Diyarbakır Kulp, Diyarbakır arası uzaklık: 135 km. Diyarbakır il merkezine en uzak ilçedir. Kulp, Muş arası uzaklık: 86 km. Kulp, Sason arası uzaklık; 64 km. Kulp, Batman arası uzaklık: 113 km.
TARİHİ
226 yılında Roma egemenliğine giren bölge, 637 yılında ise Halid bin Velid tarafından işgal edilmiştir. Bir süre Cizre’ye sonra Diyarbakır’a ve Silvan’a bağlanmış, Şeyhoğulları, Büveyhoğulları, Mervanoğulları eline geçmiş, 1515 yılında ise Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir. 1540 yılındaki Tahrir defterinde, Kulp, Diyarbekir eyaletine bağlı 11 ocaktan biridir.
GENEL
İlçenin ismi, mahalli söylentiye göre, bir zamanlar, Kafrom kalesinde oturan ve bölgede egemen olan “Kulpo” adlı bir derebeyinden gelir. İlçenin eski adı “Baş Kale” anlamına gelen “Pasur” dür. Bir rivayete göre, Pasur adı, Baya-Sar yani “Soğuk rüzgar” demektir. Kulp isminin kökeni, toprak yapısından gelir. Kulp ilçesinde kırmızı renkli “terra rosa” olarak da bilinen toprak türü ve ilçenin dağ eteğinde kurulu olması nedeniyle “Peya-Sor” yani “Kızıl Yamaç” ismiyle anılır. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok dağından almıştır. İlçe merkezinin denizden yüksekliği 1132 metredir.
İlçe Silvan ilçesinin kuzeyindedir. Kış aylarında uzun süre kar altında kalır. Volkanik ve birinci derece deprem bölgesindedir. İlçe toprakları tarıma elverişli değildir, bu yüzden hayvancılık, arıcılık ve ipek böceği yetiştiriciliği önem kazanır. Ayrıca, yörede “Kulp çayı”nda balıkçılık yapılmaktadır. İlçe, volkanik ve sarp bir arazi üzerine kurulmuştur.
İpek böcekçiliği
Ülkemizde ipek böceği bakımından en önemli 3’ncü merkezdir. Ancak ipek böcekçiliği çok eski bir iş koludur. Geçmişte ipek böcekçiliği konusunda Ermeni ve Süryanilerin çok çalışması vardır. Bu tarihi emanet, bugün Kulp ilçesinde devam ettiriliyor. 2000 yılında 5 olan üretici sayısı, günümüzde 300’den fazladır. İlçede ipekli dokumanın geliştirilmesi için hala çalışmalar sürdürülmektedir. Hatta “İpek Puşi” sanatı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Son yıllarda ülkemiz genelinde yaş koza üretiminin yüzde 51.5 bölümü, Kulp bölgesinden sağlanıyor.
NE YENİR
Kulp yöresine yolunuz düşer ve yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz mutlaka ve mutlaka “saç tava” yemelisiniz. Saç tavanın etleri süt ile terbiyelenir ve özel işleme tabi tutulur. Yanında verilen ilave yiyeceklerle bu muhteşem lezzeti mutlaka deneyin.
KULP MESLEK YÜKSEK OKULU
Diyarbakır Dicle Üniversitesine bağlıdır.
GEZİLECEK YERLER
KEFERUN KALESİ
İlçe merkezinin 10 km güneydoğusunda bulunan doğal kayalık üzerine Bizans döneminde güvenlik amacıyla inşa edilmiştir.
Kulp ilçesine ismini veren, Derebeyi Kulpo’nun bu kaleyi kullandığı bilinmektedir. Eyyübiler ve Artuklu döneminde kullanılan kale, dana sonraki dönemlerde Kulp Beyliğinin merkez kalesi olmuştur. İlk başlarda Acemlerin elinde bulunan kale, daha sonra Bizanslıların eline geçmiştir. Osmanlı devrine dayanan yıllarda, Atabeyliler Bizanslılarla savaşarak bu kaleyi alırlar. Osmanlılar her tarafta adalet sağlanması içini bu kaleyi de kendilerine bağlar. Bu kale: Mirek Mir Muhammed tarafından yönetilmiştir. Kale, görünüşüyle iki parça şeklinde ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Kalenin yüksekliği muhtemelen 25-30 metre civarındadır.
Atabeyliklerden kalan, 13 tane taşın içine kazılarak yapılan ve 4 metre derinlikte kuyu hendek vardır. Bunlardan 1 tanesi cezaevi, diğer kuyular ise su için yapılmıştır. Bunlara sarnıç ismi verilir. Bu sarnıçların içine yağmur yağdığında yağmur suyu dolar. Bu suyun üzeri ise, tamamen bölgede başka yerde görülmeyen otlarla kaplanır. Bu otların tohumlarının Atabeyliler tarafından atıldığı söyleniyor. 15 cm kalınlığındaki bu otlar, suyu dış etkenlerden koruyup kurumasını önlüyormuş.
