Münih şehri gezi rehberi. Şehrin diğer kullanılan isimleri: München.
Bu kelimenin, Alman dilindeki anlamı: keşişlerin yeridir.
Şehrin simge renkleri: siyah ve altın sarısıdır.
Bu simge renklerin: Roma imparatorluğu zamanından bu yana kullanıldığı bilinmektedir.
Münih, rahat yaşam tarzı ile neredeyse bir Akdeniz şehri gibidir. Çoğu Avrupalı turistin Alp dağlarını geçmeden önce son durağı olan bu şehir, İtalya’nın başlangıç noktasıdır.
Bavyera’nın başkenti olan şehir, Gotikten çok Barok, griden çok yeşildir. Şehrin ayırt edici özelliği, Almanlara özgü iş disiplini ile Bavyeralıların bir işi keyifle yapma ihtiyacının bileşimidir.
Burada iş yemekleri sanki biraz daha uzun, çalışma saatleri biraz daha kısa gibidir. Yine de şehrin zenginliğini, dinamik araba sanayisini ve muhteşem metro sistemini gören hiç kimse Münihlilerdeki bu keyifli rahatlığın tembellik anlamını geldiğini söyleyemez.
Münihlilerin diğer Almanlardan böylesine farklı olmalarının sebebi, kendilerinin de sıkça belirttiği gibi, buranın Almanya değil Bavyera olmasıdır.
Katolik ve oldukça tutucu olan Bavyera Bağımsız Eyaletinin başkenti olan Münih, Bavyera ruhunun özeti gibidir. Burada iyi huylu şovenizmin haddi hesabı yoktur. Örnek: inatçı Prusyalı fıkraları çok yaygındır.
Şehrin meşhur festivali olan “Oktoberfest” te
turistler “Warum ist es am Rhein so schön” (Ren kıyıları neden böyle hoştur) şarkısını söylerken keyiften dört köşe olan yöre halkı, Bavyera’nın neden bu kadar güzel olduğunu sormaya bile gerek duymadıklarını belirtirler.
Belki de Oktoberfest, insanların Münih’le ilgili akıllarında en çok yer eden şeydir. Yılda 6 milyon ziyaretçinin toplam 5 milyon litre bira tükettikleri bu festival, Bavyeralıların kendi başkentlerine verdikleri biraz abartılmış değere de uygun bir şekilde büyük bir etkinliktir.
Bu, aynı zamanda Almancada Gemütlichkeit diye bilinen ve kolayca açıklanamayan sıcak yoldaşlık duygusunun da abartılmış bir ifadesidir. Ancak Münih’teki yaşamı, sadece uzun bir Oktoberfest gibi görmek yanlış olur.
Savaş sonrasında Berlin’in ikiye bölünmesiyle Münih (Hamburg, Frankfurt ve Köln’ün çabalarına başarıyla karşılık vererek) Almanya Federal Cumhuriyetinin tartışmasız kültür başkenti olmuştur.
Opera ve konser salonları, özellikle Richard Strauss, Mozart ve Wagnerr’in eserlerinin temsilleriyle, şehri müziğin anayurdu haline getirmiştir.
Ressamlar da şehrin sanatsal ikliminden kuşkusuz hoşnut kalacaklardır, özellikle de bohem Schwabing bölgesinden.
Bu bölge, 20’nci yüzyılda Der Blaue Reiter Okulu ile ve bu okulun Vasily Kandinsky, Paul Klee ve Franz Mare gibi başarılı temsilcileriyle uluslararası sanat camiasına bomba gibi düşmüştür.
Buraya gelirken veya burayı ziyaret etmek istediğinizde, sakın çok büyük bir şehir beklemeyin. Gayet şirin bir merkezi olan, yemyeşil bir şehirle karşılaşacaksınız. Hatta, bizim “Ankara” gibi de denilebilir.
ULAŞIM-HAVAALANI
İstanbul-Münih arasındaki havayolu yolculuğu, yaklaşık 2 saat sürmektedir. Şehirde, “Franz Josef Strauss Uluslararası Havaalanı” (ICAO) bulunmaktadır.
Bu alan, Almanya’nın Frankfurt şehrindekinden sonra en büyük ikinci havaalanıdır. Dünyanın en işlek havaalanlarından birisidir.
