Kopenhag isminin kelime anlamı “Tüccarlar Limanı” dır. Söylenenlere göre: tarihi süreç içinde, krallardan biri “Amsterdam’a benzetin burayı” demiş ve sonuçta kanallarla dolu, bu şehir ortaya çıkmıştır. Yine, şehirle ilgili başlıca not: bu şehrin çok pahalı bir yer olduğudur.
Gerek konaklama ve gerekse yiyecek konusunda, Avrupa’nın birçok şehrinden çok daha pahalı bir yapılaşma olduğunu sakın unutmayın. Ama, özellikle 2000 yılında, Kopenhag-Malmö arasındaki köprünün yapılması, şehrin önemini daha da arttırmıştır.
Evet: Kopenhag denilince ilk akla gelenler: deniz kızı, bisiklet ve pahalılıktır.
HAVAALANI
Havaalanının ismi “Kasptrup” havaalanıdır. Havaalanına indiğiniz anda, farklı bir yere geldiğinizi hemen hissedersiniz. İskandinav bölgesinin en güzel havaalanıdır ve şehir merkezine yalnızca 15 dakika uzaklıktadır.
TARİH
Şehir, 1167 yılında, Piskopos Absalon tarafından kurulmuştur. O dönemde kurulan “Christiansborg Sarayı” günümüzde, hala durmaktadır. Yani: 11’nci yüzyılda, şehrin çok geniş bir alana yayıldığı, saraylar, kiliseler ile zenginleştirildiği anlaşılmaktadır.
Danimarkalı krallar, yaklaşık 1000 yıldır, bu şehirde izlerini bırakmışlardır.
Şehirdeki en büyük imar hareketi: 1600’lü yıllarda IV. Christian zamanında yaşanmıştır. Üzerinde “C-4” amblemi görülen tüm binalar, onun tarafından yaptırılmıştır.
15’nci yüzyılda: şehir hem kraliyet merkezi, hem Norveç ve hem de İsveç ülkesinin başkentliğini yapmıştır. 17’nci yüzyılda ise, kral IV Christian döneminde, bölgenin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir.
1658-1659 yılları arasında, İsveç kuşatması görülür ve bu saldırı püskürtülür. 1711yılında ise, büyük bir veba salgını ve 70 bin Kopenhaglı ölür.
1940 yılında, şehir, Alman birlikleri tarafından işgal edilir. Şehrin tarihi geçmişindeki en önemli etkinlik: 2000 yılında yapılan ve şehir ile İsveç ülkesinin Malmö şehirlerini birbirine bağlayan otoyol-köprüdür.
GENEL
Şehir, her yıl, 215 şehir arasından, dünyanın yaşanacak şehirleri arasındaki sıralamada ilk 5 içine girmektedir.
Diğer şehirler: Zürih, Viyana, Vancouver, Sidney’dir. Bunda, şehrin en düşük suç oranına sahip olmasının etkisi büyüktür. Şehirde yaşayan insanlar: gayet kibarlar. Hepsi, İngilizce konuşmayı biliyorlar.
Şehrin diğer öne çıkan bir özelliği de, Osla şehrinden sonra, en pahalı ikinci şehir olmasıdır.
Şehir: Danimarka’nın en büyük adası “Zealand” adasındadır. Yani, düz bir alanda kurulmuştur ve bu yüzden, manzara görmek isterseniz, ya bir kilisenin kulesine çıkmanız gerekmektedir ya da yüksek bir binanın tepesine çıkmanız gerekir.
Şehrin nüfusu 1.5 milyon kişidir. Sokaklarda tek bir çöp görmeniz mümkün değildir. İnsanlar o kadar bilinçlidirki, yaya kaldırımında, hiçbir araba olmamasına rağmen “yeşil” yanmadan, asla karşıdan karşıya geçmezler.
Burada kullanılan dil, çok zor bir dil olarak önem kazanmaktadır. Ama, şehirlilerin çoğu, gayet iyi İngilizce konuşurlar. Bu yüzden, bu şehirde, dil problemi yaşanmamaktadır. Gerçekten, Kopenhag, güzel insanların diyarıdır.
İnsanlar, yolda yürürken, birbirini tanımasa da, gülümserler. Gerek fiziksel güzellikleri ve gerekse üst-baş, giyim-kuşam konusunda çok dikkatlidirler.
Ancak, her ne kadar ülkelerinde yaşayan birçok göçmen içinde, Türk göçmenler “çalışkanlıkları ve kişilikleriyle” saygı görse de, yine de Türklere bakış açılarının pek olumlu olduğu söylenemez.
Şehrin iklimine gelince
Burası tam anlamıyla soğuk bir şehirdir. Yani: Okyanus iklimi hakimdir. Ayrıca, nemli karasal iklim etkileri de görülür. Kar yağışı: Aralık ayı sonuna doğru başlar ve Mart ayı başına kadar devam eder. Bu yüzden, özellikle “Ocak” ve “Şubat” aylarında donma görülür.
Yaz aylarında, fırtınalar nadir görülür. Ortalama sıcaklıklara gelince: en sıcak aylar, 19-20 derece ile, Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında görülür. En soğuk dereceler ise: -2 ve 3 olarak, Aralık-Ocak-Şubat aylarında görülebilir. En yoğun yağış ise, Temmuz ve takip eden aylarda görülür.
Yazın: havalar 15-16 derece olunca, Kopenhaglılar kendilerini havuzlara atıyorlar. Bu arada, yazın bu şehri ziyaret ederseniz ve denize girmek isterseniz: şehir yakınlarında 3 plaj olduğunu bilmenizde yarar var. Bu plajlara, yaklaşık 30 dakikada ulaşabilirsiniz.
Aradaki mesafe, 8 km. dir. Plajlar arasında öne çıkanı: 2005 yılında açılan, 2 km. uzunluğundaki, yapay bir ada üzerine inşa edilen “Amager Strandpark” plajlarıdır. Burası, şehir merkezine 4.6 km. uzaklıktadır ve şehir merkezinden 15 dakikada ulaşılmaktadır.
Şehir, öte yandan: dünyanın en çevre dostu şehirlerinden biri olarak kabul edilir ve ilginçtir ki, iç liman bölgesinde denize girilebilmektedir, yani deniz o derece temizdir.
1 Temmuz 2000 yılında yapılan ve İsveç ülkesinin Malmö şehri ile Kopenhag şehirlerini birbirine bağlayan “Öresund Köprüsü” şehrin hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Bu köprü: demiryolu, bölünmüş yol ve tünel şeklindedir.
Avrupa’nın en uzun karayolu-demiryolu köprüsüdür. İskandinavya’yı, Orta ve Batı Avrupa’ya bağlamaktadır. Tasarımcısı: George Rotne’dir.
Toplam uzunluk: 7850 metredir. Genişlik: 24 metredir. Deniz seviyesinden yükseklik: 57 metredir. Beton kulelerin yüksekliği ise, 140 metredir. Köprüden geçiş ücretlidir, 40 Euro.
HANS CHRİSTİAN ANDERSEN
Yapıtları, İncil den sonra en fazla dile çevrilen yazardır. Eserleri arasında: Kurşun Asker, Kibritçi Kız, Kırmızı Ayakkabılar, İmparatorun Yeni Elbisesi, Çirkin Ördek Yavrusu gibi toplamda, 174 hikaye bulunmaktadır. Yaşamı boyunca, çocukların dünyası için beğenilen hikayeler üretmiştir. Onun şiir ve hikayeleri, 150’den fazla dile tercüme edilmiştir.
ULAŞIM
Bir, iki veya üç günlük kartlardan aldığınız zaman, hem toplu taşıma araçlarından sınırsızca yararlanabilir, hem de altmışın üzerindeki müze ve turistik yere girme hakkını elde ediyorsunuz. 3 günlük kart ………., metroya bir biniş 18.5 DKK.