İNKAYA-KANİKAN MAĞARALARI
İlçe merkezine bağlı İnkaya (Kanikan) köyündedir ve köy ilçe merkezine 25 km uzaklıktadır.
İnkaya: Yontma Taş Devrinden kalan mağaralar ve mezar evleriyle tanınır. “Kem” mezrasında bulunan bu mağaralar oldukça meşhurdur. Ormanlık bir alanda bulunan “İnkaya”, tarım, hayvancılık ve bağcılıkla geçimini sağlar. Köyün alt kısmından akan Kulp Çayı, köye ayrı bir güzellik verir. Kaniya Masiya (Balık Çeşmesi) nehirden ayrılarak, yer altından akan ve daha sonra yer üstüne çıkan çeşmeden, “laf” denen bir tür tuzakla tutulur.
GELİYE GODERNE VADİSİ
İlçe merkezine 30 km uzaklıkta Sarım çayı üzerindedir.
Vadinin orijinal ismi “Geliye Gordene” dir. Zamanla halk arasında şimdiki ismi söylenir olmuş. İsminin anlamı: Geli: vadi, Gor: mezar, den: küp anlamındadır. Yani: “Küp mezarlar vadisi” anlamındadır. Yüksekliği 200 metreyi bulan boğaz, ortasından geçen Sarım çayı, su kaynaklarının yarattığı şelaleler, tarihi mağaralar, kiliseler ve kaya mezarlarıyla doludur. Vadide: Dünya Mirası sayılabilecek kadar zengin bir ekosistem, kültürel yapı ve tarihsel bir geçmiş vardır. Goderne Vadisi, biyolojik çeşitlilik ve endemik bitki türleriyle nesli tükenmek üzere olan birçok canlı türüne ev sahipliği yapıyor.
Vadiye bakan; Hevika, Kanika ve vadinin devamında olan Kele bölgesinde ise, kaya mezarları ve anıt mezarlar bulunuyor. Farklı zamanlarda hüküm sürmüş olan Mervani hükümdarlığından kalma kale ve saray kalıntıları da vadiyle birlikte sular altında kalacaktır.
Vadide bir de tarihi taş köprü vardır. Evet, geçmişi binlerce yıl geriye giden bu vadi, Silvan ilçesinde yapımı devam eden barajın suları, göleti altında kalacaktır.
TAŞ KÖPRÜ KÖYÜ
İlçe merkezine 30 km uzaklıkta Taşköprü köyündedir. Köydeki kayalarda mağara devri izleri görülür. Ayrıca, bölgede Sarım çayı boyunca, yüksekliği 200 metreye kadar uzanan bir boğaz vardır. Aynı bölgede Sarım çayı üzerinde, bölgeye adını veren ve Kulp ilçesini Silvan ilçesine bağlayan tarihi taş köprü vardır. Kulp, Silvan ve Hazro bölgelerinin, birbirine yaklaştığı ve etkileşimlerin en yoğun yaşandığı yerde kurulan Taşköprü köyünün tarihi çok eskilere dayanır. Köyün güneyindeki tepelerde, günümüzde bile eski Ermeni yerleşim yeri kalıntıları bulunur. Kulp’u Silvan ve Hazro’ya bağlayan ve adını köyün isminden alan Taşköprü’de: köyün kuzeybatısında bulunur. Köprü: Sultan II. Abdülhamit döneminde yapılmıştır. Mimarisi ile, Batman’da bulunan Malabadi köprüsüne benzer. Köprü: köyün kuzeyindeki kayalıklardan kesilen özel biçimli taşlardan yapılmıştır.
Derik
Taşköprü köyünün kuzeyindeki kayalıklardadır. Dik bir kayanın içinin oyulmasıyla oluşturulan bu oda biçimli yerde, mezar biçimli bir gömüt bulunur. Ayrıca duvarlarında, eski yazılar ve çeşitli çizimler görülür. Köyün yerlilerinden alınan bilgiye göre: burası eskiden köyün güneyinde yaşayan Ermenilerin ibadet yeridir. İçinde mezar biçimli bir gömütün bulunması, bu söylenenleri destekler mahiyettedir.
TELLİ AĞA KASRI-SURP HAGOP KİLİSESİ
İlçenin doğusunda Hasandin dağının yamacında, ilçenin en güzel köylerinden biri olan Karabulak köyündedir.
