Chan Chan antik şehri: La Libertad bölgesinde, Pasifik Okyanusunda sahil kenti Trujillo şehrinin 5 km batısındadır. Başkent Lima şehrinin ise, 480 km kuzeyindedir. Peru ülkesindeki birçok kıyı yerleşimi dışında, Pasifik Okyanusuna çok yakın olmasıyla önem kazanır. Bulunduğu vadi “Moşe vadisi” olarak bilinmektedir.
Issız bir durumda iken; İspanyol istilacı Francisco Pizarro tarafından keşfedilen şehir: 1986 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Chimu Krallığı
Chimu krallığı: Kolomb öncesinde bu bölgede büyük bir medeniyet kurmuşlardır.
Chimu kültürü hakkında günümüze ulaşan bilgiler: 1200 yılından itibaren gelmektedir. Chimu insanları: Cajamarca ve Huari denilen yakın kültürlerden etkilenmişlerdir.
Efsaneye göre: Chan Chan şehri: denizden kano ile buraya gelen Taycamano isimli bir kahraman tarafından MS.850 yılında kurulmuştur ve şehri kurduktan sonra kendisi batı ufkunda kaybolmuştur. Chimu’lar şehri imparatorluğun başkenti olarak kullanmışlardır.
Bunlar: güneyde Pramongo bölgesinde ve kuzeyde Guayaqil körfezine kadar uzanan ve Moşe vadisi denilen bölgede büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Yani geç orta dönemde bölgenin en büyük krallığını kurmuşlardır. Bunlar: kuru bölgede sulama kanalları yaparak tarımı desteklemişlerdir.
Şehirde yaşayan insanlar arasında: sosyal ve sınıfsal tabakalaşma sistemi geliştirilmiştir. Şehirde: güçlü hükümdarlar, yetenekli ustalar, rahipler ve çoğunluklu olarak işçiler yaşıyorlardı. Ancak biraz önce de belirttiğim gibi “bütün insanlar eşit yaratılmıştır” inancını kabullenmemişlerdi.
Yani katı bir hiyerarşik yapı egemen olmuştu.
İnce tekstil, altın, gümüş ve bakır nesneler üretilmiştir. Ayrıca standart tasarımlara ve kalıplara göre: cilalı bıçak ve çömlek üretimi yapılmıştır.
Bunlar: Chimu Yunca olarak isimlendirilen ve günümüzde soyu tükenmiş bir dil konuşuyorlardı. Ama yazı sistemleri yoktu.
Chimu krallığı: İnka etkisi altına girmeden önce, 15. yüzyılda doruğa ulaşmıştır. Amerika kıtasının en büyük ve yeryüzündeki en büyük kerpiç şehir olarak tanınmıştır.
İnka Dönemi
İnkalar bölgeye geldiklerinde, yani MS.1470 yılında şehirde 60-100 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 1470 yılında İnka orduları, doğudaki dağlardan bölgeye geldiler ve şehrin yaşamsal su kaynağı olan kanalları kestiler. Uzun tartışmalardan sonra Chimu konseyi direnç gösterdikleri takdirde vahşet olacağını düşünerek, şehri İknalara teslim etmeye karar verdiler.
Ancak: İnkalar şehri ele geçirdiklerinde, hızlı bir şekilde Chimu beylerini yok ettiler ve çoğu yetenekli metalürji sanatçılarını ve şehrin değerlerini, kendi başkentleri Cusco şehrine taşıdılar.
İnka imparatoru Tupac Yupanqui tarafından esir alınan Chimu kralı Minchancaman yerine kralın oğlu, İnkalar adına bir süre bölünmüş krallığı idare etti.
Ancak: bu dönemde şehrin terk edildiği anlaşılıyor. Çünkü: Chan Chan şehri kerpiçten yapıldığı için havanın insafına bağlıydı. Kerpiç tuğla yapılarda, herhangi bir su veya rüzgar hasarı olduğunda hemen tamir ediliyordu.
Çünkü özellikle her 25 ile 50 yıllık süreçlerde, burada “El Nino” fırtınaları oluyordu. Ayrıca: MS.1000 yıllarında yeraltı su kaynaklarının da tamamen tükendiği bilinmektedir. Bu nedenlerle, zamanla şehrin terk edildiği düşünülüyor.
Francisco Pizarro
1532 yılında İspanyol fatih Pizarro buraya geldiğinde, şehir büyük ölçüde terk edilmişti ve ıssız bir şehirle karşılaştı ve Chan Chan’ın 5 km ötesinde yeni bir şehir kurdu.
