Göynük ilçesine, birkaç kez gittim. Bir keresinde gezmeye ve bir keresinde ise Akşemsettin Şenlikleri için gittim. Ana yoldan ayrıldıktan sonraki yol, yani ilçeye varmadan önceki yol biraz sıkıntılı.
İlçe: biraz önce de sözünü ettiğim gibi, Akşemsettin ile anılıyor. İlçenin hemen ortasından bir çay geçiyor. Zafer kulesi, ilçenin bir simgesi olmuş. İlçe dışında ise, özellikle Sünnet gölü nü; doğa severlere ısrarla öneririm, mutlaka zaman ayırın ve burada, bir-iki gün tatil yapın.
ULAŞIM
Göynük-Bolu arası uzaklık: 97 km. Göynük-Adapazarı arası uzaklık: 90 km. Göynük-Akyazı arası uzaklık: 97 km. Göynük-Taraklı arası uzaklık: 28 km. Göynük-Eskişehir arasındaki uzaklık: 210 km. Göynük-Bilecik arasındaki uzaklık: 85 km.
Göynük-İstanbul arası uzaklık: 230 km. Göynük-Ankara arası uzaklık: 220 km. Göynük-Mudurnu arası uzaklık: 52 km.
TARİH
Bölgede bilinen ilk yerleşimciler, Frigler zamanında başlamıştır. Daha sonra Lidyalılar, Persler ve Makedonyalı İskender görülür. MÖ.279-74 yılları arasında ise, Bitinya krallığı egemenlik kurar. MÖ.74 yılında ise, bu kez Romalılar var. Göynük’te Himmetoğlu köyünde, Çatak hamamı diye bilinen yerdeki hamam kalıntıları, Romalılardan kalmıştır.
Şehrin, Romalılar dönemindeki adı: Koinon Gallicanan.
Daha sonra, Bizanslılar bölgedeki hakimiyeti ele geçirirler. Göynük’te, Bizans döneminden kalma eserlere: Susuz, Kilciler, Boyacılar, Kayabaşı, Narzanlar köylerinde görülmektedir.
1071 yılından sonra ise, Türkler bölgede görülürler. Bölgedeki ilk Osmanlı akınları, 1292 yılında görülmeye başlar. 1323 yılında, Osman Gazi döneminde, yöre, Osmanlılar tarafından ele geçirilir. 1330 yılları gibi, Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa, yörede hakimiyeti ele geçirir. 1811 yılında, Bolu Livası kurulmuş ve Göynük, bu Liva’ya bağlı kaza olmuştur.
Göynük: 1923 tarihinde, Bolu ilinin ilk ilçesi olarak tarihe geçmiştir.
1987 yılına gelindiğinde ise, Göynük, kentsel SİT alanı ilan edilmiştir.
GENEL
Bölgenin coğrafi durumu değerlendirildiğinde: çok yüksek olmayan engebeli bir alanda bulunduğu görülür. İlçenin güneyinde: Himmetoğlu ovası var. Bu ovanın uzunluğu: 17 km ve genişliği 5 km. dir.
İlçe merkezi, 2 vadi ve 5 tepe üzerinde kurulmuştur. % 40’lara varan eğimli tepelerde kurulan yerleşim, 1951 yılı imar planı ile, 1967 depreminde, önemli bir bölümünü kaybetmesine rağmen, bu güne kadar gelmeyi başaran evleriyle “az bozulmuş bir Osmanlı kasabası” görünümündedir. Yeni yapılaşmanın, eski mimari dokunun öğelerini taşıması nedeniyle, tahribatın etkisinin azaldığı söylenebilir.
İlçe insanının ekonomik faaliyetleri: tarım, ormancılık ve hayvancılık üzerine yoğunlaşır. Tarımsal ürünlerden en fazla üretilenler: buğday, arpa, patates ve elma. Hayvancılık olarak ise: kıl keçisi ve koyun besiciliği ağırlıktadır.
Eskiden yörede yaygın olarak yapılan ipek böcekciliği günümüzde etkinliğini yitirmiştir. Bunun üzerine, bol miktarda bulunan dutluklar sökülmüş ve yerine günümüzde, meyve ağaçları ve sebze bahçeleri yoğunlaşmıştır.
Göynük yöresinde, besi tavukçuluğu da ileri düzeydedir. Yol üzerinde mutlaka dikkatinizi çekecek tavuk fabrikaları var. Bu fabrikalarda: bir baştan canlı olarak, ayaklarından çengellere asılan tavuklar, fabrikanın içinde geçirilen çeşitli evreler sonucunda, diğer baştan, paketlenmiş olarak çıkıyor.
