Isparta Sütçüler;
Sütçüler ilçesi, il merkezi Isparta’ya 123 km uzaklıktadır.
Hitit metinlerinde bugünkü Sütçüler ilçesi topraklarının içinde bulunduğu bölgenin ismi Pitaşşa olarak geçer. Bölge MÖ 334-323 tarihleri arasında Büyük İskender’in kontrolüne girer. Ölümünden sonra ise Sleukosların eline geçer. MÖ 188 döneminde Seleukoslar Toroslara kadar olan kısımlardan geri çekilirler ve bölge Romalılar tarafından Bergamalılara bırakılır. MÖ 188-133 yılları arasında Bergamalılar döneminde bölgede Sağrak köyü yakınlarındaki Adada, Kesme civarında Kocaköy Asarı ve Kasımlar yolu üzerinde Zorzila bulunur.
395 yılında bölge Bizans sınırları içinde kalır. 1204 yılında ise Anadolu Selçuklularının eline geçer. 1301 yılına kadar, Feleküddin Dündar Bey tarafından kurulan Hamitoğulları Beyliği hakimiyetine girer. 1868 yılında Bucak, Cumhuriyetin ilk yıllarında ise “Bavullu” olarak adlandırılan nahiye merkezi, bulunduğu yerin dağlık ve engebeli olması nedeniyle, dağ anlamına gelen “Cebel” adını almış, 1938 yılında bucak, İlçe yapılmıştır.
GENEL
İlçe Isparta ilinin güneyindedir. Kuzeybatısında Eğirdir ve güneyinde Antalya-Serik ve Manavgat ilçeleri vardır. Rakımı 250 metre ile 2500 metre arasında değişir.
GEZİLECEK YERLER
SEFERAĞA CAMİİ
İlçe merkezinde Cami mahallesindedir. Giriş kapısında yapım tarihi olarak 1184 yılı yazılıdır. Cami, genel özellikleri itibarı ile, ana mekanı kare planlı, ana mekanın kuzeybatı köşesinde minaresi ve kuzey cephesinde son cemaat yeri bulunan bir yapıdır. Kesme ve moloz taş kullanılarak yapılmıştır.
Cami, kare mekanlıdır ve tek kubbe ile örtülmüştür. Kubbe içi çevresi ve yüksek kottaki pencere çevrelerinde renkli kalem işi süslemeler vardır. Üst kattaki pencereler: çeşitli geometrik biçimlerde vitray şeklindedir. Minarenin yapım tarihi 1590 yılıdır. Bahçede sekizgen bir şadırvan vardır.
ADADA
Savaşın ve dinin merkezi. Adada antik kenti: Türkiye’de ayakta kalan antik kentler içinde, hemen hemen en önemlilerinden biri olmasına rağmen, burası hala görmezlikten geliniyor. Özellikle: antik şehrin tam ortasından yol geçirilmesi, inanılacak gibi değil. Buraya gittiğinizde göreceğiniz kalıntılar o kadar muhteşem ki, sanki daha yeni yapılmış gibi, dimdik ayakta durmaya çalışıyorlar.
Yeri
Isparta-Sütçüler karayolu üzerinde, Sağrak köyüne 2 km ve il merkezine ise 90 km uzaklıktadır. Isparta’nın ve Kovada Gölünün güneydoğusunda bulunan antik kent: Eğirdir’den sonra Sütçüler’e uzanan asfalt yoldan, 50 km. gidildikten sonra ulaşılır.
Ayrıca: Isparta’yı, Antalya’ya bağlayan yeni Aksu yolundaki Kovada-Eğirdir ayırımından, Adada şehrine ulaşmak mümkün. Ancak: bu yolun bir kısmı daha tamamlanmamış durumdadır.
Genel
Pisidia bölgesi şehirlerinden biridir. MÖ. 7000 yıllarından itibaren, Anadolu’da önemli bir kültür bölgesi olarak öne çıkmıştır.
Çevresi: çam ve ardıç ağaçlarıyla kaplı tepelerle sarılmıştır. Bölgenin değil, Anadolu’nun en sağlam kalabilmiş antik kentlerinden biridir. Bölge halkı: bu yöreyi, Karabavlu yaylası olarak isimlendirmiştir.
Sütçüler ilçesinin eski adı olan “Baulo” ve “Karabaolu” veya “Karabavlu” adlarının ise “Aziz Paul” adından geldiği düşünülüyor. Çünkü: Aziz Paul: Perge bölgesinden, Antiokheia (Yalvaç) bölgesine geçerken: buradan geçmiştir.
