İngiltere’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi, Manchester şehrinde de mutlaka yemenizi önereceğim yöresel bir yemek yoktur. İngilizler için, en önemli yemek: Liverpool yazısında da belirttiğim gibi “Fish and Chips”dir. Yani: balık ve yanında patates kızartmasıdır. Patatesler: elma dilimi şeklinde dilimlenmiş patateslerin kızartılmış şeklidir.
Balık ise, yine kızartılarak servis edilir. Bu yöresel lezzeti tatmak isterseniz: pubların birçoğunda bulabilirsiniz.
İngiltere’de et ucuz olduğundan, birçok yerde et ağırlıklı yemek yemekte mümkündür. Kesinlikle yöresel lezzetlerden tatmak istiyorum derseniz, bence “Rusholme” bölgesini tercih etmelisiniz.
Bunun dışında, şehirde çok miktarda yabancı kökenli yemek kültürlerinin sunulduğu restoranlar bulunmaktadır ki, bunların başında: İspanyol, İtalyan, Hint, Pakistan ve Çin yemek kültürleri sunulan restoranlar gelmektedir. Özellikle: Rusholme bölgesinde Curry Mile denilen yerde: birçok Asya kökenli restoran bulabilirsiniz. Burası, aynı zamanda Hindistan dışında, en çok Hint restoranının bulunduğu yer olarak bilinir.
Öte yandan: şehir merkezinde Türk restoranları da bulunuyor ki, bunlar: Topkapı ve Efes restoranlarıdır.
Kebap ve döner derseniz, bunlar da birçok yerde karşınıza çıkabilecektir, ancak bunların birçoğunun Türkler değil, Pakistanlılar tarafından işletildiğini bilmelisiniz.
Kahvaltı
Şehir ziyaretinizde otel dışında kahvaltı yapmak isterseniz: birçok farklı kahvaltı seçeneği bulabilirsiniz. Şehirdeki cafeler: kahvaltı için en popüler yerlerdir. Özellikle: Starbuck, Bon Appetit, Java Espresso gibi popüler markalar en iyi kahvaltı mekanlarıdır. Şehirdeki birçok kahve dükkanı, sabah saat: 07.30 ve hatta daha öncesinde açıktır. Buralarda: sıcak çikolata, çay, taze kahve ve hamur işleri çeşitleri bulabilirsiniz.
Otellerdeki İngiliz kahvaltı servisinde ise: sosis, pastırma, kızarmış ve pişmiş yumurta, siyah puding ve tost bulabilirsiniz.
Öğle Yemeği
Şehirde, öğle yemeği için birçok popüler restoran, kafe ve bar bulunmaktadır. Öğle yemeği, genellikle 11.30-14.30 arasında alınır. Öğle yemeği menüleri, akşam yemeği menüsüne benzemektedir. Ancak daha ucuzdur.
Akşam Yemeği
Şehirdeki birçok restoran erken saatlerde açılırlar veya gün boyu açıktırlar. Ancak, şehirde akşam yemeği genellikle saat 18.00 den sonra ve saat 23.30 a kadar alınır.
Fast-Food
Şehir merkezinde ve çevresinde, fast-food restoranlar oldukça boldur. Bunlar arasında öne çıkanlar: McDonalts, Burger King, Pizza Hut, Dominos Pizza, KFC sayılabilir. Ayrıca, sandviç barlar da yoğundur.
Evet, gelelim şehirde yemek yemenizi önereceğim birkaç mekana
Simyacı&Bar-Restoran
Spinningfields bölgesindeki bu mekan: Kasım 2010 tarihinde açılmıştır. Burada: sabah kahvesi, brunch, öğle ve akşam yemekleri bulmak mümkündür. Özellikle yaz aylarında, açık mekanda, çim üzerinde içkinizi yudumlayabilirsiniz. Cuma-Cumartesi geceleri, saat: 02.00 ye kadar açıktır. Bunun dışında her gün, saat: 10.00-24.00 arasında açıktır.
All Star Lanes
Deansgate bölgesinde bulunan bu mekan: şehirde önde gelen bir bowling yeridir. Burada: muhteşem bir ortamda bowling oynayabilir ve özel kokteylleri bulunan bar ve mevsimlik menüler sunulan restoran bölümünü de kullanabilirsiniz.
Manchester 235
Great Northern bölgesinde Watson sokakta bulunan burası, şehirde kuzey batı bölümünün önde gelen eğlence ve oyun yeridir. Vegas tarzı casino, iki restoran, oyun katı ve bar bölümünü bulunmaktadır. Poker ve özel oyun alanlarına girmek için üyelik gerekir. Evet, şehri ziyaret eden oyun meraklıları, buranın casino bölümünü ziyaret edebilirler.
Mint Lounge
Oldham Street adresindedir. Burası, yüzyılın diskoteği olarak bilinir. Çünkü, burada şehrin en iyi organizatörleri tarafından düzenlenen bazı partiler yapılmaktadır.
Star Garten
Fairfield Street üzerinde, Piccadily istasyonunun arkasındadır. Burayı özellikle öğrenciler tercih ediyorlar.
Şehrin sembolü arıdır. Çünkü: çok çalıştıklarını ve sanayinin çok geliştiğini söylemektedirler. Bu arı sembolüne şehrin çeşitli yerlerinde rastladığınızda, mutlaka ilginizi çekecektir.
Şehir, İngiltere’nin kuzeybatı bölgesindedir. Şehir yemyeşil olmasıyla göze batmaktadır. Uçsuz bucaksız yeşillikler, şehir ziyaretçilerinin ilgisini çekmektedir. Ancak, yine de bu şehirdeki yeşil alanlar, Londra şehrindekilerden daha azdır. Burası bir anlamda, beton bir endüstri şehridir de denilebilir. Şehir her ne kadar deniz kıyısında olmamasına rağmen, Liverpool şehrinden buraya yapılan 50 km. lik kanal üzerinde büyük gemiler geçiş yapabilmektedirler ve bunun sonucunda: Manchester şehrinde üretilen mallar: dünyaya Liverpool limanı üzerinden dağıtılmaktadır.
