yılında açılmıştır. Proje mimarı Necip Dinç’tir. Genel görünüm olarak Sultan Ahmet Camisine, plan ve iç mekan olarak Selimiye Camisine benzer. Bu nedenle, bu camiye: Selimiye’nin eşi, Sultan Ahmet’in kardeşi, Kocatepe’nin çağdaşı denir. 

Mimari özellikleri

Caminin mimari özellikleri, İslam ile ilgili çeşitli bilgilerin belirtisi olarak inşa edilmiştir.

Ana kubbe etrafındaki 4 yarım kubbe: 4 halifeyi, 4 mezhebi, 4 büyük meleği işaret eder. Bir alt kattaki 12 yarım kubbe: İslam’ın tasvip ettiği 12 tasavvuf yolunu ifade eder. 5 normal kubbe: İslam’ın 5 şartını işaret eder.

Sekiz fil ayağı üzerine oturtulan 32 metre çapındaki ana kubbe, burayı, Türkiye’de yerden yüksekliği en fazla olan ve en geniş kubbeli camisi yapar.

Ana kubbe çapının 32 metre olması, 32 farz’ı işaret eder. Kubbenin namaz kılınan koddan itibaren yüksekliği 54 metredir. Bu yükseklik rakamı: 54 farzı temsil eder. 

Ana kubbedeki 70 pencere, Hz Muhammed’in peygamber olduğunda yaşı ve bir günde kılınan 40 rekat namazı gösterir. Avlusunda 28 kubbe vardır ve bunlar Kuran’da adı geçen 28 peygamberi temsil eder.

 İki mekandaki (avluda 28 ve 5 normal kubbe) toplam 33 kubbe: tespih, tahmid, tekbirin ayrı ayrı 33’er defa tekrarını belirtir. 6 minare, İmanın 6 şartını temsil eder.

Minarelerden: Bunlardan ana gövdeye bitişik 4 tanesinin yüksekliği 99 metre ve son cemaat mahallindeki 2 minarenin yüksekliği ise 75 metredir.

4 minarenin 99 metrelik yüksekliği, Allah’ın 99 güzel ismini anmak içindir. Minarelerde 16 şerefe vardır, bu sayı daha önce kurulan 16 Türk devletini temsil eder.

Minareler, beyaz çimento ile fil dişi renginde kırma malzeme karıştırılarak elde edilen betondan, betonarme olarak yapılmıştır. Camiye 5 kapı ve şadırvanlı avluya 3 kapıdan girilir. Bunların toplamı olan 8 sayısı, cennet kapısını simgeler.

Diğer özellikleri

Camide aynı anda 28.500 kişi ibadet edebilmektedir. Camide asansörlü minareye bir verici konmuştur. Bu verici aracılığıyla yapılan telsiz yayını ile, 60 km çaplı bir daire içinde kalan 275 camiye merkezi yayın sistemiyle vaaz yayını yapılmaktadır. Caminin kıble yönündeki sebil çeşmesinden, dini günlerde bal, gül, nar ve su şerbeti akar.

Adana Seyhan Sabancı Merkez Camisi

Caminin içi

Caminin içindeki çiniler, vitraylar ve altın varaklı yazılar görülmeye değerdir. Hat eserlerinin tümü Hattat Hüseyin Kutlu’ya aittir. Cami çinileri, klasik İznik çinisi tekniğiyle yapılmıştır. Kıble cephesindeki dört pano: büyüklük bakımından dünyanın en büyük cami panoları olarak kabul edilir.

Tüm nakış eserleri ve çinilerin desenleri, Mimar Nakkaş Semih İrteş’e aittir. Mihrap, minber, kürsü, taç kapı ve diğer kapılar mermerdir. İç ve dış aydınlatma ve iç seslendirme projeleri, Philips tarafından yapılmıştır. Klimalar kolonlara gizlenerek görüntü kirliliği önlenmiştir.

Adana Seyhan Yeni Cami-Abdürrezzak Antaki Camisi

YENİ CAMİ-ABDÜRREZZAK ANTAKİ CAMİSİ

Kuruköprü’den küçük saate giderken Özler caddesi üzerindedir. Oldukça merkezi konumu nedeniyle ulaşımı kolaydır.

