Antakya Payas: İskenderun-Adana otobanı ile Toprakkale otoyolu, ilçenin doğusundan geçer. İlçe il merkezine 82 km uzaklıktadır. Payas-Dörtyol arası 10 km dir.
TARİHİ:
Anadolu’yu Suriye ve Ortadoğu’ya bağlayan yol güzergahı üzerinde olması nedeniyle tarih boyunca stratejik önemini korumuş, önemli bir yerleşim yeri olmuştur.
Payas’ın ortaçağdaki adı “Baias” tır. Daha sonra “Bayyas, Bayas” kullanılmış ve son olarak Payas ismini almıştır. 622 yılında, dönemin iki büyük gücü Bizans imparatoru Herakleios ile İran Kralı II. Hüsrev savaş Payas bölgesinde savaşmışlardır.
Daha sonra Haçlı orduları görülür. Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır seferinde bölge Osmanlı topraklarına katılmıştır. Payas limanı, Osmanlının bütün doğu seferlerinde lojistik ikmal yeri olarak kullanılmıştır.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Payas hakkında şunları yazar “Payas’ın 17’nci yüzyıldaki nüfusu 8 bin civarındadır. Bölgenin dikkati çeken ürünleri turunç, üzüm ve incirdir. Yol üstündeki kervansaraylardan en önemlisi olarak Payas kervansarayını göstermiştir.
“Tüm bunlar, Payas yöresinin 17’nci yüzyılda oldukça önemli olduğunu gösterir. Payas, I. Dünya savaşında kısa süre Fransız işgaline uğrar, 1939 yılında Hatay’ın Anavatan’a katılmasıyla Payas’da Hatay’a bağlanmıştır.
İlçe, 1970’li yıllarda İskenderun Demir Çelik Fabrikası tesislerinin kurulmasıyla bir anda büyümüş ve nüfusu artmıştır. 2012 yılında bucak iken ilçe olur.
GENEL:
İlçe merkezi, Akdeniz kıyısında düz bir alanda kuruludur. İlçe topraklarının doğusunda Amanos dağları, güneyinde İskenderun ve batısında Akdeniz vardır. İlçenin rakımı 19 metredir.
İlçenin en önemli akarsuları: Kozludere ve Payas çayıdır. İlçe sınırlarındaki en büyük ekonomik etkinlik: İskenderun Demir ve Çelik Fabrikasının kurulu olmasıdır. Kıyı kesimlerinde ise balıkçılık etkindir.
ATATÜRK VE PAYAS:
1938 yılında sağlık sorunları had safhada olmasına rağmen, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Hatay sorununa verdiği önem nedeniyle Dörtyol ilçesine gelmiş, Hatay meselesine ilişkin istihbarat çalışmalarını, bizzat Payas kalesinde hazırlanan odasından takip etmiştir.
Hatay ve çevresi, Atatürk’ün ölümünün hemen ardından 1939 yılında Anavatan’a katılmıştır.
PAYAS SAHİLİ VE PİKNİK ALANLARI:
Payas sahili, plajı ve piknik alanları yeni düzenlenmiştir. Kıyı boyunca mesire yerleri açılmıştır. Kullanılamayacak durumda olan plajlar tekrar halka açılmıştır. Ayrıca 4 kilometrelik bir sahil boyu yürüyüş yolu yapılmıştır. Payas kıyılarında dip akıntısı olması nedeniyle, bol balık çeşidi bulunur.
Payas kıyılarında: Lagos, Jumbo karides, orfoz, akya, kaya balığı, fener balığı, dil balığı, gümüş balığı, çipura, lüfer, kalkan, palamut, mezgit, kefal, levrek, istavrit ve mezgit gibi balıkların hepsi tutulur. Payas kıyılarında “dalış” da yapılabilir. Şöyle ki kıyıdan 30 metre açıkta dalış yapılmaktadır. Burada deniz derinliği 60 metreyi bulur.
GEZİLECEK YERLER:
10 YIL ANITI:
Hatay’ın Anavatan’a katıldığı 1939 yılına kadar, Payas ve Payas çayı bir sınır şehridir. 1933 yılında, Cumhuriyetin 10’ncu yılında, Payas halkı sınıra yakın bir alanda şenlikler düzenleyerek 10’ncu yıl Anıtı açılışını yapmıştır.
Buradaki anıt, ülkemizde açılan ilk 10. Yıl anıtı olarak önem kazanmaktadır. Anıt, Kervansaray ve Payas kalesinin karşısında, atıl ve harap bir vaziyette iken, bir özel işletme tarafından onarılmıştır. Kaymakamlık binasının karşısında, bir restoranın bahçesindedir.