Adada şehrinin adı: Anadolu’nun eski yerli halkının dili olan “Luwice” yada “Pisidce” dilinden geldiği düşünülmektedir. Bunun yanında: Ada kök sözcüğünün “Uda/hisar/kale” sözcüklerinin birleşiminden türemiş olduğu başka bir varsayımdır.
Ünlü coğrafya bilgini Strabon’a göre: kentin ismi, ilk olarak: MÖ. 1’nci yüzyılda, Artemidoros tarafından anılır. Hierokles ise, kent ismini “Odada” olarak yazar.
Adada kentinde bilinen ilk sikke:
MÖ. 1’nci yüzyılda basılmıştır. Bu sikkelerin: bir yüzünde boğa başı (Bukranion), diğer yüzünde ise geometrik merkezli, üç başak (triskeles) kabartması bulunur. Bu kabartma: güç simgesidir. Aynı kabartmanın işlendiği bir taş: Batık kentte bulunmaktadır.
Kentin, Romalıların egemenliğine geçmesinden sonra basılan paralarda ise: bir yüzünde, o dönemin imparatorluğunun başı, diğer yüzünde ise Zeus, Athena ya da aslan postu sarınmış Herakles başı kabartmaları görülür.
Roma döneminde: kentlerin bir imparator tapınağına sahip olması ve ona bekçilik yapması “Neokoros ünvanı” olarak tanımlanıyordu. Adada şehri, bu şerefe layık görülen ender kentlerden biridir.
Şehrin Hikayesi
Adada şehrinin adı, ilk kez MÖ.1.yüzyıl yazarlarından, Artemidoros tarafından verilmiştir. Ünlü coğrafya bilgini Strabon, Ptolemaios ve Bizans tarihçesi Hierokles’in yazılarında görülür.
Ancak kentin tarih sahnesine çıkışı: Termessos şehrinde bulunan bir antlaşma metnidir. Bu metin: MÖ. 2’nci yüzyıla tarihlenir. Bölgenin önemli kentlerinden olan: Termessos şehri ile, Adada arasındaki bu dostluk antlaşması; bazı araştırmacılara göre, bu iki kent arasında, ortak düşmanları olan “Selge” kentine karşı yapılmıştır. Kent: Termessos kenti için, paralı asker temin etmektedir.
Adada ve Termessos şehirleri: dışta Selge ve içte demokrasi düşmanlarına karşı yardımlaşmak için bu anlaşmayı kabul etmişlerdir. Antlaşmanın tarafları: karşılıklı olarak, herhangi bir saldırı veya demokrasiyi yıkma girişimine karşı birbirlerinin yardımlarına koşmayı taahhüt ederler. Sonuçta, bu antlaşma: hem Termessos ve hem de Adada şehri için, büyük önem taşır. Bu sayede: iki kentin, idari açıdan demokratik bir yapıya kavuştuğu ve şehir devleti (polis) benzeri bir statü kazandıkları görülmektedir.
Bu antlaşmanın bir diğer özelliği de: bu iki kent halkı arasındaki kan bağı bulunmasıdır. MÖ. 133 yılında, Bergama krallığının dağılması ve topraklarının Romalılara kalmasından sonra: Pisidia kentlerinin çoğunluğu, bölgede, bağımsızlıklarını devam ettirmişlerdir.
Adada şehrinin ilk sikkeleri, bu dönemde basılmıştır. Yapı faaliyetleri ise: MS. 212 yılında çıkarılan bir kanunla, İmparatorluk toprakları üzerinde yaşayan herkese “Roma Vatandaşlık Hakkı” verilmesi sonucu: hız kazanmış, ancak, MS. 3’ncü yüzyılda bu hızını kaybetmiştir.
Ünlü coğrafya bilgisi Strabon’a göre:
Dağlarda yaşayan Pisidialılar, komşuları olan Kilikyalılar gibi, tiranlar tarafından yönetilen, ayrı kabileler halinde yaşarlar ve korsanlık yaparlardı. Ancak, Pisidialıların en önemli özellikleri, bağımsızlıklarına düşkün ve savaşçı bir karaktere sahip oluşlarıydı.
Buna en iyi örnek, MÖ. 333 yılında, Büyük İskender’e karşı ölümüne direnen “Sagalossos” halkıdır. Bu durum: Pisidialıların, geçim kaynaklarından birinin, askerlik olduğunu ortaya koyar.