Amsterdam gibi kanalları çok olan bu şehrin likit tarihiyle ilgili ipuçları verirken, değişik bir açıdan şehri görmenizi sağlıyor.
18 yüzyılda veba salgını, 19 yüzyılda Napolyon savaşları, 20’nci yüzyılda Nazi işgali gibi badireleri atlatan şehir i en iyi keşfetme yolu ise, bycyklerne dedikleri ve şehrin çeşitli noktalarından 20 DDK karşılığında kiralayabileceğiniz bisikletlerden geçiyor. Taksileri es geçin. İnanılmaz pahalı.
Kopenhag dan her gün saat 17 de kalkıp ertesi sabah 09 da Oslo ya ulaşan gemi, Danimarka dan Norveç e gitmenin en keyifli yollarından biri. Eğer İsveç e gitmek niyetindeyseniz, İskandinavya’nın en önemli projelerinden biri kabul edilen 16 km. uzunluğundaki Oresund köprüsü, Kopenhag ı İsveç in üçüncü büyük şehri olan Malmö’ye bağlıyor.
Komşu İsveç’e, 20 Euro ödeyerek, ve 35 dakikalık bir tren yolculuğu ile gitmek mümkündür. Bu şehir, yani Kopenhag çok pahalı olduğunda, komşu şehir Malmö’de yaşayın, günü birlik buraya gelip çalışan birçok insan olduğu söyleniyor.
ALIŞVERİŞ
Danimarka’nın dünyaca ünlü dizayn Bang&Olufsen, royal copenhagen porselenleri, georg jensen ve lego gibi markaları satan dükkanları stroget’te bulabilirsiniz.
İllums Bolighus bunların en iyisidir.
Amagertorv 29 daki Sostrene Grenes (grene kız kardeşler) isimli dükkanda çok ucuza komik hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Ülkenin ulusal taşı amberi satan dükkanlar ise ayrı bir zenginlik katıyor.
İyi oyna anlamına gelen Lego firması, saatte 1.8 milyon parça üretiyor, yılda ise 16 milyar. Bu şehri ziyaret ederseniz, kendiniz veya yakınlarınız için alabileceğiniz en iyi hediyelikler legolardan oluşur. Çünkü, burası legonun anayurdudur.
Ayrıca: bu şehirden erkek ayakkabısı satın almalısınız. “Ecco” markalı ayakkabılar, dünyanın en rahat ve en dayanıklı ayakkabılarıdır. Özellikle: Nyhavn limanına yakın yerlerde bunları bulabilirsiniz.
NEREDE YENİR
Danimarka, kaliteli yiyecek ihracatında önemli ülkelerden biri. Diyeti gezi dönüşüne erteleyip yemeklerin tadını çıkarın. Açık sandviç dedikleri Smorrebrod u , carlsberg ve Tuborg gibi dünyaca ünlü biralarından biriyle ya da Aquavit isimli içkiyle deneyin.
Kopenhag şehrinde, mutfak kültürünün temelinde “smorrebroddan” bulunmaktadır. Bu, bir tür tereyağlı ekmektir.
Şehirde, 1 şişe kola, 1 şişe biradan daha pahalıdır.
Smorrebrod u tadabileceğiniz en iyi adreslerden biri İda Davidsen (Store Kongensgade 70). Ana yemek olarak Ringa (Herring) balığını veya somonu, patates eşliğinde yiyin,
Danimarka çörekleriyle de keyfinizi tamamlayın.
Danimarka da servis ücreti faturaya ilave edildiği için bahşiş vermenize gerek yok. Kopenhag da gece için seçenekler çok fazla.
Perlen ve Faergekroen bunlardan ikisidir.
Her ne kadar yeni liman olarak adlandırılsa da, 1600 lerde suni bir kanal olarak tasarlanan Nyhavn şehrin gece hayatının en önemli noktalarından birisidir
Deniz ürünlerini seviyorsanız doğru yerdesiniz.
Nyhavn daki Den Sorte Ravn ve Skipperkroen sizi memnun edecek restoranlardan.x
Şehirde çok sayıda Michelin yıldızlı restoran var.
Noma, Formel B, Era Ora, The Paul, Kiin Klin, Geranium, Paustian bunlardan bazılarıdır.
TURİZM
Şehirde rahatça gezebilirsiniz, yani nispeten derli-toplu bir şehirdir. Elinize bir şehir haritası alırsanız, yürüyerek, 5-6 saatte şehrin tümünü gezebilirsiniz. Çünkü: metro ağı, şehir içinde, asıl gezilecek yerlere ulaşmıyor, yani bu şehri ziyaret etmek isteyen konukların, uzun yürüyüşlere hazır olması gerekiyor.
Ancak, şehir düz bir yere kurulu olduğundan, isterseniz, bisiklet ile de gezebilirsiniz. Hatta, Kopenhag şehri, bisiklet bolluğu konusunda, Amsterdam şehrini bile geçmiş denilebilir. Bisikletler, Kopenhaglılar tarafından, birincil ulaşım aracı olarak kullanılıyorlar.
Hatta: birçok bisikletin ön veya arkasında bebek pusetleri, yani bebek koyma yerleri bulunuyor ve Kopenhaglılar, bebeklerini buralara yerleştirerek, şehirde geziniyorlar. Gördüğünüzde şaşıracaksınız ki, bazıları paten ile gezmeyi bile tercih ediyorlar.
Dünyanın en eski krallığının başkenti olan Kopenhag şehrinde, Danimarka kraliyet ailesinin ikametgahı için, merkezde, 4 kraliyet sarayı bulunmaktadır.
KANAL TEKNE TURU
Şehirde, kanal turu yapmak için, iki alternatif söyleyebilirim. Bunlar: biri yakın yerler için daha uygun fiyatlı, diğeri ise daha uzun süreli ve daha çok fiyatlıdır.
TOPLU TAŞIMA
Şehirdeki toplu taşıma pek başarılı değil ve pahalıdır. Taksiler kredi kartı kabul ediyorlar.
Toplu ulaşım için, tek tek bilet almayın, söylediğim gibi, pahalıya gelir. “Ten Trip Kart” denilen, onlu biniş kartlarından satın almalısınız. Bu arada, sakın biletsiz “metro” ya binmeyin. Çünkü, bilet kontrolleri, burada, diğer Avrupa şehirlerine nazaran çok daha yoğun yapılıyor.
EĞLENCE-GECE HAYATI
Stroget bölgesindeki “The Dubliner” isimli gece kulübüne gitmelisiniz. Burada: özellikle hafta sonlarında, canlı müzik ile gayet güzel bir eğlence ortamı yaratılıyor.
Diğer bir eğlence mekanı: “Ruby Coctail” barıdır.
KOPENHAG GEZİSİ
Bulunduğunuz yerden, bir şekilde: şehirdeki gezimizin ilk durağı ve aynı zamanda şehrin sembolü olan bir heykeli görerek başlayacağız.
Osterport tren istasyonuna geliyoruz. Oslo Plads caddesinde yürüyoruz. İlk dört yola ulaştığımızda, sola dönüyoruz. Folke Bennadottes Alle caddesinde ilerliyoruz. Bir süre sonra, yeşillikler arasına, yani sağa dönüyor ve Ved Norgesporten de yürümeye devam ediyoruz.
Hemen sağ tarafımızda, ağaçların ardında, kanalların içinde bir adada “Kastellents” denilen bölüm bulunuyor.
Kastellents denilen yere ulaşan köprüye varınca, sola kıvrılıp, yolumuza “Langelinie” üzerinde yürüyerek devam ediyoruz. Bir süre sonra deniz kıyısına ulaşıyoruz.