CİN KULESİ:
Osmanlılar, bölgeye hakim olduktan sonra, 1568 yılında Payas bölgesinde bir tersane ve liman kurulmasına karar verirler. Açık denizden gelebilecek saldırılardan tersane ve limanın korunması için; Payas sahilinde, İstanbul’daki Kız Kulesi tarzında bir kule yaptırmaya ve içine yeteri kadar top ve sipahi askeri koymaya karar verirler.
Bunun üzerine, 1577 yılında Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ile deniz kıyısı arasındaki hakim bir tepeye Cin kulesi yaptırılır.
Kule, Sokullu Külliyesine 650 metre uzaklıktadır. Kesme taştan, kare planlı yapılmıştır. Kule, saldırılara karşı gözetleme kulesi olarak yapılmış ve kullanılmıştır.
17’nci yüzyılda Payas yöresini gören Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde şöyle yazar “İskele kulesi yuvarlık ve sağlam bir kule olup, üzerinde kale koruyucuları gece gündüz gözcülük ederler, çünkü gümrük buradadır.”
Peki isim niye Cin kulesi; Cin kelimesinin Cenevizlilerden, burada daha önce kale yapan Cenevizlilerden geldiği düşünülmektedir.
TERSHANE:
Osmanlılar, Doğu Akdeniz’deki en büyük tersaneyi, Payas’da yaparlar. 1568 yılında yapımına başlanan tersane, Cin kule ile iskele arasında yapılmıştır. Bugün tersane yoktur, herhangi bir kalıntısı da bulunmamaktadır.
PAYAS KALESİ:
Külliyenin batı kısmında kıyıdan 700 metre uzaklıktadır. Külliyeye oldukça yakındır. Payas kalesi, yörenin en değerli sanat yapısıdır. Sokullu Mehmet Paşa külliyesinin güneyinde, Osmanlılar bölgeyi ele geçirince Haçlı seferleri sırasında Cenevizlilerden kalma temel kalıntıları üzerine yeni bir kale yaparlar.
Payas, haçlılar döneminde Kudüs’e giden “mukaddes yol” üzerinde menzil yeri olarak kullanılıyordu. 1567-1571 yılları arasında yapılan kale ve hendeğine, 1568-1574 yılları arasında külliye (cami, hamam, imaret) eklenmiştir.
Sekiz kulesi bulunan mevcut kalenin çevresinde, büyük bir su hendeği bulunur. Kalenin ortasında avlu ve bu avlunun çevresinde ise alt katlarda depo ve koğuşlar vardır.
Üst katlarda ise, merdivenle çıkılan kule ve burçlar bulunur. Avlu ortasında bir mescit ve kışla vardır. Vatan Şairi Namık Kemal, Kıbrıs’a sürgüne gönderildiğinde bir süre bu kalede kalmıştır.
Payas kalesi, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından da, bölgeye yaptığı ziyaretlerde bir çalışma mekanı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kale, karakol ve hapishane olarak kullanılmıştır.
PAYAS KALE CAMİİ
Kara Cami Mahallesindedir.
Payas Kalesinin merkezine yakın bir yerde, doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen bir alan üzerine kuruludur. Kesme taşlardan yapılmıştır. Kırma çatıyla örtülüdür. Caminin yekpare mekanı: iki yandaki gömme ayaklar üzerine oturan bir kemerle ikiye bölünmüştür.
Caminin doğusunda, doğu duvarı yıkılmış bir bölüm daha bulunmaktadır. Eserin kıble cephesi biri harime, diğeri batıdaki bölüme açılan iki pencere tarafından şekillendirilmiştir. Batı cephesi her bir sahına açılan birer pencere ile hareketlendirilmiştir.
Kuzey cephede harim girişi ve doğu bölüme açılan muhtemelen pencere olan bir açıklık bulunmaktadır. Harim ve doğudaki bölüm içeriden bir kapı ve pencere ile bağlantılıdır.
Girişinle aynı eksende bulunan mihrap bloğu, üç yandan tuğla sıralarından oluşan silme ile belirlenmiş olup, bunun içine yerleştirilen, yarım silindirik niş ve sivri kemerli kavsara dıştan bursa kemerli bir çerçeve ile sınırlanır.
