Bey Dağlarının Antalya’ya bakan Çağlarca-Doyran çanağında Ağırtaş mevkiinde bulunur.
Trebenna ve Neapolis ile birlikte oluşturduğu bir üçgenin batı noktasını oluşturur. Termessos egemenlik alanı içindedir ve Termessos adına Helenistik Dönemden Roma’ya kadar önemli bir uç kaledir. Askeri yerleşim olarak kurulmuştur. Roma içerisinde de bu askeri karakterini koruduğu ve bir sivil yerleşime dönüştüğü anlaşılmaktadır. Termessos egemenlik alanının güneyi, Antik dönemde büyük olasılıkla idari sınırın oluşumunu da etkilemiş olan Bey dağları tarafından çevrilmiştir. Bu dağlık bölge güvenli tepeleri ve bereketli vadileriyle Helenistik ve Roma dönemi boyunca çok sayıda köy ve ikincil yerleşime iskan edilmiştir.
Bu yerleşimlerden bazıları yazıtlar sayesinde tanımlanabilmiştir. Bölgedeki 21 yazıt incelendiğinde bu ören yerinin Kelbessos olduğu ve Pisidia Termessos’u egemenlik alanında peripolion statüsüne sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Termessos ilişkisi bulunan bir sikke ile perçinlenmiştir.
Alanın stratejik değeri kuzey-güney ve doğu-batı ana iletişim akslarının kesişiminde ve birçok bölgesel topluluğun (Lykia, Pisidia, Pamphylia) sınırında bulunan coğrafi konumundan ileri gelmektedir. Yerleşim haritasından anlaşılan topoğrafik özellikleri de bu değere katkıda bulunur. Burası Pamphylia düzlüğünün yanı sıra, hem içerilere, hem de denize doğru görüş veren dağlık bir boğazın hemen kenarında, sivri bir kayanın yamacı boyunca yerleştirilmiş, gözlem ve savunma açısından ayrıcalıklı bir konumdadır.
Klbessos peripolionunun, Helenistik dönemden itibaren, Telmessos egemenlik alanına yerleştirilmiş sürekli bir garnizon olduğunu ve h em şehir savunmasının bir kolu, hem de gerektiğinde çevredeki kırsal birimlerde yaşayan halkın sığınabileceği güvenli bir kale olarak hizmet verdiği düşünülür. Başlangıçta belki de piyon işlevine sahipti, yani yeni toprakların ele geçirilmesi ve kontrolünde ilk adımdı. Bu askeri ve kırsal oluşum, Roma döneminde sosyal ve demografik yapıların çeşitlenmesiyle bir ikincil yerleşim haline gelmiş ancak Termessos’un ön karakolu olma işlevini devam ettirmiştir.
ARKEOLOJİK KALINTILAR:
Kalıntılar incelendiğinde yerleşimin yavaş geliştiği ve yüzyıllar boyunca ciddi bir değişim geçirmemiş olduğu görülür. Mimari kalıntıların yoğunluğu ve yayılımı da değerlendirildiğinde, savunma çemberinin dışında kalan Roma dönemi yapılaşmasının oldukça gelişmiş olduğu görülür. Öte yandan Kelbessos Antik Kentinin gerçek anlamda bir şehirleşme sürecine girmediğini, daha çok tüm tarihi boyunca ikinci derece askeri bir taşra yerleşimi olarak kaldığı söylenebilir.
Yerleşimde Helenistik Dönemden başlayıp Geç Roma dönemine kadar kalıntılar bulunmaktadır. Birçok yerleşim büyük oranda tahrip edilmiştir. Ancak en çok tahrip edilen yer Kelbessos’tur. Neredeyse taş taş üstünde kalmamıştır. Yerleşimde ana kayaya oyulmuş çok sayıda sarnıcın yanı sıra birçok mimari kalıntı saptanmıştır.
Savunma duvarının dışında, tepenin kuzey yamacına serpiştirilmiş olarak farklı yapı ve yapı gurupları bulunur. Bunlar askeri yapılar, kamu yapıları, konutlar, mezarlar ve işliklerdir. Bizans dönemine ilişkin olarak sadece küçük bir şapel kalıntısı görülür. Yazıtlarda Artemis adının geçmesi, sunarlar üzerinde Zeus şimşek demetleri ve tapınak kalıntıları, kentte inanılan tanrıların bölgedekilerle örtüştüğünü gösterir. Bunlardan başka phallos kabartmaları ve nişler, dinsel inançlarla ilgili ele geçen diğer verilerdir.