Deniz kıyısında hemen parkın yanında, kıyıya çok yakın bir kayalık üzerinde, bu minicik heykeli görüyor ve tam bir hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.
Ama, beğenmeseniz de, şehrin simgesi ve Kopenhag şehrine gelip te bu heykeli görmemek olmaz, her yıl bu minicik heykel, yüzbinlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.
Evet, burada parkta, banklara oturup, bu heykeli ve denizi bir süre izleyin.
LİTTLE MERMAİD-KÜÇÜK DENİZ KIZI HEYKELİ
İşte, dünyaca meşhur, şehre gelen turistlerin yanında fotoğraf çektirebilmek için kuyruğa girdiği bir heykel. Şehre gelen gemiler, mahzun deniz kızının önünden geçerek, limana giriyorlar. Ve böylece, şehir, sıradan bir heykelle özdeşleştiriliyor.
Ancak, bu mahzun heykelin elbette bir dayanağı var. Ünlü Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in “Küçük Deniz Kızı” isimli romanındaki kahraman, 1913 yılında, bu heykele dönüşerek, liman girişinde yerini almıştır. Yani, şehrin bu simge heykeli, 1913 yılından bu yana, bir kaya üzerinde durmaktadır.
Heykel: 1909 yılında, Carlsberg bira tarafından, sanatçı Carl Jacobsen’e yaptırılmıştır. Bronzdur. Heykel yapılırken, sanatçı tarafından, heykelin vücuduna ve başına; model olarak: eşi Eline kullanılmıştır. Heykelin boyu, yalnızca, 1.25 metredir. Andersen’in romanındaki küçük deniz kızı: denizlerin dibinde, babasına ait krallıkta yaşamaktadır.
En büyük arzusu ise, 15 yaşına geldiğinde, denizler üzerindeki yaşamı görmekmiş. O gün gelip te, su üzerine çıktığında, deniz kızı, bir prense aşık olur. Ancak, sevgilisi prensle birlikte olmak uğruna, sesinden feragat edip, ayaklarına kavuşur, ama sesini duyuramadığından, sevdiğine bir türlü kavuşamamıştır. En sonunda ise, bir köpüğe dönüşür.
Sonra, deniz kıyısından yürümeye devam ediyoruz.
Bu deniz kıyısı, birçok ahşap bank bulunan, muhteşem güzel bir yer. Bir süre sonra:
hemen sağımızda büyük bir yapı görülüyor. Langelinie Pavillonen. Burası hakkında ayrıntılı bilgiye gerek olduğunu sanmıyorum.
Kısaca: burası, büyük resepsiyonlar, yemekler ve eğlenceler için kiralanabilen bir yerdir. Parti vermek isteyenler, burayı kiralıyorlar.
Nordre Toldbot caddesinde yürümeye devam ediyoruz. Bu kez hemen solumuzda, bir sütun ve üzerinde bir heykel ve hemen arkasında bir yapı görülüyor. Bu yapı: Bygning Kobenhavn. Burayı geçip Nordre Todbod caddesinde ilerlediğimizde, hemen sağda, önünde heykeller bulunan bir müze binası görülüyor. Burası: Resistance Müzesidir.
RESİSTANCE MUSEUM
Giriş ücretsizdir. Burası: Nazi işgali sırasında, yani 1940-1945 yılları arasında, Danimarka direniş öyküsünün anlatıldığı bir müzedir. Müze binası, 1957 yılında açılmıştır. 1995 yılında ise, günümüzde görülen “Mücadele” isimli sergi, ziyarete açılmıştır. Müzede sergilenenler: çeşitli Nazi toplama kamplarından toplanan: giysiler, üniformalar, bir yasadışı telgraf ekipman odası vb. gibi objelerdir.
Müzenin hemen karşısında, St. Albans Anglikan kilisesi görülüyor. Müzenin hemen arkasındaki büyük yapı topluluğu ise: Maersk Esplanaden binasıdır.
Buradan, yani müze ile kilise yapısı arasındaki yoldan yürümeye devam ediyoruz. Hemen solda, bir cafe var. Kafe Sommerhuset. Burada, güzel bir kahve molası verebilirsiniz.
Sonra: Amaliegade caddesi üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Hemen solumuzda: gayet büyük bir bina var. Toldbodens. İstikametimiz şehirdeki saraylardan birisidir.
Bir süre sonra: Amalienborg Slotsplads meydanına ulaşıyoruz. Burada: meydanda, hemen bir heykel karşımıza çıkıyor. Bu heykel: Fransız sanatçı Saly tarafından yapılmıştır. Parke taşlarıyla döşeli ve çevresinde binaların bulunduğu meydan ilginç.
Meydanın hemen arkasında: deniz kıyısında “The Amalie Garden on the Waterfront” parkı bulunuyor. Parkın ortasında: güzel bir havuz görülüyor. Bu park bölgesine gidin, çünkü: bu park bölgesinden, hemen karşıdaki, Opera binasını göreceksiniz.
OPERA BİNASI
Holmen merkezinde, adadadır. Çağdaş mimarinin güzel örneklerinden birisidir. Aynı zamanda, dünya üzerinde, bugüne kadar yapılmış en pahalı opera binasıdır. Yapı: 2001-2005 yılları arasında inşa edilmiştir.
Evet, saray meydanında, her gün öğle saatlerinde: sarayın bahçesinde, muhafız nöbet değişim törenini izleyebilirsiniz. Başlarındaki kürklü ve uzun başlıkları ve ilginç kıyafetleriyle, muhafızlar ilgi çekiyor.
AMALİENBORG SARAYI
Ameliengade bölgesindedir. Christiansborg sarayı yanındadır. Bu sarayda: Kraliçe Margrethe, Fransız kocası Hendrick ve oğlu veliaht Frederic ikamet etmektedirler. Yapı: mimari olarak Rokoko tarzındadır. 4 binadan oluşmaktadır.
Önünde: Nyhavn Limanı bulunmaktadır. Limanda, küçük deniz kızı heykeline doğru yürürseniz, karşınıza “Gefion” çeşmesi çıkar.
Sarayın arkasında ise, Mermer Kilise (Marmarkirken) var.
Roma’daki St. Piyer Kilisesi örnek alınarak yapılmış binanın tepesinden hoş bir manzara seyredebilirsiniz.
NYHAVN LİMANI
Burası, son derece sevimli bir yerdir ve şehir ziyaretinizde, buraya mutlaka uğramalısınız. Evet, söylediğim gibi, şehrin en popüler yeridir. Burası, Danimarkalı askerler tarafından 1671-1673 tarihleri arasında, 300 metre uzunluğunda kazılarak oluşturulmuş bir kanaldır.
Ama, yıllarca şehrin ticaretinin temel noktası olmuş bu liman, günümüzde, birbirinden renkli ve canlı restoranlar ve kafeteryalarla doludur. Limanın hemen kıyısında, muhteşem büyük bir otel bulunuyor. Son derece sevimli bir yer, burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz.
GEFİON SPRİNG VANDER- FOUNTAİN
Çeşme: Kastellet yakınlarında, Amaliegade sonundadır. Yani: “Little Mermaid” heykeline yakındır. Çok ihtişamlı bir çeşme anıtıdır. Tekne turu ile buraya ulaştığınızda, anıtı, arkadan da olsa görebilirsiniz. Çeşme: Carlsberg bira firması tarafından, 50’nci yıldönümü anısına, şehre bağışlanmıştır. 1897-1899 yılları arasında, sanatçı Anders Bundgard tarafından yapılmış ve 1908 yılında açılmıştır.