Yeni cami, kitabesine göre Osmanlı döneminde 1724 yılında Adana şehrinin ünlü zenginlerinden Abdürrazzak Antaki tarafından yaptırılmıştır. Minare ise, 1729 yılında, Abdullah oğlu Ali Beşe tarafından yapıya eklenir. Cami halk arasında “Antaki” ismiyle de bilinir.

Mimari özellikleri

Caminin mimarisi, çok kubbeli ulu cami planı tipindedir. Arap-Memlük mimari etkileri taşır. Mısır-Kahire şehrindeki Memlük yapılarını hatırlatır. Taş işçiliği dikkat çeker. Özellikle kıble cephesindeki taş işçiliği görülmeye değerdir. Pencere kenarlarına küçük sütunlar yerleştirilmiştir. Pencerelerin çevresi, içleri bitki motifleri bulunan rozetlerle süslenmiştir. 

Tavanda 10 küçük kubbe vardır. Minare güneybatıdadır. Ancak minaresine altından girilen ender camilerden biridir. Minare mükemmel görünüyor. Harimin kuzey duvarının doğu ucunda, 3.53 metre genişliğinde, büyük bir kemerli kapı giriş açıklığı vardır.

Ancak kemerin üst kısmı yok edilmiştir. Buraya büyük bir betonarme kiriş eklenmiştir. Caminin minare kürsüsünün caddeye bakan tarafında, Osmanlı dönemi güneş saatlerinin güzel bir örneği vardır. Ancak taştaki aşınma nedeniyle saat görüntüsü bozulmuş, saat mili yoktur.

1998 Adana depreminde, cami hasar görmüş, Cami derneği tarafından onarımı yaptırılmıştır. Bu onarımda, caminin kubbelerinde bulunan çatlaklar sıvanmış, cami iç beden duvarının derzleri yenilenmiş, tüm ahşap imalatlar yeniden yapılmıştır.

Ancak bu onarımda, caminin temel ve temel zemininde herhangi bir inceleme veya güçlendirme çalışması yapılmamış ve ardından, kubbe, minare ve beden duvarında çatlamalar olmuştur.

Tüm bu hasarların giderilmesi için, 2012 yılında cami büyük onarımdan geçirilmiştir. Yaklaşık 290 yıldır ilk defa tadilata alınan caminin onarım çalışmaları 14 ay sürmüştür ve bu onarım çalışmalarında, cami bahçesinde bulunan ek kısım yıkılarak tarihi doku korunmuştur.

Ek bölüm bodrum kata taşınarak cemaat kapasitesi arttırılmıştır.

Adana Seyhan Çarşı Hamamı

ÇARŞI HAMAMI

Eski Belediye caddesi üzerinde, Saat kulesinin karşısındadır. Hamam yapısı, Adana şehrinin en büyük ve en eski hamamıdır.

1529 yılında Ramazanoğlu Halil Bey oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapı: düzgün taşlarla örülmüş ve mermerlerle kaplanmıştır.

Adana Seyhan Çarşı Hamamı

Giriş kapısı üzerindeki kitabesi, taş oymacılığın en güzel örneklerinden birisi olarak dikkati çeker. Kitabe ve motiflerle süslemelerin altında, 1945 yılında Nuri Has tarafından onarım yapıldığını gösteren mermer levha bulunur.

İçeride soyunmalık bölümündeki kubbenin de taş işçiliği mükemmeldir. Ilıklık bölümünde, yerdeki döşeme, farklı renkli mermerlerden yapılmıştır. Bu döşeme, Ramazanoğullarının yakın ilişkide bulundukları Suriye ve Mısır mimari stillerinden etkilendiklerinin kanıtıdır.

Hamamın üstü, 16 x 43 metre ölçülerinde ve üzeri beş kubbe ile örtülüdür. Yapıldığı  dönemlerde, suyu büyük oluklarla Seyhan ırmağından getiriliyordu.

Hamam yapısı, 1945 yılında restore edilmiştir, yapıldığı tarihten itibaren sadece “Hamam” ismiyle bilinmektedir. Günümüzde de işlevini sürdüren hamamda, ana caddeye bakan kapısındaki taş işçiliği görülmeye değerdir.

Adana Seyhan Adana Kalesi

ADANA KALESİ

Seyhan ırmağı ve Taşköprü’nün batı kıyısındaki höyük üstündedir. Tepebağ ve Kayalıbağ mahallelerini çevreleyen bir konumdadır. 