Kalenin 1567 yılında temelden itibaren yenilendiği ve Sokullu Külliyesinin bu tarihte faaliyette bulunmadığı düşünülürse, burada çalışanların ve kale görevlilerinin cuma namazlarını kılmalarına imkan sağlamak için, bu küçük camiye minber konduğu düşünülür. Nitekim külliye tamamlandıktan sonra Payas’ta sadece Sokullu Camiinde cuma namazı kılınmıştır.
SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ:
İskenderun-Adana otoyolu üzerinde Payas ilçesindedir. Şehir merkezinden 1 km uzaklıkta, Karacami mahallesinde, denizden 700 metre içeride, düz arazide ve kalenin bitişiğindedir.
Yapı: 1574 yılında, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar başı Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Bu nadide esere, Mimar Sinan’ın mimarlık birikimlerini yansıtması açısından çok önem verilir.
İstanbul-Halep- Hicaz yolu üzerinde, Hac ve İpekyolu kervan yollarının kesiştiği yerde bulunan külliye, bir menzil külliyesi olarak yapılmıştır.
Külliyede: hamam, hangah (tasavvuf eğitimi verilen dershaneler) kervansaray, medrese, cami, sıbyan mektebi, arasta (çarşı), tabhane (misafirhane) ve imarethaneden oluşur.
Genelde taş ağırlıklı malzemeyle yapılan külliyede, yer yer Suriye etkili çift renkli taş kullanılmıştır.
Kervansaray:
Külliyenin en önemli yapı gurubu Kervansaraydır. Çünkü Türkiye’nin en büyük kervansarayıdır. “U” şeklindeki kervansaray, yolcuların toplu olarak dinlendikleri bir yerdir. Kervansarayın geniş bir avlusu vardır ve bu avlunun çevresinde, kubbeli odalar bulunur. Bu geniş avlu: hac kafileleri ve ticaret kervanları geldiğinde şenlenirdi.
Sarı Selim Camii:
Cami, yapıldığı tarihten bu yana ibadete açık olmasıyla ünlüdür. Caminin ön revakları: yakın bir geçmişte beton, taş ve demir kullanılmak suretiyle aslına uygun olarak onarılmıştır.
Caminin planı, ters “T” planlıdır. Mimari plandaki bu zamandan geriye dönüş, Mimar Sinan’ın genelde eskiyi tamamen terk etmeme düşüncesine uygundur.
Hangah (tasavvuf eğitimi verilen dershaneler:
Cami avlusunda, 18 hücreden meydana gelen hangah bulunur. Hangahın odacıkları, avlunun doğu, batı ve kuzey duvarları boyunca sıralanır. Hücrelerin hepsi, birer kapı ve pencere ile avluya açılır. Hepsinin içinde dolap nişleri ve ocaklar bulunur.
Bu bölümler, daha sonraki tarihlerde medrese olarak kullanılmıştır. Medreselerin kapatılmasına kadar burada eğitim sürdürülmüştür.
Arasta:
Külliyenin merkezindedir. Burada 48 dükkan vardır. Kuzey ve güneye açılan kapılarıyla, İpek yolu ve hac yolunun tam üstünde olacak şekilde inşa edilmiştir. Yani Arastanın içinden eski tarihi yol geçmektedir ve her iki yöne açılan büyük kapılar vardır.
Doğu duvarındaki bir taç kapı ile Kervansaraya, batı kısmındaki büyükçe bir kapı ile külliyenin yanındaki kalenin kapısına doğru açılır.
Batı kısmındaki kapılardan biri cami avlusuna açılır diğer kapı ise erkekler hamamına açılır. Arasta, dönemin en işlek kervan ve hac yolu üzerinde bulunduğu için, yapıldıktan sonra birkaç yüzyıl boyunca canlı bir ticaret hayatına şahit olmuştur.
Ancak arasta, ticaret yollarında buharlı gemilerin kullanılmaya başlanması ve Çukurova bölgesinde eşkıyalık faaliyetlerinin artması sonucu, önemini kaybetmiştir.
Arastanın ortasında yüksekçe bir kubbe bulunuyor. Bu kubbe, her biri ahilik teşkilatına bağlı esnafın, sabah namazından sonra altında toplanıp beraberce dua ettikleri dua kubbesidir.
Arasta içinden geçen kervan ve haç yolu, güney kapısından çıktıktan sonra, Payas çayına varır. Bu çay üzerinde beş gözlü, kemerli bir köprü yapılmıştır. Bu köprüye “İpek yolu köprüsü” denir. Köprü günümüze üç gözlü ve harap bir şekilde ulaşmıştır.