Phallos ve kalkan kabartmalarının çokluğu buranın askeri bir yerleşim olması karakterinden kaynaklanır. Kentte belgelenen işlikler, kendi ihtiyacını üretmede yetkin olduğunu gösterir.
Rampalar Helenistik dönemde ve büyük ihtimalle II ve III. yüzyıllar arasında inşa edilmiştir. Kulelerin ölçü, biçim ve iç düzenlemeleri fırlatmaya dayalı düzeneklerin kullanımına işaret eder ve IV. yüzyıl sonundan daha geç bir tarih verir. Tıraşlanmış duvar köşeleri ve diş yapan blok bağlantıları da aynı tarihe işaret eder. Duvarların içlerindeki büyük ölçekli kamu yapılarının yer almayışı, şehirsel özelliklere sahip olmayan bir yerleşimin korunduğunu gösterir. Sarnıçların bolluğu, mezarların yoğunluğu ve askeri motiflerin baskınlığı göz önüne alındığında, Roma döneminde burada çok sayıda askerin yerleşmiş olduğu söylenebilir.
Buradaki askeri varlığın savunma duvarının büyük kısmının inşaatıyla da bağlantılı olarak, Helenistik dönem de başladığı söylenebilir.
NEKROPOLLER:
Biri kuzeydoğuda, diğeri ise güneybatıda olmak üzere iki nekropol çoğunlukla lahitlerle doludur. Asıl nekropol kente çıkan yol boyunca organize edilmiş, bildik Roma dönemi yol mezarlıkları tipindedir. Çoğunluğu oluşturan lahitler Pisidia tipinde kalkan ve mızraklıdır. Ortalarında tabula ansata vardır. Bazıları oldukça nitelikli olan birçok lahit nitelikli kabartmalarla süslenmiştir. Mezar sahiplerine ait görüntüler dışında Eroslardan girlandlardan oluşan örnekler de vardır. Kentin bu mezarlığında sadece lahitler varken, güneybatı nekropolünde anıt örme mezarlar ve khamosorionlar da bulunmaktadır. 1 tane de yuvarlak kaya ostotheği bulunmuştur.
YÖNETİM YAPISI:
Kelbessos’taki en önemli ve özgün yapı bir yönetim yapısıdır. Her yönüyle Roma dönemine tanımlanır. Anıtsal girişin haricinde, avluyu E odasıyla, toplantı odasını, B odasıyla, mahkeme ve ek odayı A ve C odalarıyla son olarak kutsal yeri F odasıyla eşleştirmek mümkündür.
Bu bina tipi askeri bir kamptaki general çadırının evrimleşmesiyle oluşmuştur ve bir peripolion bağlamı içine rahatlıkla örtüşür.
Kelbessos’da da başlangıçta küçük bir askeri karargah vardı. Sonradan bu daha büyük bir yerleşime dönüştü. Ancak yönetim biçimi değişmedi. Peripolionu her zaman askerler yönetti. Bu yapı Kelbessos’un siyasal ve kentsel statü ve yapısını aynıyla yansıtmaktadır. Dolayısıyla sadece kendisini bir kamu yapısı olarak değil aynı zamanda Kelbessos kentini de anlatmaktadır.
SİNAN DEĞİRMENİ:
Kelbessos’tan Saklıkent yoluna çıkıldığında, 2 km sonra “Koca Mezar” levhasından sonra sola sapan orman yoluna girilip 4.8 km vadiye inildiğinde varılır.
Aynı vadiye Geyikbayırı tarafından da Doyran Kozu üzerinden yine orman yoluyla varılır. Olağanüstü bir coğrafya ve doğa içerisinde vadi içinde saklı, orijinalliğini hala koruyan bir yerleşimdir.
Sinan Değirmeni, adını köydeki eski değirmenciden alır. Çok sayıda ahşap depo vadinin bir yanında dizilidir. Yanlarında moloz taştan yapılmış evler bulunur. Küçük bir suyun aktığı dere eski ağaç bir köprüyle geçiliyor. Bu masum köprüden ancak bir insan geçebiliyor. Meydanın en merkezi yapısı, değirmendir.