İngiltere’nin diğer şehirleri değerlendirildiğinde, buranın pek fazla güzel yanından söz etmek mümkün değildir. Buranın özellikle müzeleri ilgi çekmektedir. Öte yandan: sanat ve müzik açısından da şehir ileri düzeydedir. Öğrenci ağırlıklı bir şehir olduğu için: özellikle gece hayatı hareketlidir ve İngiltere’nin diğer yerlerinde olan birçok konser, burada da düzenlenmektedir. Londra şehri ile kıyaslandığında: Manchester şehri: sakinliği ve kalabalık olmaması ile öne çıkar.
Müzik severler hatırlayabilirler, bu şehir; 1960’lı yıllarda “Be Gees” gurubunun doğduğu yer olarak bilinir.
Lonely Planet’in Seyahatin En İyisi 2023 listesinde yer alan tek Birleşik Krallık şehridir ve National’daki tek Birleşik Krallık şehridir. Geographic’in dünya çapında ziyaret edilmesi gereken mutlaka görülmesi gereken yerlerden 25’ini her yıl belirleyen etkili “Dünyanın En İyileri Listesin” dedir.
Şehir merkezi benzersiz ve eklektik restoran ve barlarla doludur. Mağazalar, müzeler, galerilere sahip olan şehir bölgesinde kolayca gezinebilir, ulaşım bağlantılarına göre ilçeleri, ilgi çekici pazar kasabaları, geleneksel barlar, güzel yeşil alanlar ve yürüyerek veya bisikletle keşfedilecek su yolları dahil olmak üzere burada güzel zaman geçirebilirsiniz.
TARİH
Roma döneminden bu yana, şehrin bugün bulunduğu yerde yerleşim söz konusu olmuştur. MS.140 yıllarında: Romalılar bölgeden çekilince: onların “Mamuciam” olarak isimlendirdikleri ve kullandıkları şehir: harabeye dönüşür. 920 yılında ise, Sakson kral Edward Elder, burayı ele geçirir ve şehrin surlarını yeniden yaptırır.
1066 yılında: Norman işgalini takiben, şehir ve çevresindeki birçok arazi: Norman baronları arasında paylaşılır. Aynı dönemde, şehrin bulunduğu alan Albert de Gresie Manchester Monar tarafından satın alınır ve takip eden 200 yıl boyunca, ailesi buraya sahip olur.
14.yüzyıla gelindiğinde: Manchester şehrinin varlığını sürdürdüğü ve St Ann meydanında, yıllık fuar düzenlendiği ve her hafta cumartesi günleri Pazar kurulduğu bilinmektedir. 1322 yılında, burada, tekstil üretiminin yapıldığı görülür.
1422 yılında: Thomas de la Warre isimli bir baron tarafından: şehirde bir üniversite ve Anglikan kilisesi kurulur. 1596 yılında ise, bölge Londra eski Belediye Başkanı Sir Richard Mosely tarafından satın alınır.
18.yüzyıl ortalarında: şehir bölgenin en kalabalık yeri olarak ortaya çıkar. 1759 yılında, madenlerden kömür taşımak için kanal inşaatı başlar. 1765 yılında: Castlefield kanalı tamamlanır.
19.yüzyıla gelindiğinde: şehirde mekanizasyon ve sınai faaliyetler hızla büyür. Tekstil üretimi için büyük fabrikalar inşa edilir.
Evet, bir zamanlar: Karl Marx’ı derinden etkileyen Engels: babasının tekstilde çalışması nedeniyle, burada yaşamış ve bu sürede: dokuma ve tekstil işçilerinin sıkıntılı durumunu görünce “The Condition of the Working Class in England” isimli eserini, 1845 yılında yazmıştır.
1894 yılına gelindiğinde ise, 7 yıllık bir çalışmanın ardından, Manchester Ship Canalı açılır.
II. Dünya Savaşı dönemine gelindiğinde ise, bu tekstil fabrikalarının çoğunun: silah üretimine ayrıldığı görülür.
Ancak, 1940 yılına gelindiğinde: şehirde Free Trade Hall, Katedral başta olmak üzere, birçok Victoria dönemi binasının, Nazilerin hava akınları sonucu yıkıldığı görülür.
1996 yılında IRA örgütünün bombalar patlattığı şehir, takip eden dönemde: önemli ölçüde değişmiş ve post-endüstri kenti olarak, depolar, fabrikalar, daire ve ofisler, sanat merkezleriyle önem kazanmıştır.
Günümüzde: halen şehirdeki büyük dokuma ve tekstil sanayi: Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika gibi ülkelerin çarşaf, havlu, yastık gibi ürünlerine olan ihtiyacı karşılamaktadır.
ULAŞIM
Londra-Manchester arasında trenle 2 saatlik yolculuk yapmak gerekir. Northern Rail: genelde Manchester Oxford Road, Piccadily veya Victoria istasyonlarına: kuzeyden, hızlı, düzenli ve direkt hizmetler sunmaktadır.
İstanbul-Manchester arasında, direkt uçuşlar bulunmaktadır. Uçuş süresi yaklaşık 3.5-4 saat sürmektedir. Uçuş sırasında, uçakta dağıtılan “Landing Card”ı: havaalanına inmeden önce doldurmanızı öneririm. Bu kart: vize görevlisini, pasaportunuz ile birlikte verilecektir.
