Maldivler Alışveriş; Tatil köylerinde: güneş kremi ve banyo malzemeleri satan dükkanlar bulunmaktadır. Hatta bazılarında, hediyelik eşya ve kuyumculuk ürünleri satan yerler de bulunur. Ancak, en başta şunu söylemem gerekir ki, üzerinde etiket bulunan dükkanlar dışındaki alışverişlerinizde, mutlaka pazarlık yapmanız gerekir. Çünkü: pazarlık yapmak, Müslümanlıkta normal kabul edilir. Aslında yerel halk, turistlere saygılı ama rehberlerin götürdüğü hediyelik eşya dükkanlarında 1 dolarlık sıtikırlara, 5 dolar dedikleri de oluyor, ama sakın almayın, başka yerlere bakın derim.
Başken Male şehrinde: fiyatları, havaalanındaki duty-free mağazasının fiyatlarına yakın: elektronik eşya ve saat satan dükkanlar bulabilirsiniz. Başkentteki başlıca alışveriş bölgesi: Chandhanee Magu caddesidir. Buraya, rıhtım bölgesinden kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Ayrıca, yine başkent Male şehrinde, Majeedhee Magu caddesi, alışveriş için çok uygundur.
Ancak, dükkanlar genellikle, sabahın erken saatlerinde açılmasına ve geç saatlere kadar açık kalmasına rağmen, namaz saatlerinde geçici süreyle kapatılır. Bir dükkan kapalı ise, 10-15 dakika bekleyin, sahibi namazdan dönecektir. Cuma günleri ise, dükkanlar öğleden sonra, Cuma namazından sonra açılar.
Son olarak, herhangi bir şey satın almadan ülkeden ayrılma konumuna gelirseniz: Male uluslararası havaalanı duty-free mağazalarını kullanabilirsiniz. Buralarda: ceket, pantolon, spor giyim, çorap ve pamuklu-polyester ve ipekli gömlek çeşitleri bulup satın alabilirsiniz.
NE SATIN ALINIR
Maldivler ülkesinde: özellikle ahşap üzerine lake işleri ve tişörtler satın alabilirsiniz. Bunun dışında, bu ülkede, hediyelik eşya olarak, pek fazla çeşit bulunmaz. Bunların dışında, hediyelik olarak: ahşap oymalar, çaylar, anahtarlıklar, yüzükler, buzdolabı stikırları bulunabilir. Özellikle: el yapımı, oyma süslemeli “fotoğraf albümleri” çok revaçtadır.
Pazaryerlerinde: fıstık, ton balığı konservesi ve yerel şekerlemelerden de satın alabilirsiniz.
Siyah mercan, deniz kabukluları, kaplumbağa gibi objelerin ülke sınırları dışına çıkarılması kesinlikle yasaktır, buna dikkat etmenizi öneririm.
Kuzey Atol bölgesindeki Thulhadhoo adasında bulunan “Coco Palm” tatil köyü yöresine yolunuz düşerse: buradan mutlaka almanızı önereceğim bir obje var.
Bu tatil köyü, “lake” sanatı kullanılarak üretilmiş ürünlerle de ünlüdür. Adada yaşayan lake sanatkarları: eski torna tezgahlarında: ahşap vazolar, satranç taşları üreterek, ziyaretçilerin beğenisine sunarlar. Hatta: geleneksel yöntemlerle üretilen bu ürünler: sarı, kırmızı ve siyah renklerle renklendirildikten sonra, yaldızlandırılırlar ve metal halkalarla süslenerek, en sonunda cilalanırlar. Evet, bu lake ürünler hediyelik eşya olarak büyük ilgi görmektedir.
Güney atollerinde: Dhaalu atolüne yolunuz düşerse, burada: Ribudhoo ve Hulhudheli adasında: mücevher ustalarının yarattıkları, muhteşem altın ve gümüş işlemeciliği örneklerini görüp, satın alabilirsiniz.