Köşk, Telli Ağa ve kardeşi Abdül Ağa tarafından 1650-1670 yılları arasında yapılmıştır. Köşkün yapımında kullanılan taşlar, Taşköprü köyünden getirilmiştir. Köyün üst kısmında bulunan köşkün dört bir yanı bahçelerle çevrilidir. Doğusunda bir şelale ve şelalenin altında bir havuz bulunur. Köşk, 2 katlı olup, doğusunda Abdül Ağa, batısında ise Telli Ağa otururmuş. Zamanla toprak tabakasının zayıf ve kaygan olmasına bağlı olarak yer yer göçmeler neticesinde yapı harap halde günümüze ulaşmıştır. Batıya bakan kısmında, küçük bir bölüm, hala ayakta durmaktadır.
ŞEYH ALİ TÜRBESİ
İlçe merkezine 5 km uzaklıkta, Karabulak köyünün batısındadır. Şeyh Ali’nin Osmanlı-Rus savaşında savaşarak şehit düşmüş olduğu söylenir. Şeyh Ali’nin kimliği hakkında kaynaklara dayalı bir bilgi yoktur. Bununla birlikte son yıllarda Şeyh Ali’nin torunlarından olduklarını söyleyen bazı kimseler türbeye sıkça gidip gelmektedir. Türbenin bakımını ve çevre düzenlemesini yapmışlardır. Bu kişiler Şeyh Ali’nin soyunun Hz Peygamber’e dayandığını yani seyyid olduğunu söylerler. Türbede ayrıca Şeyh Ali’nin oğlu Seyyid Abdullah’ın kabri bulunmaktadır.
ŞEYH MAHMUT TÜRBESİ
İlçenin Karpuzlu köyündedir.
Türbede Şeyh Mahmut ile birlikte oğlu Şeyh Osman, annesi Meryem Hatun, torunları Şeyh Abdullah ve diğer yakınları medfündür. Hoca Ali isimli bir mimar tarafından yapılan türbenin halen 3 kubbesi onarılmıştır. Müştemilatında cami, türbe ve medrese odaları bulunur. Şeyh Mahmut’un Bağdat’tan buraya göç eden Seyyid neslinden olduğu ifade edilmektedir.
Bu ailenin seyyidliği hakkında bir rivayet anlatılır. “17’nci yüzyıl başlarında Irak Musul kentinde ikamet eden Seyyid Şeyh Hasan, Osmanlı imparatorluğunda Seyyid ailelerine gösterilen hürmet ve yapılan yardımları duymuş eşi ve oğullarıyla birlikte Musul’dan ayrılarak günümüzde Seyyidler Harabesi olarak bilinen Hazro ve Lice arasındaki yere göç etmiştir.
Daha sonra oğullarından Hakkı, Lice’ye, Sadık Kulp’un Havedan mıntıkasına, Mahmut ise Karpuzlu köyüne yerleşmiştir. Şeyh Mahmut’un Mustafa ve Osman isminde iki erkek evladı olmuştur. Osmanlı imparatorluğunda Seyyid ailelerinin geçimi devlet tarafından karşılandığından, bu imkandan yararlanmak için Seyyid olmadığı halde kendisini seyyid olarak gösterenler çoğalmıştır.
Bunun üzerine IV. Murat bir ferman çıkararak seyyid unvanı olanları İstanbul’a çağırmıştır. Şeyh Mahmut oğlu Şeyh Mustafa ile beraber İstanbul’a gitmiştir. IV. Murat, Seyyid Mahmut’un İslami bilgisinden etkilenerek kızı Zeliha Hatunu, Seyyid Mahmut’un oğlu Şeyh Mustafa ile evlendirmiş ve Şeyh Mahmut’a Lice, Hazro ve Kulp civarında 8 köy bağışlamıştır. İstanbul’dan köyüne dönmek üzere yola çıkan Şeyh Mahmut ve oğlu Mustafa, Üsküdar civarına geldiklerinde Şeyh Mustafa ani bir rahatsızlık geçirir ve ölür.
Cenaze Üsküdar’da defnedilir. Şeyh Mahmut, gelini Zeliha Sultan’a tekrar babasının yanına dönebileceğini söylemişse de Zeliha Sultan babasının artık Şeyh Mahmut olduğunu söylemiştir. Şeyh Mahmut Karpuzlu köyüne döndükten sonra Zeliha Sultan köyde bir cami yaptırmıştır. Şeyh Mahmut’un kardeşi Osman’ın Abdullah ve Hasan isimlerinde iki oğlu olmuş, Abdullah’ın da Şeyhi adında bir erkek çocuğu olmuş ve şeyhlik, Şeyh Osman’ın oğlu Hasan’ın ise erkek çocuğu olmaması nedeniyle Şeyh Şeyhi ile son bulmuştur.