
ULAŞIM
Demre-Antalya arası uzaklık: 147 km. dir. Bitmesini istemeyeceğiniz güzelliklerle dolu, asfalt bir yolla Demre’ye ulaşılır. Finike-Demre arası uzaklık: 28 km. dir. Demre-Kaş arası uzaklık: 37 km. dir. Demre-Fethiye arası uzaklık: 130 km.dir.
GENEL
Demre ilçesinin tarihteki ismi Myra’dır. Myra şehrinin isminin “Mür” yağının üretildiği yaban mersin bitkisinden gelmektedir. Günümüzde kazılarda ortaya çıkan mür yağı şişeleri, mür yağı saklama odaları bu görüşü desteklemektedir.
Üç tarafı dağlarla çevrili bulunan İlçenin kurulduğu arazi, Demre Çayının getirmiş olduğu verimli alüvyonlu topraklardan meydana gelmiştir. Akdeniz ikliminin tipik özellikleri görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağmurludur.
İlçenin ekonomisinin % 90’ı tarıma dayalıdır. Aslında turizm cenneti olmasına rağmen, turizm tesislerinin yetersizliği nedeniyle, halk geçimini tarım ile sağlamaktadır. Türkiye’nin en çok: Sivri Biber üretilen yeridir.
Demre sivrisi, adını buradan almıştır. Evet, niye turizm yetersiz? Çünkü: ulaşım zorluğu var, konaklama tesisleri az ve bu yüzden hizmet sektörü gelişmemiştir. Bunun sonucunda: Demre’de, gece eğlence merkezi veya eğlence hayatı da yok.
NE YENİR
Demre’de yöresel bir yemek tatmak isterseniz: Köle (buğday, fasulye, nohut ve bakla haşlamasından yapılan) deneyebilirsiniz.
TARİHİ YERLER
Demre de bulunan tarihi yerler
Myra antik kenti,
Noel Baba Kilisesi.
Andriake Limanı

MYRA
Demre merkezinden 5 km uzaklıktadır. Kuruluşu MÖ 5’nci yüzyıla kadar gider. Likya birliğinin en önemli 6 şehrinden birisidir. Şehirde Likya döneminin en etkileyici taş oyma figürleri bulunmaktadır.
MÖ 42 yılında, Xanthos şehrinin istila edilmesinden sonra, Roma İmparatoru Brutus, Komutanı Lentulus Spinther’i para toplamak için şehre gönderir. Myralılar karşı koyarlar, limanı bir zincirle kapatırlar.
Spinther: Andriake limanını kapatan zinciri güç kullanarak kırdırır ve Myralılar bunun üzerine teslim olurlar. Öte yandan, Roma İmparatorları, Myra şehrine karşı iyi davranırlar.
MS 18 yılında, İmparator Tiberius evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina şehri ziyaret ederler ve Andriake şehrinde dikilen heykellerle onurlandırılırlar.
MS 60 yılında Aziz Paulus, Roma’ya giderken Myra’da gemi değiştirir.
Myra şehri daha sonra İmparator II Theodosius tarafından Likya bölgesinin başkenti ilan edilir.
MS 9’ncu yüzyılda Arap akınları nedeniyle şehir terk edilmiştir.
Şehrin batısında 5.5 km uzaklıkta, Andriake limanı bulunur.
Eskiden bir kıyı kenti iken, Demre çayının getirdiği alüvyonlarla denizin dolması nedeniyle günümüzde denizden içeride kalmıştır.
Ayrıca derine gömülmüş olan şehirde günümüze kadar herhangi bir resmi arkeolojik kazı çalışması yapılmamıştır. Bu yüzden günümüzde şehrin kalıntıları olarak sadece tiyatro ve mezarlar görülebilir.
Liman
Şehrin Limanı: Andriake, Patara ve Phaselis ile birlikte Likya’nın önemli limanlarından birisidir.

Tiyatro
MÖ 1’nci yüzyılda yapılmıştır. MS 141 yılındaki depremde hasar görmüş ve yeniden yapılmıştır. Dikey kaya yüzeyi, caveasının eğimi için değerlendirilemiş, bu yüzden tamamen baştan inşa edilmiştir.
Tiyatro: arena olarak kullanılmış ve gladyötör döğüşleri yapılmıştır. Şehrin tiyatrosu çok etkileyici ve son derece iyi korunarak günümüze ulaşmıştır.
Tiyatronun Caveasında: aşağıda 29 sıra ve üst kısımda 6 oturma sırası bulunmaktadır. Bu 6 sıralık Diazoma bölümü oldukça geniştir ve arkasında üzerine boya ile isimler yazılmış, 2 metre yükseklikte bir duvar bulunur.
Burası muhtemelen kişiler için ayrılmış yerleri belirlemektedir.
Tiyatroda: 14 merdiven yolu vardır. Tonozlu galeriyle çevrilidir ve bunlardan dışta kalan iki katlıdır. Batı galeride: iki koridor vardır ve duvarlardan birinde “Gezici esnaf Gelasius’un yeri” yazıtı görülür.
Muhtemelen, antik dönemde tiyatroya gelen izleyicilere günümüzdeki kuruyemiş ve şekerleme benzeri bazı ürünlerin satıldığı bir yerdir.
Tiyatro yaklaşık 6500 kişiliktir. Tiyatronun çapı ise, 108 metredir. Orkestra bölümünde: Myra’nın ihracat ve ithalatından söz eden bir yazıt bulunur.
Bu yazıtta, şehrin ithalat işinden elde edilen gelirlerden, Birlik Hazinesine 7000 dinar ödemesi gerektiği yazılıdır.

Antik Mezarlar
Şehirde tepelere oyulmuş antik mezarlar dikkat çeker. Bu mezarlardan bazıları: ahşap yapıların taklidi olacak şekilde kayadan yontulmuş ve işlenmiştir.
Myra şehrinin ünlü kaya mezarları iki gurup halindedir.
1’nci Gurup Mezarlar
Tiyatronun batısındaki dik yamaçta, birbirine yakın dizilmiş mezarlar bulunur. Ancak bunların büyük bölümü ev tipindedir. Bazıları renkli kabartmalarla bezenmiştir.
Bazıları ise tapınak biçiminde ve kalanlar ise son derece sadedir. Lahit yoktur. Mezarlardan birinin kaya duvarındaki yazıtta “Moskhos; Demetrios’un kızı Philiste’yi seviyor” yazılıdır.
Tiyatro yakınındaki bir mezarın üstünde 2 asker kabartması görülür. Ev tipi bir mezarda ise, alınlığında sola doğru ilerleyen ve kalkanlar taşıyan iki savaşçı betimlenmiştir. Sol taraftaki, diğerinin kalkanını ondan koparıp almak istercesine betimlenmiştir.
Üstteki mezar kabartmasında: kendisi bir sedire uzanmış ve eşi yanına oturmuş heykel figürü dikkat çeker. Solda ayakta duran, silahlı ve muhtemelen adamın oğullarını temsil eden üç figür görülür.
2’nci Gurup Mezarlar
Tepenin kuzeydoğuya bakan diğer tarafındadır. Buraya kaya bir patika yoldan çıkılır.
Resimli Mezar
Ev tipindeki bu mezar, Likya bölgesindeki en etkileyici mezardır. Mezarın iç kısmında: sağ ve sol yanda birer sedir vardır. Mezarın en özel kısmı: kabartma olarak yapılmış ve gerçek ölçülerde 11 insan figürüdür.
Sol tarafta: sedir üstünde: sağ elinde taşıdığı içki kadehini yukarı doğru kaldıran sakallı bir adam görülür. Bu muhtemelen ailenin babasıdır. Karşı duvarda: Her iki yanında da çocuklarıyla bir kadın figürü görülür ki, bu muhtemelen adamın eşidir.
İki giriş arasındaki duvarın iç kısmında: yüzü sola dönük, elinde kepçeye benzer bir obje bulunan göbekli bir oğlan bulunur. Bu figürlerin, daha önce Yunanlılar tarafından görüldüğü ve Atina’ya götürüldüğü söylenmektedir. Sağdaki kayalıklarda 5 figür daha bulunur.
Boğa ile dövüşen Aslan figürü
Daha yukarıdaki bir mezardadır. Mezarın iç kısmında sekiz figürden oluşan bir sahne görülür. Aslanın başının iki yanında, muhtemelen dansözlerden oluşan fantastik bir figür bulunmaktadır.
Nekropol
Deniz tarafındadır.
Hadrian Buğday Deposu
Antik şehirdeki en önemli yapısıdır.