Maldivlere ait el sanatı ürünlerinden satın almak isterseniz: Baa Atol Thulhaadhoo’da üretilen el sanatlarını görmelisiniz. Burada: ahşaptan, Dhivehi olarak adlandırılan şekillendirme ile hazırlanmış; güzel kutular, kaplar ve süs nesneleri bulunuyor. Ayrıca, oval tabak vazolar görülüyor. Bu zarif parçalar, kırmızı-siyah-sarı reçine ile cilalanıyor.
Buraya has “Mats” larda öne çıkıyor. Bu güzel kırmızı paspaslar, ülke genelinde, kadınlar tarafından dokunuyor. Güneşte kurutulmuş doğal boyalar kullanılıyor ve kahverengi-siyah arasında değişen renkler kullanılıyor. Paspaslar, kendi soyut tasarımları ile, hayal gücü ve beceri yönünden muhteşem güzelliktedirler.
Burada, son bir not, unutmamanız gereken bir şey var. Maldivler hükümeti tarafından ülke dışına çıkarılması yasaklanan bir kısım nesneyi bilmenizde yarar var. Bunlar: kaplumbağa kabuğu, siyah mercan, inci istiridye kabuğu, mercan ürünleri. Çevreyi korumak için böyle bir karar alındığı söyleniyor. Çünkü bir zamanlar, bu ürünlerden yapılan süs eşyaları, aşırı talep çekiyormuş.
Adalar, ortaçağ döneminde: dünya ticaretinde para birimi olarak kullanılan “deniz kabukları” nın bol miktarda bulunduğu bir yer olarak önem kazanmaktadır.
Adaların oluşumu: 50 milyon yıl önce, yerkabuğunun kabarması iledir. Hindistan ve Afrika civarında, okyanus altındaki volkanik dağların kırık parçaları da, atolleri meydana getirmiştir.
İlk yerleşimcilerin, bu adalara nasıl geldikleri meçhuldür. Ancak, büyük olasılıkla, bunların denizci oldukları ve deniz yolu ile buraya geldikleri kesindir. Tarihçiler, günümüzdeki araştırmalarında, adalardaki ilk yerleşimin 2500 yıl öncesine kadar gittiğini düşünürler. Sri Lanka üzerinden gelen göçmenler: MÖ.500 yılında, buraya yerleşmişlerdir. Bunlar adaya kendi kültürlerini de getirmişlerdir. Bunun sonucunda: adada, Budacı ve Hindu inançları ve mimari tarzına ait kalıntılar görülmektedir. Ancak, bunların bir kısmı ortaya çıkarılmıştır.
1150 yılında,
Maldivler ülkesinde, İslam dini kabul edilmiştir. Büyük olasılıkla, bu dönemde, Araplar, buranın insanını İslam ile tanıştırmış olmalıdırlar. Ancak, bölgede Arap kültürüne ait herhangi bir mimari kalıntı bulunmamaktadır.
Maldivlerde İslam’ın kabulü hakkında anlatılan bir efsane şöyledir: “Her ay: adada bulunan kızlar arasından, kura ile seçilen bir genç bir kız, deniz şeytanını yatıştırmak için, tapınakta kendisini krala sunmak zorundadır. Bu kız, ertesi gün ölü bulunur.
Bir gün: Faslı bir tüccar olan Abul Yusuf: kurban olarak seçilen ve ertesi günü tapınağa gidecek olan bir kızın evine konuk olur. Bu geleneği öğrendiğinde, dehşete düşer ve kızın kılığına girerek, o gece tapınağa gider. Sabah olduğunda ise: kız kılığındaki tüccar Yusuf’un halen sağ olduğu ve Kuran’dan ayetler okuduğu görülür. Gece boyunca: kral, kendisine İslam’dan çeşitli sorular sormuş ve aldığı cevaplardan çok etkilenmiştir. Bunun üzerine, kral Müslüman olmuş ve İslam’ı ülkenin resmi dini olarak ilan etmiştir. Aynı zamanda, kral ismi kullanılmaya başlanmış, ülkeyi yönetenlere “Sultan” denilmeye başlanmıştır.