Ben şahsen bunlardan birini gezdim ve kullanılan teknoloji karşısında gerçekten gurur duydum. Hatta, gezimiz için bile, kıyafet zorunluluğu vardı ve kullanılan teknoloji gerçekten ileri düzeydeydi.
AKŞEMSETTİN
15.yüzyılda yaşamış alimlerden biridir. Aynı zamanda, çok yönlü Türk bilim adamıdır. Tarihte, mikroorganizmalardan bahseden ilk bilim adamıdır. 1389 yılında Şam’ da doğmuştur.
Hacı Bayram Veli’nin müridi ve Fatih Sultan Mehmet’in hocasıdır. İstanbul’un manevi fatihi olarak da anılır. Çünkü, İstanbul’un fethi sırasında, genç Sultan’ı teşvik ederek, zaferin kazanılmasında önemli katkısı bulunmuştur. Hatta, fethin ilk günlerinde “Ebu Eyyüb el-Ensari” kabrini bularak, ordunun maneviyatını yükseltmiştir.
Saçının ve sakalının beyaz olması ve sürekli olarak beyaz elbiseler giymesinden dolayı: Akşeyh veya Akşemsettin olarak isimlendirilmiştir.
AKŞEMSETTİN ŞENLİKLERİ
Akşemsettin Anma günü; her yıl, Mayıs ayının son Pazar günü kutlanır. 1988 yılından bu yana yapılmakta olan törenler, genellikle, İstanbul’un fetih tarihi olan 29 Mayıs gününden bir önceki Pazar gününe denk getirilir.
Bu şenliklerde: çok miktarda pilav pişirilmekte ve şenliklere katılanlara ikram edilmektedir. Ayrıca: mehter takımı ve çeşitli etkinliklerle ve yöre insanının katılımı ile şenlikler sürdürülür. Bu arada, yöre dışından da şenliklere katılmak üzere, çok sayıda ziyaretçi bölgeye akın eder. Bu ziyaretçi yoğunluğunun, iki günlük sürede, yaklaşık 50 bin kişi olduğu oluyor.
NE YENİR
Göynük yöresinde, buraya özgü bir ürün var. Yıllık: 600-1000 ton arasında yetiştirilen “Bombay fasulyesi” tatmalısınız.
NE SATIN ALINIR
Biraz önce sözünü ettiğim Bombay fasulyesinden, mutlaka satın almalısınız. Çünkü, sadece bu yörede yetiştiriliyor. Bunun dışında: Göynük’te bolca arıcılık ta yapılıyor ve göynük balı satın alabilirsiniz.
Tüm bunların dışında: Göynük yöresinde özellikle Kılavuzlar köyünde: kayın, şimşir, ceviz ve ardıç ağaçlarından üretilen, çeşitli süs eşyaları, mutfak gereçleri ve bastonlar satın alabilirsiniz.
Hatta, buraya has “tokalı örtü” satın alabilirsiniz. El tezgahlarında, kadınlar tarafından, ilmek ilmek işlenmekte ve bir renk cümbüşünü andırmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
AKŞEMSETTİN TÜRBESİ
Akşemsettin: 1459 yılında vefat etmiştir. Bu türbe yapısı, 1464 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından, hocası için yaptırılmıştır. Kefeki taşından yapılmış, kasnaksız bir kubbeyle örtülü, altıgen planlı bir yapıdır.
Türbeye yolunuz düşerse, özellikle sandukaya dikkat etmenizi öneririm. Çünkü, sanduka: ceviz üzerine kabartma yazı ve süslerle bezenmiştir. Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel bir örneğidir.
Sandukanın boyutları: 2.50 x 0.50 metre boyutlarındadır. Akşemsettin türbesinin burada bulunması nedeniyle, yöre “Diyar-ı Akşemsettin” olarak da anılmaktadır.
GAZİ SÜLEYMAN PAŞA CAMİSİ
Bu cami, Orhan Gazinin oğlu, Süleyman Paşa tarafından, 1331-1335 yılları arasında yaptırılmıştır. Minaresi, tek şerefelidir. Cami: 1948 ve 1960 yılında onarılmıştır. Caminin en büyük özelliği: yöredeki ilk Osmanlı eserlerinden, sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiş olmasıdır.
Caminin yapımı hakkında yörede anlatılan bir söylence var. Şöyle ki :”caminin yapımı sırasında, cami inşaatına taş getiren bir işçi, getirdiği taşı bırakmadan, geri götürür. Süleyman Paşa, işçiye sorar “niye, getirdiğin taşı yerine koymayıp geri götürüyorsun?”
İşçi, cevaben:” kirli olduğum için, mübarek bir yapının temeline taşı koymak istemedim” der. Bunun üzerine, Süleyman Paşa, hemen caminin yanında, bir de hamam yapılmasını emreder. Böylece: yörede, Süleyman Paşa camisi ve hamamı ortaya çıkar.