Çalışır durumdaki değirmen, eski yoğun işlevli günlerinden uzak beklemektedir. Lykia’da çok örneği bilinen ahşap depolar ve taş ahşap evler dokusu burada tümüyle yerleşim bazında korunmuştur. Yerleşim içinde yapılan birkaç tane tuğla-beton ev tüm resmi bozmaktadır. Sinan Değirmeni yerleşimi tüm orijinal dokusuyla korunmaya, yerleşim bazında rölöveleri çıkarılmaya ve sit alanı ilan edilmeye uygun bir açık hava müzesi gibidir.
Evlerin, depoların ve değirmenin içerisinde çok sayıda ahşap alet (At ve öküz kara sabanları, ahşap yayıklar, metal kapanlar vs) bulunmaktadır. Bunlar, tıpkı içlerinde bulundukları binalar gibi artık etnoğrafik değerlere sahiptir.
GEYİKBAYIRI;
Evet, bu taranan bölgede çok sayıda farklı dönemlere ait kültür varlığı saptanmıştır.
Geyikbayırı’nın hemen başlangıcında bulunan şapel, en sağlam Bizans yapısıdır. Geyikbayırı’ndan Çatalca’ya ve nihayetinde Trebenna’ya ulaşan yol çevresinde lahitler ve işlikler tespit edilmiştir. Geyirbayırından Antalya’ya doğru inen vadinin falez kayalıkları içinde bulunan bazı mağaraların da işlenerek kullanıma uygun hale getirildiği anlaşılmıştır. Geyikbayırı ve Çağlarca çevresinde bulunan çiftlikler, Trebenna’ya bağlı kırsal birimlerdir.
BULUNTULAR:
Geyikbayırı köyü içinde kaya mezarları, lahitler, duvarlar ve bazı işlik parçaları bulunmaktadır. Çevresinde ise, Doyranözü mevkisinde kabartmalı ve yazıtlı kaya lahdi, tepede anıt mezar kalıntıları, Kesener mevkisinde bir köy yerleşimi ve işlikler, hemen aşağısındaki Belen’te tepe üzerinde ayakta bir kule ve yanında mezar ve yapılar bulunmaktadır.
Geyikbayırı köyü yerleşim alanı içinde, köy kahvesinin batısındaki yamaçta, kuzey-güney doğrusunda uzanan kayalıkta, 1 nolu kaya mezarı ile aynı kayalıkta kaya odaları tespit edilmiştir. Kaya mezarının 25 m doğusundaki modern bir terasta örgü malzemesi olarak kullanılan blok taş üzerinde fulcrum yuvası tespit edilmiştir. Aynı alanın 50 m güneyindeki zeytinlik içinde oldukça iri ve düzgün bloklardan oluşturulmuş kuzey-güney doğrultulu bir duvar tespit edilmiştir. Köşe yaparak batıya uzanan duvar yamaçta sonlanır.
Köy kahvesinin bulunduğu tepenin doğu yamacında bir kaya mezarı ve hemen altında değişik amaçlı kaya birimleri tespit edilmiştir. Orijinalinde hibrit yapıların kayaya oyulu bölümleri olan kaya mekanları, eskiden olduğu gibi önlerine örülen bir duvarla ahıra dönüştürülmüştür ve köylüler tarafından hala kullanılmaktadır. Aynı kayalığın doğusundaki İmam Bağı mevkiinde bir adet kaya lahdi tespit edilmiştir. Bu khamosorion eski yolun (muhtemelen bu yol antik dönemde de kullanılıyordu) doğu bitişiğindeki kayalık üzerindedir. Kayalığın 20 m kuzeyinde iri bloklardan örülü 2 odalı yapı kalıntısı, 17 x 8 m ölçülerindedir. Kaya lahdi ve iki odalı yapının doğusunda kuzey-güney doğrultusunda uzanan tarım teraslarında bazı onarım izleri görülür. Aynı düzenleme batıdaki dere yatağının yamaçlarında da görülür.