1499 yılına gelindiğinde: Hint Okyanusunda, Portekiz sömürge dönemi başlar. O zamana kadar, dindar balıkçılar ve denizcilerden oluşan Maldivler halkı; Male adasına; özellikle bir ticaret merkezi haline gelmesi sonucu; Portekizli sömürgeciler tarafından göz koyulmuştur. Ayrıca: gemi ipi yapımında kullanılan Hindistan cevizi lifinin bol bulunması ve uluslararası para birimi olarak kullanılan deniz kabuklarının bolluğu da etkendir.
Bunun üzerine,
Portekizliler, bölgeyi işgal ederler. 1559 yılındaki işgal edilse de, 15 yıl sonra Maldivliler bağımsızlıklarına kavuşurlar. Bu bağımsızlık mücadelesinde: Ada başkanı ve tüccar bir babanın oğlu olan “Muhammed Thakurufaan” ın, önemli rolü bulunur. Maldivlerin ulusal kahramanı olarak kabul edilen bu kişi: 16’ncı yüzyılın ortalarında, kuzeydeki Utheem adasında yaşamıştır. Din ve savaşçılık konusunda eğitim alması için, Hindistan’a gönderilmiştir. Daha sonra, babasının gemilerinde kaptanlık yapmak üzere, yeniden Utheem adasına döner. Bu sırada: ada halkı, Portekizliler tarafından, İslam’dan uzaklaştırılarak, Hıristiyanlığa geçmeye zorlanmaktadırlar. Bunun üzerine, bir halk ayaklanması çıkarmak için, işgal altındaki adalardan birine, yanında küçük bir vatansever gurupla birlikte girer. Klasik bir gerilla taktiği olan vur-kaçla, Portekizlileri birçok kez uykularında öldürüp izini kaybettirir. Bunun üzerine, Portekizli işgalcilerin moralleri bozulur ve ada sakinlerine “Ya Hıristiyanlık Ya Ölüm” tercihin sunarlar ve verilen sürenin dolmasına 1 gün kala, yerel direnişçiler, Male ve diğer işgal altındaki adalara girerek, bağımsızlıklarını ilan ederler.
Bu olay: her yıl, ay takviminin 3’ncü ayının, ilk günü “Ulusal Gün” olarak kutlanır.
Evet, Portekiz işgalinin bitirilmesinin ardından: Sultan, ülkede çeşitli yargı ve yürütme reformları yapmıştır. Düzenli ordu kurulmuş, deniz kabukları yerine, ticarette madeni para kullanılmaya başlanmıştır. Bunun yanında, yabancı ülkelerle ticaretin geliştirilmesi için girişimlerde bulunulmuştur. Ancak, bu gelişen ticari durum, özellikle Hintli korsanların dikkatini çekmiştir.
1610 yılında, Hintli korsanlar, Male adasına baskın düzenleyerek Sultanı öldürürler. Ancak, daha sonra geri püskürtülürler.
Maldivler Tarih;
17’nci yüzyıla gelindiğinde:
Bu kez, Hint okyanusunda Flemenkler görülür. 1672 yılında, Maldivliler, onlarla iyi ilişkiler kurarlar. Daha sonraki dönemlerde, Hindistan üzerinden gelen işgal girişimleri ve saldırılar, Maldivler yönetiminin Fransızlarla kurduğu ilişkiler ile önlenmeye çalışılır.
18’nci yüzyılın sonlarına gelindiğinde: Hint okyanusundaki güç dengeleri İngilizler lehine değişmeye başlar. Sultanlar, bu kez İngilizlerle yakın ilişkiler kurarlar. 1835 yılında, ilk kez, İngilizler adada görülürler ve bölgenin deniz haritasını çizerler.
1887 yılında: Sultan, İngilizleri adadan uzaklaştırmak için çeşitli girişimlerde bulunur. İçişlerinde bağımsız ancak dış ilişkilerinde İngilizlere bağlı bir toplum konumuna gelirler.
1932 yılına gelindiğinde: yazılı Anayasa ilan edilir. 1935 yılında, Sultan Nuruddin İskender: Deniz ve Karanın Sultanı, 12.000 adanın Hakimi ve Maldivlerin Sultanı” olarak ilan edilir. Ancak, 1944 yılında, Sultan tahttan indirilir. 1945-1954 yılları arasında, ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olarak “Emin Didi” seçilir. 1965 yılına gelindiğinde, bu kez, İngiltere’nin korumasını sarsan bağımsızlık görüşmeleri başlatılır. 11 Kasım 1968 tarihinde, İkinci Cumhuriyet kurulur ve bu gün, günümüzde de “Cumhuriyet Günü” olarak kutlanır.