Havaalanına gelince, şehrin havaalanı ismi “Manchester-Boston” bölgesel havaalanıdır. Burası, aynı zamanda, ülkenin en büyük üçüncü kargo havaalanı olarak hizmet vermektedir. İngiltere’nin üçüncü büyüklükteki bu havaalanı: şehir merkezine 16 km. uzaklıkta, güneybatıdadır.
Havaalanında: vize kontrol ve ardından valizlerinizi aldıktan sonra: çıkışa, gümrük kontrole doğru yürümelisiniz. Yanınızda gümrüğe tabi eşya varsa “Goods to Declare” yani “kırmızı” kapıya: yanınızda gümrüğe tabi eşyanız yoksa “Nothing to Declare” yani “yeşil kapı” ya yönelmeniz gerekir.
Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım çok kolaydır. Havaalanından “Trains” tabelalarını takip edin ve yaklaşık 10 dakika kadar yürüyün, tren istasyonuna ulaşırsınız. Buradan, sık sık hareket eden trenler ile şehir merkezine gidebilirsiniz. Yaklaşık 25-30 dakika sonra, şehir merkezindeki Piccadily istasyonuna varabilirsiniz. Buradan ise, şehrin her yerine ulaşmak mümkündür.
ALIŞVERİŞ
Alışveriş merkezleri, Manchester Arndale ve The Trafford gibi merkez ve ana cadde destinasyonları bulunmaktadır. Özellikle King Street ve Spinningfields civarındaki butikleri ziyaret etmenizi önerebilirim. New Cathedral Street’e gidin ve tasarımcı mağazalarını görün. Kuzey Mahallesi sayısız vintage mağazaları, plak dükkanları, kafeler, bar ve restoranlara ev sahipliği yapmaktadır.
Harika fırsatlar ve çeşitli tasarım markaları sunan bir alışveriş mağazası için Cheshire Oaks Designer Outlet mağazasında 145’den fazla butikten oluşan çeyrek milyon metrekarelik perakende alanına sahiptir.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI
Şehirde, trafikle ilgili başlıca konu: trafiğin, birçok yerin tersine “sağdan” akmasıdır. Bu durum: gerek araba kullanırken ve gerekse yaya geçitlerinden geçerken, ziyaretçileri etkilemektedir.
Araba kullanırken, sağdan akan trafiğe alışmak bir süre zor olabilmektedir. Araba kullanmasanız da, bu kez yaya geçitlerinden geçerken, yine bu sağdan akan trafik sıkıntı yaratabilmektedir, çünkü: trafik soldan aktığında yaya geçidinden geçerken önce sağa bakmanız gerekir, halbuki trafik sağdan akarken önce sola bakmanız gerekiyor, bu söylediklerimi unutursanız, yaya geçitlerinde tehlike yaşamanız mümkün olacaktır.
Şehirde mükemmel bir toplu taşıma sistemi bulunmaktadır. Bu toplu taşıma sisteminde: tramvay, otobüs ve trenler etkin bir ağa sahiptir. Londra için metro ne ise, Manchester için tramvay odur. Yani, şehirde her yere, tramvay ile ulaşabilirsiniz.
Gezginlerin ihtiyaçlarını karşılamak için, bilet ve paso sistemi bulunmaktadır. “Day Saver” denilen bir bilet ile: otobüs, tren ve tramvayların hepsine binebilirsiniz.
Bunların dışında: şehir ziyaretçileri, çoğu zaman burada bir araba kiralamaktadırlar. Araba ile çevre seyahatleri en uygun yöntemdir ve kolaydır.
Otobüs
Otobüs sistemi, şehrin tümünü kapsar ve bölgedeki otobüsler: hem halk ve hem de turistler tarafından yoğun olarak kullanılır. Otobüsler şehir ve çevresine seyahat etmek isteyenler için en ucuz yolu sunarlar. Çevredeki birçok kasaba ve bölgelere, otobüsler ile ulaşabilirsiniz. Otobüs tarifeleri ve rota bilgileri, otobüs duraklarında bulunmaktadır.
Metrolink
Şehir merkezinde hızlı seyahat etmek isterseniz, bu tramvay sistemini kullanmalısınız.
Trenler
Şehirde, 4 ana tren istasyonu bulunmaktadır. En büyük ve popüler istasyon: Piccadily Tren istasyonudur. Sürekli tren kullanarak şehri gezmek isterseniz, günlük 2.5 paund ücret ödeyerek, sınırsız tren ulaşımı bileti satın almalısınız.
Taksiler
Taksiler, şehir merkezinde kısa mesafeli yolculuklar için en popüler ve kullanışlı yollardan birisidir. Şehirde, iki gurup taksi bulunmaktadır. Bunlar: “Mini cab” olarak isimlendirilen, siyah ve eski tip taksiler ve özel taksilerdir.
Özel taksiler, siyah taksilere göre biraz daha pahalıdır. Ancak, şehir merkezi çok büyük olmadığından hangi taksiyi tercih ederseniz edin, en fazla 15-16 paund ödemeniz gerekir. Evet, taksiler oldukça ucuzdur ve şehrin birçok yerinde bulunurlar.
Yalnız, ilçelerde taksiler telefon ile çağırılır. Taksiye bindiğinizde, sürücü hemen taksimetreyi açar, ancak birçok yerde olduğu gibi, sürücü yabancı olduğunuzu anladığında gitmek istediğiniz yere, birkaç kilometre daha uzaktan gidebilecektir.
Bu da en fazla 4-5 paund fazla yazacaktır. Ayrıca: gerek gece geç saatlerde ve gerekse fazla bagajınız olması durumunda, sürücü ilaveten fazla ücret talep edebilecektir. Taksiye binmeden önce, sürücü ile konuşmanızı öneririm.