AZİZ NİKOLAOS-NOEL BABA
Kendisi: MS 3’ncü yüzyılda, Patara bölgesinin küçük bir köyünde zengin bir buğday tüccarının oğlu olarak dünyaya gelmiştir.
Ebeveynlerini genç yaşta hastalık nedeniyle kaybeder.
Ardından bütün mal varlığını hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç kişiler için kullanmıştır. Hayatını iyilik yapmaya adamış, sahip olduklarını yoksullarla paylaşan ve yardımlarını gizli olarak pencere veya bacalardan hediyeler bırakarak gerçekleştirmiştir.
Genç yaşta Myra Episkoposu olmuştur
Myra, Likya Eyaletinin başkenti olduğu için burada görev yapan piskopos da, Anadolu’nun en büyük ikinci din otoritesi olarak kabul ediliyordu.
Ardından çok seyahat etmiş ve duaları ile denizcileri birçok kazalardan korumuştur. Akdeniz’de büyüklü küçüklü bütün teknelere Aziz Nikolaos’un resmi veya ikonası asılmış, sefere çıkarken “Dümeninizi Aziz Nikolaos Tutsun” dileklerinde bulunulması gelenek haline gelmiştir.
Katolik, Ortodoks ve Anglikan kiliseleri tarafından önemli bir “Aziz” olarak kabul edilmiştir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde Noel Baba’ya adanmış 2000 civarında kilise bulunmaktadır.
1931 yılında Haddon Sundblum tarafından Coca Cola şirketi için hazırlanan çizimlerle Noel Baba son görüntüsüne kavuşmuştur.
1955 yılında: Antalyalı bir kısım turizmci, PTT işbirliği ile üzerine üzerlerine Noel Baba pulları yapıştırılmış Antalya Kartpostallarını tüm dünya devlet adamları ve önemli kurumlarına, yılbaşında postaladılar ve Demre’de bulunan Noel Baba kilisesinin tanınmasını sağladılar.
Bunun üzerine Amerika’da da sevilerek New York şehrini koruya azizlerden biri sayıldı ve “Santa Klaus” olarak tanındı. Hollanda’da Sinterkoas, Fransa’da Pere Noel, İngiltere’de Father Christmas ve Almanya’da Heilige Nikolaus isimleriyle tanınmaktadır.
Aziz Nikolaos’un Noel Baba efsanesi
Demre de St Nicholaus Kilisesi yakınında, bir fakir baba ve üç kızı yaşarlar. O devirde, hiçbir kız çeyizi olmadan evlenemezmiş. Yoksul baba, o kadar çaresizdir ki, kızlarını nasıl evlendireceğini düşünür, bir türlü çare bulamazmış.
Soğuk bir Noel gecesi, üç kız kardeş odalarında oturmuş, nasıl evleneceklerini konuşuyorlarmış. Kızlardan en büyüğünün aklına, kendini esir pazarında satarak elde edilecek para ile diğer kız kardeşlerine çeyiz düzme fikri aklına gelmiş.
Bu düşüncesini diğer kız kardeşlerine açmış. Evin büyük kızı, kız kardeşlerine “Sizin için kendimi esir pazarında satarak sizleri evlendireceğim” der.
Diğer kız kardeşler buna karşı çıkarlar. Her biri, kendisinin esir pazarında satılarak, elde edilecek para ile diğer kardeşlerin evlenmesini ister.
Bu sırada, evin açık penceresinden bu konuşmaları duyan Aziz Nikolaus, bu yoksul aileye yardım etmeye karar verir, kiliseden getirdiği bir kese altını, açık olan pencereden evin içine atar. Tarih 25 Aralıktır ve Kızlar, İsa’nın doğduğu gece bir mucize olduğuna inanırlar.
Böylece büyük kız evlenir, sonra ikinci sıradaki kız için de pencereden bir kese altın atılır ve kız evlenir. Ancak: Aralık ayı oldukça soğuktur, pencereler kapalı olduğu için en küçük kız için Aziz Nikolaos, bu kez evin çatısına tırmanır ve bacadan aşağıya bir kese altın atar ve küçük kızın da evlenmesini sağlar.
Bunun üzerine, her yıl Myra halkı, 25 Aralık tarihinde pencereleri ve kapılarının önünde altın elma, çerezler, çocuk oyuncakları bulmaya başlarlar. Aziz Nikolaos, yardım ettiği kişilerin kendisine şükran borcu olmaması için yaptığı yardımlara gizliliği seçmiştir.

Aziz Nikolaos Anıt Müzesi-Noel Baba Kilisesi
En başta şunu belirtmekte yarar var, kiliseyi tanıtım yazısı sizlere biraz uzun gelebilir ancak bu yazıyı okuduktan sonra kiliseyi daha bilgili ve zevk alarak gezeceğinize inanıyorum.
Demre Gökyazı Mahallesi Kolcular Sokakta bulunan kilise, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Anıt müze olarak ziyarete açıktır. Her yıl 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Giriş ücretlidir.
Aziz Nikolaos: Myra Piskoposu iken 6 Aralık 365 yılında 65 yaşında iken ölür.
Kaynaklara göre: Aziz Nikolaos öldüğünde, Demre Aziz Nikolaos kilisesine defnedilmiştir.
Ancak, 6’ncı yüzyılda bu eski kilisenin üzerine, dönemin İmparatoru I Justinianos tarafından yeni bir kilise inşa edilmiştir.
Ancak bu yeni kilise yapılırken, eski kiliseden kalma bir bölüm muhafaza edilmiştir. Hatta: 529 yılındaki depremde, eski kiliseden kalma bu bölümün herhangi bir hasar görmediği tahmin edilmektedir.
Peki bu gizli kalmış bölüm nasıl bulunmuştur?
Aziz Nikolaos kilisesinde yapılan koruma ve restorasyon çalışmaları sırasında çekilen tomografi sırasında ortaya çıkmıştır ve bu bölüm, 4’ncü yüzyıldan kalmadır, yani Aziz Nikolaos’un mezarının burada bulunması muhtemeldir.
Mezar olmasa da, bu gizli bölümde Aziz Nikolaos’a ait bilgilere ulaşılabilir.
Evet, kilise yukarıda sözünü ettiğim gibi, 529 yılında yenilenmiştir.
8’nci yüzyılda bu kilise, bilinmeyen bir nedenle harap olmuştur. Muhtemelen bunda bir deprem veya Arap akınları sebep olmuş olmalıdır.
Ancak bu büyük kilise, 1034 yılında harap olur. Çünkü Arap donanması, bir kez daha Demre’yi vurmuştur.
Fakat, 1042 yılında İmparator IX Konstantin Monomakhos (1042-1055) ve karısı Zoe tarafından günümüzde görülen yeni kilise yaptırılır. Bir zamanlar köy mezarlığında bulunan ve kiliseden buraya getirildiği düşünülen bir Bizans kitabesinde bu durum yazılıdır.
Bu kitabenin kilisenin yeniden yapımı ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
1042 yılında yapılan kilisenin içinde, Aziz Nikolaos’un kemikleri, bir lahit içinde muhafaza ediliyordu.
Aziz Nikolaos Kilisesi: Orta Çağ boyunca bir hac merkezi olarak kullanılmıştır. Deniz yolu ile Kudüs’e giden hacılar, yolları üzerinde Myra’nın limanı Andriake’ye uğrar ve bu limandan Aziz Nikolaos kilisesine ulaşıp hacı olurlardı.
Aziz Nikolaos Kemikleri
Ancak 20 Nisan 1087 tarihinde; Aziz Nikolaos’ın mezarı kırılarak açılır ve kemikleri, İtalyan tüccarlar tarafından çalınarak İtalya Bari şehrindeki bazilikaya götürülerek gömülür ve Bari şehrinde Basilica di San Nicola adıyla muhteşem bir kilise inşa edilir.
Aziz Nikolaos’un bazı kemikleri ise, Venedik başta olmak üzere Avrupa’nın birçok kilisesinde muhafaza edilmektedir.
Peki: İtalyanlar, Bari şehrinde bulunan mezardaki kemiklerin, Aziz Nikolaos’a ait olduğunu kanıtlayabildiler mi? Hayır, DNA testi yapılmasına rağmen testin sonuçlarını açıklamadılar. Yani çalıp götürdükleri kemiklerin, normal bir papaza ait olma olasılığı da yüksektir.
1738 yılında bu büyük kilisenin bitişiğine, küçük bir şapel yaptırılır veya daha önce burada mevcut bulunan şapel tamir ettirilir.
Çünkü Rum nüfus burada yaşamaya devam etmektedir.