Kale, yontma taştan yapılmış olup, MS 781 yılında Abbasi halifesi Harun Reşit tarafından yaptırılmıştır. Çevresi 300 metre kadar olan kalenin, doğu yönünde Seyhan ırmağı akar ve gövdeyi yalayıp geçer.

Kalenin öbür üç tarafı ise, su dolu hendeklerle çevrilidir. Sultan 4. Murat: Bağdat seferine giderken, Adana şehrine uğramış ve kale içinde Ramazanoğlularının yaptırdığı bir sarayda konaklamıştır. 

Kaleden günümüze, sadece Geç Roma dönemine ait sur kalıntıları kalmıştır. Çünkü kale surları, 1836 yılında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa tarafından yıktırılmıştır.

Bu yüzden, kaleden geriye sadece “Tarsuskapısı” ve “Kalekapısı” denen iki parça duvar kalmıştır. Kale kapısı, Taşköprü’den şehre girişte bulunur ve halen bu semtin adı “Kalekapısı” olarak geçer.

Tarsuskapısı ise, Küçük Saat Meydanında bulunan Kemer Altı Camisi civarındadır, Tarsus yönünde olduğu için Tarsuskapı ismi verilmiştir.

Bu yüzden, Kemer Altı Camisi, Tarsus Kapı Camisi olarak da bilinir. Fransız seyyah Lucas, 1706 yılında Adana’ya geldiğinde, Adana kalesi hakkında şunları yazar “Adananın ortasından Paris şehrindeki Sen nehri büyüklüğünde Çakıt (Seyhan) ırmağı geçer.

Bu nehrin kenarında ise şehrin kalesi vardır. Çevresi 300 metreden fazla olmayan bu kalenin içinden, büyük gözlü bir taş köprüye geçiliyor ve buradan şehrin dışına çıkılıyor.

Bu köprünün sağ kolu üzerinde büyük su kemerleri ve bunların alt taraflarında da nehirden su çeken su depoları bulunuyordu.

Büyük kemerli su yolları, ırmaktan alınan suyu kanallar vasıtasıyla şehre gönderiyordu. Bu kale, küçük olmakla birlikte sağlam bir temel üzerine yapılmıştır.

Bir gün kaleyi gezerken: üzerinde kuleleri bulunan surun, kale kadar eski olan kapısından içeri girdim. Bu kapının alt tarafı büyük demir levhalardan, üst tarafı da kalın at nallarından yapılmıştı.

Buradan sonra dar yollardan geçerek muhafızların oturduğu garnizona ulaştım. Bundan sonra surları dolaştım.

Surlarda küçük bir top ve birkaç tane de mühimmat deposu vardı.

Fakat bunların hepsi boştu, kalede başka görülmeye değer bir şey yoktu.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Adana kalesi hakkında şunları yazmıştır “Şimdilerde sadece sur kalıntıları görülen Adana kalesinin sonunu getiren ise Osmanlıya karşı ayaklanma başlatan Kavalalı oğlu İbrahim Paşa, Adana’dan çekilirken, ardında hiçbir iz bırakmamak adına, önce şehirdeki cephaneliği havaya uçurmuş, ardından ise Adana kalesinin surlarını yıktırmıştır”

1836 yılında yıkılan surlar, ne yazık ki, takip eden dönemde yeniden yapılmamıştır. 

Adana Seyhan Hasan Ağa Camisi-Hasan Kethüda Camisi

HASAN AĞA CAMİSİ-HASAN KETHÜDA CAMİSİ

Ali Ağa mahallesinde, Yağ camisinden 150 metre güneydedir. 

Cami, klasik Osmanlı dönemine ait, şehirdeki tek örnek camidir. Mimarı bilinmemektedir ancak caminin planının Mimar Sinan tarafından çizildiği söyleniyor.

Cami, 1558 yılında, Ramazanoğlu Halil Bey’in kölesi Hasan Kethüda ile yine azatlı kölesi Atike tarafından yaptırılmıştır. 

Hasan Kethüda: Ramazanoğlu Piri Paşa, şehir dışında iken, sorumlu olduğu Ulu Caminin yapımı sırasında artan malzeme ile bu camiyi yapmıştır. Çünkü her iki caminin mimari elemanları arasında büyük benzerlik vardır.