Anıttaki esas figür: tanrıça Gefion’dur. Mitolojiye göre: Gefion: bir gece, öküze çevirdiği 4 oğlu ile birlikte, İsveç ülkesinden arazi koparır ve Kopenhag yarımadasını yaratır.
Evet, biz yine saray meydanı ortasından, kuzeye yönelerek, şehrin en ünlü kilise yapılarından birini göreceğiz. Frederiksgade caddesinden ilerlediğimizde, caddenin bitişinde, karşımıza “Marmorkirkens” kilise yapısı çıkıyor.
FREDERİKSKİRKEN-MARMORKİRKEN-MERMER KİLİSE
Buraya, halk tarafından “Mermer kilise” denilmektedir. Amalienborg Palace bölgesinin hemen kuzeyindedir. 1749 yılında, Kral V Frederic döneminde, mimar Nicolai Eigtved tarafından yaptırılmıştır. Ancak, bu kilise yapısının inşaatı, parasızlık yüzünden birkaç kez durdurulmuştur.
1770 yılında, yapı durdurulmuş ve çalışanlar evlerine gönderilmiştir. 150 yıl harabe halinde bırakılan yapı, daha sonra, 1874 yılında ise, finansör bulunması ile, inşaat yeniden başlar ve tamamlanır. Ancak, orijinal plandan uzaklaşılır ve inşaat, büyük ölçüde kireçtaşı kullanılarak tamamlanır.
Yapıda kullanılan mermerler Norveç’ten gelmiştir ve yapının mimari stili, Roma şehrindeki “Panteon kilisesi” ne benzemektedir. Kubbe büyüklüğü ile, İskandinavya’nın en büyük kilisesidir. Kubbe: 31 metre genişliktedir ve 12 sütun üzerine oturtulmuştur.
Yapının hemen girişindeki, mermer sütunlar ilgi çekmektedir. Kilisenin çevresinde, aziz heykelleri var. Önündeki merdivenlerde ise, oturup kısa bir mola verebilirsiniz. Bu arada, çevreyi izleyebilirsiniz.
Mermer kilisenin hemen yanında “Frederiksgade” denilen, güzel bir bina görülüyor. Bir arka cadde üzerinde ise, yine altın sarısı renkli kubbeleriyle “Alexander Nevsky Church” kilisesi görülüyor.
Gezimizin bu bölümünde, ilk durak
Yine şehirdeki ortaçağ dönemine ait bir yapıya gitmektir. İlk olarak, bulunduğumuz yerden, bir şekilde: Oster Voldgade bölgesine gidiyoruz. Burada: “Building in Copenhagen” denilen büyük bir yapı var. Buranın hemen karşısında ise: “Geological Museum” bulunuyor. Arzu ederseniz, burayı gezebilirsiniz, ben girmedim.
Burada: Oster Voldgade caddesinden ilerlerseniz, biraz sonra, solunuzda, yemyeşil ağaçların arkasında ve hafifçe yüksek bir rampada: kubbesiyle dikkati çeken “Gözlem evi-Rasathane” görülüyor.
Bunun hemen karşısında ise, bizim buraya geliş amacımız olan “Rosenborg kalesi” var. Kale yapısının giriş kapısı “Kongens Haves” denilen bir yer ve zaten önündeki turist otobüslerini ve kalabalığı görünce hemen anlıyacaksınız. Kapıdan içeri girince: hemen solda “Building in Copenhagen” isimli büyükçe bir yapı var. Hemen karşıda ise, bir yapının altındaki kapıdan geçildikten sonra “Rosenborg castle” karşınıza çıkıyor.
KONGENS-ROSENBORG CASTLE GARDENS
Şehir merkezinde, en çok ziyaret edilen ve kullanılan parktır. Her yıl, burası yaklaşık 2.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Park içinde: 17’nci yüzyıl başından kalma Rosenborg castle, Rosenborg kışlası, kraliyet muhafızları evi, heykel ve anıtlar bulunmaktadır.
Ayrıca: havaların güzel olması durumunda, park içinde, konserler ve çeşitli sanat sergileri düzenlenir.
1. ROSENBORG CASTLE
İlk olarak, 1605 yılında, yazlık saray olarak yapılmıştır. 1710 yılına kadar, kraliyet yazlık sarayı olarak kullanılmıştır. Burada,
kraliyet mücevherleri sergilenmektedir.
2. ROSENBORG KIŞLASI
1743 yılında inşa edilmiştir. 1985 yılından bu yana: şehirde, koruma görevi yapanlar tarafından kullanılmaktadır.
3. HERCULES PAVİLİON
Bu park içindeki bir heykeldir. Toplam 3 heykelden oluşan kompleks: ünlü İtalyan heykeltıraş Giovanni Barata tarafından yapılmıştır.
Evet, “Kongens Haves” isimli, bu büyük park alanı içinde, bir süre dolaşıyoruz.
Sonra, yine girdiğiniz kapıda dışarı çıkıyoruz ve “Oster Voldgade” caddesi üzerinden, güneye doğru yürümeye devam ediyoruz. Solumuzda “Royal Guard Museum” binası uzanıyor. Frederiksborggades bölgesindeyiz.
Solumuzdaki müze binalarının bitiminde, dört yol ağzına geliyoruz ve Avrupa Parlamentosu binası önünden, sola dönüyoruz. 100 Göthersgade caddesi üzerinde yürüyoruz.
Solumuzda, hala “Kongens Haves” bahçesi görülüyor. Sağda ise, bir kilise yapısı göreceksiniz, ilginç bir yapıdır.
Bir süre sonra, sağa dönmeniz gerekiyor. 57 Landemarket denilen sokağa döneceksiniz.
Bir süre yürüdükten sonra, bu kez karşımıza, yine tarihi bir yapı çıkıyor. “Runde Taarn/The Round of Copenhag” yapısı çıkıyor.
THE ROUND TOWER
Burası, 17’nci yüzyılda yapılmış bir gözlemevidir. Yani, gökyüzü, 1642 yılından bu yana, buradan izlenmektedir. Kule: kral IV. Christian zamanında inşa edilmiştir.
Yüksekliği: 36 metredir. Spiral bir merdivenle kulenin üstüne çıkılmaktadır. Giriş ücretlidir, yetişkinler 25 DKK, çocuklar 5 DKK dır.
Özellikle: ünlü astronom Tycho Brahe tarafından kullanılmıştır. Kule: günümüzde de, amatör astronomlar tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca, şehrin eski kısmının muhteşem bir manzarasına sahip olması nedeniyle, turistler tarafından da ziyaret edilmektedir.
Buradan sonra: 10 SBtore Kannikestrede denilen sokağa girin ve ilerleyin. Bu sokak üzerinde, güzel kafeler ve restoranlar var ki, güzel havalarda masa ve sandalyelerini sokağa çıkarıyorlar, kısa bir mola verebilirsiniz.
Sokağın sonunda ise, bir kilise yapısı var. Tarihi özellikleri
olan bir kilise yapısıdır. “Vor Frue Kirke”
VOR FRUE KİRKE
Ülkenin ulusal bir katedrali olarak kabul edilen bu yapı: 1810-1829 yılları arasında: Danimarkalı mimar Hansen tarafından inşa edilmiştir. Mimari stil: Neo-klasik tarzdadır.
Ancak, günümüzde görülen bina dışında, burada ilk dini yapının, 13’ncü yüzyılda yapıldığı, ancak takip eden tarihi süreçte, 4 kez yangın geçirdiği ve her seferinde yenilendiği bilinmektedir.
En son olarak: 1728 yılında, kilise bir kez daha yangın ile tahrip olur ve ardından, kırmızı tuğla ile yeniden inşa edilir ve 10 yıl sonra ibadete açılır. Son yenileme ise: 1970’li yıllarda yapılır.