Aziz Nikolaos, zamanla Rusya Çarlığının en popüler azizi haline gelmişti. Bunun üzerine, Kırım Harbi yıllarında Rusya buraya yerleşmek üzere girişimlerde bulunur. Nikolaos Manastırında bir koloni kurmak ister ve bunun için, İbrahim Efendi adında bir tapu görevlisinin yardımı ile kilise ve çevresi Anna Galicia adında bir Rus Kontesi tarafından satın alınır.
Bu alışveriş Rodos’da bulunan Rus konsolosu tarafından onaylanır.
Ancak Osmanlı devleti, bu dini görünüşlü işlemin altında politik bir amaç olduğunu anlayarak Rusların Demre’ye yerleşmesini engeller ve arazi Devlet tarafından geri alınır.
1862-1863 yıllarında; Rus Çarı II Aleksandr tarafından tamir ettirilmiş ve çan kulesi eklenmiştir. Ancak bu tamirat sırasında kilisenin orijinal mimarisi bozulmuştur.
Bunun sebebi yani kötü restorasyonun sebebi olarak Rusların Akdeniz’e çıkıntı yapan bu ücra köşede yerleşmeye çalıştıkları düşünülüyor.
Günümüzde kilise içinde, bu dönemden kalma mermer üzerine yazılı bir Rusça kitabe bulunmaktadır. (Kitabenin boyutları: 1.46 x 0.60 metre boyutlarındadır.)
Kilisenin duvarlarında: Aziz Nikolaos tarafından gerçekleştirilen mucizeler resmedilmiştir. Bu duvar resimlerinde: Hıristiyanlıkla ilgili kararların alındığı dinsel toplantılar olan konsül sahneleri canlandırılmaktadır.
Roma dönemine ait lahit ise: balık pulları ve akantus yapraklarıyla süslüdür. Kesin olmasa da bu lahdin Aziz Nikola’ya ait olduğu düşünülüyor.
Evet, kilise zamanla Myros (günümüzdeki ismi Demre) çayının taşkınları sonucu toprak altında kalmıştır. 1956 yılında yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.
1994 yılında ziyarete açılmıştır.

Antalya Arkeoloji Müzesinde Sergilenen Aziz Nikolaos Kemikleri
Aziz Nikolaos’un kemikleri çalınırken geride kalan bir kısım kemik ise, günümüzde Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Demre’de bulunarak 1923’ten sonra buradan Rumların ayrılmaları üzerine Antalya Müzesine götürülen, Nikolaos’un kalıntıları olarak kabul edilen kemikler (bazıları eksiktir), içinde bulundukları muhafazadan anlaşıldığına göre: çok daha geç bir döneme, 18’nci yüzyıla aittir.
Muhtemelen, Aziz Nikolaos’a saygısı olan bir kişi tarafından yaratılmış ve buraya konmuş olmalıdır.
Evet, kiliseyi anlatmaya devam edelim
Kilise, günümüzde “Ortodokslar” tarafından özellikle her yıl 6 Aralık tarihinde yoğun ziyaret edilmektedir.
Çünkü her yıl Noel Babanın ölüm tarihi olan 6 Aralık tarihinde Demre’de “Noel Baba ile Dünya Barışına Çağrı” etkinlikleri düzenleniyor. Farklı dinlerden insanların katıldıkları bu etkinliklerde, barış duaları ediliyor, törenler yapılıyor.

Kilisenin içi
Kilisenin duvar, tonoz ve kubbeleri önceki yıllarda fresko resimlerle kaplıdır. Hatta kilise duvarlarının bazı kesimlerinde, iki ayrı resim tabakasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunlar genellikle 11 ve 12’nci yüzyılda yapılmıştır.
Freskoların en iyileri ise, iç narteks ve ana binanın yan mekanlarındadır.

İç nartekste: 6 konsil resimleri bulunur.
Apsisin solunda: küçük mekanın kubbeli tonozunda: İsa’nın, havarilerine şarap ve ekmek dağıttığı akşam yemeği sahnesi betimlenmiştir. Kilisenin diğer bölümlerinde de tek aziz figürleri bulunmaktadır.

Kilisenin güney yönüne bitişik şapeldeki lahitler, 2 ve 3’ncü yüzyıllarda yani Roma döneminde kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi görülmelidir.
Bu lahdin dış yüzü, geniş akantus kıvrımları ile süslüdür. Diğer Roma dönemi lahit ise, kapağında yatar vaziyette, esas sahiplerinin yüksek kabartması vardır. Bu lahitte teknenin dış yüzü: çok eskiden parçalanmış ve gelişigüzel mermer parçalar ile yamanmıştır.
Ben burayı gezdiğimde, bu lahdin parçalanmış olması da dikkate alınarak Noel Baba’nın lahdi olduğunu düşündüm.
Çünkü, yukarıda da belirttiğim gibi Noel Baba’nın lahdi İtalyan tüccarlar tarafından parçalanarak açılmış ve kemikler çalınmıştı. Ancak benim düşüncemi kanıtlayan bir şey yok, yani burası Noel Baba’nın lahdi değildir.
Kilisenin güney tarafında, iki küçük şapelden, ikincisinin apsis yarım yuvarlağı içinde bir mezar vardı. Genellikle bu mezarın, Noel Baba’nın cesedinin korunduğu lahit olduğuna inanılıyor.
1906 yılında çekilen bir fotoğrafta: lahdin son derece tahribe uğramış olduğu görülür.

Noel Baba Heykeli
Demre Aziz Nikolaos Kilisesinin bahçesine ilk olarak 1981 yılında Noel Baba heykeli dikilmiştir. Ancak 2000 yılında bu yerinden kaldırılarak yerine yeni bir heykel dikilmiştir.
Bu bronz heykel Rus heykeltıraş Gregory Pototski tarafından yapılmıştır. 2005 yılında bu heykel yerinden kaldırılmış ve yerine kırmızı-beyaz kostümlü, plastik malzemeden yapılan Coca Cola’nın Noel Baba heykelini yerleştirdi.
Ancak bu heykel de beğenilmedi, 2008 yılında Kültür Bakanlığı tarafından heykeltıraş Necdet Can’a yeni bir heykel yaptırıldı ve gömlekli, terlikli Noel Baba heykeli: Kilisenin bahçesine yerleştirildi.

ANDRİAKE-ÇAYAĞZI LİMANI
Günümüzde şehir Myra merkeze, 5 dakika uzaklıktadır.
Şehir tarih sahnesine ilk olarak MÖ 197 yılında çıkar.
Bu tarihte: Büyük İskender’in ardıllarından olan Seleukos Kralı III Antiokhos, Ptolemaioslar’dan kenti alır.
Kent, Myra kentinin dışında bir yerleşim yeri ve liman olarak düzenlenmiştir. En parlak dönemini Roma devrinde İmparator Hadrian döneminde yaşamıştır.
Kentte bulunan: Granarium, ticari Agora ve benzeri yapılar, İmparator Hadrian döneminde inşa edilmiştir.
Liman kıyısında bulunan “Liman Onurlandırma Anıtları” ise, MS 4’ncü yüzyılda şehrin önemli bir liman kenti olarak işlevini sürdürdüğünü kanıtlamaktadır.
Andriake kentinin limanı
MS 7’nci yüzyıla kadar işlevselliğini korumuştur. Ticaret gemileri için korunaklı bir liman olmasının yanında lojistik destek sağlayan tesisleriyle gemicilerin yoğun tercih ettiği bir uğrak yeri olmuştur.
Ancak bu tarihte liman bataklık haline gelmiş ve deniz ile ulaşımı kesilmiştir. Ayrıca: bataklık haline dönüşen bölgede sıtma ve benzeri hastalıklar ortaya çıkar ve daha sonra balçıklar içinde kalan kent terk edilir.
Andriake kalıntıları: Demre’ye yakın kısımda liman ağzında, tepenin eteğinde bulunmaktadır.
Harabelerde: ilk görülen şey, şehre su ulaştıran “Aquadüktler” dir.
Liman ağzında görülen görkemli yapı kalıntısı: Roma devrinden kalma bir meydan çeşmesinin günümüze kadar ulaşan kısmıdır.