Ancak İspanyol hazine avcıları: Chan Chan şehrini talan etmeyi ihmal etmediler. Çünkü, şehirde hala talan edilecek altın ve gümüş vardı. Özellikle: som gümüşten bir kapı ele geçirdiler ki, bunun değerinin çok yüksek olduğu söylenmektedir.
Kalıntılarda Gezinti
Yıllar önce şehrin terk edilmesine neden olan iklim olayları, son yıllarda daha yoğun olarak görülmektedir. İklim değişiklikleri nedeniyle artan yağışlar ören yerini olumsuz etkilemektedir. Bu yüzden şehrin önemli kesimlerinin üzerine çatı yapılmaya çalışılmaktadır.
Ancak antik şehir o kadar büyüktür ki, bu çabaların pratikte pek bir anlamı olmadığı kesindir. Bu yüzden, halen yağmurların devam ettiği ve yavaş yavaş çamurun içinde eriyen Chan Chan şehrini mutlaka görmenizi öneririm.
Günümüzde ören yeri: Chan Chan büyüklüğü ve katı hiyerarşik kentsel mekan yapısı ile ilgi görmektedir. Ancak şehir 6 kilometre karelik bir alana yayılmıştır ve bu büyük bölge: kalın toprak/kerpiç duvarlarla çevrilmiştir. Ayrıca: kaleler ve saraylar olarak bilinen 9 büyük dikdörtgen topluluk mevcuttur.
Sarayların her biri, küçük kareler şeklinde düzenlenmiştir ve aralarında tapınaklar, konutlar, depolar, mutfaklar, meyve bahçeleri ve mezarlıklar bulunur.
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var, kalıntıların bulunduğu bölge çok büyüktür ve ıssız alanlarda yalnız başınıza dolaşırsanız soyulma olasılığı yüksektir.
Şehir kalıntıları çok büyük bir alana yapılmıştır. Bu alanda, 4 ana site ziyaret edilebilmektedir. Bu siteler arasında ise, taksi kullanabilir veya yürüyebilirsiniz. Eğer kalıntılarda yürümeyi tercih ederseniz ana yollardan ayrılmamanız önerilir, çünkü aksi halde cezai yaptırımlar vardır.
Şehrin merkezinde: piramidal tapınak, mezarlıklar, bahçeler, rezervuarlar ve simetrik düzenlenmiş oda gezilebilir. Burada, muhtemelen yaşam alanları, mezar yerleri ve aristokrasinin ambarları bulunuyordu.
Şehir nüfusunun esnaf ve diğer çoğunluğu: daha az dayanaklı ve mütevazi konutlarda oturuyorlardı.
Duvarlar
Şehrin çevresi birçok duvar bulunmaktadır ve şehir adeta bir kale ile çevrelenmiştir ve şehir adeta bir labirent gibidir.
Bazı yerlerde 30 metre yüksekliğe ulaşan duvarlar: kıyılardan gelen rüzgarlara karşı bir sığınak olarak inşa edilmiştir. Bu duvarlar: şehirde sayısız yoğunluktadır ve şehirde adeta bir labirent oluşturmuştur.
Genelde üçgen şekildeki bu karmaşık tasarımlı duvarlar: pürüzsüz kerpiç tuğlalardan yapılmışlardır. Bu pürüzsüz yüzeylere: kuşlar ve balıklar oyulmuştur. Ayrıca: yine bu duvarların yüzeylerine: deniz canavarlarını yakalamak için oyulmuş kaplumbağalar, yengeçler ve ağlar betimlenmiştir.
Su Kanalları ve Bahçeler
Şehir: şehir dünyanın en kasvetli kıyı çöllerinden birine kurulmuş ve yıllık ortalama yağış miktarı yok denecek kadar azdır.
Ama: Chan Chan alanları ve bahçeleri sulama kanalları ve kuyulardan oluşan bir ağ ile sulanmıştır. Bu sulama kanallarının bölgedeki uzunluğu 80 kilometreye kadar uzanmaktadır.
Yerkabuğu hareketleri nedeniyle, yeraltı su kaynakları MS.1000 yılı civarında düşünce, Chimu yöneticileri, kuzeyde Chicama nehrinden, 50 kilometrelik bir kanal yaparak nehir suyunun yönünü değiştirmek gibi cesur bir girişimde bulunmuşlardır.
Öte yandan: sağanak yağışlar antik kenti yıkacak ölçüde şiddetliydi ve şehir çok fazla su tarafından tehdit ediliyordu. Bu nedenle: Chimu medeniyeti dünyanın ilk gerçek mühendis toplumu olarak bilinir.