Günümüzde bu kiliseye yolunuz düşerse: ünlü heykeltıraş Bertel Thorvaldsen tarafından yapılan Mesih ve Havari heykellerini görmenizi öneririm.
Veliaht Frederick ve Mary Donaldsen, 2004 yılında, burada gerçekleşen düğün ile evlenmişlerdir.
Burayı gördükten sonra: 6 Norregade sokağından ilerleyerek, Radhusets denilen bölgeye geçiyoruz. Burada, büyük bir meydan var, meydanın hemen ortasında, yüzlerce bisiklet görünce şaşırmayın. Meydanın hemen ortasındaki havuzun yanına oturarak, kısa bir mola verebilirsiniz.
Yine bu meydanda birkaç görülmesi gereken yer daha var. “Caritas Fountain on Old Square” ve yine orijinal bir yapı “Nytorv” denilen bir yer var. Yine, meydanın bir kenarında: “Radhusets” binası var. Önündeki, 6 sütunlu kapısı dikkatinizi çekecektir.
Buradan sonra: ara sokaklardan devam ederek: Frederiksberggade/Radhuspladsen denilen meydana doğru ilerliyoruz. Meydanın hemen ortasında, büyük bir küre görülüyor. Solda ise “Radhuset” denilen “özgürlük heykeli” var. Onun hemen arkasında; yüksek kulesiyle dikkati çeken “Town Hall-Raadhuset” var.
CİTY HALL-RADHUSPLADSEN
Şehrin tam ortasında Belediye Sarayı Meydanı (Radhuspladsen) var. Diğer ismi “Halk meydanı” dır. Meydan: merkezi konumu, büyük boyutu ve Belediye’ye yakınlığı nedeniyle, şehirde yapılan etkinliklerin merkezi olarak kullanılmakta, çeşitli gösteriler burada düzenlenmektedir.
Buradaki “Belediye Binası”: 1889 yılında yapılan bir yarışma sonucu kazanan projenin uygulanması şeklinde, 1894 yılında yapılmış ve 1905 yılında hizmete açılmıştır.
Belediye binasının kulesi üzerinde ilginç bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunun ismi “Weather Girl”. 1936 yılında, Einar Utzon Frank tarafından tasarlanmıştır.
Aslında, hava tahminiyle ilgili bir heykel gurubudur. Bu heykel gurubunda: havanın güzel olacağı tahmin edilmiş ise: bisiklete binmiş bir kız, dönerken görülüyor.
Havanın yağmurlu olacağı tahmin edildiğinde ise: bu kez, başka bir heykel gurubu çıkıyor. Bu heykel gurubunda: bir şemsiye ile, köpeğini gezdiren bir kız dönüyor.
Meydanda, ayrıca, ünlü yazar “Hans Christian Andersen” in bir heykeli görülüyor.
Bu meydandan: Kraliyet Tiyatrosu, ünlü “D’Anglettere Oteli, Nyhavn Limanı ve alışveriş merkezi Magasin du Nord un bulunduğu “Kongen Nytorv” meydanına yürürseniz şehrin can damarı olan ve yayaların tekeline sunulmuş bulunan “Stroget”den geçersiniz. Bu cadde: 1962 yılından bu yana varlığını sürdürmektedir.
Yani: “Stroget” caddesi: şehrin en popüler turistik merkezidir ve aynı zamanda Avrupa’nın en uzun yaya alışveriş caddesidir.
Beş caddeden (Frederiksberkgade, Nygade, Vimmelskaffet, Amagertorv ve Ostergade) oluşan Stroget şık mağazaları, restoranları, kafeleri, tiyatroları, tarihi eserleri ile her yaştan ve milletten insanın ilgisini çekiyor.
Şehrin en ünlü ve pahalı mağazaları ( örneğin: kraliyet porselen fabrikası gibi) bu caddeler üzerindedir. Yani, burada çok sayıda hediyelik eşya satan mağaza ve aynı zamanda, fast-food yemek yerleri bulabilirsiniz. Evet, yaz aylarında, bu caddeden, günlük 250 bin kişinin geçtiği söyleniyor.
Binanın hemen yanında: şehrin en büyük müzesi bulunuyor.
NATİONAL MUSEET-DANİMARKA ULUSAL MÜZESİ
Stroget bölgesinde yani şehrin merkezindedir. Son yenilemenin ardından, Mayıs 2008 tarihinde açılmıştır.
Ülkenin en büyük müzesidir. Grönlend araştırma merkezi, müzede bulunmaktadır.
Müzede: 14 bin civarında obje bulunmakta olup, bunlar; Danimarka tarihine, ren geyiği avcılarına, Vikinglere ve buzullarda yaşayanlara aittir. Ayrıca: Roma ve Yunan dönemine ait bir kısım sikke de sergileniyor. Yakın doğu ve Mısır objeleri de var.
Müzede özellikle görmenizi önereceğim objeler şunlardır
Öncelikle ülkemizden yani Anadolu’dan kaçırılan ve burada sergilenen bir eserden söz etmek istiyorum.
Seikilos kitabesi:
Bu nota dahil olmak üzere, komple bir müzik kompozisyonunun, dünya üzerinde bulunan ve bilinen en eski örneğidir. Bir mezar taşının üzerine işlenen, şarkı sözleri ve melodiden oluşmaktadır. Efes bölgesinde bulunmuştur.
MÖ.200 ile, MS.100 yılları arasındaki döneme tarihlenmektedir. Müziklere, ancak Bizans döneminde ve erken Rönesans metinlerinde Notasyonlar eklendiği bilindiği için, bu obje, daha eskilere gitmesi nedeniyle ilgi çekmektedir.
Gundestrup:
Bu bir tür gümüş bileziktir. Erken Roma demir çağında, yani MÖ.200 ile MS.300 arasında yapıldığı düşünülmektedir. Çapı: 70 cm. yüksekliği: 40 cm. dir. 1890 yılında, Gundestrup bataklıklarında bulunmuştur.
Gallehus golden horns
Bunlar, yaprak altından yapılmış, iki boynuzdur. 5’nci yüzyıldan kaldıkları düşünülmektedir. 1640 ve 1735 yıllarında, aynı bölgede, 20-30 metre aralıklar ile bulunmuştur. Ancak, bu bulunan orijinal boynuzlar: 1801 yılında çalınır ve eritilir.
Bunun üzerine, çizimlerinden yararlanılarak, orijinal boynuzların kopyaları üretilmiştir ve burada sergilenen, kopyalardır. İşin ilginç yanı: bu kopyalar da, 1993 ve 2007 yıllarında iki kez çalınmış, sonra yeniden bulunmuştur.
Bu caddenin hemen arkasındaki cadde üzerinde, yine şehrin en ünlü ziyaret yerlerinden biri olan “Tivoli” denilen yeri göreceksiniz.
TİVOLİ BAHÇELERİ
Vesterbrogade bölgesindedir. Giriş ücretlidir ve içeri girmek ve gezmek için, 18 Euro ödemek gerekiyor. Park alanı, yıllık 4.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Avrupa’da, Paris-Disneyland parkından sonra, en çok ziyaret edilen parktır.
Belediye binası yakınında yer alan ve 1843 yılından beri hizmet veren Tivoli bahçeleri, 38 restoranı ile, her zevke hitap etmektedir. Tiyatrolar, birahaneler ve lunapark 160 bin çiçeğin süsleyip, 110 ampulün aydınlattığı bu parkı, daha da renkli hale getiriyor.
Buraya, eski lunapark da deniliyor. Çünkü, 1843 yılında açılmıştır. Lunapark alanında, dünyanın en eski ahşap lunapark treni bulunmaktadır.