TATİL GÜNLERİ
1 Ocak New Years Day
29 Mart Good Friday
1 Nisan Easter Monday
6 Mayıs Early May Bank Holiday
27 Haziran Spring Bank Holiday
26 Ağustos Summer Bank Holiday
25 Aralık Christmas Day
26 Aralık Boxing Day
TURİZM
Öncelikle şunu bilmekte yarar var. Manchester şehrini ziyaret ettiğinizde, şehir haritası almak isterseniz, bir turizm ofisine müracaat etmeniz gerekir ki, bu ofisler, saat: 10.00 da açılıyorlar.
Kapsamlı tramvay sistemi sayesinde, şehirde gezinmek gayet kolaydır.
Çeşitli ilçelerdeki en popüler gezi alanlarının başında, merkezi bir konumda bulunan “Piccadilly Garden” gelmektedir.
Kuzeyde: biraz daha bohem tarzdaki Kuzey Mahallesi, Chinatown ve Canal Street bulunur.
Batıda: Milliennium Quarter da oldukça özeldir.
Güneybatı uçta: Castlefield ve kıyı restoranları ve Deansgate Dock bulunur.
Şehirde konaklamak için en uygun alanlar: St Peter Meydanı ve Albert Meydanı çevresindeki yerlerdir. Ancak, şehirde konaklamayı düşünenler: Manchester United futbol takımının kendi evinde yani dünyaca ünlü Old Trafford stadyumunda maçı varsa: kısa süreli konaklama için yer bulmak neredeyse imkansız hale gelmektedir. Böyle bir durumda: otel bulmak için, Greatar Manchester ilçesinde bulunan banliyöleri tercih edebilirsiniz.
Muhtemelen şehrin en güzel binası “John Rylands Kütüphanesi” dir.
“Town Hall” merkezi: Albert meydanına hakim bir konumda, Victoria gotik mimari stilinin en güzel örneğidir ve büyük cam, üçgene benzeyen yeni ve çarpıcı müze ilgi çekmektedir.
“Manchester Katedrali”: 15.yüzyıldan kalma birçok parçası ile, şehir merkezinde ayakta durmaktadır.
“Bilim ve Sanayi Müzesi”: buhar motorları ve lokomotiflerle ile ilgili interaktif görüntülerin de bulunduğu, şehrin en büyük müzesidir.
“Manchester Sanat Galerisi”: tablolar ve etkileyici heykellerden oluşan daimi koleksiyonu ile ilgi çekmektedir.
“İmperial War Museum”: askeri hatıralara ait geniş koleksiyona sahiptir.
“Lowry”: dramatik bir cam ve çelik yapıdır ve burada, şehrin en sevilen sanatçıları Lawrance Stephan Lowry’e ait 300 tablo ve çizim bulunmaktadır.
“Manchester Üniversitesi”: şehir merkezinin güneyinde, yaklaşık 1.5 km. uzunluğundaki bir alanda yayılan İngiltere’nin en eşsiz üniversitelerinden birisidir.
Kapsamlı üniversite tesisleri içinde iki müze bulunmaktadır. 40 bin öğrencinin eğitim gördüğü söyleniyor.
Machester şehri: İngiltere’nin en önemli gay ve lezbiyen yerlerinden birini barındırmaktadır. Şehir merkezinde, birçok eşcinsel ve gay dostu: bar, kulüp ve oteller bulunmaktadır.
Canal Street, Rochdale bölgesi ve Gal Village alanlarında yerleşiktirler.
MANCHESTER ÜNİVERSİTESİ
Manchester üniversitesi, geçmişinde: Rutherford tarafından atomun ilk olarak parçalandığı yer olarak bilinir. Ayrıca: radyo, astronomi ve programlanabilir kompüter uygulamaları, dünya bilimsel tarihinde ilk defa burada yapılması ile bilinir. Buradan yetişen öğrencilerin, 20 civarında Nobel sahibi oldukları söyleniyor.
Günümüzde, 154 ülkeden 40 bin öğrencinin eğitim görmektedir. Kampus: Oxford Road yolundadır. Öğrenci nüfusu olarak İngiltere’nin en çok öğrenci barındıran üniversitesi olarak bilinir.
MANCHESTER ŞEHRİ FUTBOL
Şehir 2008 yılında “Spor şehri” olarak seçilmiştir. Bu şehirdeki futbol kulüpleri, dünya üzerinde çok popülerdir.
Manchester City Futbol Takımı
Şehir halkının büyük yoğunluğu, bu takımı desteklemektedirler. Ancak: diğer takıma göre daha az başarılı olmuşlardır. Takım: maçlarını şehir içindeki “Etihad Stadium” da yapmaktadır.
Ancak, bu stadyumun söylenenlere göre yakın zaman önce: ADUG isimli bir Abu Dabi kökenli gurup tarafından satın alındığı söyleniyor.
Manchester United Futbol Takımı
Dünyanın en popüler futbol kulüplerinden birisidir. 1968 yılında, Avrupa çapında şampiyonluk kazanmış ilk İngiliz kulübüdür. Bunlar: sanayi devriminden bu yana; Liverpool futbol takımı ile büyük bir çekişme içindedirler. İki taraf arasındaki maçlar, her zaman büyük kalabalıklar çekmektedir.
Sporcity
Şehir merkezinin doğusunda bulunan bu bölüm: Avrupa’nın en büyük spor mekanlarından birisi olarak bilinir ve 2002 yılında düzenlenen Commonwealth Games için yapılmıştır. Gezilecek yerler bölümünde, burası hakkında ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
İKLİM
Şehirde: sürekli yağmur yağması ilk iklimsel özellik olarak dikkati çekmektedir.
Yani: yazları sulak ve soğuk, kışları ise soğuk ve yağışlıdır. Burada: İngiltere şehirlerinin en büyük özellikleri olan “yağmur-hava-kasvet” süreklilik göstermektedir.