Özellikle, kubbeleri örten oluklu kiremitler, çiniler ve mihrap ile minberdeki renkli taş işçiliği büyük benzerlik gösterir. Ancak söylentilere göre, bunu duyan Ramazanoğlu Piri Mehmet Paşa, ceza olarak onun başını kestirmiştir. 

Caminin yapımı 25 yıl sürmüştür. 

Giriş kapısının kuzey duvarı görülmeye değerdir, burada oymalı süslemeler vardır. Caminin güney duvarında, 1671 yılında Çukurova’ya gelen Evliya Çelebi’nin imzasını taşıyan bir mermer yazıt vardır. Caminin minaresi 1730 yılı yapımıdır ve tek şerefelidir.

Ancak: 1814 ve 1946 yılında yapılan büyük onarımlar sonucunda, camide büyük değişiklikler yapılmış olup, orijinal kısımlar harim, minare ve son cemaat yerinin bir bölümüdür.

Harimin kuzeyini boydan boya geçen ahşap mahfilin alt yüzü, zengin ve başarılı kalem işleriyle süslüdür. Ahşap kapı kanatları geometrik ve pencere alınlıkları ise bitkisel motifli çinilerle süslenmiştir. 

Adana Seyhan Çoban Dede Parkı ve Çoban Dede Türbesi
Adana Seyhan Çoban Dede Parkı ve Çoban Dede Türbesi
Adana Seyhan Çoban Dede Parkı ve Çoban Dede Türbesi

 

ÇOBAN DEDE PARKI VE ÇOBAN DEDE TÜRBESİ

Seyhan nehrine hakim bir tepe üstündedir. Türbenin çevresi, Çoban dede parkı olarak düzenlenmiştir. Güzel bir manzaraya sahip olan park, Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmıştır. Özellikle yapay şelaleler güzeldir, motopom ile gölden çekilen sularla bu yapay şelaleler oluşturulmuştur. 

Adana Seyhan Çoban Dede Parkı ve Çoban Dede Türbesi

Burasıyla ilgili bir hikaye anlatılmaktadır. Bir zamanlar, Adana şehrinin eski yerleşim yerinden, göl kenarına doğru taşınması nedeniyle Seyhan gölü çevresinden geçen Adnan Menderes Bulvarı yeni açılmıştır.

Bulvarın çevresinde parklar ve dinlenme alanları düzenlenir. Bir gün Çoban dede türbesinin bulunduğu bu alanda da, alanın düzeltilip doğal bir park alanı haline getirilmesi için iş makinaları, dozerler ve kepçeler gönderilir.

Ancak: bu iş makinaları tepeyi yok etmek için çalıştırılmak istendiğinde, bunlar bir türlü çalıştırılamaz. Çalışanların tepeye kepçe vurmaları ile kepçeler kırılır, bir süre sonra mezar fark edilir ve türbe yapılır.

Uzaktan buraya baktığınızda, türbenin bulunduğu yerin çevresinin iş makinaları ile oyulduğu, türbenin bulunduğu bölümün ise bir kule gibi kaldığı görülür. Bu durum, biraz önce yazdığım öyküyü hatırlatmaktadır. 

Yine anlatılanlara devam edelim, malum burası, özellikle Adanalılar tarafından yoğun olarak tercih edilen bir yerdir.

Çoban dedenin gerçek ismi bilinmiyor ve türbenin bulunduğu bu tepede koyunlarını otlatırmış, bu yüzden çoban dede olarak isimlendirilmiştir. Niğde’nin Bor ilçesinden gelmiş ve 1848 yılında burada vefat etmiştir. 

Adana Seyhan Çoban Dede Parkı ve Çoban Dede Türbesi

Türbe, bakımsız iken 1981 yılında onarılmıştır. 2015 yılında ise, Çoban dede parkının bir bölümüne kuş cenneti ve mini hayvanat bahçesi yapılmıştır. Burası elbette özellikle çocukların aşırı ilgisini çekmektedir. 

Adana Seyhan Merkez Park

MERKEZ PARK

Reşatbey Mahallesi, Fuzuli caddesindedir. Park yapılmadan önce, bu bölgede şehir otogarı, nehrin taşmasına karşı önlem olarak boş bırakılan alanlar ve narenciye bahçeleri bulunuyordu. 

Adana Seyhan Merkez Park

Bu alandaki 100 ev yıkılarak, buraya 2004 yılında burada Türkiye’nin en büyük parkı yapıldı. Kenarlara dizilmiş uzun sıra sıra apartmanları ile, park alanı Amerika’daki Central Parka benzetiliyor. 