Onlar: ölçümlerin kayıt edilmesi veya ayrıntılı planların hazırlanması için bir yazılı dil bulunmamasına rağmen: bir şekilde dikkatlice inlemeler yapmışlar ve iki vadi arasındaki zor bayırı aşırarak kanal inşa etmeyi başarmışlardır.
Evet: düzensiz su kaynakları, tarım için sayısız zorluklar yaratırken, Chimular denizi hep bir lütuf olarak görmüşlerdir. Çünkü, bu bölgede Humboldt akıntısı, kapalı okyanus yüzeyine besin açısından zengin suları yukarı iter ve dünyanın en zengin deniz canlıları burada bulunur.
Chimular: bu durumu tanrıların onlara verdiği daha doğrusu bağışladığı bir gıda olarak görmüşlerdir. Bu nedenle Chan Chan frizlerinde, en yaygın görüntü kuş sürüleri, balık, kabuklular ve yumuşakçalardır.
Evet, şimdi de şehirdeki tapınaklar ve saraylardan söz etmek istiyorum. Bunların en büyük ortak özellikleri: bazılarında yüzlerce metreye varan frizlerle süslenmiş olmalarıdır.
Trchudi Sarayı
Kalıntılarda gezinmek için uzun zamanınız yoksa özellikle “Trchudi Sarayı” olarak bilinen ana kompleksi gezmelisiniz. Burası bir İsviçreli kaşif tarafından bulunmuş ve ardından restore edilmiştir.
Saray, muhtemelen MS.500 ile 1000 yılları arasında soylular tarafından kullanılmıştır. Sarayın avlusu Chimu frizlerini görmek için en iyi yerlerden birisidir. Duvarlardaki frizler nedeniyle, buranın kutsal bir saray olduğu düşünülüyor.
Koridorlar, odalar ve inanılmaz büyük plazalar: bir labirent gibi sarayın çevresinde belirgin güzergahı izleyerek, son derece organize, antik uygarlığın izlerini görebilirsiniz. Örneğin: sadece giriş geçidi için ayrılmış avluda, duvarlar boyunca düzenli aralıklarla nişler bulunmaktadır.
Bir niş içine oturulduğunda başka bir niş içindeki kişiye, fısıltı ile bir şeyler söylendiğinde, alışılmadık akustiğe tanık olabilirsiniz. Bu basit tasarlanmış kerpiç konsey odası: tüm sesleri yükseltmektedir.
Sarayın tasarımı boyunca tekrarlanan denizle ilgili mitolojik frizleri görebilirsiniz. Özellikle audiencias ana tören avlusundaki koridorda ayrıca balık ve kuş tasarımları da görülür.
Sitenin batı açık bölümünde Funerario olarak bilinen mezar alanı görülür. Burası en kutsal yerdir.
Museo de Sitio de Chan Chan
Chimu imparatorluğu ve Chan Chan şehri çevresindeki buluntular burada sergilenmektedir. Tchudi sarayından buraya 20 dakikalık yürüyüş ile ulaşabilirsiniz.
Müzede önce İspanyolca 8 dakikalık bir multimedya gösterisi sunuluyor. Ardından: sıcak ama sulanan çölde elde edilen arkeolojik buluntuların sergilendiği bölümleri görebilirsiniz. Ayrıca: ahşap putlar, seramik ve metal nesneler, yapı malzemeleri (güneşte kurutulmuş çamur tuğla ve halatlar, kirişler gibi) görülür. Müzenin La Libertad bölümünde: prehispanic kültürel gelişime ait Moşe ve Chimu seramik ve ilk taş eserleri sergilenmektedir.
Aralık-Nisan ayları arasındaki yaz döneminde buraya yolunuz düşerse, çöl alanında, deniz kıyısında Peru ülkesinin en iyi plajlarının bulunduğu alanlara ulaşabilirsiniz.
Huaca la Esmeralda-Zümrüt Tapınak
Chimu tapınaklarından en muhteşemi ve en çok saygı duyulanıdır. Şehrin çok kenarındadır. Bina dikdörtgendir ve 65 metre uzunluğunda, 41 metre genişliktedir.
İki platformdan oluşmaktadır.
Buranın 12. veya erken 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. 1923 yılında ortaya çıkarılmıştır. Onun kerpiç duvarları ve süslemeleri muhteşemdir. Ancak: 1925-1983 yılları arasındaki yağmurlarda hasar görmüştür.