Yine yazılı belgelere göre: Adada şehri, Antiokheia’nın Pisidia’daki yardımcı piskoposudur. Adada şehri: MS.325, 381, 451, 692 ve 787 yıllarında, çeşitli kentlerde toplanan, dini meclislere (konsil) temsilci göndermiştir. Bu şunu göstermektedir ki: Adada şehrindeki hayat, MS. 9’ncu yüzyıla kadar sürmüştür.
Bu arada: bir kısım Adadalı’nın: Büyük İskender’den sonrası Helenistik kralların ordularında hizmet vermek amacıyla, anayurtlarından ayrılarak, gurbette paralı asker olarak çalışmışlar. Bunun kanıtı: Kıbrıs’ta ve Fenike’de bulunan, Adadalı askerlere ait mezar taşlarıdır.
Daha sonra:
Türklerin Anadolu’da yayılmaya başlamaları sonucu: Pisidia bölgesinde, Selçuklu egemenliğine karşı direnişler olmuşsa da, III. Kılıç Arslan, 1203 yılında, Isparta’yı alarak, Uluborlu, Eğirdir ve Yalvaç’a; Türkmen Aşiretlerini yerleştirmişlerdir. Bölgede: daha sonra, Hamidoğulları Beyliği kurulmuş ve bu beylik de, 1390 ve 1422 yıllarında: Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Adada şehri: o günlerden bu yana, harabe olarak yaşamını sürdürmektedir. 1970 yılında, antik kentin içinden geçirilen “Yeniköy” yolu, ziyaretçilerin harabeye kolayca ulaşımını sağlamaktadır. Son yıllardaki turizm hareketlerine paralel olarak, Adada antik şehri kalıntıları, oldukça fazla sayıda ziyaretçi çekmektedir. Ancak: kenti tahrip ederek, içinden geçirilen yolun kaldırılması gereklidir. Daha sonra ise, antik kentin çevresinin tel örgü ile kapatılıp, koruma altına alınması şarttır.
Adada Antik Kentinde Gezilecek Yerler-Kalıntılar
Kent bulunduğu yerin dağlık arazi olması sebebiyle, fazla tahrip olmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Adada antik kenti kalıntıları: Erikli tepe ile, Aktepe arasında yayılı bulunuyor. Kalıntılar arasında: en göze çarpanı: iç içe geçen Agora-Forum-Helenistik kule üçlüsüdür. Nekropol alanı ise, birçok antik kentin aksine pek zengin değil, birkaç kırık lahitten başka bir şey yok. Elbette, kırık lahitler, define avcıları tarafından parçalanmış lahitler.
Ana cadde
Kent alanının geometrik eksenindedir. Büyük taşlarla döşelidir.
Akropol ve Hellenistik Kuleleri
Savunma amaçlı yapılan akropol, kent düzlüğü ile vadi arasındaki bölümde bulunan kayalık alandadır. Akropol çevresi sur duvarları ve kulelerle çevrilidir.
Açık hava toplantı yeri
Akropolisin batı kısmında bulunuyor. Burası: kentin halk meclisinin toplanıp, şehrin sorunlarını tartıştığı, açık hava toplantı yeri. 20 basamaklı ve yaklaşık: 1000 kişilik. Avlu kısmında: yerdeki taş döşemeler hala duruyor, bunları görebilirsiniz. Meydanın üstü: günümüzde sütunlar, kabartmalı ve yazıtlı taşlar, heykel kaideleri parçaları dolu.
Bu arada: antik kentin amblemi olduğu tahmin edilen “üç koşan bacak” kabartması bulunan taşı, mutlaka görmenizi öneriyorum.
Roma forum ve bazilikası
Toplantı yerinin önünde, sonradan yapılmış, kentin alışveriş ve idari merkezi olan forum ve bazilika var. Adada forumu: 32×45 metrelik bir alanı kapsıyor. Forum alanının tabanı düzgün taşlarla kaplı. Forumun ortasında: büyük bir sarnıç var. Batısında cadde, diğer iki yanında ise stoalar (sütunlu galeri) bulunuyor.
Forumun kuzeyinde: doğu-batı yönünde bir bazilika var.
Anıtsal çeşme
Forumun güneydoğu kısmında: anıtsal bir çeşme bulunuyor.