Parkın bir ucu Sabancı Merkez Camisine çıkıyor. Diğer ucunda ise, Galeria Alışveriş merkezi bulunuyor. Seyhan nehrinin iki yakasına kurulmuştur. Özel aracınızı, hemen parkın altındaki otoparka bırakabilirsiniz. Evet, 330 dönümlük park oldukça büyüktür. Burayı gezmek için en az 2 saat ayırmalısınız. 

Park alanı içinde: 67 tür bitki var, bitki ve ağaçların toplamı 400 bin kadardır. Ayrıca 40 tür kaktüs bulunuyor. Yani bir anlamda, Adana şehrinin bir açık hava bitki koleksiyonu müzesi gibidir. Turunç ağaçları ayrı bir güzelliktedir. Park alanında, 12 tane havuz bulunuyor.

Bu havuzlardan üzerinde dünya haritası olan küre çok ilgi çeker. Mermerden yapılmış heykeller var. Parkı çevreleyen bölümde, 3 kilometrelik yollar var, bunlardan bir tanesi koşu yolu olarak düzenlenmiştir, ikincisi ise bisiklet ve gezi faytonu yoludur. 

Yine park alanı içinde, 300 kişi kapasiteli amfi tiyatro vardır. Burada çeşitli gösteriler düzenleniyor. 

Park alanında: Kıbrıs savaşına katılmış gemi, tanklar ve uçakları görebilirsiniz. Saltanat kayıklarına binerek nehirde gezebilirsiniz. 

Adana Seyhan Merkez Park

Nehrin üzerinde akşamları ışıklandırılan Sinanpaşa asma köprü var. Bu asma köprü, nehrin üstünden karşı kıyıya geçmeyi sağlıyor ama fazlaca sallanıyor, telaşlanmadan geçebilirsiniz. Kullanılan bitkilerin arasına, değişik hayvan figürleri yerleştirilmiştir. 

Parkta, parkı baştan sona gezdiren tren var, tren özellikle çocukların ilgisini çekiyor ama ailecek binebilirsiniz. Burada festivaller düzenleniyor ve özellikle festival zamanlarında park aşırı kalabalık oluyor.

Son yıllarda “Lezzet Festivalleri” ve “Portakal çiçeği festivali” bu park alanında yapılıyor ama bu sırada elbette aşırı kalabalık, aynı zamanda park alanının çimlerini de perişan ediyor. 

Adana Seyhan Merkez Park

Park alanının bir diğer sıkıntılı yönü, son yıllarda burada oldukça yoğun göçmen nüfus bulunmasıdır ve özellikle akşam saatlerinde güvenliğe dikkat ediniz.

Öte yandan, bu göçmen yoğunluğu parkta birçok çöp yığını oluşmasına da sebep oluyor, park alanı oldukça kirlidir. Siz yine de gidin, bu büyük parkı görün, gezin.

Adana Seyhan Adana Etnografya Müzesi

ADANA ETNOĞRAFYA MÜZESİ

Kuru köprü mevkiinde, 1845 yılında yapılan bir kilise, sonradan terk edilmiş, Fransız işgali sırasında, Fransız askeri hastanesi olarak kullanılmıştır. 

Bu yapı, 1924 yılında ise, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi olarak düzenlenmiştir. Türkiye’nin en eski on müzesinden biridir.

Ancak, 1972 yılında, eserler, yeni yapılan müze binasına taşınmıştır.

Ardından, bu kilise restore edilmiş ve 1983 yılında Etnografya Müzesine çevrilerek ziyarete açılmıştır. 

Müzede 2775 adet Etnografik eser sergileniyor ve bunlar arasında özellikle Çukurova köyleri ve Toroslarda yaşayan, Çukurova’nın yerlileri olarak anılan Türkmen ve Yörük ailelerine ait günlük eşyalar ilgi çekiyor. 

2016 yılının ilk günlerinde müzenin ismi “Adana Kuruköprü Kilisesi Anıt Müzesi ve Geleneksel Adana Evi” olarak değiştirilmiştir. 

 

Bahçe

Müze bahçesinde: sülüs, küfi ve nesih hatla yazılmış mezar taşları ve kitabeler sergileniyor. Bunlar arasında ilgi çekenler: Misis hanı kitabesi, Taşköprü ve Misis köprüsü onarım kitabeleri, Osmanlı devlet arması bulunuyor. 