Burada: sürekli esen rüzgar ve soğuk hava ve yağmur, yaşamı olumsuz etkilemektedir.
Burayı ziyaret edecekler: kış döneminde uygun giysiler ve diğer dönemlerde ise mutlaka yağmurluk ve şemsiye bulundurmalıdırlar. Ancak: sürekli esen rüzgar, yağmur ile birleşince, yağmurluk ve şemsiyelerin pek de faydalı olmadığını göreceksiniz.
Gelelim sıcaklık ortalamalarına: şehirde Ocak ayı sıcaklık ortalaması: 6 derece ve Temmuz ayı sıcaklık ortalaması: 19 derecedir. Hava genellikle ilkbahar ve yaz aylarında ılıktır.
Nisan-Mayıs-Haziran aylarında: ılık ve güneşli hava görülür. Ancak, yukarıda da söz ettiğim gibi, hava oldukça değişken olabilmektedir. Sabah oldukça kasvetli ve nemli başlayabilir ve öğleden sonra güneşli ve yüksek sıcaklıklara ulaşan, parlak güneş görülen bir hava ortaya çıkabilir.
İNSANLAR
Şehir nüfusu: 500 bin kişiye yaklaşıktır. Bu nüfus yoğunluğu ile, İngiltere’nin en kalabalık yedinci şehridir. Bu kalabalık nüfus içinde, hatırı sayılır miktarda Türk vatandaşımız bulunmaktadır.
Hatta “Venüs süpermarketi” denilen yere gittiğinizde, kendinizi ülkemizin bir süpermarketinde alışveriş yapar gibi hissedebilirsiniz.
Marketin içinde kebap ve lahmacun satılan bir de restoran bölümü bulunuyor. Ancak, şunu da belirtmem gerekir ki, şehirdeki yabancı nüfus içinde, en az sayısı bulunan Türklerdir, yani birçok yabancı şehirde ikamet ediyorlar. Özellikle, Pakistanlılar yoğunluktadır. Ayrıca, birçok zenci de bulunuyor.
DİL
Şehirde yaşayanlar İngilizceyi garip bir aksanla konuşmaktadırlar. Yani burada konuşulan İngilizceyi anladığında, İngilizceyi tam olarak söktünüz denilebilir.
Yunanistan Atina Anafiotika- Pilaka: Bu bölümdeki gezimizde: Akropolis bölgesinin yamaçlarındaki mahalleleri gezeceğiz. Burada, ilk önce, yüksek bir zeminde kurulmuş “Anafiotika” semti, karşımıza çıkıyor. Daha sonra ise Plaka mahallesi bulunuyor.
ANAFİOTİKA
Bu semtte yaşayanlar, Ege denizindeki “Anafi” adasından gelerek, bir zamanlar buraya yerleşmişler ve semtin adı, buradan geliyor.
Semtte: Ege denizindeki adalarda olduğu gibi, beyaz kireç badana boyalı şirin evler, dar sokaklar ve çiçek bolluğu görebilirsiniz. Bu özellikler: Ege kültürünün, buraya yansıması olarak hemen göze batıyor. Dar sokaklarda gezerken, şirin ve küçük evleri göreceksiniz.
Bu semtte görebileceğiniz bir müze var.
KANELLOPOULOS ARKEOLOJİ VE BİZANS MÜZESİ
Vassilissis Sofias Avenue caddesi üzerinde, Panos sokağındadır. Burası, sonradan restore edilerek düzenlenen, eski bir malikanedir. İlk yapılış amacı: bir dönem Napolyon’un generallerinden biriyle evlenmiş olan Düşes Plaisance içindir. 19’ncu yüzyılda yapılmıştır.
Günümüzde müze olarak kullanılan yapı, 1976 yılında ziyarete açılmıştır.
Burada sergilenen; erken Hıristiyanlık ve Bizans dönemine ait eserler şunlar: Yunan ve Roma dönemi heykelleri, Miken figürleri, Miken çanak-çömlekleri, Bizans ikonaları, goblenler ve freskler. Evet, güzel koleksiyonlar var, beğeneceğinizi umuyorum, gidebilirsiniz. Çünkü, toplamda 25.000 civarında eser sergileniyormuş. Bu eserlerin büyük çoğunluğu: Yunanistan ve Anadolu’daki kiliselerden toplanmış eserler. Burada, dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var.
Trabzon Sümela Manastırında bulunan “Kutsal Meryem İkonu”, mübadele sonucu bölgeden ayrılan Rumlar tarafından, 1923 yılında, Manastır yakınlarındaki bir şapele gömülerek saklanır. 1931 yılında ise, Türk hükümetinden alınan izin sonucu bölgeye gelen papazlar tarafından gömüldüğü yerden çıkarılarak, daha önce saklanan bir kısım dini eşya ile birlikte, Atina şehrine getirilir. Evet, bu eşyalar da, halen bu müzede sergileniyor.
Giriş kat
Burada: değişik dönemlere ait birçok kilisenin iç kısmı, yeniden düzenlenerek sergilenmektedir.
Üst kat
İkona ve freskler ve diğer bir takım dini objeler sergileniyor.
Bu semtin hemen batısında ise, yine aynı özellikleri taşıyan başka bir semt daha var.
PLAKA BÖLGESİ
Plaka mahallesi, Atina şehrinin en eski mahallesidir. Osmanlılar döneminde, halk, sadece Plaka bölgesinde yerleşikmiş. Yani, burada, çok eski dönemlerden bu yana yerleşim var. Hatta, en eski yerleşimcilerin: Akropolis bölgesini yeniden inşa etmek üzere, 19’ncu yüzyılda, Ege bölgesindeki Kiklat adalarından buraya gelen işçiler olduğu söyleniyor.