Andriake ören yeri: ziyaretçi karşılama yeri ve gezi güzergahı düzenlenerek ziyarete açılmıştır.
Ören yerinde: Andriake Liman Kentinin güney yerleşiminde: Agora, sarnıç, granarium yapısı, hamamlar, kiliseler, sinegog ve liman yapıları bulunmaktadır. Ziyaretçilerin ören yerini rahat gezmeleri için gezi yolları yapılmıştır.
Kara Büyü
Kazı çalışmalarında 2019 yılında bulunan “Kaya Büyü” dikkat çekmektedir. Çünkü bu tür bir objenin benzerine, Anadolu’da hiç rastlanmamıştır. Bu obje, kurşundan yapılmış 5.5 cm çapındaki kurşun kabın içine saklanmış, yine kurşundan bir zarftır.
Bu kurşun kap: dört yerinden delinerek bronz bir telle sıkıca dikilmiştir. Zarar görmemesi için açılamayan bu kapın içindeki obje görülemiyor. Kurşun olduğu için x ışınlarıyla da anlaşılamamıştır.
Bu yüzden kurşun kabın içinde saklanan objenin büyük olasılıkla kara büyü olduğu, kurşun zarfın görünmeyen iç yüzünde ise bir yazı bulunduğu tahmin edilmektedir.
Kurşun kabın açık yani kırık olan bölümü değerlendirildiğinde: kabın içinde ebedi hapsedilmek üzere bir şey bulunduğu tahmin ediliyor.
Hiçbir zaman açılmasın ve sahibine zarar vermesin diye sıkıca kapatılmıştır.

ANDRİAKE ÖREN YERİ LİKYA UYGARLIKLARI MÜZESİ
Müze: Demre ilçesinin 5 km güneybatısında Demre-Kaş karayolu üzerindedir. Önce Andriake ören yerini gezeceksiniz ve sonra 800 metre kadar ileride müze bulunuyor.
2015 yılında ziyarete açılmıştır. Girişte otopark bulunmaktadır. Giriş ücreti 10 TL dir.
MS 129 yılında yapılmış, granarium yani tahıl ambarı müze olarak düzenlenmiştir. Granarium: İmparatorluk silosudur. Roma imparatoru Hadrianus’a adanmıştır.
Granium yapımında, ilk defa “Murex harcı” kullanılmıştır. Murex; denizde yaşayan yırtıcı ve dikenli bir tür deniz salyangozudur. Tarihi süreçte, bu deniz salyangozları “Mor boya üretimi” için kullanılmıştır.
Mor renk ve mor boya
Roma ve Bizans dönemlerinde en kıymetli renk olarak kullanılmış, özellikle İmparatorlar tarafından tercih edilmiştir. Fenikeliler tarafından 1 gram mor renk elde etmek için, yaklaşık 8 bin murex yani deniz salyangozu dövülerek işleniyordu.
İşte kırılan binlerce deniz salyangozunun kabukları harç olarak kullanılıyordu ve bu harca “Murex harcı” deniliyordu. Granarium, murex harcının ilk kullanıldığı yapı olması nedeniyle de önemlidir.

2307 metre kare büyüklükteki yapı 8 bölümden oluşmaktadır. Uzunluğu 56 metre, genişliği 32 metredir.
Yapı restore edilerek çatısı kiremit örtü ile kapatılmıştır. Ayrıca, zemini oldukça tahrip olduğundan çalışmalar sırasında yenilenmiştir.

Kapı üstündeki kitabesinde ve orta yerdeki Hadrian ve karısı Faustina’nın kabartmalarından, binanın MS 129 yılında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca burada MS 5’nci yüzyılda görev yapmış olan Herakleon isimli bir memurun rüyası ile ilgili kabartma da bulunmaktadır.
Andriake Gümrük Yazıtı
Roma İmparatoru Nero döneminden Lykia Eyalet Valisi olan C. Licinius Mucianus zamanında MS 60-63 yıllarına tarihlenir. (Günümüzde Antalya Müzesinde sergileniyor.)
kalmadır. Likya bölgesinin idari yapısına ve ekonomisini değinen bu yazıtı, Müzeye girmeden önce, müzenin ön tarafında görmek mümkündür.
Anadolu’nun bu içerikte bilinen 3 yazıtın (Efes ve Kaunos) en uzun ve korunmuş olanıdır. Lykia Birliği Gümrük Yasasını içeren yazıt gümrük kurallarını, liman işletmesini ve gümrüğe tabi malların listesi gibi özel bilgiler içermektedir.
MÜZE:
Müzede: Likya kentlerine ait eserler ve Likya uygarlığının tanıtımı yapılmaktadır.
Müzede: Myra, Patara, Xanthos, Tilos, Pınara, Olympos, Arykanda ve Antiphellos Salonları düzenlenmiştir. Bunlar: Likya Birliğini oluşturan kentlerin isimleridir.
1’nci Bölüm
Burada: Likya bölgesi hakkında panolar ve kentleri hakkında bilgilendirmeler vardır.

Ayrıca: Andiake kenti ve müzenin bulunduğu Granarium hakkında bilgi ve 12 Tanrılı adak steli bulunuyor.

Müzenin 1’nci Salonunda yerde orijinal zemin görülür. Hz Süleyman, Saba Melikesi Belkıs’ı Süleyman Tapınağına getirttir. Yerlerde havuz vardı ve üstü camla kaplıydı.
Belkıs, ıslanırım diye eteğini topladı, Süleyman camın üzerinde yürümesini, ıslanmayacağını söyledi. Burada da yerler birçok yerde camdır.
Altta havuz yerine özel kaya ve efektler bulunur. Yine de cam kırılır düşerim diye korkabilirsiniz.

2’nci Bölüm
Likya birliği ve meclis binası, Likya sikkeleri, Likya yazıt bilimi, dili ve alfabesi, bir takım yazılar, Letoon Yazıtlı Dikme, Patarensis Anıtı bulunmaktadır.
3’ncü Bölüm
Burası Likya bölgesinin denizcilik bölümüdür. Burada: sudan çıkarılan amforalar, kireçtaşına kazınmış bir ticaret yazıtı, çapalar, çapa taşları sergileniyor.
4 ve 5’nci Bölümler
Likya bölgesinde ekonomik ve sosyal yaşama ait objeler sergileniyor. Çeşitli heykeller, Likyalıların kullandığı takılar ve ziynet eşyaları görülebilir.
6’nci Bölüm
Likya’da din kültürü bölümüdür. Buranın önemli objeleri: 12 Tanrılı adak stelleri, Kader Tanrıçası Thyke heykelidir.
7’nci Bölüm
Simülasyon bölümüdür.
8’nci Bölüm
Konferans salonudur. Burada: Andriake şehrindeki restorasyon çalışmalarına ait fotoğraflar bulunmaktadır.
Andriake kenti kalıntıları gezisi
Müzeden çıkınca, hemen Sinagog görülür. Yapıdan günümüze sadece yüksek duvar kalmış, yapının kalan kısmı tahrip olmuştur.
Sinagog, MS 6’ncı yüzyıla aittir. Bölgede bulunan ilk ve tek sinagog olarak önemlidir. Sinagogla birlikte bulunan üç yazıttan biri müzede sergilenmektedir.
Sonra karşınızda şehrin Liman bölümü görülüyor.
Limana doğru yürüyerek liman anıtlarını görebilirsiniz.

Liman onurlandırma anıtlarında, bir takım onurlandırmalar ve uyarılar bulunmaktadır.