Adana Seyhan Adana Etnografya Müzesi

 

Etnoğrafik Eserler

Burası 4 bölüme ayrılmıştır. Bunlar: Istar bölümü, Yörük çadırı bölümü, Şark odası ve Panolar bölümleridir. Istar bölümünde kilim örnekleri var, Yörük çadırı bölümünde ise kara kıl çadır kurulmuştur ve içi düzenlenmiştir.

Şark odası bölümünde, ortada bir mangal ve giyinmiş Türkmen kızı mankeni görülüyor. Panolar bölümünde: Toroslarda yaşayan aşiretlerin el dokuma kilim örnekleri, halı, heybe, seccade, yastık örtüleri sergileniyor. 

Müzenin bir de vitrinler bölümü bulunuyor. Bu bölümde: vitrinler içinde bazı objeler sergileniyor. 

Adana Seyhan Adana Arkeoloji Müzesi

ADANA ARKEOLOJİ MÜZESİ

Seyhan Reşatbey Mahallesi Fuzuli Caddesindedir.  

Müze, burada daha önce kurulu “Milli Mensucat Fabrikası” yerine yapılmıştır. Biraz bu fabrikadan söz etmek istiyorum.

Fabrika 1907 yılında, Seyhan ilçesi, Döşeme Mahallesi ve eski istasyon civarında, Aristidi Kozma Simyonoğlu tarafından “Simyanoğlu Fabrikası” ismiyle kurulmuştur. Adana’nın en eski sanayi kurumlarından biridir.

Fabrika; Atütürk’ün talimatıyla, 1927 yılında el değiştirmiş, dönemin iş adamları tarafından hazineden satın alınmış ve “Milli Mensucat Fabrikası” kurulmuştur. Bu dönemde, fabrikada üretilen “Aslan” markalı iplikler, ülke genelinde yoğun talep görmüştür.

1978 yılında, fabrika biriken borçları nedeniyle, yeniden devlete geçmiş, üretime ara verilmiş ve 1983 yılında yeniden açılmış ama bu kez adı “Milsan Mensucat” olmuştur.

Adana sanayisi için bir okul niteliği taşıyan fabrika, aynı zamanda Türk Edebiyatı için de ilham kaynağı olmuştur. Yazar Orhan Kemal, önemli eserlerinden biri olan “Bekçi Murtaza” kitabını, fabrikadan esinlenerek yazmıştır.

Hayatının bir döneminde, bu fabrikada memurluk yapan yazarın ünlü romanındaki baş karakter “Murtaza” fabrikada gece bekçisidir. 

Evet, fabrika binası müze olarak düzenlenerek: 18 Mayıs 2017 tarihinde “Dünya Müzeler Günü” nde ziyarete açılır. 

Adana Seyhan Adana Arkeoloji Müzesi

 

Ancak tüm üniteler devreye girmemiş, sadece 1’nci Etap çalışmaları tamamlanmış, Arkeoloji bölümü açılmıştır. Tamamen bittiğinde, müzenin Türkiye’nin en büyük müzesi olacağı söyleniyor, sergileme alanı 68 bin metre kareyi bulacak, arkeoloji, mozaik, Etnografya, tarım, sanayi ve kent müzeleri olarak bir kompleks yaratılacakmış.

Ayrıca sergi ve konferans salonları, açık hava sineması, kafeterya ve restoranı da bulunacakmış. 

Müze oldukça güzel dizayn edilmiş, içeride dinlenme yerleri var. Eserlerin bilgilendirme yazıları yeterli, fotoğraf çekilmesine izin veriliyor. Müzede gezinirken, dinlendirici bir müzik sesi geliyor.

Önce girişte barkovizyon gösterisini izleyin, bu gösteride: Adana ve ilçeleri tanıtılıyor. Bence mutlaka zaman ayırıp izleyin. 

Adana Seyhan Adana Arkeoloji Müzesi

Ardından, müzede bulunan 8 salonu gezmeye başlayabilirsiniz. 

Bu salonlarda: Prehistorik dönem eserleri, Hitit, Asur, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait heykeller, lahitler, steller, sunaklar ve büstler, cam, pişmiş toprak ve bronzdan yapılmış çeşitli kaplar, altın takılar ve diğer arkeolojik buluntular sergileniyor.