Geyikbayırı köyü içinde tespit edilen kalıntılar, köyün Antik dönemde yerleşim alanı olarak kullanıldığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Tespit edilen iki ayrı yapı kalıntısı, çevresindeki tarım terasları ve işliklerle birlikte düşünüldüğünde, bu çiftlik yerleşimi için yeterli görülmektedir. Ancak güçlü bir duvarla çevrelenmiş olması korunaklı bir çiftlikten iz vermektedir.
TREBENNA-ÇAĞLARCA;
Antalya’nın 32 km batısındadır. Geyikpınarı-Çağlarca güzergahından gidilir. 680 m rakımlı kayalık tepeden tüm vadiye ve Antalya’ya bakar. Sivridağ ve Akropol arasındaki Dereözü sırtından kent yayılır. Stadiasmus Patarensis’e göre: Typallia’dan gelen Antik yol, Trebenna üzerinden Onobara’ya ve oradan da Thalasa’ya ulaşır. Diğer bir güzergah da Attaleia’ya varır.
Trebenna adı ilk kez 1846 yılında bir sikke üzerinde okunmuştur. Lykia’nın kuzeydoğusundaki son kenttir. Şehrin adı kent yazıtlarında “Trebenna” diye geçer. Patara Yol Klavuz Anıtında ise “Trabenna” dır.
Pamphylia Piskoposlarının İmparator Leo’ya yazdıkları mektupta (MS 458) Trebenna adına Polemon’un imzası vardır. Helenistik dönemde Termessos egemenlik alanındadır. Roma döneminde Lykia Birliğine bağlıdır. Bir altlık üzerindeki yazıtta İmparator Hadrianus’a “Olympios” sıfatıyla adanmış bir heykel olduğu, bir ev duvarında bulunan devşirme yazıtta da Marcus Aurelius’un “Germanicus” sıfatıyla kente gönderdiği bir mektup olduğu anlaşılmıştır.
3’ncü yüzyılda en parlak dönemini yaşar ve “Trebennalılar’ın ünlü kenti” olarak anılır. Bu yüzyılda iki ünlü Trebennalının varlığı bilinir. İlki: Aurelius Solon’dur. Diğeri de bir hatip olan Aurelius Torkuatos’tur. Heroon’daki yazıtta, kendisini “mutlak sözü geçen yönetici” olarak yazdırmıştır. Roma döneminin ardından, Bizans dönemini de yoğun yaşayan kent, 12’nci yüzyıla kadar yerleşim görmüştür.
Roma kent merkezi ve Bizans yapıları: surla çevrili olan ve anıtsal bir girişle çıkılan akropolle Elmin yakası arasındaki sırt düzlüğündedir. Akropolde: Helenistik dönemde başlamış olmalıdır. Roma döneminde de yeniden organize edilerek hem konut alanı hem de bazı kamu yapıları için kullanılmıştır.
Konutların çoğu Bizans döneminde de yeniden örülerek kullanılmıştır. Hatta akropol eteğindeki şapel bile önceki bir hibrit yapının kayaya oyulu bölümleri üzerine yeniden inşa edilmiştir. Bizans surlarının büyük bölümü önceki dönem sur yatakları üzerine örülmüştür. Kuzey, kuzeybatı ve kuzeydoğu yönlerden 100 m.yi bulan derin kayalık uçurum nedeniyle bu kesimde sura rastlanmaz.
Akropolün güney cephesi boyunca yayılan 79 kaya odasının çoğunluğu konuttur. Kayaya oyulu bölümleri korunmuş olan mekanlar yan yana ve altlı üstlü organik ilişkiler içindedir. Bu ilişki, kaya yüzündeki sokaklar ve basamaklarla sağlanmıştır.
Anıtsal girişin içinde kalan en nitelikli kaya mezarı Hermaios oğlu Trokondas’a aittir.
Mezarın cephe düzenlemesi tam bir ölü kültü alanı olarak nişlerle ve ata/ölü kültüne yönelik tören sekisiyle düzenlenmiştir. Giriş kademesindeki kaya rafında bulunan 6 adet stel yuvasında, muhtemelen soyu Moles’ten gelen kurucuların stelleri durmakta ve akropole ilk girişte gelenleri karşılamaktaydı. Mezar cephesindeki kalkanın yan ve üstündeki yazıtta “Hermaios oğlu Trokondas’ın mezarı. Trebimes Herosları diktirdi” yazmaktadır. Akropolde çok sayıda konut yanında merkezde bir bazilika ve Antalya’ya bakan uç kesimde de bir tapınak bulunur.