Tabhaneler:
Kervansarayda, Arasta duvarına bitişik kendi özel avlusuna açılan odalardan oluşan bölüme “Tabhane” denir.
Burası özel kullanım için tasarlanmış dinlenme odalarıdır. Bu odalar su sistemine dahildir.
Muhtemelen hatırı sayılır yolculara ve ailesiyle birlikte seyahat edenlere tahsis ediliyordu.
İmarethane:
Kervansarayın güney kısmındadır. Burada yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtılıyordu. İmarethane: kiler, fırın, yemek yeme bölümü ve mutfaktan oluşur. İmarethanenin doğu kısmındaki kapıdan, avluya ve oradan da mahalleye geçilir.
Böylece, imarethanenin halk tarafından kolayca kullanılması sağlanmıştır. İmarethanenin mutfaklarında, yüzyıllar boyunca öğrenciler ve ihtiyaç sahipleri için kazanlarda yemek yapılmıştır.
Çifte Hamam:
Arastanın batıya bakan cephesindeki kapı, erkekler hamamına açılır. Kadınlar kısmına ise, dış taraftaki bir kapıdan girilir. Kadınlar hamamına giriş kapısı, günümüzde kapalıdır. Çifte hamam, klasik Osmanlı hamam mimarisi özelliklerine sahiptir.
Erkekler hamamı üç kısımdan oluşur. Soğukluk denen birinci kısmın ortasında, bir şadırvan bulunur. Bu kısmın çevresi ise soyunma odaları ile çevrilidir.
Buradan dar bir koridor ile ılıklık kısmına geçilir. Buradan da yine dar bir koridor ile cehennemlik denen sıcaklık bölümüne geçilir.
Bu kısımlarda göbek taşları bulunur. Ilıklık kısmında, sütunlara kabartma tekniğiyle işlenmiş “çift otağı arasındaki hilal” figürü, Osmanlı imparatorluğunun cihan mühürü niteliğindedir. Hamam, Cumhuriyet döneminde de kullanılmıştır.
PAYAS İSKELESİ VE TERSANESİ:
Payas iskelesi: Buharlı gemilerin kullanılmaya başlandığı döneme kadar, Sürre Alaylarının ve Hicaz’a giden hacıların kullandığı güzergahtadır. Bu iskele: deniz ticareti ve askeri güç açısından bölgeye stratejik önem kazandırmıştır.
SİNCAN YAYLASI:
Sincan yaylası, ilçe merkezine 15 km uzaklıktadır.
Damlataş Mağarası:
Amanos dağlarında, deniz seviyesinden 542 metre yüksekliktedir. ilçe merkezine uzaklığı 15 km dir. Mağaranın uzunluğu 95 metredir. 2004 yılında keşfedilmiştir.
Mağaranın yanına çıkmak için 200 basamak merdiven tırmanmak gerekiyor. İçinde sarkıt ve dikitler bulunan mağaranın muhtemelen 120 milyon yıllık olduğu tahmin ediliyor.
Şifalı Meryem Ana Suyu:
Burada bulunan suyu, yöre halkı şifalı olarak kabul etmektedir. Suyun bulunduğu alanda, bir kilise kalıntısı bulunuyor.
Söylentiye göre: Meryem Ana, pınarın bulunduğu yerde konaklamış ve vaftiz yapmıştır. Bu yüzden, burası, uzun yıllar Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilerek ziyaret edilmiştir.
HÜNKAR ZEYTİN AĞACI:
1516 yılında Payas Osmanlı topraklarına katıldığında yörede zengin zeytin bahçeleri bulunduğu bilinmektedir. Külliye yapılırken, külliye bölgesinde bulunan 15 dönümlük zeytin bahçesindeki ağaçlar kesilmiş, en yaşlı zeytin ağacı, II. Selim Camisi avlusu ortasında kalmıştır.
Bu ağaç, dönemin Padişahı II. Selim’in buyruğu ile; İslamiyet’in kutsallığı, bereketi, uğuru, erdemi ve barışın simgesi olarak kesilmemiş, olduğu yerde bırakılmıştır. Bu yüzden, ağaca “Hünkar Zeytini” ismi verilmiştir.
Cami avlusu ortasında kalan bu ağaç, dünyanın meyve veren en yaşlı zeytin ağacıdır. Ağacın boyu 10 metre, genişliği 8 metre ve gövde çapı 1 metredir. Yıllık 300 kilo civarında meyve vermektedir. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından 1976 yılında “Anıt Ağaç” olarak tescillenmiştir.
Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.
İskenderun gezi ve tanıtım yazısı için.