Bu buluntular arasında, özellikle Gözlü kale, Yumuk tepe, Sirkeli ve Misis kazılarında ele geçenler özel bir önem kazanıyor ve bunlar Çukurova’nın zengin tarihine ışık tutan özgün eserlerdir. 

Müzede daha çok Roma dönemi eserleri var. Ayrıca Likya bölgesinde (günümüzde Adana, Mersin yörelerinde) bulunmuş Hitit ve biraz da Osmanlı dönemi eserleri bulunuyor. Çoğunluğu ise “Anavarza” antik kentinden yani Doğu Roma’nın başkentinden gelmiştir. 

Adana Seyhan Adana Arkeoloji Müzesi

 

Teşhir edilen eserler arasında, ilgi çeken ve özellikle görmenizi önereceklerim şunlardır (eğer müzeyi tamamen gezmek için en az 2 saat gibi yeterli zamanınız yoksa, doğrudan bu eserleri görmenizi öneririm, çünkü bu eserler, müzenin yıldız eserleridir); Hitit Fırtına Tanrısı Tarhunda’ya ait taş heykel, Anadolu Hiyeroglif Yazılı Stel, Babil Steli, Adana Karataş’ta denizden çıkarılan bronz erkek heykeli, Roma dönemine ait mermer “Antropoid Lahit” ve “Akhilleus Lahti” dir. 

Akhilleus Lahti: Tarsus’tan getirilmiştir, yüksek kabartma biçiminde Troya savaşlarını betimleyen mermer bir lahittir. 

Yine heykel salonunda, Seyhan baraj gölü suları altında kalan “Augusta” antik kentinden getirilen “Medusalı Lahit” ve Karataş-Magarsus antik kentinden getirilen insan boyutundaki bronz “Karataş” heykeli mutlaka görülmelidir. 

   

 Müzenin son bölümünde: yakın çağ ve tarihe ait eserler sergileniyor. 

En sonunda, yorgunluk gidermek için, müzenin kafe bölümünü ziyaret edebilir, hediyelik eşyaların satıldığı bölümü gezebilirsiniz. 

Adana Seyhan Atatürk Parkı

ATATÜRK PARKI

Merkez Park’tan Stad önündeki Ziya Paşa caddesinden geçip düz giderseniz, buraya ulaşırsınız.

Eskiden bu bölgedeki araziler değerli değilmiş, bir dönem burada Giritli göçmenlere tahsis edilen baraka tipi konutlar varmış, derme-çatma binaların bulunduğu bölge “Giritli Mahallesi” olarak bilinirmiş. Stadyum tarafında eskiden Ermeni Mezarlığı, Sabuncuzade camisinin olduğu yerde ise Müslüman Mezarlığı varmış. Hatta yine bu bölge yağışlı günlerde tam bir bataklık oluyormuş.

Günümüzde ise çok güzel bir park alanı haline getirilmiş ve bu güzel park alanına büyük önderimiz Atatürk’ün ismi verilmiş.

Atatürk Parkı, bölgede her türlü restoran, kafe ve eğlence merkezinin bulunduğu bir yer olarak önem kazanıyor. Resmi bayram törenleri burada Atatürk heykelinde yapılıyor.

Şehrin ortasında, dinlenip nefes alınabilecek, yeşillikler içinde, süs havuzları ve yürüyüş parkurlarıyla ilgi çeken bir park, özellikle palmiye ağaçları ayrı bir hava katıyor. Park’ta “Aşk ve Sadakat Köprüsü” var, Avrupa’da benzerlerine göre kötü bir taklit olmuş, burası bir tür “Kilit Takılan Köprü” konumuna sokulmuş, kilit takılır, anahtarı göle atılır, böylece sevdiğiniz kişi ile olan bağınızın anahtarı sonsuza kadar gölün derin sularında kalacak ve sizi kimse ayıramayacaktır.

 

Ancak aşırı kilit takıldığını göremedim, saçma bir uygulama, zaten aşırı kilit takılsa, köprünün ağırlığını etkiler.

Ayrıca, Atatürk Caddesi girişinde “I Love You Adana” yazısı bulunuyor, ziyaretçiler burada fotoğraf çektiriyorlar.

Şehir dışından gelenler zamanınız varsa bence buraya bir uğrayın, güzel bir yer.

Adana şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.