Bizans bazilikası
Adada antik kentinin en büyük kilisesi. Vadinin batı kısmında. Kilise, burada eski bir yapının teras ve iç duvarlarından yararlanılarak, Bizans döneminde inşa edilmiştir.
Çarşı binası ve yönetici sarayı
Yoldan, şehir merkezine gittiğinizde, burada, yolun yan kısmında bir bina göze çarpıyor. Bu yapının bazı duvarları, hala dimdik ayakta. Bu yapı, muhtemelen şehir yöneticisinin sarayı.
İmparatorlar ve Aphrodite Tapınağı
MS 200-210 yıllara arasında yapılan tapınak, basit ve yuvarlak planlıdır. Çevresinde sütun sırası yoktur. Antik kentin içinden geçen Yeniköy yolu altında kalmıştır. Podiuma ait bloklar üzerinde bulunan yazıtta “Tanrı İmparatorlar ve Baba kenti için, kentin dostu, İmparatorlar kültünün Başrahibi, kurucu kentin oğlu ve halk meclisine 4 kez seçilmiş olan Tlamos oğlu Antiokhos, karısı Başrahibe, Hoplan kızı Anna ve oğulları, kentin dostları, Tlaomos ve Antiokhos ile beraber Aphrodite kült heykelini, tapınağı ve tapınağa ait süslemeleri ve kaplamaları adadılar ve diktiler” yazar.
İmparatorlar ve Zeus-Serapis Tapınağı-B Tapınağı
Yapıdan düşen taşlar olduğu gibi yerdedir. Tapınak korint tarzındadır. 4 sütunludur. Saçaklık seviyesine kadar ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Tapınağın ön kısmı yıkılmıştır, temel kalıntıları kalmıştır. Çıkışı sağlayan merdivenler tahrip olmuştur. Kornişler konsollu olup yıkılan bloklar orijinal yerlerinde durmaktadır.
Esas tapınak kısmının bütün duvarları çatıya kadar ayaktadır. İçeri girişi sağlayan kapının yan söveleri düşmüştür. Duvarların en altında, büyük olan temel taşları vardır. Sonra işlemeli alt taşlar ve üstünde blok taşlar 11 sıradır. Bir büyük, bir küçük dizilmiştir. En üstte, üç şeritli arşitrav vardır. Kornişler düşmüştür. Sütunlar çok kalın ve uzundur. Sütun çapı 60 cm ve uzunluğu 360 cm dir. Alt ve üstler kırıktır. Temel taş uzunluğu 142 cm, en altta 30 cm yüksekliktedir.
Tapınağın önünde, anıtsal sunak vardır. Arşitrav bloklarındaki yazıtların ilki, yapının 5-6 metre doğusundadır. Üç satır yazıt vardır. Yazılar üstten alta doğru küçülür. Diğeri tapınağın ön tarafından büyük sütunun altında kalmıştır. Üç satırdır.
Araştırmacı Sterret tarafından 1888 yılında kopya edilen yazıtta “Tanrı-İmparatorlar Zeus Megestos Serapis ve Baba kenti için onun karısı, Hoplan kızı, başrahibe Anna ve onların oğulları Tlaamos ve Antiokhos, tapınağı ve heykelleri, çevresindeki stoalar atölyeler ve bütün süslemeleriyle beraber adayarak dikti” yazar. Tapınak, Severuslar döneminde (MS 180-210) yılları arasında yapılmıştır.
İmparator Traianus Tapınağı-C Tapınağı
İon tarzındadır. Tapınağın çatı ve yan duvarları, olduğu gibi içe yıkılmıştır. Batı duvarının ön kısmı, çatıya kadar ayakta kalabilmiştir. Tapınağın diğer günümüze ulaşan duvarları, 1-2 metre yüksekliktedir. Yapı gri kireç taşı bloklarından yapılmıştır. Bloklar düzgün kesilmiştir.
Yapının doğu kısmında, tapınağın ön kısmına kadar gelen bir blok taş döşemesi vardır. Tapınak dikdörtgen şeklinde, 15 x 11.20 metre ebatlarındadır. Antik şehir içindeki en büyük tapınaktır. Ön cephesinde 6 sütun vardır. Kaynaklara göre, imparator Traianus, MS 114 yılında, bazı Psidia kentlerini ziyaret etmiş ve tapınak bu ziyaret öncesinde ziyaret anısına yapılmıştır.