Buna: “Roller Coaster” deniliyor ve 1914 yılında kurulmuştur. 2006 yılında, dünyanın en yüksek “atlıkarınca” sı burada hizmete girmiştir. 80 metre yüksekliğindedir ve Kopenhag şehrinin panoramik manzarası görülmektedir.
Kraliçe 60 yaşını burada kutlamıştır. Bir akşam yemeği için burayı tercih etmelisiniz.
Tivoli bahçelerinin hemen yanındaki bina, yine şehrin ünlü bir müzesidir.
GLYTOTEK
Dantes Plads bölgesindedir.
Burada, Türkiye den gelme eserler de bulunmaktadır. Ayrıca, ünlü heykeltıraş Thorvaldsen in heykellerinin bulunduğu müzedir. Burada: 35 Gauguin tablosu, 30 Rodin heykeli, sergilenen eserler arasındadır.
Evet, Tivoli bahçelerinde uzun süre geçirmeniz mümkün, şehirdeki kalış sürenize göre, bu planlanabilir. Ama, biz gezimize devam ediyoruz, sizin gününüz varsa, gezinin bu bölümünü Tivoli bahçeleri bölümünde bitirebilir ve ertesi günü geziye devam edebilirsiniz.
Gezimizin bu bölümünde, Tivoli bahçelerinden hareketle veya bulunduğunuz yerden, bir şekilde “Christiansborg” sarayı bölümüne ulaşıyoruz. Saray bölümü, bir ada üzerindedir.
Saraya, Holmens Kirke bölümünde bulunan mermer köprüden girin. Hemen solunuzda “Holmens kirke” denilen kilise yapısı görülüyor. Sonra,
köprüden geçin ve saray bölümüne girin. Burada, karşımıza önce, bir heykel çıkıyor.
SLOTSHOLMEN ADASI
Kopenhag limanının bulunduğu adadır. Adadaki ilk yerleşim: 1166-1167 yılları arasında inşa edilen kale ile görülür. Bu kale Christiansborg sarayıdır. Günümüzde ise, “Danimarka Parlamentosu” tarafından kullanılmaktadır.
CHRİSTİANSBORG
Burası, eski bir saraydır. Ülkenin Parlamentosu olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: Danimarka Başbakanı ve Anayasa Mahkemesi buradadır. Yani: ülkenin yasama-yürütme-yargı gücü burada, bir arada bulunmaktadır.
Buradaki ilk yapı: 1167 yılında; Absalon kalesi adı ile yapılmıştır. Tarihçilere göre, bu kale: liman dışında, küçük bir ada üzerindedir.
Ayrıca: piskoposluk sarayı, bir şapel ve birkaç küçük bina görülür. Günümüzdeki sarayın emel kazısında, bu Absalon kalesinin kalıntıları görülmüştür. 1201 yılında, kale, Roskilde piskoposlarının eline geçer. 1249-1259 yılları arasında ise, korsan saldırıları görülür.
1369 yılında, Absalon kalesi, Hansa birliği tarafından yıkılır ve yeni kale, adadaki kalıntılar üzerine, inşa edilir. 1417 yılında ise, kale, kral tarafında işgal edilir. 1720 yılında, kale, kral Frederick tarafından, tamamen yeniden inşa edilir.
15’nci yüzyıl başında çeşitli eklentiler yapılan yapı: 1794 yılında, Danimarka kralları için ikametgah ve 1849 yılında ise, Parlamento binası olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bu aradaki süreçte: 1794 yılında büyük bir yangın, 1884 yılında yine bir yangın ile ortaya çıkan tahribat: 1928 yılında onarılmıştır. Mimari tarz: Neo-barok’tur.
Günümüzde, yapı içinde: resepsiyon odaları, kraliçe kütüphanesi, izleyici odaları, şapel, Parlamento salonu, Yargıtay ve Başbakanlık ofisi bulunmaktadır.
1. Resepsiyon odaları
Bunlar: kraliyet ailesi tarafından çeşitli etkinlikler için kullanılır. Bu odalar: 20’nci yüzyılın başlarında, Danimarkalı sanatçılar tarafından süslenmiştir. Great Hall: en büyük ve görkemli resepsiyon odasıdır. Uzunluğu: 40 metre, yüksekliği 10 metredir.
2. The Palace Chapel
1733-1945 yılları arasında: Ellas David Hausser tarafından yaptırılmıştır. Mimari tarzı: Rokoko’dur. Şapel yapısında: 1803-1828 yılları arasında restorasyon yapılmıştır. 1992 yılında, kilisede bir yangın çıkıyor ve çatı, kubbe ve kat kısımlarının bir bölümü yanarak ciddi hasar olur.
Ancak: ülkenin en ünlü ustaları ve iç-dış dekorasyon elemanları bir araya gelir ve yapı, yeniden onarılır, sonuçta ise, 14 Ocak 1997 tarihinde, Kraliçe tarafından açılır. Hatta: yenilenmiş yapıya “Europa Nostra” ödülü verilir.
3. Mermer köprü
Rokoko tarzındaki köprü, saray ile yandaki açık alan arasında yapılmıştır. Yapıda, kumtaşı kullanılmış ve zarif madalyon süslemeler yapılmıştır. Kaldırımlar mermerdir ve bu mermerler Norveç ülkesinden getirilmiştir, yerlerde ise karo parke taşları döşelidir.
Köprü: 1744 yılında tamamlanmıştır. 1996 yılında ise, köprü, restorasyona tabii tutulmuştur.
4. Kral Christian Heykeli
Anıtın yapımına; kral Christian’ın, 1905 yılında, ölümünden hemen sonra karar verilmiş ve 27 yıl sonra, 1927 yılında tamamlanmıştır. Saray yapısının hemen arkasında, ortada büyük bir avlu bulunuyor. Bu avlunun ortasında ise “Christiansborg Slot Fountain” denilen güzel bir havuz bulunuyor.
Sol bölümde, kanal kıyısında “Black diamond building” binası görülüyor.
ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
CHRİSTİANİAN HAVN
Prinsesseg ve Badsmandsst bölgesindedir. Yapay bir ada üzerine kurulmuş mahalledir.
Dünya üzerinde eşi-benzeri olmayan bir yer. Şehir ziyaretinizde, buraya mutlaka uğramalısınız. Çünkü: burası, dünyanın ilk ve tek “esrarkeş” özerk bölgesidir ve dünya üzerinde benzeri yoktur.
Evet: Christiana, şehrin ortasında bir hippi kasabasıdır. Burada: öğrenciler, sanatçılar, iş adamları, hippiler, çocuklar geleneksel aile olarak yan yana yaşıyorlar. Alternatif yaşam tarzıyla adeta bağımsız bir devlettir.
Yaklaşık bin kişi, komünal bir hayat sürüp, organik tarımla uğraşıyorlar. Kırmızı üzerine üç sarı noktalı bayrakları var. Esrar gündelik hayatın bir parçası. 1970’lerde, bir gurup anarşist ruhlu gencin kapatılan NATO üssüne yerleşmesiyle ilk tohumları atılmış.
Senede bir milyona yakın turist tarafından ziyaret edilmektedir. Şehir merkezinden yaklaşık 20 dakikada yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Evet, bu mahallede bulunan yapılar şunlardır:
1. NORDATLANTENS BRYGGE-KUZEY AT LANTİK EVİ
Yapı: eski bir denizcilik deposudur. 1768 yılında, bu mahallede kurulmuştur. Avrupa pazarlarına satılmadan önce: ringa balığı, balina yağı, kuru balık, tuzlanmış balık ve derileri, bu depoda muhafaza ediliyormuş.
Günümüzde ise, burası: Danimarka, İzlanda, Grönland ve Faroe Adaları yani “Kuzey Atlantik” bölgesi ile Danimarka arasında, kültürel işbirliği yapılması için oluşturulmuş bir yapıdır. Burada: sergiler düzenlenir, çağdaş sanat, dans, müzik ve performans etkinlikleri yapılır.