Bu işçiler, Kiklat adalarındaki geleneksel tarzdaki ev sitillerini, Akropolis tepesinin yamaçlarında kurdukları evlerde uygulamışlar. Böylece, beyaz badanalı ve aralarından dar yollar geçen evlerin oluştuğu, şirin bir köy ortaya çıkmış.
Bağımsızlık kazanılıp, Yunanistan devleti kurulduktan sonra, Türk düşmanları, bu mahalleyi yıkıp yok etmek istemişler ama arkeologlar buna engel olmuşlar. Zamanla, mahalle gelişmiş ve günümüzde tüm modern olanaklara sahip bir yer haline gelmiş.
Günümüzde: bu mahalle: dar sokakları, cumbalı evleri, küçük dükkanları, restoranları, kafeleri ve barları ile biliniyor. Bu nedenle, Akropolis’in hemen aşağısındaki bu mahalleyi gezmeyi sakın ihmal etmeyin. Çünkü, yukarıda da söz ettiğim gibi, güzel bir tarihi dokusu var. Yani, geleneksel Yunan ruhu korunmuş. Yani, semt tamamen bir müze gibi, tarihi binalara ev sahipliği yapıyor.
En büyük özelliği: motorlu taşıtların girmesinin yasak olması. Bu yüzden, gayet rahatlıkla gezilebiliyor. Zaten, labirent gibi, dolambaçlı ve dar sokaklarda, turistler yürüyerek zaman geçiriyorlar. Ama, sadece turistler değil, bu yörenin insanları da, akşam oldu mu gezintiye çıkıyorlar. Dar sokaklardaki tavernalar, masalarını sokak kenarlarına çıkarıyorlar ve insanlar, bunları dolduruyor.
Çok sayıda: taverna ve bizim işportacı olarak isimlendirdiğimiz sokak satıcıları var. Buralardan alışveriş yapmayı düşünürseniz: bu dar sokaklardaki küçük dükkanlarda: ağaç oymalar, geleneksel Yunan objeleri, takılar ve antikalar bulabilirsiniz.
Plaka bölgesinde: 3 tane müze var. Bunlar
Yahudi Müzesi.
Yunan Halk Sanatları Müzesi.
Frissiras Müzesi. (Amelias caddesi üstündedir)
Bu müzelerin yanında, bölgede, bir de küçük kilise var. St. George Kilisesi. Kilise yapısının özelliği: yapımında kullanılan mermerlerin, bölgedeki antik tapınak kalıntıları olması.
Yukarıda söz ettiğim müzelerden, sadece birini gördüm ve hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
YUNAN HALK SANATLARI MÜZESİ
Bu müze: Kydathıneo caddesinde. Müzede sergilenenler şunlar: dantel, nakış gibi işlemelerin bulunduğu koleksiyonlar, ayin elbiseleri, 20’nci yüzyıl Yunan sanatçısı Theofilis’in resimlerinin bulunduğu koleksiyon. Ayrıca: kostümler, şenlik maskeleri, geleneksel kuklalar, yün eğirme ve örme aletleri de görülüyor. Yani, bir tür “Etnografya Müzesi” gibi.
Müze işte bu. Tercih ederseniz girebilirsiniz. Akropolis giriş biletiniz yanınızda duruyorsa, bu müzeye ücretsiz girmeniz mümkün, ama zaman sıkıntınız varsa, bence pek de gerek yok.
Evet, müzenin bulunduğu bölümden doğuya doğru yürüdüğünüzde, Adrianou sokağına geliyorsunuz ve buradan güneye ilerlediğinizde ise, sokağın köşesindeki küçük bir meydan var.
LYSİCRATES ANITI
Akropolis Station metro istasyonuna yakındır. Yani Anafiotika mahallesinde sayılabilir.
MÖ.4’ncü yüzyılda yapılmıştır. Dairesel yapı şeklinde yapılan anıt: tek bir mermer bloktan yapılmış kubbeyi destekleyen bir sıra sütunlardan oluşmaktadır.
Bu anıtın özelliği ise: bir zamanlar, antik dönemde, şehirde yapılan “koro “ yarışmalarında, kazanılan ödül ve üç ayaklı bir bronz kap; bu anıtın üzerinde bulunurmuş.
Ancak: 18’nci yüzyılda, anıt çevresindeki bütün arazi, Capuchin Manastırı tarafından işgal edilir ve anıtın bulunduğu yer, bu manastırın ziyaretçi bekleme yeri olarak kullanılmaya başlanır.
Günümüzde, anıtın bulunduğu meydan ve çevresinde, çok sayıda kafeterya var.
Adrianou sokağından kuzeye doğru yürüyün ve bu kez karşınıza, hemen solda, büyük bir dini yapı çıkıyor. Mitropoleos caddesinin hemen kıyısında.
MİTROPOLİS (ATİNA) KATEDRALİ
1842 yılında yapımına başlanan katedral, 1862 yılında, yani yaklaşık 20 yıllık bir süreç sonunda bitirilmiş. 72 tane kilisenin toprakları satılmış ve elde edilen gelirle, burası inşa edilmiş. Ayrıca, bu 72 kiliseden gelen mermerler, katedralin duvarlarının yapımında kullanılmış.
Katedralde, iki tane lahit var. Bu lahitler: 1589 yılında Osmanlılar döneminde öldürülen Agia Filothei ve 1821 yılında, İstanbul’da asılarak idam edilen Fener Rum Patriği V. Gregory’e aittir.