İmparatorlar Tapınağı-A Tapınağı
Yapının taşları, yerde olduğu gibi durmaktadır. Tapınak İon tarzındadır. İkisi yanlarda, dördü önlerde olmak üzere toplam 6 sütun vardır. Yan duvarlar, saçaklık seviyesine kadar sağlamdır. Yan duvarların temeli: düz şerit, iyon sima, çukur profil, 4 iyon simadan oluşan temel taşları üzerine: 130 x 58 cm boyutlu ve 52 cm kalınlıkta duvar taşları 9 sıradır. En üsttekinin yüksekliği biraz azdır.
Temel yüksekliği 85 cm dir. Arka alınlığın yarısı sağlam durumdadır. Tapınağın ön cephesi, düzgün yontulmuş gri kireç taşındandır. 97 x 72 cm boyutlu, dikdörtgen çerçeveli bloklarla örülmüş kapı 7 sıradır. Temeli 42 cm yüksekliktedir. Kapı anıtsaldır. Kapı genişliği 3.5 metredir. Küçük kapı yoktur. Tapınağın önündeki sunak ve merdivenler toprak altındadır.
Arka çatısı üzerindeki elemanların yarısı durmaktadır. Tapınağın önünde sütunlu avludan, platformu kalmıştır.
Araştırmacı Sterret tarafından, 1888 yılında kopya edilen yazıtta “Tanrı imparatorların iki kez rahipliğini yapmış olan kurucu kentin oğlu, Probusluk yapmış Nikomakhos’un oğlu Theodoros, bu tapınağı Tanrı İmparatorlara ve kente, ksoanon ve heykelleriyle birlikte kendi parasıyla yaptırdı ve adadı” yazar.
Bu tapınağın Traianus Tapınağı gibi, Roma döneminde, MS 114 yılından önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu tapınağın en önemli özelliği: tam bitirilmemiş olan tapınağın doğu duvarında, antik dönem taş ustalarının nasıl çalıştıklarını ve ince işçiliği hangi aşamalardan geçirerek yaptıklarını gösteren izlerin bulunmasıdır.
Mezar Anıtı
Mausoleiom; ev görünüşünde anıtsal bir mezardır.
Tiyatro
Kent düzlüğünün batısında, tepe yamacına inşa edilmiştir. Sahne binası ve orkestra kısmı, toprak altındadır. Cavea (seyircilerin oturma yerleri)’nın uçları, kısmen görülmektedir. Tiyatronun kapasitesi, yaklaşık 3000 kişidir. Roma tarzında yapımına başlanmış olan tiyatro, hiçbir zaman bitirilememiş.
Oturma sıralarının, yalnızca 7 sırası tamamlandıktan sonra; toprağa gömülmüş. Sahne binası ise, hiçbir zaman yapılmamış. Bu tiyatro: Anadolu’daki antik tiyatrolar arasında: günümüze kadar en iyi korunmuş tiyatrolar arasında bulunuyor.
İyi korunmuş olmasının nedeni, sanırım hiçbir zaman bitirilememiş olması ve o dönemlerde, yani eski çağlarda toprağa gömülmüş olması nedeniyle, sağlam kalabilmiş. Böylece: yapı, 2000 yıl boyunca, doğa tarafından deprem ve diğer tüm doğal koşullardan korunarak günümüze kadar gelebilmiştir.
Uzun yıllar toprak altında kaldığından: diğer antik tiyatrolara nazaran açık renkli bir görüntüye sahiptir. Ancak ne var ki, kireç taşı beyazlığını korumuş olan bu taşların: bir süre sonra bu renklerinin bozulacağı kesin. Yani: koyu gri renklere bürüneceği kesin.
Kral yolu
Kent; Caralis (Beyşehir) Gölünün batı kıyısını izleyerek Antiocheia (Yalvaç), Neapolis (Şarkikaraağaç), Tibririada (Aksu), Adada (Karabavlu) üzerinden Pednelissos (Kozan) ve Perge (Aksu) antik kentine uzanan antik yol üzerindedir.
Halk dilinde, kral yolu olarak adlandırılan, Anadolu’da eşi-benzeri olmayan, vadiden şehrin güneyine bağlanan bir antik yol. Bu yol: aşağıdan, dağın yamacına doğru kıvrılarak şehre ulaşıyor.
Yolun yapımında: yontulmuş dev taşlar kullanılmış. Bu taşlar o kadar büyük ki, bazıları yolun genişliğinde. Üzerinden, binlerce yıl geçmesine rağmen, taşların birçoğu yerinden oynamadan, günümüze ulaşmış. Dev granit bloklardan oluşan antik yolun, yaklaşık 500 metrelik bölümü, çok iyi durumdadır.