Maldivler Tarih;
1979 yılında:
Ulusal referandumla, Gayyum, Cumhurbaşkanı seçilir. Bu dönemde: turizm gelirlerinde büyük artış yaşanır ve Maldivler, kalkınma dönemine girerler. 1988 yılında, Sri Lankalı, Tamil gerillaları yani teröristler: Maldivlerde, darbe girişiminde bulunurlar ve bu sıradaki çatışmalarda, birçok Maldivli hayatını kaybeder ve bir süre Hint askeri güçleri, Male şehrinde konuşlandırılırlar.
1998 yılına gelindiğinde ise, yeni bir Anayasa ilan edilerek, yeni bir dönem başlatılır. 2003 ve 2004 yıllarında, ülkede yine çeşitli gösterilerin düzenlendiği görülür. Bunun üzerine siyasal reformlar yapılır. 2004 yılı Aralık ayında: tsunami felaketi yaşanır. Bu felaket sırasında: 19 tatil köyü ve 50 ada, sular altında kalır. Dev dalgalar, 110 kişinin ölümüne ve binlerce Maldivlinin evsiz kalmasına neden olur.
Gelelim sonuca: özellikle son bölümlerde anlattıklarımı dinleyen okurlar, büyük olasılıkla, “ya ben burayı tatil cenneti olarak düşlüyordum, özellikle son yıllarda burada birçok terör eylemi, gösteri düzenlenmiş ve 2004 yılındaki tsunami bunların üzerine tuz-biber ekmiş. Ya, ben güzel bir tatili düşleyerek buraya gittiğimde, yine aynı şeyler olursa?” şeklinde duygulara kapılabilir.
Şunu unutmamak gerekir: Maldivli, şunun bilincinde dir “turist yani yabancı ziyaretçi kendi ülkesinin geleceği, ekmeğidir, bu ziyaretçi ürkütülür ve ülkeden uzaklaştırılırsa, Maldivli aç kalır” Bunun bilincindeler ve karışıklık anlarında, yabancı ziyaretçilerin etkilenmemesi için her türlü önlem alınıyor ama elbette doğal afetlere önlem almak mümkün değil, yine de içiniz rahat olarak bu ülkeye gidip güzel bir tatil yapabilirsiniz.
Malta Gozo adası; adasına ulaşmak için: Malta’nın en kuzey noktasından, 30 dakikalık bir feribot yolculuğu yapmak gerekiyor. Bu yolculuk sırasında: Comino’nun görkemli “Blue Lagon” unu göreceksiniz.
Malta adasının küçük bir kardeşidir. Daha doğrusu, Malta adasının üçte bir büyüklüğündedir. Ama, çok daha yeşildir. Hayat, balıkçılık ve çiftçilik çevresinde döner. Zamanın durduğu yer denebilir. Tam bir cennet adası.
Burada: yaşam, daha yavaş akar. Turizm: günlük yaşantıyı daha az etkiler. Çünkü: buraya çok az ziyaretçi geliyor. Büyük otellerin sayısı, 10’u geçmez. Toprakların çoğu: tarım arazisidir. Malta adasına oranla: daha tepelik ve daha yeşildir.
Buraya gelen ziyaretçiler için, ilginç olan: buradaki geleneksel yaşam tarzıdır. Bisikletle gezmek, uzun yürüyüşler yapmak için idealdir. Akdeniz bölgesinin, en iyi dalış alanlarından bir kısmı buradadır.
Gozoluların çoğu: II.Dünya savaşından sonra, adayı terk etmiştir.
MGRAR
Burası: Adadaki bir liman şehridir. Gozo adasının feribot limanını barındıran, küçük bir balıkçı kasabası. Şehirde: büyük bir feribot limanı var. Limanda: banka, birkaç büfe ve kafe bulunuyor. Ayrıca: mükemmel balık restoranları bulunuyor. Limandan kalkan otobüslerin tümü: Gozo adasının başkenti Victoria şehrine gider.