Burada sonra karşınıza bir maket gemi çıkıyor. Bu gemi aslına uygun olarak yapılan bir Roma ticaret gemisidir.
Bugün kullanılmayan rıhtımda 16 metre uzunluğunda bir gemi canlandırması içinde: amphoralar içinde zeytinyağı, şarap gibi sıvı malzemeler bulunur. Antik dönemde, limana yüklerin nasıl getirildiği canlandırılan bu bölüm, yoğun ilgi görmektedir. Merdivenlerle geminin içine girebilirsiniz.
Agora
Harabelerin en büyük yapısı “Plakoma” denen Agoradır. Burası Liman Agorası bölümüdür ve şehrin ticaret yani Pazar yeridir.
Agoranın üç tarafı dükkanlarla çevrilidir, ortasında büyük bir sarnıç bulunmaktadır.
Yine burada, çok az kentte görülen “Murex işlikleri” bulunmaktadır. Murex işliklerinde yani buradaki atölyelerde, mor renk elde ediliyordu.

Sarnıç
Agoranın ortasındadır.
Sarnıç’a girmeyi unutmayınız. Likya kentlerinde bu kadar güzel bir sarnıç bulunmadı. Sarnıcın içine girilebiliyor. 24 metre uzunluğunda ve 12 metre genişliğindeki sarnıç 6 metre derinliktedir.
İçi ışıklandırılmıştır. Merdivenlerden aşağıya inin ve kemerli geçişlerle içeride yürüyün, sarnıcı gezin. Sarnıcın hemen üst tarafında bir kuyu bulunuyor bu kuyudan gelenlerin su ihtiyaçları karşılanıyordu.
Gezimize devam ettiğimizde: Kilise ve Roma Hamamı görülüyor. Hamam, limana çok yakın bir bölgeye inşa edilmiş, denizden gelenlerin temizlenerek şehre girmeleri isteniyordu. Sonra bir başka kilise kalıntıları görülüyor.
Biraz daha ileride ise, yüksek bir gözetleme platformu yapılmış, ziyaretçilerin liman ve kenti yüksekten görmeleri imkanı yaratılmıştır.

Çayağzı Plajı
Buraya kumsalda yürüyerek ulaşabilirsiniz. Eşen çayının denizle birleştiği noktada yani Çayağzı Plajında sular oldukça serindir.
Plaj berraklığı ve göz alıcılığı yanında Caretta Carettalara ev sahipliği yapmaktadır. Haziran-Temmuz aylarında bunların sahile yumurtalarını bırakmaları ve denizde yüzmelerini görebilirsiniz. İsterseniz burada denize girebilirsiniz.
Andriake Kuş Cenneti
Demre’ye 5 km uzaklıktadır. Buradaki sulak alan, 149 kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Her yıl, yüzlerce kuş gözlemcisi burayı ziyaret etmektedir.

SURA ANTİK KENTİ
Demre (Myra) merkeze 6 km uzaklıktadır. Kaş merkeze ise 45 km uzaklıktadır.
Antik şehrinin isminin kökeninin “Luwi/Etrüks” dilinde “Kutsal ve Yüce Swa/Soa” anlamındadır. Şehrin ismi Likçe “Surezi” dir ve anlamı “duvar” demektir.
Sura köyündedir. Andriake harabelerinin hemen üzerindedir.
Likya kenti, Bizans döneminde de önemini korumuştur. Bu yüzden, birçok medeniyetin izlerini taşımaktadır. Antik kentteki kalıntılar: Kaya mezarları, tapınak, kilise, Apollon Tapınağıdır.
Şehir hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Ancak: Apollon’un kehanet merkezlerinden birisi olduğu tahmin edilmektedir.
Burada, Anadolu ay ve ışık tanrısı Men adına kutsal bir tapınak ve kehanet merkezi bulunduğu söyleniyor. Men’in ardılı Apollon tüm Likya’da olduğu gibi bu bölgede de kutsanmış ve kutsal tapınakla kehanet merkezinin adı “Apollon Soura” olmuştur.
Akropol
Günümüzdeki köyün batısında, 80 metre yükseklikteki tepenin üstünde Akropol bulunur. Akropol oldukça küçüktür ve çevresi surlarla çevrilidir.
Kuzeyde bulunan surlar: dikdörtgen yapılarıyla hala ayaktadır, güney yöndeki surlardan ise hiçbir kalıntı yoktur. Akropol surlarının doğu ve güneyinde, koruma kuleleri vardır.
Likya Yazıtı
Akropolün güneybatı köşesinde, denize karşı yükselen görkemli bir heykel kaidesi görülür. Kaidenin üzerinde, Xanthos Obelist’inden sonra bilinen en uzun Likya yazıtı vardır. Ancak yazıt günümüze iyi korunarak gelememiştir. Yazıtın her satırından, günümüzde sadece birkaç harf okunabilmektedir.
Stel
Akropolün alt kısmında ana kaya üzerine, Apollon Surius rahiplerinin listesinin kazınmış olduğu iyi korunmuş iki stel vardır.