Kerpiç duvarlardaki tüm orijinal rölyef çalışmalarında: balık, dalgalar, uçan pelikan, deniz su samuru ve geometrik kalıpları içeren balık ağları yani denizle ilgili motifler görülmektedir.
Huaca’da iki ana platform ve her bölümü çevreleyen duvarlar ve birkaç eğimli bir dizi yol bulunur. Üst platform: bir ibadet yeri ve bir kral mezarı olarak düşünülmektedir.
Burada: vadinin batı bölümü boyunca uzanan mezarlıkları da görebilirsiniz. Denizle site çevresindeki alanlar üzerinde: ekili alanlar ve bir ilkel tuğla fabrikası görülür. Bu mezarlar birkaç yıl önce kazılmıştır, ancak daha öncesinde mezar soyguncuları tarafından talan edildiği anlaşılmıştır. Yine de mezarlarda: bazı kabuklular, chaquiras denilen taş ve mercan kolye yüzyıllar sonra bulunmuştur.
Huaca Arco Irıs-Gökkuşağı Tapınağı
Burası Panamerikan Highway yolunun sol tarafında, Trujillo şehrinin yaklaşık 4 km kuzeyindedir. Chan Chan kompleksindeki bu harabe, 1100 yıllıktır ve yörenin en eski yapılarından birisidir. Tapınağın her tarafı 54 ile 60 metre yükseklikteki duvarlarla çevrilmiştir. Giriş batı bölümündedir.
Huaco İris: iki kapmandan oluşur.
Birinci kademe: muhtemelen mısır ve ritüel amaçlı değerli metallerin depolanması için kullanılan 14 dikdörtgen odadan oluşmaktadır. İkinci kademe: bir tören alanı olarak kullanılan düz yüzeyli platform yamaçlarına kadar uzanır. Burada görünüşte tanrılarla konuşulmuş ve kurban törenleri düzenlenmiştir. Buradan: Okyanus, Trujilli ve Chan Chan şehrinin muhteşem manzarası görülebilir.
Huaca boyunca duvarlarda tekrarlanan bir merkezi motif hakimdir. Dekorasyonda bereket ve yağmur sembolü olarak “Rainbow” yani “Gökkuşağı” kullanılmıştır. Bu: tapınağın bir duvarında 7 kez temsil edilmiştir.
Her gökkuşağının altında: yılan tasviri görülür. Bunlardan birisinin iki kafası dikkati çeker ve birinin balık kuyruğu görülür. Bu belki de “iki cinsiyeti” temsil etmek için yapılmıştır. Yılanın tekrarlanması: su ve arazi bereketi sembolü olarak değerlendirilmektedir ve diğer kültürlerle ilişkilidir.
Duvarın üstüne ve girişine: hareketli dansçıların tasvirleri işlenmiştir.
Platformun çevresinde ahşap heykeller bulunan 14 depo vardır. Kerpiçten oyulmuş dış duvarlarda iç duvarlar gibi dekore edilmiştir.
Duvarlarda oyulmuş ejderha figürü nedeniyle burası “Ejderha Tapınağı” olarak da bilinir. Ama en çok kullanılan figür: “Arco Irıs” yani “Gökkuşağı”dır.
Huaca del Sol ve Huaca de la Luna
Huaca del Sol ve de la Luna: Moşe nehri ve Ay Tapınağına yürüme mesafesinde, sol bölümde basamaklı bir platform üzerindedir. Bu platform: 228 metre uzunluğunda ve 136 metre genişlikte, 18 metre yüksekliktedir. Üzerinde beş teras vardır.
Huaca de Sol: idari merkez ve Huaca de la Luna ise bir tören merkezi olarak görev yapmıştır. Bunların arasında: evler, geniş caddeler, sokaklar, koridorlar ve plazalar bulunur. Burada: Moche yüksek, siyasi, dini, ekonomik ve sosyal organizasyonları bulunduğu anlaşılmaktadır.
Huaca de la Luna: güçlü farklı evrelere göre, üst üste tapınaklardan oluşmaktadır. Bazı duvarlarda görülen, çok renkli duvar resimleri: tanrı Ai-apaec’i temsil etmektedir. Hemen del Sol’un yanında küçük bir tepenin yamacında, 21 metre yüksekliktedir.
Tepenin üst kısmında: duvarlarda savaşçıları sembolize eden figürlerin bulunduğu bir oda görülür. Bu resimlerde kullanılan renkler: kırmızı, mavi, beyaz, siyah, sarı, pembe ve kahverengidir.