Bu taşların bulunduğu yol üzerinde, bir zamanlar: insanlar, hayvanlar, askerler, yük taşıyanlar. Buraları gezerken, bu ortamı yaşamanız lazım.
Resmi Bina
Dikdörtgen planlıdır. MS 1’nci yüzyılda Roma döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Doğu duvarı ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Altta küçük üç pencere deliği vardır. Üstte, ortada bir pencere ve yanda daha büyük pencere (kapı da olabilir) vardır.
Bu duvarın iç kısım blokları düşmüştür. Bloklar düzgün kesilmiş gri kireç taşından yapılmıştır. Yapının diğer duvarları, yarıya kadar yıkılmıştır. Kuzey duvarında, batı duvara yakın bir yerde 1 metre genişlikte, 1.5 metre yükseklikte dikdörtgen bir giriş kapısı vardır.
Kuzey ve güneyde yapıya bitişik duvarlar uzanır. Bunların araları, dikdörtgen bölümlere ayrılmıştır. Dükkan olduğu tahmin edilen bu temeller, forum meydanına kadar uzanır.
Haber Tanrısı Hermes ve Ay Tanrıçası Selene Kabartması
Burada: Dionysos ve Tykhe (Şans Tanrısı) adına: bir zamanlar, şölenler yapılıyormuş. Agorada: dört yanı bezeli bir yazıt var. Bu yazıtta: aşk falı bezenmiş, yılanlı sopası ile yol ve haber tanrısı Hermes, omuzlarında doğa boynuzlarıyla ay tanrıçası Selene kabartması var. Bunlar: diğer parçalarla birlikte, Isparta Müzesinde bulunuyor.
Genellikle: arkeolojik alanlarda, bu tür kabartmalara rastlanılmıyor. Bu antik kentte; daha önce söylediğim gibi, kentin sembolü olarak değerlendirilen “üç ayak kabartması-triskeles ” figürü var. Bu isim: kentte, Zeus’a verilen bir isim. Çünkü: Zeus’a her kentte ayrı isim verilerek tapınılıyormuş.
ZORZİLA KALINTILARI
İlçe merkezine bağlı Kasımlar kasabasında, yolun batısında yaklaşık 5 km uzaklıkta ve kasabanın kuzeybatısında, Kurşunlu Tepesinin doğu eteğinde bulunan şehrin ismi bilinmemektedir. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla, küçük bir dağ kentidir. Kalıntılara yerel olarak “Zorzila Harabeleri” denilmektedir.
Kent, eğimli bir araziye oturmakta olup, kent üzerindeki yapıların yerleştirilmesi için teraslanmıştır. Kent, muhtemelen Roma döneminde kurulmuş olmalıdır. Kent üzerinde podyumlu bir yapı, doğu kenarı basamaklı bir toplantı alanı ve güneyinde bir yapı bulunur. Bu yapıların güneyinde eteği çevreleyen birçok yapı kalıntısı ve kuzeyde bir tapınak kalıntısı vardır.
KOCAKÖY ASARI ANIT MEZARI
Kesme kasabası 5 km kadar güneyindeki tepe üzerinde bulunan Kocaköy Asarının kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kuzey ve batısı, Köprüçay vadisiyle sınırlanmıştır. Şehrin ismi bilinmemektedir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre küçük bir dağ kentidir ve muhtemelen Hellenistik dönemde kurulmuş olmalıdır.
Örenyerinin doğusunda giriş kapısı kısmında Yunanca stilde bir yazıt bulunmaktadır. Kentin kesin çevresi, kısmen ayakta duran bir surla çevrilidir. Kent içindeki en önemli mimari yapı tamamen yıkılmış durumda olan prostylos planlı tapınaktır.
Ören yerinde ana kayaya oyulmuş dikdörtgen biçimli dört adet sarnıç ilginç birer mimari gösterir. Ören yerinin güneydoğusunda sur duvarına yaklaşık 500 metre uzaklıkta, yerel taş ve harçtan yapılmış, tonozlu 3 nefli yapı kompleksi vardır. Doğudaki nefin tahrip edilen arka duvarından içeriye girildiğinde, sağa ve sola doğru ilerleyen dehlizler görülmektedir.