Kaya Mezar
Akropol tepesinde 6’ncı yüzyıldan kalma ki bir kaya mezar, Likya’daki en büyük lahit olarak biliniyor. Bu mezarın yazıtında: Doğu Likya bölgesinin en önemli Apollon kutsal alanı ve kehanet merkezinin Surra kentinde olduğu anlatılmaktadır.
Curius-Kahin Balıklar
Tarihi süreçte, en ilginç kehanet sistemlerinin birinin merkezi de Sura imiş.
Suralı rahipler balıkların davranışlarından geleceği sorgulamışlar.
Şimdilerde bataklık olan vadi, bir zamanlar limanın bulunduğu bir koy imiş ve o zamanlarda Apollon Surius Tapınağı, hemen denizi kenarında ve üç kaynak suyunun birleştiği bir yerde kurulmuştur.
Çevre kentlerden, sayısın insan geleceği sorgulamak için Apollon Surius kehanet merkezinin ve Curius denen kahin balıkların yolunu tutmuş.
Polykharmos tarafından anlatılanlara göre
“Haklarında bir kehanette bulunulmasını isteyen kişiler: kumdaki girdabın bulunduğu deniz kıyısındaki Apollon koruluğuna gelirlerdi. Ellerinde her birine 10 parça kızarmış et takılı olan 2 tahta şiş tutarak kendilerini takdim ederlerdi.
Rahip koruluktaki yerini sessizce alırken, kişide şişleri girdaba doğru atıp olacakları izlerdi. Şişler atıldıktan sonra havuz, deniz suyu ile dolar ve çok sayıda ve çok değişik boylarda birçok balık, sihirli bir şekilde ortaya çıkardı.
Kahin balıkların cinslerini belirtir ve kişi buna göre rahipten kehaneti öğrenirdi. Küçük balıkların görülebileceği gibi, bazen de bilinmeyen türlere rastlanırdı. “
Plinius tarafından aktarılanlara göre ise “Apollon çeşmesinde balıklar kehanetlerini bildirmek üzere, 3 kez su kanalında toplanırlardı. Eğer balıklar kendilerine atılan eti parçalarsa bu kehanetin yapıldığı kişi için iyi, kuyrukları ile geri çevirirlerse de kötüyü işaret kabul edilirdi.
Hatta yine Plinius’un anlattığına göre, bu su kaynağındaki balıklar Curius adı ile anılarak onlara üç kez düdük öttürülerek sesleniliyordu. “
Ancak tarihçi yazarların üstünde uyum göstermedikleri tek konu: kehanetin kaynağı balıkların hareketleri mi, yoksa türleri midir?
Kehanetin yapıldığı su kaynağı, günümüzde de görülmektedir. Curiuslar tapınağın önüne kadar giremeseler de kıyıda bir yerde hala varlıklarını sürdürmektedirler.
Apollon Curius Tapınağı
Akropolün batısındaki derin vadidedir. Antik dönemde ise: vadinin denize açıldığı noktada, limanın dibinde, klasik Roma mimarisini yansıtan, küçük, iyi korunmuş bir yapıdır. Kayalara oyulmuş merdivenlere göre, Akropolden buraya merdivenlerle inildiği düşünülüyor.
Tapınak: Dor planlıdır. Kuzey ve doğu duvarları ayaktadır. Batı duvarı ve ön cephesi çökmüştür.
Tapınağın iç duvarlarında: destekçileri tarafından yapılan bağışları içeren bir yazıt bulunur. Bu yazıtta bahsedilen bağışların Apollon Surius’a değil Anadolu’da at binici tanrı Sozon’a ithafen yapılması ilgi çekici bir durumdur.
Sozon kültü, Küçük Asya’nın güneybatısında Helenistik dönem Grek yazıtlarında da bilinen yerel Anadolulu bir tanrıdır. Sura’da ise, muhtemelen Apollon’un Likyalı özdeşi olarak görülüyordu. Aynı yazıtta, bir bağış ta Rhodoslu tanrı Zeut Atabyrius adına kaydedilmiştir.
Apollon Çeşmesi
Tapınağın hemen doğusunda, tepenin eteklerinden çıkan su kaynağıdır. Apollon çeşmesinden tapınağa su taşıyan kanal örgüsü, günümüzde ne yazık ki bataklığın içinde kalmıştır.
Bizans Kilisesi
Apollon Tapınağının gerisindedir. Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılmasıyla, Apollon Tapınağı ve kehanet merkezinin kuzeyine, tek apsisli Bizans şapeli inşa edilmiş ve Ortodoks Bazilikası olarak kullanılmıştır.
Ancak takip eden süreçte, Myra’da Noel Baba kilisesinin ön plana çıkması ve hac yeri olarak kullanılması nedeniyle Sura önemini kaybetmiştir. Günümüzde oldukça harap durumdadır. Sadece yıkıntıları görülmektedir.
Sarnıçlar
Kuzeydeki bir tepede bulunan Bizans yapısının kalıntılarının yakınında bir su sarnıcı vardır. Kentteki çok sayıda su sarnıcı ve su kemeri olmayışı, Sura şehrinde su sıkıntısı olduğunu kanıtlamaktadır.
KYANEAİ-YAVU KÖY
Demre karayolu üzerinde, Yavu köy yakınlarında, köyün batısında kalan tepenin üzerindedir. Kaş merkeze 23 km uzaklıkta, Demre-Kale yolu üzerindedir. Demre ye yaklaşık 20 km uzaklıktadır. Myra’nın 16 km batısındadır.
Araç yolu bile oldukça berbattır. Tepeye ulaşmak için yorucu bir yol yürümek gerekir. Bölgede herhangi bir resmi arkeolojik araştırma yapılmamıştır.
“Kyaneai” isminin kelime anlamı “koyu mavi” dir. Ayrıca “Çınlayan kayalar” olarak da bilinir. Çünkü: rüzgar burada kayalara çarparak çınlamaktadır. Likya dönemi şehridir. Şehrin Likçe ismi “Turaxssi” veya “Khbahn” dır.
MÖ 4’ncü yüzyılda yoğun bir Yunan etkisinin görüldüğü şehir, Likya Birliğine dahildir ve MÖ 167 ile MS. 43 yılları arasında birlik sikkeleri basmıştır.
Kyaenaili zengin İason: 16 Likya şehrine yardım ettiği gibi, kendi şehrine de yardım etmiş ve imarına çalışmıştır. Bu yüzden, ona Likya’nın en büyük hakimi anlamına gelen “Lykiakn” unvanı verilmiştir.
MS 6’ncı yüzyılda, Yazar Hierokles tarafından şehir, Likya Eyaleti kentleri arasında sayılmıştır.
Roma devrinde, büyük gelişmeler gösteren şehir, Bizans döneminde de Piskoposluk merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. 10’ncu yüzyılda ise terk edilmiştir.
Kynaenai: 240 metre yükseklikte, sarp kayalıklar üzerine kurulmuştur.
Şehrin çevresini 450 metre uzunlukta bir sur çevirir. Surun Bizans döneminde de kullanıldığı sonradan konan taşlardan anlaşılmıştır. Surun batı ve kuzey kısımlarında günümüzde üç kapı görülmektedir.
Batı duvarının güney ucunda da, dördüncü bir kapı olmalıdır.
Tepenin güney eteğinde ise, tabii meyile oturtulmuş ve günümüze kadar sağlam gelebilmiş bir tiyatro bulunur. Tiyatro ile Akropol arasında Nekropol sahası vardır.
Ağaçlar arasında, Roma devrine ait irili-ufaklı birçok lahit bulunur. Kyaenai, Likya bölgesinde en çok lahit görülen şehir niteliğindedir. Bu yüzden buraya “Lahitler Şehri” de denilmektedir. Bu lahitlerden batı tarafındakiler sade ve doğ tarafındakiler ise daha değişik ve bazıları kabartmalıdır.
Bu kabartmalı lahitler, MÖ 350 yılına tarihleniyor. Diğer lahitlerin hepsi Roma dönemine aittir.
Antalya Arkeoloji Müzesinin girişindeki lahit “Kyaneai” den götürülmüştür.
Tiyatrosu: 25 sıralıdır ve günümüze sağlam olarak gelmiştir. Ancak tiyatro diğer Roma tiyatroları gibi bir tepe yamacına yaslanarak yapılmamıştır. Tiyatronun destek duvarı vardır.
TUBURE-TYBERİSSOS-TİRMİSİN-ÇEVRELİ
Myra’nın 12 km güneybatısında, Tirmisin Ovasının doğusunda ovaya egemen konumdaki 310 m yükseklikteki tepe üzerinde kuruludur.
Teimiusa’nın kuşuçumu 2 km kuzeyindedir.
Ksanthos Yazıtlı Dikme’ye dayanarak, eski yerel adının “Tubure” olduğu belirtilir.
Yunancası ise “Tyberissos” dur.
Geç Helenistik yazıtta da okunur.
Bugün kullanılan “Tırmısın” ise aynı isimden değişerek gelmiştir.
Kent sikkelerinin ön yüzünde Apollon, arka yüzünde Artemis başları vardır.
Helenistik Dönem’de demos statüsündeydi.
Araştırmacılara göre, Tyberisos’un Myra’ya bağlı olduğunu, Teimiusa ile birlikte ortak bir demos kurduğu söylenir.
Kentte ele geçen yazıta göre: Augustus döneminde Myra ile sympoliteia oluşturmuştur.
Mezar ceza yazıtlarından Myra’ya bağlı, Tyberissos olduğu anlaşılmaktadır.
Hemen yakınındaki Kyneai’yle bağlantısı olması, geniş teritoryuma sahip olan Myra’nın siyasi gücünden kaynaklanmaktadır.
Klasik Dönemden Geç Antik’e kadar kalıntılar görülür.
Yerleşimin üzerinde ve eteklerinde yayıldığı iki tepeden kuzeye yüksekçe olanı surla korunmuş bir yerleşim niteliğindedir.
17 x 16 metre ölçülerindeki merkezi korunaklı birimin çevresi arazi biçimine göre şekillenmiş duvarlarla çevrilmiştir.
Duvarların kuzey ve güneyinde giriş açıklığı vardır.
Asıl anıtsal giriş batı yüzde bulunur.
Kaleden güneye doğru alçalan yamaçta bazı yapı kalıntıları görülür.
Kalenin kuzeyindeki tepecikle arada kalan sırtta, yerleşim kalıntıları vardır.
Bunların çoğunluğu konutlar, işlikler ve sarnıçlardır.
Kalenin yaklaşık 150 m güney aşağısında bir gözetleme kulesi vardır.
Apollon Tapınağı yanında bulunan yazıta göre, Roma ile Lykialılar arasında bir anlaşma yapılmıştır.
Ovaya doğru yamaçta çoğunlukla lahit olan mezarlar bulunur.
Klasik Döneme ait iki kaya mezarı kabartma ve Likçe yazıtla dikkat çeker.
Güney tepecik üzerinde agora alanı ve bunun güneyinde de Bizans kalıntıları görülür.
Devşirme malzemelerin de kullanıldığı 3 nefli bir şapel, Helenistik Apollon Tapınağı alanına yapılmıştır.
Buradaki yazıtlardan birinde kentin adı okunurken, diğer birinde Apollon tapınımı kanıtlanmaktadır.