Gördüğünüz gibi, her ikisi de, Osmanlı yani Türk düşmanlığının perçinlenmesi ve halk üzerinde yaygınlaşması için, şehrin en büyük dini yapısında, alenen sergileniyorlar. Agia Filothei hakkında pek bilgim yok. Ama: Fener Rum Patriği konusunda kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu şahıs, İstanbul’da Osmanlı himayesinde yaşarken ve serbestçe dini vecibeleri yerine getirirken, bir yandan da, siyasete bulaşır ve Mora yarımadasındaki Yunan ayaklanmasını gerek madden ve gerekse manen destekler bir durum içine girer.
Ayrıca: o dönemdeki Rus Çarına, yazdığı mektup ile, Osmanlının yok edilmesinin çarelerini önerir. Zamanla, Osmanlı yönetimi bundan haberdar olunca, içimizde yaşayan hain damgası vurularak, yargılanır ve idama mahkum edilir. Fener Rum Patrikhanesinin kapısında asılınca, Patrikhanenin giriş kapısı kapatılır ve aradan yüzyıllar geçmesine rağmen, Patrikhane girişi, bu kapalı ana kapının hemen yanındaki kapıdan verilmektedir.
Peki, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen, niye Patrikhanenin bu ana kapısı açılmaz? Bu sorunun cevabını vermek te çok zorlanmaya gerek yok, denir ki, Patrikhane yetkilileri, o dönemde, ant içmişler ve bu içtikleri ant yerine gelince, Patrikhanenin bu ana giriş kapısını açacaklarmış. Peki, nedir bu içilen ant? Burada, bir Türk büyüğü asılmasını görmeleri.
Evet amacımız siyaset yapmak değil, ama gerçekleri sizlerle paylaşmak.
Gezimize devam ediyoruz. Katedralin hemen güneyinde, daha küçük bir katedral yapısı var.
MİKRİ MİTROPOLİS (KÜÇÜK) KATEDRAL
Burası, bir kilise. Ama, 12’nci yüzyıldan kalma bir kilise ve kentin antik bölgelerinden getirilen taşlar ve mermerlerle yapılmış. Bu yüzden önem kazanıyor.
Bu kilisenin sütunları ve alınlık kısmı, çok gösterişli. Bunları görmek için, yapının dış duvarları çevresinde, bir tur atmanızı öneririm.
Gezimize devam ediyoruz. Adrianou sokağına geri dönün ve kuzey doğu yönünde ilerleyin, Eolou sokağı ile kesiştiği yerde “Hadrianus Kitaplığı Kazı Alanı” karşınıza çıkacak. Burası, ziyarete kapılı, ancak uzaktan da olsa, o dönemde, yani MS. 123 yılında burada yapılan yapının, günümüze kadar ayakta kalabilen tek bölümü olan batı duvarını görebilirsiniz.
Eolou sokağında, güneye doğru yürüyorsunuz. Bu kez karşınıza, Roma döneminden kalan “Agora” çıkıyor.
ROMA AGORASI
Burası: MÖ.1’nci yüzyılda, Roma İmparatoru Julius Ceasar tarafından yaptırılmış ve kentin koruyucusu “Athena Arcegetis” e atfedilmiştir.
Agora’nın kuzey ve batı duvarlarının birçoğu, günümüzde, burada bulunan evlerin altında kalmış. Fakat, güney duvarı ve güneydeki bazı sütun ve dükkan kalıntıları görülebiliyor. Bir de, bir zamanlar Agoranın giriş kapısı olarak kullanılan kapıya ait, 4 sütun görülebiliyor.
Ama, burada görebileceğiniz çok daha önemli ve ilginç bir yapı var.
RÜZGAR KULELERİ-TOWER OF THE WİNDS
Monastiraki Stadion metro istasyonuna yakındır.
Bu yapı: MÖ.1’nci yüzyılda, Suriye’den gelen bir astronom tarafından yaptırılmıştır. Burada: bir su saati ve rüzgar gülü var. Yapının: sekiz yüzü görülüyor. Her yüz: o yönden esen bir rüzgarı ifade eden friz ile süslenmiş.
Su saati ise, Akropolis bölgesinden gelen su ile çalışıyormuş. Osmanlı döneminde, bu yapı, bir tarikat tarafından kullanılmış ve tarikat mensupları, bu yapının içine girip, değişik sesler çıkararak ayin yaptıklarında, çevredeki Hıristiyanlar, korkar ve yapıya asla yaklaşmazlarmış.
İlginç ve güzel bir kalıntı, mutlaka görün.
Agora bölgesinden ayrılmadan önce, kulenin biraz ilerisinde, burada görmenizi önereceğim bir yapı daha var. Atina şehrinde günümüzde bulunan ama ibadete açık olmayan iki camiden biri burada.
FETHİYE CAMİİ
Buradaki cami: günümüzde ibadete açık olmayıp, arkeoloji deposu olarak kullanılıyormuş. Cami: Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet için yaptırılmış. Fethiye camisinin ibadete açılması için, bizim devlet büyüklerinin gayret gösterdiğini ve özellikle Heybeliada’da bulunan Ruhban Okulunun açılması karşılığında, Fethiye camisinin ibadete açılmasının şart koşulduğunu duydum. Çünkü: Avrupa başkentleri arasında, ibadete açık camisi olmayan tek başkent, Atina. Ama, yukarıda da söz ettiğim gibi, cami, şu an için bir arkeoloji deposu olarak kullanılıyor.
Caminin içine girmek mümkün değil, ama pencerelerinden içi görülüyor, içine baktığınızda gayet küçük bir cami olduğu görülüyor. Yani, buranın ibadete açılması, buraya yüzlerce-binlerce insanın dolup, ibadet etmesi anlamına gelmez.
Sanırım, olay siyasi boyutlarda ele alınıyor, Yunanlılar, her nasılsa, Heybeliada Ruhban Okulunun, bir dönem gelecek ve Avrupa Birliğinin baskıları sonucu açılacağından o kadar eminler ki, karşılığında bu küçücük caminin bile, ibadete açılmasına izin vermiyorlar.