Asar Tepesi olarak adlandırılan Akropolün eteğinde başlayıp doğuya inen vadide ve sırtta oluşturulan geniş teraslarda Roma döneminde bir kamu yapıları meydanı yaratılmıştır. Bu yapı dizisi kuzey-güney yönünde uzanır. Karşılarında agora yerleşiktir. Kent merkezini güneyde hamam sınırlar. Hamam, Elmin nekropolü yamacına giren tek kamu yapısıdır. Toplantı salonunun önünden doğuya uzanan agora ve bağlantılı diğer yapı kalıntıları, ilk terası doldurur. Devamında diğer düzlük, pek çok mimari parçayla doludur. Ancak geç dönemlerde yuvarlak bir alan olarak organize edildiği için tüm parçalar yer değiştirmiştir. Bunların ne tür bir yapıya ait oldukları anlaşılmaz.
Ancak bazı nitelikli yapıların bulunduğu bir alan olduğu anlaşılmaktadır. Bu terasın sonunu yarım yuvarlak bir yapı belirler. Vadi inişine doğru başka teraslamalar, Kuzey güney uzantısında vadiyi enine kesen büyük bir yapıya kadar devam eder. Bundan sonra birkaç mezar dışında, artık hiçbir kalıntı yoktur. Bu kesimde akropol arasında kalan geniş yamaç tamamen yapılarla doludur. Yaygın bir konut alanı olduğu anlaşılmaktadır. Roma merkezi, yerleşimin MS 2-3. yüzyıllarda altın çağında imar edilmiştir.
AGORA:
Ekklesiesterion karşısındaki sokağın güneydoğusunu kaplar. 27 m kadar izlenebilen sırada bazı dükkanlar hala ayakta görülür. Yüksek duvarlar ve destek duvarlarıyla sağlamlaştırılmıştır. Stoa 6.60 x 41.30 m ölçülerindedir. Stoylobata ait altlıklardan bazıları hala yerindedir.
SEBASTEİON:
Stoa ve ekklesiesterionun arasındadır. Büyük oranda korunmuştur. Yaklaşık kare planlı yapının 5.25 m genişliğindeki cephe açıklığı nitelikle kesme taşlarla anıtsal örülmüştür. Yan duvarlarda ikişer küçük niş yer alır. Girişin karşısındaki duvarın merkezinde bir asal niş ve yanlarında birer küçük niş vardır. Hadrianus dönemi yazıtında anılan, Moles oğlu Trokondas adlı İmparator kültü rahibi nedeniyle, Trebenna’da ve bu yapıda İmparator kültünün varlığı kasender.
EKKLESİESTERİON;
Sebasteion’un kuzeydoğu duvarına bitişik inşa edilen ekklesiesterion, yaklaşık kare yapılıdır. Arka duvarı apsidal formdadır. Ana kayanın kademeli bırakıldığı ve bir zamanlar hala duran oturma sıraları, toplantı salonunun yarım dairesel oturma sıralarına sahip olduğunu gösterir. Salona Dor düzeninde silmeler sahip iki kapıyla girilir. Batı kapısının sol sövesinde bulunan yazıtın imparator adı geçen kısmı silinmiştir. Ama kalan kısmında yapılın bir ekkllesiesterion olduğu ve yarı maliyetinin kente ait ormanlardaki kerestelerle karşılandığı okunmaktadır.
HAMAM:
Roma kent merkezinin güneyinde, agoranın güneydoğu bitişiğindedir. Kuzey bölümleri daha sağlam korunmuştur. 5 bölüm tanımlanabilmektedir. Yaklaşık kare bir alanı kaplar. İlk iki bölüm giriş kısmıdır. III bölüm, apoditerium-frigidarium, IV bölüm tepidarium ve V bölüm de caldariumdur. Tüm odalar beşik tonozla örtülüdür. Yüksek dolgu nedeniyle ısıtma sistemine ilişkin bir veriye rastlanmamıştır.