ISTLADA
Demre ile Tirmisin (Çevreli) arasında, Hoyran köyünün 1 km. güneyindedir. Akropolün bulunduğu tepeden aşağıya inildiğinde, Kapaklı köyü görülüyor. Tepeden bakıldığında, Gökkaya Körfezi, Aşıryı ve Kişneli adaları ile Kaleköy ve Üçağız köyünün görüntüsü ile en güzel manzarası olan Likya kentidir.
Istlada, Luwi dilinde: “vadi dibinde derecik” anlamına gelen bir sözcüktür.
Tarihçesi ile ilgili bilgilerin olmadığı bu kentin yerinde de yüzey araştırması ve arkeolojik kazı yapılmamıştır. Bununla beraber, Lykia bölgesinin bu küçük kentinden bazı kalıntılar günümüze gelebilmiştir. Akropolün kuzey ve doğusundaki kaya mezarları, tamamen birbirinin eşi gibi tek bir elden çıkmışcasına yapılmış lahitler, steller ve sarnıçlar bulunmaktadır.
Bunların arasında: güvercinli mezarın üzerinde horoz, sfenks ve güvercin tasvirlerine yer verilmiştir. Bunun kuzeyinde, MÖ.4’ncü yüzyıla tarihlenen bir diğer mezarda’da mezar sahibi yakınlarıyla birlikte görülmektedir.
MÖ.4’ncü yüzyıla ait, Hoyran anıtı, kayadan oyularak, ev tipi mezara dönüştürülmüştür. Bu mezarın alınlığında da ayakta duran üç kişi ve onun altında da uzanmış mezar sahibi görülmektedir.
Roma devrine ait olan sarkofaj tipindeki Likya mezarlarından daha iyi durumdadır. Kentin bulunduğu yerde akarsu olmadığından, çevrede birçok sarnıçlar ve toplama kuyular bulunmaktadır. İstlada’da, bunların dışında, gözle görünen bir kalıntı bulunmuyor.
ÜÇAĞIZ KÖYÜ-TEİMUSSA
Karayolu ile Kaş ilçe merkezine 33 km uzaklıktadır. Demre ye uzaklık ise 14 km dir.
Küçük bir Akdeniz balıkçı köyüdür. Doğal bir liman görünümündedir. Kekova tekne ve kano turlarının başlangıç yeridir. Tarifeli ve özel Kekova Tekne turları buradan hareket etmektedir. Buraya aracınızı bırakıp turlara katılabilirsiniz.
Ayrıca: Mavi yolculuk tekneleri, buraya mutlaka uğrarlar. Uçağız köyünden Kekova’ya gidiş yaklaşık 10 dakikadır.
Demre merkeze bağlı olan köyde bulunan tezgahlarda, köylü kadınları kendi yaptıkları el ürünlerini satarlar. Ayrıca üçağız köyünde, birçok pansiyon, lokanta ve turistik işletme vardır. Sakin ve küçük bir yer olması nedeniyle, turistler tarafından yoğun tercih edilmektedir.
Teimussa
Köyde bulunan Teimussa antik şehrinin geçmişi, MÖ 4’ncü yüzyıla kadar gider. Ancak şehrin ismi olarak Rumca kaynaklarda “Tristoman” ismi de geçer. Kekova adasının gizlediği Ölüdeniz’den: açık denize 3 yolla çıkıldığı için buraya “Üçağız” anlamına gelen isimler verilmiştir.
Bir Likya şehridir.
Şehirde: Lahitleri, mezarlar, gözetleme kulesi, kilise gibi kalıntılar görülebilir. Kaya mezarlarında Likçe kitabeler vardır. Roma döneminden kalma lahitlerin ön ve arka yüzlerinde, bazı hayvan figürleri görülür.
Gözetleme kulesi: köyün kıyısında söveleri hala yerinde bir kapı ile alçak bir kayalık üzerindedir. Şehirde bulunan kitabelerin bir kısmında “İkinci kumandan” diye bir şahıs tanıtılmaktadır.
Bu komutanın Likyalı Perikles’e bağlı biri olduğu düşünülmektedir. Şehir hakkında daha ayrıntılı bilgi yoktur.

TRYSA
Davazlar köyü Gölbaşı Mahallesindedir.
Demre-Kaş karayolundan ayrıldıktan sonra, sapılan dağ yolu, kötü de olsa yerleşim tepisinin dibine kadar araçla gidilebilir.
Yavu’nun 6 km kuzeydoğusunda Kocaorman içinde yükselen tepede konumlanır.
Güneydoğusu Myra vadisine açılır.
Kalıntılar 550 metre uzunlukta ve 150 metre genişlikte bir alanı kapsar. Denizden yükseklik 866 metredir.
Önemi:
Şehir, MÖ 2’nci yüzyılda Lykia Birliği üyeleri arasında görülür.
Likçe ismi “Trus” dur. Şehrin kuruluşu MÖ 7’nci yüzyıla kadar gitmektedir. Yani Lykia’nın en erken örneklerini barındırmaktadır.
Evet, Klasik dönem Lykia’sının küçük bir yerleşiminin tüm özelliklerini barındırır.
Ancak az da olsa Bizans Dönemine kadar da kalıntılar bulunur.
Kalıntılar:
Kalıntılar, günümüzde, kuzeydoğu-güneybatı uzantısında, bir tepede ve bu tepenin güney düzlüklere bakan eteklerindedir.
Heroon:
Ünlü Heroon, ince uzun yerleşim tepesinin doğu ucunda ve sur dışında tek başınadır.
Ve bir ölü akropolü gibi etrafı kendine özel koruma duvarıyla çevrelenmiştir.
Evet, bilim dünyasında en çok ünlü heroonu ile tanınır.
En çok da bu görkemli anıtın tümüyle Viyana’ya taşınışının acıklı hikayesiyle hatırlanır.
Önce, 1842 yılında Schönborn taşımayı dener.
Almanya’ya yazdığı mektupta “Fellows ekibinin Ksanthos anıtlarını sökmeye ve İngiltere’ye taşımaya başladıklarını, eğer acele etmezlerse Trysa anıtının da İngiltere’ye taşınacağını” yazar.
Karşıdan gelen yanıtta: “bir an önce hiç olmazsa önemli parçaların taşınması” istenir.
Neyse ki o dönemde Osmanlı Sultanından bu izin alınamadığı için anıt bir 40 yıl daha yerinde kalır.
Ancak Lykia’da görkemli bir anıt bırakmamaya kararlıdırlar.
Trysa Anıtı’nın da peşini bırakmayacaklardır.
Nihayet; 1881 yılında Trysa’ya gelen Benddorf, dağdan denize yaptığı özel yoldan 1882-83’de tüm Heroon’u Viyana’ya taşır.
Bu kez her yolu denemiş ve güya izin de almıştır.
Anıt bugün Viyana Müzesinin duvarlarını süslemekte ve depolarını doldurmaktadır.
Evet, anıt bugün yerinde değil, ama ben yine de anıt hakkında bilgi vermek istiyorum.
Anıtın güney cephesi ortasında açılan ana giriş oldukça anıtsaldır.
Bugün görülemeyen orijinal yapısında lentonun dışa bakan yüzünde baş ve ön vücutları görülen kanatlı boğalar ve gorgo medusa vardır.
Anıt kabartma programının en eğlenceli bölümü, kapısının iç kesiminde, lento ve sövelerdedir.
Lento’da müzisyenler çalarken, söveler de gerçek boyutta birer dansöz betimlenmiştir.
Aralarında da rozetler görülür.
Şimdi artık görülmeseler de, anıt mezarı çevreleyen 3.3 m yükseklikteki temenos duvarları boyunca kabartma kuşakları uzanır.
Mitolojik sahneler içinde, Grekler’le Amazonlar’ın savaşı, Yedilerin Thebaililer’e karşı savaşı, Troya savaşı, Theseus’un başarıları ve Peirithous’un düğününde olan Lapith-Kentauros savaşı gibi sahneler yer alır.
Anıtın iç yüzende de kabartma kuşakları devam eder.
Bunlar: Odysseus’un intiharı sahnesi, Meleagros’un Kalydon domuzuyla mücadelesi, Bellerophon ile Pegasos’un mücadelesi, Theseus’un İsthmos’a ulaşması ve ölü kültü sahneleri bulunmaktadır.
Tyrsa şehriAnıt her yanıyla önemli bir kahraman yöneticinin mezarı olduğunu göstermektedir.
Ve anıttaki kabartmaların ikonografik içeriklerinin çoğunlukla mitolojik olması, mezar sahibi yerle de olsa kültürünün yerli olmaktan çıktığını göstermektedir.
Ünlü Dereimis-Aiskhylos lahdi de, heroon’un doğu dışında bulunmaktaydı.
Günümüzde, çıkılmaz olan tepeye, hala Benndof’un kabartmaları taşımak için açtırdığı yoldan ulaşılıyor.
Dolayısı ile, yol doğrudan, yerleşim tepesinin doğu ucundaki Heroon’a ulaşır.
Bizlere, bugüne kalan o kadar azdır ki, literatür bilinmese, burada görkemli bir heroon olduğunu tahmin etmek oldukça güçtür.
Sadece tabanlar ve yalın duvar taşları kalmıştır.
Bir de Benndof’un kestiği halde götüremediği, Heroon’un sahibinin yan yatmış kaya mezarı.