Agora bölgesinde, son olarak görmenizi önereceğim bir yer daha var. Agoranın hemen yakınında, Osmanlılar döneminden kalma ve günümüzde yıkık olan bir konak var. Bu konağın bahçesindeki ağaç, o dönemde, binlerce Yunanlının asılması için kullanılmış. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemem ama, Yunanca rehber kitaplarda, bölge anlatılırken, bu ağaçtan da söz edilerek, yine Türk düşmanlığı katmerlendirilmeye çalışıldığı kesin.
Roma Agorasından sonra: geriye dönüp, Adrianou sokağından, batı yönünde yürümeye devam edin ve bu kez karşınıza, Yunan Agorası çıkıyor.
YUNAN AGORASI
Agora denilince, dönemin her türlü idari, siyasi ve ticari faaliyetlerinin yaşandığı ve tartışıldığı bir yer olarak biliniyor. Buna atfen, hükümet yani yönetim binaları da, Agora bölgelerinde yapılırmış. Ayrıca, her Yunan şehir devletinde, bir merkez pazar yeri veya Agora bulunurmuş. MÖ.6’ncı yüzyılda yapılan burası: Roma Agorasından daha büyük, tam bir açık hava müzesi gibidir. Bahçelerin arasında gezinirken, harabeleri görebiliyorsunuz.
Buradaki, Atina Agorasında: bir zamanlar: Socrates’in felsefi düşünceleri ve Hz. İsa’nın havarilerinden St. Paul’un Hıristiyanlık propagandası içeren konuşmaları yapılmış. Ayrıca: eğitim faaliyetleri, mahkemeler, dini ve siyasi toplantılar, hep burada yapılmış. Hatta, insanlar için zaman geçirmek ve alışveriş yapmak için kullanılan bölge, bazen de, şehir toplantılarına ev sahipliği yapmış. Zaten, Agora kelimesinin, Yunanca da karşılığı “Toplantı”.
MÖ.480 yılında, Persler şehri işgal ettiklerinde, diğer yerler gibi, Agora da yakılıp yıkılarak yok edilmiş. Ancak, takip eden dönemde, Atinalılar, Agora’yı yeniden inşa ederler ve eski ihtişamına kavuştururlar.
Burası: Atina şehrinin, Yunan dünyasının diğer tüm noktalarına olan uzaklığının ölçüldüğü bir anıttır.
Bu anıtın, hemen güneyinde, başka bir kalıntı var.
ARES TAPINAĞI
Burada, Ares Sunağı ve Ares Tapınağının kalıntıları görülüyor.
Bunların arkasında: bir tiyatro var.
AGRİPPA ODEONU
MÖ.15’nci yüzyılda yapılmış olup, çatılı olması ile önem kazanmaktadır. Tiyatro yapısının önünde: 3 büyük figür göreceksiniz. Bunlar: 1 dev ve 2 tane yarı insan-yarı balık figürü.
AGİİ APOSTOLİ KİLİSESİ
Bölgenin güneyinde, bölgedeki, tek Bizans yapısıdır. 11’nci yüzyıldan kalmadır. Yapının narteks bölümündeki tablolar görülmeye değer, özellikle dikkat çekmektedir.
ATTALOS STOASI VE AGORA MÜZESİ-STOA OF ATTALOS MUSEUM OF ANCIENT AGORA
Bölgenin doğu tarafındadır. Buradaki ilk yapı: MÖ.138 yılında, Pergamon (yani Anadolu topraklarındaki Bergama) kralı Attalos tarafından diktirilmiştir. Bu yapı, antik çağdaki kamu binalarının en güzel örneklerinden biridir. Bu yapının benzeri, 1950 yılında buraya dikilmiştir.
Stao yapıları: antik dönemlerin gözde yapılarıydı. Çünkü: bu uzun verandalar: yazın gölgelik ve kışın korunak işlevi görür ve önemli kamu binalarını birbirine bağlardı. Burada göreceğiniz Attalos stoası: arka bölümünde küçük dükkanlar bulunan, 2 katlı bir bina olarak yapılmıştı.
Günümüzde: 1950 yılında yapılan bina: Agora Müzesine ev sahipliği yapıyor. Agora müzesinde: kazı ofisleri ve o dönemde kullanılan günlük kullanım eşyaları ve antik dönemdeki oylama sisteminin nasıl işlediğine dair örnekler görülebiliyor.
Adrianus sokağından yürümeye devam ettiğinizde, sokağın bitimine yakın, hemen solunuzda, yine antik döneme ait bir kalıntı çıkıyor.
HEPHAİSTOS TAPINAĞI-TEMPLE OF HEDHAESTUS
Dünyada, en iyi korunmuş: antik Yunan tapınağı olarak öne çıkmaktadır. Pers işgallerinden sonra inşa edilmiştir. İsmi anlamlıdır. Hephaistos: o dönemde “Metal İşleri Tanrısı” olarak bilinmektedir. Bu yüzden, tapınak: şehrin demirci ve nalbant ustalarının bulunduğu bölümüne inşa edilmiştir.
Daha sonraki takip eden dönemde ise, iç duvarlar eklenerek kiliseye dönüştürülmüştür. Son olarak, 1830’lu yıllarda kilise olarak hizmet veren yapı, daha sonra müze ve depo olarak kullanılmıştır.
Yapının dış kısmı: iyi korunarak günümüze ulaşmıştır. Sütun pervazı üzerindeki bölümde: Herakles ve Theseus’un efsanevi başarıları betimlenmiştir. Çevresinde: bir bahçe bulunmaktadır. Günümüzde, mevcut bahçede de o dönemlerde yetiştirilen ve şifalı olduğuna inanılan bitkiler yetiştirilmektedir.