Otobüs ile, ilerlerken: limandan hemen sonra: “Ghanjnsielem” kasabasına geliyorsunuz. Kasabanın ana meydanında: Anglu Grech anıtı var. İnanışa göre: kutsal Bakire, çiftçiye görünerek, buraya bir kilise inşa edilmesini ister. Böylece yapımına başlanan kilise: 1820 yılında tamamlanır.
Kilisenin adı: Loreto Meryem Ana Kilisesi. Burada: ayrıca bir müze var. Gozo Heritage müzesi. Müzede: heykeller, özel olarak aydınlatılmıştır. Ayrıca: görsel ve işitsel araçlarla, ada tarihinde bir yolculuğa çıkmak mümkün.
VİCTORİA (RABAT)
Gozo adasının tam kalbindedir. Yani: başkent. Adanın: yönetim, çalışma ve sosyal yaşam merkezidir. Şehrin ismi: 1897 yılında, İngilizler tarafından, kraliçenin tahta çıkışının, 25. yılı şerefine verilmiştir. Ama: Gozolular, şehre daha çok eski adıyla, yani “Rabat” olarak söz ederler.
Şehirde: Triq Ir-Rehpubblika caddesi var. Birbaştan, diğerine şehri geçiyor. Burada: çeşitli kafeler ve gündüzleri kurulan bir pazarın bulunduğu bir meydan var. Misrah It-Tokk meydanı. Meydanın batısında: Banco Guiratale olarak bilinen, 1733 yılı yapımlı bir bina göreceksiniz. Az ileride: tarihi şehir merkezi, kapı önlerinde dantel işleyen kadınlar ve labirenti andıran dar sokaklar bulunuyor.
Civarda: el sanatları ve antika dükkanlarının yanı sıra, metal mutfak eşyaları ile koleksiyon malzemelerinin satıldığı bir semt var.
Surların çevresinde kurulan şehir meydanında: her gün Pazar kuruluyor ve burada birçok çeşitli hediyelik eşya satın alabilirsiniz. Alışveriş meraklılarına duyururum. Surların tepesinde ise, bütün Gozo adasını panaromik olarak izlemeniz mümkün.
Meydanın hemen yanında: Aziz George Bazilikasının bulunduğu: Misrah San Gorg var.
Bu bazilika:
1672-1678 yılları arasında yapılmış. 1693 yılındaki depremde: büyük zarar görmüştür. Bazilika: zengin bir biçimde dekore edilmiştir. Tavan resimleri: İtalyan ressam Battista Conti’nin eseri. Koruyucu azizin ahşap heykeli ise: 1841 yılında yapılmış. Heykel: azize adanmış olan, Temmuz ayının üçüncü Pazar günü, sokaklarda dolaştırılıyor.
HİSAR
Şehrin kurulduğu tepede: Hisar bulunuyor. Burası: 8.yüzyılda yapılmıştır. Burası: 1551 yılındaki Osmanlı akınlarında ve 1693 yılındaki depremde büyük hasar görmüştür. İdari binaların çoğu ve kilise, sonradan yeniden inşa edilmiştir. Yine de; Hisar’ın büyük bölümü, harabe durumda. Depremden hemen sonra inşa edilen ve çevredeki en büyük yapı olan “Meryem Ana Katedrali”; Lorenzo Gafa’nın eseri.
Katedralin inşası için gereken para sağlanamadığından: yapılması düşünülen kubbe, hiçbir zaman tamamlanamamış. Ancak: 1739 yılında: İtalyan Ressam Antonio Manuele: görsel yanılsama yaratan, güzel bir resim yapmış. Kilisenin orta bölümünden bakıldığında, son derece gerçekçi bir kubbe etkisi yaratıyor.
Binanın yan tarafındaki kapıdan: katedralin müzesine giriliyor. Bu müzedeki sergide: katedral hazinesinde bulunan altın ve gümüş nesnelerle, cüppeler, dua kitapları ve diğer eşyalar görülüyor. Meryem’in göğe yükseldiği kabul edilen gündü: (15 Ağustos), Hisar’ın kalabalık sokaklarında: Meryem Ana heykeli dolaştırılıyor.