2. VOR FRELSERS KİRKE-OUR SAVİOURS CHURCH
Kilise: Freetown Chirsiania bölgesine yakın bir yerdedir. Kilise yapısında en ilgi çeken bölüm: kilisenin sivri ve dolambaçlı kulesidir. Bu kulede bulunan çan: Kuzey Avrupa’nın en büyük çanıdır ve gün boyu, her saat başında melodiler çalar. Burada, toplamda 48 bronz çan bulunmaktadır.
Bunların en büyüğü 2 ton ve en küçüğü ise10 kg. ağırlıktadır. Bu kulenin dışında, altın bir merdiven görülüyor. Üst kısmında: altın bir küre var. Ayrıca, bir bayrak taşıyan heykel görülüyor.
Merdiven: 95 metre yüksekliğindeki, sivri üst kısma tırmanmayı sağlamaktadır. Oradan ise, şehrin muhteşem bir manzarası izlenebilir. Hatta: Danimarka-İsveç bağlantısını sağlayan “Öresund köprüsü” bile görülmektedir.
Ancak, gerek yükseklik ve gerekse merdivenin dışarıdan dolanması, yükseklik korkusu olanlar için pek uygun değildir. Zaten 400 basamak çıkmak ta büyük bir sıkıntı yaratıyor. Bu merdivenlerin, son 150 basamağı, açık alandadır.
Burası elbette, özellikle rüzgarlı havalarda pek tekin değil ve ziyaretçilere korkulu anlar yaşatıyor, ama şu kesin: çıktığınız takdirde, şehrin muhteşem bir manzarasını görebilir ve
fotoğraflar çekebilirsiniz.
3. HIRİSTİYAN KİRKE-KİLİSESİ
Yine, aynı mahallede, rokoko tarzı güzel bir kilise yapısıdır. 1755-1760 yılları arasında, Nicolai Eigtved tarafından inşa edilmiştir. Günümüzde, kilise bir “Tiyatro kilisesi” olarak da bilinmektedir. Çünkü: son yıllarda: yapıda, birçok konser ve diğer sanatsal etkinlik düzenlenmiştir.
LOUİSİANA MODERN SANAT MÜZESİ
Şehir merkezinin 35 km. kuzeyindedir. Strandvej Humlebaek bölgesindedir. Şehrin en çok ziyaret edilen sanat müzesidir. Özellikle: 2010 yılında, Patricia Schultz tarafından yazılan Ölmeden önce, dünya üzerinde ziyaret edilmesi gereken 1000 yer listesinde bulunmakta olması, buraya olan ilgiyi arttırmıştır.
Müze: çağdaş sanat sergileri ve koleksiyonları ile ünlüdür. Bu koleksiyon içinde: seramik lambalar, mobilya ve mimari parçalar görülmektedir. Bunun dışında, müzenin kalıcı koleksiyonu içinde bulunanlar: grafikler, afişler, kartpostallar, tasarım ürünleri görülmektedir. Müze yapısında: konserler, filim gösterileri düzenlenmekte, ayrıca: bir kafeterya bulunmaktadır.
KRALİYET KÜTÜPHANESİ
Şehir limanında, deniz kıyısında, muhteşem bir binadır.
Siyah elmas olarak bilinmektedir. Aslında, Kraliyet Kütüphanesi, 4 binada yerleşmiştir. Ama, “The Black Diamond” isimli yeni bir bölüm bulunmaktadır. Kütüphanenin ilk kuruluşu: 1648 yılına kadar uzanmaktadır. Kral Frederick tarafından kurulmuştur. 1793 yılında ise, halkın kullanımına açılmıştır. Günümüzdeki ana bina ise, 1906 yılında açılmıştır.
Kütüphane kompleksinin, Black Diamond bölümü
Eylül 1999 tarihinde, Kraliçe Margrethe tarafından açılmıştır. Burası: kuzey İtalya’dan getirilen siyah ve cilalı granit kaplıdır. Kütüphane hizmeti yanında, binada, konserler, sergiler ve konferanslar düzenlenmektedir.
FRİLANDS MUSEET-AÇIK HAVA MÜZESİ
Şehrin kuzey bölümünde, Lyngby bölgesindedir. Otobüs veya tren ile ulaşabilirsiniz, giriş ücretsizdir. 1897 yılında açılan müze, dünyanın en eski ve büyük açık hava müzelerindendir. Müzede görebilecekleriniz: düşkünler evi, çiftlikler, malikane, değirmenler, atölyeler, binalar. Özellikle, değirmenler: 1662 yılından kalma olmaları nedeniyle, önem kazanmaktadırlar.
FROSLEV PRİSON KAMPI
Şehir yakınlarında, Froslev köyündedir. 1944 yılında yapılmış ve Alman işgali sırasında, Danimarkalılar için “toplama kampı” olarak kullanılmıştır.
Kampın kapasitesi, 12 bin kişiliktir. Bunlardan, 220 tanesi kampta ölmüştür. Kamp: 1949 yılında, Ordu kışlasına dönüştürülmüştür. 2001 yılında ise, boşaltılarak; ulusal bir
anıt park olarak koruma altına alınmıştır.
THORVALDSEN
Bertel Thorvaldsens bölgesindedir.
Bu müze: tek bir sanatçının eserlerine ayrılmıştır. Burada, Danimarkalı heykeltıraş Bertel Thorvaldsen tarafından yapılan eserler sergilenmektedir. Zaten, ünlü sanatçı, 1770-1844 yılları arasındaki yaşamının bir kısmında burada yaşamıştır.
Müze binası: 1838-1850 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapının dıştan görünüşü, Roma tarzını andırmaktadır. Sanatçının: günlük yaşamında kullandığı bir kısım
kişisel eşyaları da burada sergilenmektedir.
VESTERBRO
Şehrin, gece hayatı ve eğlence hayatı için en çok tercih edilen yerlerinden biridir. Merkez istasyonunun hemen arkasındadır. Şehir merkezine, yürüme uzaklığındadır. Şehrin en gözde yerlerinden biri olan burada: yalnızca eğlence değil, aynı zamanda alışveriş, yemek, içmek ve harika bir gece geçirmek mümkündür.
CARLSBERG
Gamle Carlsberg Vej bölgesindedir. Burası: dünyaca ünlü “Carlsberg” biralarının yapım yeridir ve biranın nasıl yapıldığı hakkında bilgi verilmektedir. Bölge: 1847 yılında, 10 bin metre karelik bir alana kurulmuştur.
Burayı ziyaret ederseniz: bira tarihinin ve Carlsberg’in gelişimini, benzersiz görüntüler ve sergiler eşliğinde görebilirsiniz.
Bu turun sonunda: bir heykel bahçesi, ödüllü bir ahır ve hediyelik eşyaların satıldığı bir dükkanda bitiyor. Giriş ücretlidir: yetişkinler 70 DKK, genç insanlar: 50 DKK.
Tur sonunda, barda, ücretsiz bira, giriş ücretine dahildir.
SLOTSHOLMEN ADASI
Kopenhag limanının bulunduğu adadır. Adadaki ilk yerleşim: 1166-1167 yılları arasında inşa edilen kale ile görülür. Bu kale “Christiansborg sarayı” dır. Günümüzde ise, “Danimarka Parlamentosu” tarafından kullanılmaktadır.
FAELLEDPARKEN
1905-1915 yılları arasında oluşturulmuştur.
Parkın en ilgi çeken yanı: her yıl burada klasik olarak düzenlenen “klasik motor sporları araba yarışı” dır. Buna, öte yandan Kopenhag Tarihi Grand Prixi de denir. 2001 yılından bu yana düzenlenmektedir. Ağustos ayının ilk hafta sonu yapılır.