Gölbaşı Anıtı;
Bu anıt “Gölbaşı Anıtı” olarak isimlendirilir.
MÖ 420-410 yıllarına tarihlenir.
22 x 26 metrelik bir alanın ortasında, kayalara oyulan lahit ve onu çevreleyen 3 metrelik duvarlardan oluşur. Duvarlar çok köşeli taşlardan örülmüştür.
Bir aile için hazırlanan lahit, yerli kayadan oyularak çıkarılmış ve bu duvarların batı köşesine konulmuştur.
Heroon dışında köşedeki bu lahdin her iki yanında cenaze şölenini gösteren kabartmalar vardır.

Nekropol ve Mezarlar:
Tepenin batı eteklerindedir.
Bu gurupta 20’den fazla lahit vardır.
10 kadar dağınık lahit de, bu gurubun doğusundadır.
Evet, kentte Lykia’ya özgü farklı mezar tiplerinden nitelikli örnekler vardır.
Yerleşimin batı ucunda, gerçekte 4 m yüksekliği olan dikme, bir zamanlar ayaktayken tepesindeki mezar odasında bir savaşçı yatmaktaydı.
Altlıktaki atlı savaşçı kabartmaları bunu doğrular.
Her bir Lykia kentindeki yapı formları ve kabartmalar Lyka geleneklerini günümüze taşır.
Lahitlerden birisi kabartmalarıyla diğerlerinden farklıdır.
Kapak yüzünde taçlar ve masklar arasında savaş arabasında kral resmedilmiştir.
Bu kişi mezarın sahibi olmalıdır.
Taçlar ise Trysa’nın yönetim kenti olduğunu göstermektedir.
Kapağın uzun kenarında öküz ve inek başları, diğer dar yüzünde yunuslar işlenmiştir.
Ölü törenlerinde kurban edilen hayvanlara rastlamak ne kadar doğalsa bir mezarda Gorgo kabartması olması da o kadar doğaldır.
Gorgo: kökleri Mezopotamya’da Lamastu’ya inen en eski ölü kültü unsurlarından biridir.
Lahitin diğer yanında görülen kaz üzerindeki adam ise benzersizdir.
Etrafında insanlar ve dörtnala bir atlı izlenir.
Belli ki bilinmez bir Lykia mitolojisinden izler taşımaktadır.
Trysa mezar kabartmaları çok kırılıp dökülmüş ve neredeyse tamamen taşınmış olsa bile Lykia ölü gömme gelenekleri konusunda önemli bilgiler verir.
Mezar steli üzerindeki köpek kabartması bunlardan biridir.
Bir zamanlar evin kapısında sahiplerini korurken şimdiki yanlızlığında, çalınmaktan koruyamadığı ölülerine yanmaktadır.
Sanki Lykia’da zaman durmuş ve sanki Lykia’nın günlük yaşamında ne varsa atıyla, köpeğiyle, kralıyla ve haykıyla ve de kültürüne kattığı yerli olmayan efsanelerin resmiyle tümü birlikte öteki dünya sahnesinde yer almış ve kabartmalarla ölümsüzleştirilmiştir.
Ve de en dikkat çekici: bu saraysız kral, küçücük surların içerisindeki küçük konutunda yaşamışlığın tersine olağanüstü görkemli bir mezarda kalıcılığı seçmiştir.
Sanki, Kral yaşarken güç gösteren yaşayan bedenindeki erktir de, öldükten sonra bunu halkına hatırlatan aynı erkin mimariye ve sanata yansımışlığıdır.
Kale:
Tepenin doğu kesiminde konuşlanmıştır.
Tepenin morfolojisine göre biçimlenmiş olan sur duvarlarından içeriye, girintili korunaklı yapısıyla ana kale girişinden geçilir.
Bugün, bu kesimdeki nitelikli duvarlar ve özel düşünülmüş planlama görülecek kadar ayaktadır.
Kapıdan sonra dar alana sıkışmış iç kale alanına girilir.
Kale yaklaşık 100 metre uzunluğunda ve yer yer 20-30 m’ye daralan üst alanıyla salt kral mekanının korunması amacıyla tasarlanmış görülmektedir.
Bu kesimde, Kyaneai açıklıkla görülebilmektedir.
Kapıdan girildikten sonra karşılaşılan ilk alanda, benzerini Lykia’dan bilinen ilginç bir kaya-kült anıtı bulunmaktadır.
Bir podyuma benzer kesilen ana kayanın önündeki iki dikme altlığı bulunmaktadır.
Ana girişten gelenleri karşılayacak konumda olması dikkat çekmektedir.
Kaya anıtının hemen doğusundaki dar alanda küçük bir şapel, sarnıçlar ve işlik kalıntıları da bu kesimin dönemler boyunca kullanılmış olduğunu gösterir.
Trysa Anıtı:
Tepenin eteklerinde lahitlerin bulunduğu alanda, akropolün güney eteğindedir.
Anıt Lykia’da hep yönetici sınıfa mal edilenlerle aynıdır.
Muhteşem Heroon’un sahibi esaslı bir kraldır.
Dikmenin sahibi de ondan daha erken, bir 6 ncı yüzyıl kralıdır.
Ve ikisi de yönetim sınıfındaysa neden bu kadar farklı yerlerde mezarları konumlanmıştır.
Ve, Tyrsa Kralı diğer Lykia krallarından nasıl olur da bu denli farklı olur?
Ve, Tyrsa gibi küçük bir yerleşimin kralı, örneğin Limyra’daki Perikles’in Heroon’uyla rahatlıkla boy ölçüşür, hatta geçer.
Bu karşılaştırma, Heroon’ların niteliğinin bir yerleşimin ve kralın gücünü her zaman doğru yansıtmadığını, yanıltıcı olabileceğini düşündürür.
Trysa Dikmesi, bugün kırılmış olan gövdesi ve kapağıyla toplam 5.5 metreyi bulan yüksekliğe sahiptir.
Gövdesi son 0.50 m lik kısmı kabartma kuşağıyla çevrilidir.
İki yüzde askeri sırasıyla yürüyen pusatlı savaşçılar betimlenmiştir.
MÖ 6 ncı yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir.
Tapınak:
Tepenin batı tarafında, tanrılara adanmış bir tapınak kalıntıları görülür.
Yazıta göre sahibi; Zeus ya da Helios’tur.
Tanrılara uzun süre hizmet etmiş bir rahip bu yazıtta onurlandırılır.
Sonuç:
Yukarıda anlatılan ünlü heroon ve diğer kalıntılar MÖ 4’ncü yüzyılda Trysa hanedan yerleşiminin tamamen değiştiğini göstermektedir.
Ancak bölgedeki diğer hanedan yerleşimlerine göre fazlaca nitelikli olan, Myra gibi merkezi büyük kentlerde rastlanabilecek düzeyde sanat ve kültürün varlığı şaşırtmaktadır.
Çünkü Trysa, bu zenginliği sağlayacak gelirin kaynağı olması beklenen büyüklüğe ve arazilere sahip değildir.
Orta Lykia’da batı-doğu ulaşımının kavşağı Trysa’dır.
Perikle’nin bir vasalı aracılığıyla Trysa’yı yönettiği ve bu stratejik noktaya bu yolla sahip olunabileceği düşünülür.
Vasalını zenginleştirmenin yolu olarak da Avşar Tepe’den aldığı hatırı sayılır ganimetlerin payı olduğu düşünülür.