Ören yerinin güneybatısında, sur duvarının dışındaki düzlükte, biri sağlam biri yıkık iki mezar anıtı vardır. Bunlar yöresel kireç taşından yapılmıştır. Kuzey-güney istikametindeki mezar anıtının podyumu doğal kayanın düzleştirilmesiyle oluşturulmuş birkaç basamak şeklindeki kaidenin üzerine oturmaktadır.
Alttan ve üstten silmelerle sınırlandırılmış podyum köşeleri, biraz çıkıntılı bırakılarak paye görünümü verilmiştir. Podyumun kuzey cephesinde 3 dikdörtgen taş sırasında, dört satırlık Yunanca bir kitabe vardır.
Mezar anıtları, kaideli olup üzerine İonik tapınak tarzında lahit mezarlar oturtulmuştur. Kapak kısa yüzlerinde Medusa kabartması vardır. Mezar anıtısın güney kısmı boydan boya tahrip edilmiştir.
TAŞKAPI HARABELERİ
İlçe merkezinin güneybatısında, kuzey-güney uzantılı bir sırt üzerindedir. En yüksek noktası: 1024 metre yükseklikteki Asartepedir.
Taşkapı harabelerinin bulunduğu alan: 1500 metre uzunlukta ve 500 metre genişliktedir. Kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi yoktur. Kentin girişinde bulunan, büyük blok taştan yapılmış giriş kapısı, halk arasında “Taşkapı” diye bilinir. Bu kapı, sur duvarlarıyla bütünlük gösterir. Sur duvarları: Hellenistik dönem özelliği gösterir.
Giriş yolu: ana kayaya oyulmuş basamaklarla düzenlenmiştir. Taşkapı olarak adlandırılan girişten sonra: geniş bir meydan bulunur. Bu meydandan sonra, yoğun maki bitki örtüsü alanı kaplamıştır. Yerleşim alanı içinde: ana kayaya oyulmuş, hatıl delikleri ile kendini belli eden mekanlar vardır.
Ayrıca yerleşimin en üst noktası olan Asartepe üzerinde Geç Roma-Erken Bizans dönemine ait sur duvarları bulunmakta olup, bunlar burada bir iç kalenin varlığını gösterir. Alanda yoğun olarak bulunan seramikler: daha çok mutfak kabı özelliğinde Roma ve Bizans dönemine aittir.
ESKİ MEZARLIK
İlçe merkezine bağlı Sağrak köyünün kuzeyinde, Sağrak çeşmesi mevkiindedir. Mezarlık köyün kuruluş tarihiyle çağdaştır. Günümüzde de gömü yapılmaktadır. Mezarlığın güneyi orman arazisine komşudur. Batıya doğru eğimli bir arazi üzerindedir. Eski mezar taşları yöresel malzeme kullanılarak yapılmıştır. Özellikle mezarlığın kuzeyindeki ulu meşe ağaçları dikkat çeker.
ABLA PINARI ÇEŞMESİ
İlçe merkezine bağlı Boğazköy Aytaşı mevkiindedir. Eski Sütçüler-Isparta karayolu üzerinde, Boğazköy mezarlığının yaklaşık 50 metre kuzeydoğusundadır. Yöreye özgü olan köfke taşından yapılmıştır. Köfke taşından kırma çatılıdır. Tek cepheli ve haznesizdir. Cephesi sivri kemerli, sağır nişlidir. Kemer köşelerinde, bir tanesi bezemesizdir.
Diğerinde ise, kalkan kabartmalı Roma dönemi mimari parça devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Nişin üzerinde çeşmenin 1952 yılında onarım gördüğüne ait yazıt vardır. Yöre halkı tarafından “üçtaş arası pınar kaynağı” olarak adlandırılan kaynak, çeşmeye kuzey cepheden bağlantılıdır.
KİLİSE KALINTISI
İlçe merkezine bağlı Çandır köyünde Kırcazeytin mahallesindedir. Yaklaşık 3 metre eninde, 7 metre boyunda, doğu-batı ekseninde, derinlemesine dikdörtgen, tek nefli ve apsisli, moloz taş ile yapılmış, küçük bir kilise kalıntısıdır. Ayakta kalan duvar yüksekliği 2 metredir ve 70 cm kalınlığındadır. Apsis kıvrımına yaklaşık yarım metre mesafede, kuzey ve güney duvarla birer pencere açıklığı ile yine kuzey ve güney duvarlarının batı duvarı köşesine yakın karşılıklı birer adet mazgal açıklığı bulunmaktadır.