Her yıl: 1 Mayıs tarihinde de, burada işçi bayramı kutlanır, konserler düzenlenir. Danimarka ülkesinin en ünlü ve milli stadyumu “Parken”, hemen parkın yanındadır.
HAYVANAT BAHÇESİ
Frederiksberg-Sondermarken arasındadır.
1860 yılında: dünyaca ünlü İngiliz mimar Sir Norman Foster tarafından tasarlanmış ve kurulmuş olup, Avrupa’nın en eski hayvanat bahçelerinden birisidir.
Her yıl, 1 milyon k işi tarafından ziyaret edilmektedir. Burada: özellikle son yıllarda, hayvanların doğal ortamlarında yaşamaları için çeşitli önlemler alınmıştır.
Bunun yanında, tarihsel binalar da korunmuştur. En eski yapı: 1872 yılından kalmadır. Hayvanat bahçesinin simgesel kulesi ise: 1905 yılında yapılmıştır ve günümüzde gözetleme kulesi olarak kullanılmaktadır.
44 metre yükseklikteki kule, ahşaptır ve kulenin üstüne çıktığınızda, çevrenin muhteşem güzel bir manzarasını görebilirsiniz.
KOPENHAG ÇEVRESİ
Şehirden kuzeye doğru giderken, Danimarka Rivierası denilen yerden geçeceksiniz. Şehirden 8 km. uzaklaştığınızda, ilk plaj karşınıza çıkacak, devamında ise kralların avlanma sahası olarak kullandıkları, geyiklerle dolu ormanlar var.
Oresund Denizi manzaralı evlerin hepsi birbirinden güzel, kimi malikane büyüklüğünde, kimisi ise sazlardan yapılma çatılarıyla eski balıkçı evlerinden bozma ama gözü rahatsız eden hiç bir şey yok. Yeşil ve mavi hoş bir mimariyle desteklenmiş.
Bu bölgede yaşamış olan Karen Blixen ülkenin en önemli yazarlarından biri. 1962 de ölmüş olan yazarın, Kenya yıllarını anlattığı Benim Afrika’m kitabı, 1985 yılında filme çekilmiştir. Merly Streep ve Robert Redford başarılı bir oyunculuk sergilemişlerdir.
Yazarın evi bugün müze olarak ziyarete açıktır.
Şehirden 35 km. sonra ise muhteşem bir sanat müzesi olan Louisiana var. Burada, sürekli değişen sergiler, insanın ufkunu açarken, sanatın her dalının temsil edilmesine de imkan tanıyor.
Andy Warhol, Joan Miro, Picasso ve heykeltıraş Alberto Giacometti gibi ustaların eserleri nefes kesiyor. Sabahları saat: 10.00’da açılan müzenin çocuklara sanat aşkı aşılayan özel bir birimi bulunuyor. 19’ncu yüzyıldan kalma, deniz kenarındaki bir malikanede yer alan müzede güzel manzaralı bir restoran var.
Danimarka’da sarayların neredeyse tamamı, kale olarak adlandırılıyor, bazıları gerçekten de kale gibi mimariye sahip. Shakespeare in Hamletiyle ölümsüzleşmiş olan Kronborg Kalesi İsveç ile Danimarka arasındaki Oresund denizinin en dar noktalarından birinde inşa edilmiştir.
Kaleyi önünden geçen gemiler para ödesin diye yapılmış, para ödemeyen de topa tutulmuştur. İşin ilginç yanı, 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında ABD devreye girene kadar kalenin önünden ancak para verenler geçebilmiştir.
Ülkenin her köşesine imzasını atan IV Christian döneminde kalede çok sayıda değişiklik yapılmış günümüzde kalenin ana girişine gelmeden önce, koruma maksadıyla yapılmış köprüler, hendekler ve kapılardan geçilmektedir.
Güzel bir kilisenin olduğu avluya girmeden önce manzaranın tadını çıkarın, denizin öbür tarafında İsveç te bulunan Helsingborg a bakın.
Şövalyeler salonu ve kraliyet ailesine ait bölüm dışında, kalede denizcilik müzesi de var.
Kronborg dan kraliyet ailesinin yazlık saray olarak kullandığı Fredensborg a giderken, Danimarka’nın ikinci büyük gölü olan Esrum’un muhteşem manzarası size eşlik eder. Saat tam 12 de nöbetçi değişim töreni var, çok görkemli olmasa da ilginç
Danimarkalıların hayatı İsveçlilerle savaşmakla geçmiş. En sonunda, 1722 tarihinde barış imzalamışlardır.
Sarayın adı da bu yüzden barış anlamına geliyor. En son veliaht prens Frederick ile Avustralyalı eşi Mary in düğü törenleri bu sarayda gerçekleştirilmiştir.
Sarayın en güzel taraflarından biri de Fransız etkisi altında yapılmış olan ve içinde sıradan insanların heykellerinin bunduğu park.
Fredensborg un kurucusu IV Frederik parti vermeye meraklıymış, fakat saray çok sayıda misafirin kalması için yeterli büyüklükte olmadığından, sarayın yanına Store Kro Otelini yaptırmıştır. Döneminde önemli isimlerin kaldığı ot el, hoş bir mekan ve öğlen yemeği molası için ideal.
FREDERİKSBORG MÜZESİ
Frederiksborg Slot, Hillerod bölgesindedir. Danimarka’nın en muhteşem kalesi olarak geçen ve Rönesans stili bir yapıda yer alan Frederiksborg kalesi, 1602-1622 yılları arasında, her taşın altından çıkan IV. Christian tarafından, babası II. Frederik için yaptırılmıştır.
Bir gölde bulunan üç adanın üzerine inşa edilmiş kalenin girişinde ziyaretçileri Neptün Çeşmesi karşılıyor.
Krala ait bölümden kaleye girdiğinizde, önce alçı kabartmalarıyla dikkati çeken Şövalyeler salonu var.
Zamanında Lordlar ve Leydiler buradaki ziyaretçilerin konuğu olmuşlar. İçinde, Danimarka krallarının taç giyme törenlerinin yapıldığı görkemli bir şapel ve Merasim Salonu olan yapıda Danimarka Ulusal Tarih Müzesi bulunuyor.
Müzenin 20. yüzyıl sanatçılarına ayrılan bir bölümü de var. 1600’ler den kalma ve barok özellikler taşıyan bahçelerde dolaşmak ise, ayrı bir keyif.
Binlerce tabloyla dolu olan Frederiksborg kalesi, Hillerod isimli kasabada bulunuyor.
Etraf ağırlıkla Konya dan gelme Türklerle dolu. Kasabanın girişinde, Babylon restorandan tutun meydandaki Casa Nostra ya alışveriş merkezindeki dönerciye kadar herkes Türk, yemek yerken hiç dil problemi yaşamıyorsunuz.
Bizimkiler kebap kültürünü tüm İskandinavya da yaymışlar. Yemek yenebilecek en favori mekanlardan biri ise ana meydanın tam ortasında
bulunan kale manzaralı kafe.
Çok çok mükemmel .Benim ihtiyacım olan bilgileri buldum..teşekkürler
Kopenhag gezi yazınızı zevkle okudum, herkes farklı bir yönüden ele alıyor gezileri ve gezi öncesinde birçok yazıyı okumak bu açıdan benim için çok faydalı oluyor. Kopenhag gezisi sonrası ben de gördüğüm gezdiğim yerler ile tecrübelerimi bloğunda yazdım. Siz de okur ve yorumlarınızı yaparsanız memnun olurum.(kusura bakmayın, sitede başka sitelerin reklamları için belli kurallar var, bu yüzden siteniz ismini veremiyorum. )