Katedralin önündeki meydanda, iki önemli yönetim binası var. Solda, Valilik binasının bitişiğinde: 1687 yılında yapılmış, Adliye Sarayı var. Binanın açıldığı dönemde, tarikatın lideri olan, Büyük Üstat Wignacourt’un kalkanı; binanın hemen önünde yer alıyor. Bunu mutlaka görün.
Solunuzda bir kemer kalıyor.
Buradan; Gozo yerel yönetim konseyinin toplantı merkezi olan: Bando Malikanesine gidebilirsiniz. Bu yapı: bugün, Goto Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Müzede: Neolitik çağa tarihlenen kadın heykelcikleri ve ada tarihinin farklı dönemlerinde kullanılan eşyalar sergileniyor. Müzenin sağındaki taş merdivenlerden, kale burçlarına çıkabilirsiniz. Sol yanda ise, Hisarın orijinal ana giriş kapısı görülüyor.
Evet, Hisar sınırları içindeki pek çok ev, daha sonradan restore edilmiş. Bunların en güzeli, günümüzde, Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılan, Milite Bernardo Sokağındaki ev. Katedralin hemen sağında. Burada sergilenenler: orijinal tarım makinaları, dokuma tezgahları ve dantel işlemekte kullanılan gereçler.
Bu bölümde bir de “Doğa Tarihi Müzesi” var. Burada sergilenenler: kayaç örnekleri ve fosiller. Bir zamanlar, Hisarın tahıl ambarı olan, Silah Odasında ise, eski savaş araçları sergileniyor.
Gozo adasının kırsal yöreleri de görülmeye değer doğal güzellikleri sunuyor.
DWERJRA
Anayol: başkent Victoria şehrinden sonra, sahile doğru ilerliyor. Yol üzerinde son durak, 3 doğal güzelliği ile öne çıkan, Dwerjra.
AZURE WINDOW
Burada: asırlar önce, bir dizi jeolojik kayma oluşmuş ve bunun sonucunda: etkileyici bir manzara ortaya çıkmış. Taş kemerler var. Bunların: bir ayağı, derin, koyu-mavi deniz suları içinde. Buraya: Tieqa Zerqa (Azure Window) deniliyor. Burası son derece ilginç bir kaya oluşumudur.
Bu devasa kemerin tek ayağı, denizde. Kıyıdan bakılınca, Azure Wındow: gerçekten maviye açılan bir pencere gibi görülüyor. Hemen iç tarafında ise “Inner Sea” olarak adlandırılan, kayaların arasından gelen deniz sularıyla oluşmuş, bir tuzlu su göleti var. Bu gölet, aynı zamanda, balıkçı barınağı olarak kullanılıyor. Buradan, kayıkları kullanarak, kayaların arasındaki yarıktan denize ulaşmak mümkündür.
Bunun hemen yanında: Island Sea (İç deniz) olarak anılan ve kayalık yamaçtaki gizli bir yarıktan akıp gelen deniz sularının doldurduğu bir krater var. Burada: demir atmış sandallar, kayıkhaneler ve bir kafe var.
Burada: yüzmekten ziyade, sandallarla, dar tünelden geçip, mavi sulara açılmayı deneyin. Kıyı boyunca yükselen kayalıkları görün. Elbette, bu güzellikleri görmek için sandal gerek. Sandal kiralarken: sandalcı ile pazarlık etmeyi sakın unutmayın.
GENERAL KIYILARI
Diğer ismi: Fungus Rock. Koyun en solunda: kıyı şeridini korumak için, şövalyeler tarafından yaptırılan, 1561 tarihli, gözetleme kulesi var. Hemen kulenin altında: Dwejra Koyu var. Bu koydaki : Gebla tal-General (General kayaları) var. Bu kaya: şövalyeler zamanında, tepesinde yetişen, az rastlanır şifalı mantarlarla ünlenmiş. Burada, korsanlar, şifalı olduğuna inandıkları mantarları toplarlarmış. Buraya: izinsiz girebilecek yabancıları engellemek için, bir gözetleme kulesi yapılmış. Günümüzde: bu bölgede yetişen mantarların, herhangi bir şifai özelliklerinin olmadığı saptanmış.