GAZİ SÜLEYMAN PAŞA HAMAMI
Süleyman Paşa tarafından, 1331 yılında, cami ile birlikte yaptırılmıştır. Bölgedeki en eski ve en büyük hamamdır. Ünlü seyyah Evliya Çelebi, yazıtlarında, bu hamam hakkında şöyle der: “ Ankara ve İstanbul’da dahi, böyle muhteşem bir hamam görmedim”.
ZAFER KULESİ
Göynük ilçesinin simgesi, bu kuledir. Göynük yöresine gelenlerin hemen gözüne çarpar. İlçeye hakim bir tepe üzerinde, 1922 yılında yaptırılmıştır. Yapı: Cumhuriyet döneminin ilk kaymakamlarından, Hurşit Bey tarafından yaptırılmış olup, dünya tarihinde, Amerika’da bulunan Zafer Anıtından sonraki, ikinci yapılan anıttır. Sakarya Meydan Savaşı anısına yaptırılmıştır. Yapı: ahşap ve 3 katlı ve yalı baskı tarzındadır.
BIÇAKÇI ÖMER DEDE TÜRBESİ – ÖMER SIKKIN TÜRBESİ
Bu şahıs: Akşemsettin ile aynı dönemde yaşamıştır. Hacı Bayram Veli’nin müritlerindendir. Ancak, yaşadığı dönemde, Göynük merkezde yaşar ve bıçakçılık yaparmış ve bu yüzden, 1475 yılında ölen bu şahsa, yöre insanı “Bıçakçı Dede” ismini de vermiştir.
Bunun hakkında anlatılan bir söylenti var: Hacı Bayram, vefat edip, Akşemsettin defin görevini yerine getirdikten sonra, Ankara’da kalmaz ve yöreye geri döner. Bu sırada, Hacı Bayram müritleriyle, Ömer Dede arasında, sıkıntı oluşur.
Bunun üzerine, Ömer dede: müritlere “Dervişlik hırkada ve taçta değildir” diyerek, dört koyunun piştiği ateşe, ani bir hareketle kendini atar. Bir süre sonra, ateşten çıkan Ömer Dede’nin üzerinde bulunan taç ve hırkanın yandığı görülür. Ancak, hocası Hacı Bayram’ın kendisine hediye ettiği “şal” a bir şey olmamıştır.
DEBBAĞ DEDE TÜRBESİ
Mesleği: deri tabakçılığıdır. Halk, kendisini “Tabak Dede” diye bilir ve tanır. Bir hac mevsiminde, Göynük ve çevresinden bir gurup haca giderler. Görevlerini yerine getirirken, aralarından biri kaybolur.
Diğer hacılar, geri dönerler, o kalır, çaresizlik içinde kıvranırken Arabın biri yanına gelir ve derdini sorar. O da anlatır. Arap “merak etmemesini”, Göynük’ten bir zatın her sabah, namaz için Mekke’ye geldiğini, onunla dönebileceğini söyler. “Namazdan sonra, sıkıca sarıl ne derse desin sakın bırakma” der.
Adam, söylenenleri yapar. Tabak Dede, bakar ki kurtuluş yok, gözlerini yum, ben aç demeden açma, bu olayı da kimseye söyleme der. Birlikte, Göynük yakınlarına gelirler, Gümele köyünden olan bu adam, dericilikte kullanılan tetere otu satarken Tabak Dedeyi tanır. Bunun üzerine, Tabak Dede, vademiz dolmuştur, suyumuz ısıtılsın der ve vefat eder.
GÖYNÜK TARİHİ EVLERİ
İlçe merkezinde, bir kısım tarihi ev restore edilerek, ziyaretçilerin konaklaması için tahsis edilmiştir. Gerçekten, bu evlerde, konaklayabilir ve yıllar öncesinin yaşam tarzını hissedebilirsiniz. Özellikle: evlerin yazın serin olması, yaz döneminde ilçeye gelen ziyaretçiler için, buraların güzel konaklama yerleri olmasına neden olmuştur.
Günümüzde konaklamak için kullanılan bu evlerin birkaçı hakkında bilgi vermek istiyorum:
Akşemsettin Konağı
Yaklaşık 200 yıllık bir yapı. 2000 yılında restore edilerek, konaklamaya açılmıştır. Tarihi yapısı bozulmadan hazırlanan, 18 odada konaklamak mümkün.
Hacı Ali Paşa Konağı
1996 yılında restore edilmiş ve 16 yatak kapasitesiyle günümüzde ziyaretçilere hizmet vermektedir.