SIĞIRLIK KALESİ 1
İlçe merkezine bağlı Sığırlık Asar mahallesindedir. Yüksek bir tepe üzerinde, kuzey yamaçta kurulmuştur. Dikdörtgen planlıdır. Köşelerde birer kule vardır. Kalenin aşağı tarafında barınma üniteleri yıkılmış, sadece sur duvarları kalmıştır. Erken Bizans döneminde yapıldığı tahmin edilen kalenin geçiş yolu üzerinde koruma amaçlı kullanıldığı tahmin edilmektedir. Oldukça sağlam olup tamamına yakını korunarak günümüze ulaşmıştır.
SIĞIRLIK KALESİ-2
İlçe merkezine bağlı Sığırlık ve Çandır köyü arasında, karayolu ortasında, bir tepe üzerindedir. Doğu-batı yönünde uzanan kalenin, Erken Bizans döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Moloz taş ve harç kullanılmıştır. Doğu, güney ve batıda birer giriş kapısı vardır. Sur duvarları sağlamdır. Doğu duvarında üç pencere açıklığı bir kilise varlığını düşündürür. Bu yapının altında sarnıç vardır. Kalenin orta bölümünde bazı bina temelleri görünür. Köşelerde birer kule yer alır.
SÜLÜKLÜ TEPE KALESİ
İlçe merkezine bağlı Yeşilyurt (Sülüklü göl) mevkiinde vadiyi kuzeyden çevreleyen doğal tepe üzerinde doğu batı yönünde uzanır. Yaklaşık yüksekliği 1 ile 4 metre arasında değişir. Tepenin düzlük kısmında yuvarlak pencereler bina kalıntıları iç kalenin kalıntılarıdır. Kaleye güney taraftan Roma dönemine ait, bugün izleri kalan bir merdivenle çıkılır.
Kaleye dikdörtgen söveleri kalmış bir kapı girişinden girilir. Duvarlar gri renkli, moloz taş ve horasan denilen harçla yapılmıştır. Define arayıcıları ve bazı ağaçlar tarafından duvarlar tahrip edilmiştir. Yapı tekniği ve harçtan Roma döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Sülüklü göl vadisinin batısına ve kuzey doğusunda yer alan boğazları birer sur duvarı kapatır. Altta büyük blok taşlar üstte küçük moloz taşlar vardır. Yükseklikleri yaklaşık 1 ve 2 metre arasında değişir. Batı sur duvarının kuzeyinde vadinin içlerine kadar giden bir yol bulunur.
AŞAĞI YAYLABEL KAYA KİLİSELERİ
İlçe merkezine bağlı Aşağı Yaylabel köyü Sarıkök mahallesine yaklaşık 5 km mesafede, Kesme’ye giden karayolunun yaklaşık 2 km doğusunda, Kilise Kayaları denilen yerdedir. Doğal kaya oyukları, içerisi sıvanarak tapınma mekanı olarak kullanılmıştır. Büyük kilise, yaklaşık 15 metre genişlikte ve 10 metre derinliktedir.
Doğu-batı aksında olan mekan, doğuya doğru daralarak ilerlemektedir. Daha önce yan duvarları ve üst örtüsü tamamen fresklerle kaplı olduğu anlaşılan kaya kilisenin, günümüze sadece kuzey duvarında Meryem ve kucağında çocuk İsa betimlemeli bir figür ile Gabriel olduğu tahmin edilen kanatlı bir melek figürü vardır. Figürlerin çevresi giyoş motifli bordür ile çevrelenmiştir.
Giyoşlar içerisinde, kolları uçlara doğru genişleyen haçlar işlenmiştir. Fresklerde kırmızı, siyah, yeşil ve sarı boya kullanılmıştır. Küçük kilise: büyük kilisenin 20 metre kadar güneyinde, yaklaşık 3 metre genişliğinde ve 3 metre derinliğinde, yine doğuya doğru daralan, aynı amaçla kullanılmış ikinci bir kilise mekanı vardır.
Güney tavanında bulunan freskleri, gümümüze ulaşabilmiştir. İsa ve Havarilerin konu alındığı freskler oldukça yoğun tahrip edilmiştir. Tasvir edilen figürler ve konusu tahribat nedeniyle tam olarak anlaşılmaz. Freskler doğa ve insan tahribatı görmüştür. Her iki kaya kilisesi de muhtemelen Erken Hıristiyanlık döneminde ibadet yeri olarak kullanılmıştır.