TA’PİNU
Anayoldan, Victoria şehrine geri dönerken: solda, Ta’Pinu tapınağını göreceksiniz. Burası: yeni bir yapı. 16. yüzyılda yapılan bir şapelin yerine, 1931 yılında yapılmıştır. Ama: ilginç bir hikayesi var. 1883 yılında: yörede yaşayan bir kadın: Carmen Grima, eski şapele geldiğinde, içeride yalnız olmasına rağmen, dua etmesini isteyen bir ses duyar. Daha sonra: bir arkadaşının da, aynı sesi duyduğunu öğrenir.
Beraberce, arkadaşının hasta annesi için dua ederler. Sonunda: arkadaşının annesi iyileşir. Kilisede: başka insanlara da, iyileşme umudu ile dua edilmeye gelenler yüzünden, burası bir hac merkezine dönüşür. Ziyaretçi sayısının, giderek artması üzerine: 1920 yılında: daha büyük bir kilise yapılmasına karar verilir.
Orijinal şapel: bugün, ana atların arkasındadır. Dar koridordaki : koltuk değnekleri, ateller ve bebek elbiseleri, duaya gelenler tarafından bırakılmıştır.
MARSALFORN
Victoria şehrinin kuzeyinde, deniz kenarında, adanın en gelişmiş ve güzel bölgesidir. Dar bir koydadır. Burada: küçük oteller, bar ve diskolar var. Yaz aylarında, son derece hareketlidir.
XLENDİ
Victoria şehrinin güneyindeki tek sahil şehridir. Küçük bir kasabadır. Korunaklı bir limanı var, burada balıkçı tekneleri görülüyor. Buranın en büyük özelliği: restoranları. Bu restoranlarda, muhteşem yemekler yiyebilirsiniz. Bunun dışında, yörede: antik dolmenler, Tümülüsler ve el arabalarının antik tekerlek izlerini de görebilirsiniz.
Koyun manzarası gerçekten muhteşem. Bölgede herhangi bir tarihi doku yok. Daha ziyade, turizm amaçlı kullanılan küçük bir kasabadır.
GGANTİJA
Victoria şehrinin kuzeydoğusunda, bir tepe üzerine kurulmuştur. Buradan, güzel manzaralar görmek mümkün. Burası: Neolitik çağda, bölgenin tapınak alanı olarak seçilmiştir. Malta’da ortaya çıkarılmış, dört büyük tapınak kompleksinden, en eskisi olan “Ggantija”.
Sözcük: dev kadın anlamına geliyor. Tapınaktaki dev taşların, MÖ.3500 yıllarında, bu dev kadın tarafından yerlerine konulduğuna inanılıyor. Bölgede, 1820 yıllarında yapılan kazılarda: bugün müzelerde sergilenen, birçok çeşitli heykeller ve çömlekler bulunmuş. Tapınak yapısının: iç duvarı kireç taşından, dış duvarıysa daha sert bir taştan yapılmıştır. Her iki tapınak ta, 2 apsisten oluşuyor. İç apsiste: taş bir sunağı bulunan bir niş var. Tapınakların, ortak avlusu, toplu ibadet için tasarlanmıştır. Bu tapınağın, dev bir kadın tarafından yapıldığına inanılıyor.
RAMLA KOYU
Xaghra şehrinin ilerisinde bulunan kuzeydoğu sahili: Gozo’nun tek geniş kumsalı bulunan Ramla koyudur. Sahilin biraz ötesinde: küçük bir Roma yapısına ait kalıntılar, civardaki tepelerde ise, yürüyüş güzergahları bulunuyor.
Gozonun bu yüksek bölümünde: hızla büyüyen “Nadur” şehri var. Burada: insanlar, grotesk maskeler takıp eğleniyorlar. Yeni evlerin çoğu, dünyanın çeşitli yerlerinden gelip, buraya yerleşmek isteyen insanlar için inşa edilmiştir. Evlerin süslü balkonları ve sütunları, geleneksel Gozo evlerini andırıyor.