FRİG KİTABESİ
Soğukçam köyündedir. 1966 yılında bulunmuştur. Bu yazıtın: Frigler dönemine ait olduğu sanılıyor. Yüksek bir kaya üzerindeki yazıtı/kitabeyi görebilirsiniz.
SÜNNET GÖLÜ
Göynük-Bolu yolunun 20.km.den sonra, sağa dönün ve 4 km. daha giderseniz, Sünnet gölüne ulaşırsınız.
İşte, tam bir cennet köşesi. Yemyeşil bir orman tabakası, ortasında bir göl. Gölün kıyısında: tamamen ahşap malzemeden yapılmış bir otel. İnanın, burada cep telefonu çekmiyor, hatta, televizyon hatları bile tam çekmiyor. Ben burada bulunduğum sürede: özellikle akşam geç ve sabah erken saatlerde, ormanlık alandan gelen yabani hayvan sesleri, göl kıyısındaki banklarda oturarak geçireceğiniz birkaç saatlik zaman, inanın bu keyfi herhangi bir yerde yaşama şansınız yok.
İsmini vermek istemediğim otel ise, tamamen doğal ürünler ile sunulan kahvaltısı ile öne çıkıyor. Ayrıca: biraz önce sözünü ettiğim gibi, otelde beton o kadar az kullanılmış ki, inanmayacaksınız.
Sanki tamamen ahşaptan yapılmış bir otel. Bu otel: 45 oda ve 125 yatak ile ziyaretçilere hizmet vermektedir. Otelde: sauna, jimnastik salonu, toplantı salonu, oyun salonu, futbol ve basketbol sahaları bulunmaktadır.
Evet, bunların yanında, biraz da bölge ile ilgili bilgi vermek gerekirse, Sünnet gölü, Göynük ilçe merkezine, 27 km. uzaklıktadır. Kurudağ ve Erenler Tepesi arasındaki dar ve derin bir vadide, heyelan sonucu oluşmuştur. Denizden yükseklik: 800 metredir. En derin yeri: 22 metredir. Gölde olta balıkçılığı yapmak mümkün.
ÇUBUK GÖLÜ
İlçe merkezine 11 km. uzaklıkta olup, kuzeydedir. Göynük-Bolu kara yolunda, 5.km.den sola dönülüyor ve 6 km. daha ilerledikten sonra, göle ulaşılıyor.
Göl: Kayabaşı tepesinden inen heyelan sonucu, vadinin tıkanması ile oluşmuştur. Deniz seviyesinden: 1150 metre yüksekliktedir.
Yanında ise, küçük bir köy yerleşkesi bulunuyor. Piknik yapmak için ideal bir yer. Göl çevresinde yürüyüş yapmak mümkün. Olta balıkçılığı yapılabiliyor.
Merhabalar ,
Bir Göynüklü olarak Göynük hakkında yazdığınız yazı için teşekkür ederim. Eski tarihli bir yazı olmasına rağmen yeni görüyorum. Göynük’e tekrar ziyaretinizi bekleriz. Eğer gelirseniz Akşemsettin Hazretleri türbesi karşısında yeni açtığımız Hanedan Butik Otel’de sizi ağırlamak isteriz. Yazıyı okuyunca duyarsız kalamadım. Umarım mailim size ulaşır. Sevgi,saygı ve hürmetle
Muderrisler evi 2012 de restore edilip açılmış. Tam bir Osmanlı konağı. Bursada ziyarete açık Muradiyrxeki Osmanlı evinin bir benzeri. Üst katta bir selamlik var. Geniş. Mangallar süslenmiş. Bunun iki yanında birer geniş oda. Bir odada 4 yatak (2+1+1), diğerinde 3 yatak (2+1) ve pencerenin onunu boydan boya gecen eski tip sedir var. Odalarda islemeli tahta dolaplara gizli banyo ve tuvalet var. Bu odalar oda badi 200 tl. Daha kucuk oda var ki, digerlerinin yaninda sonuk ama ucuz.
buyuk Odalar, önünden geçen çaya bakıyor ve 10 mt ötesinde Süleyman Paşa Camisi ve Akşemsettin Hazretlerinin turbesini izliyorsunuz. Aranızda sadece çay ve caminin avlusundaki var. Sedir odada kaldık, hayal gibi idi. 3 nisan 2017
merhaba yazınızı okudum ilginize teşekkürler.Fakat birşey dikkatimi çekti onu düzeltmek ve belirtmek istedim.yazdığınız yazıda :
İşçi, cevaben:” ‘taş kirli olduğu için’, mübarek bir yapının temeline koymak istemedim” der.
burada taş kirli olduğu için değil işçinin kendisi kirli olduğu için taşı mübarek yapıya bırakmak istememiştir.dikkate alacağınızı düşünüyorum.iyi çalışmalar.
İlginize çok teşekkürler.