İlk olarak, 1992 yılında yapılmış olmasına rağmen, 2003 yılında yapılan 2 numaralı Terminal ile, önemli bir büyüme gerçekleştirilmiştir. Şehir merkezine, 30 km. uzaklıktadır.
Yılda, yaklaşık 34 milyon yolcu kapasitesi bulunmaktadır. Havaalanı, şehir merkezine, 30 km. uzaklıktadır.
Havaalanı binası
Tam bir mimari tasarım harikasıdır. Bu özelliği nedeniyle her yıl yapılan yarışmalarda, dünyanın en iyi havaalanlarının başında seçilmektedir.
Ancak, yine de, siz bu havaalanında tuvalete girdiğinizde “Abdest almak için kullanılmaz” şeklinde, Türkçe bir yazı görürseniz, sakın şaşırmayın.
Havaalanı ile şehir merkezi arasında, tramvay hatları bulunmaktadır. Yolculuk, yaklaşık 40-45 dakika sürmektedir. Bu yolculuk için, 9 euro ödemeniz gerekir.
Taksi ile şehir merkezine gitmeyi düşünürseniz, 50 euro civarında ödemeniz gerekir.
TARİHÇE
Münih şehri: 14 Haziran 1158 tarihinde kurulmuş ve takip eden dönemde, kral Ludwig döneminde, büyük imar faaliyetlerine sahne olmuştur.
1164 yılına gelindiğinde ise: aynı yıl imzalanan “Augsburg” anlaşmasına göre: Saksonya ve Bavyera dükü Guelph Henry: Isar nehri üzerinde bir köprü inşa ettirmiştir. 1175 yılında ise, buranın ilk resmi ortaya çıkmıştır.
1255 yılında, Bavyera Dukalığı, ikiye bölünür ve Münih şehri, Yukarı Bavyera eyaletinin bir şehri olur. Buranın Dükü IV. Louis: 1314 yılında, Alman kralı seçilir. 1328 yılında ise, Kutsal Roma-Germen İmparatoru olur.
Bu dönemde, imparator, Münih şehrine “tuz” tekelini verir ve şehrin daha da güçlenmesini sağlar. 1468 yılına gelindiğinde ise, şehre, birçok mimari yapının yapıldığı görülür.
1506 yılında
Bavyera Eyaleti yeniden birleşir ve Münih başkent olur. 1632 yılında, şehir “Otuz Yıl Savaşları” sırasında, İsveçli Gustav Adolf tarafından işgal edilir. 1634 yılında şehirde “veba” salgını başlar ve şehir nüfusunun, üçte biri ölerek yok olur.
1806 yılında, Münih, bu kez Bavyera krallığının başkenti seçilir. Şehrin en güzel binaları, bu dönemde inşa edilir. I. Dünya savaşının başlaması ile, 1914 yılında, şehirde zor günler başlar. 1933 yılında, Nasyonal Sosyalistler iktidara geldiğinde, şehir “Nazilerin kalesi” haline gelir.
1945 yılındaki ABD işgali sonrasında; şehir ağır bombardımanın etkilerinden kurtulmak için, yeniden inşa edilir ve 1957 yılına gelindiğinde, nüfusu 1 milyon kişiyi aşar.
1972 yılında, şehirde 20’nci “Yaz Olimpiyatları” yapılmış ve şehrin, tarihçesinde önemli yer tutmaktadır. 2008 yılında ise, şehrin kuruluşunun 850’nci yıldönümü kutlanmıştır.
ŞEHRİN SİMGESİ
Münchner Wappen
Elinde kırmızı bir kitap tutan, siyah giyinmiş genç bir rahip şeklindedir. Bunun özelliği: 13’ncü yüzyıldan bu yana: yörede, bu tip ve benzer form bulunmasıdır.
Yani, bu keşiş, Münih kentini temsil eden bir semboldür. İlk olarak ise, 1239 yılında, bir belgede, eski bir mühürde görülmüştür.
Günümüzde, 1957 yılından bu yana, şehrin sembolü olarak, bu simge kullanılmaktadır.
GENEL
Almanya’da, Bavyera Eyaletinin başkentidir. Almanya ülkesinin ise, üçüncü büyük şehridir. Konum olarak: Yukarı Bavyera bölgesinin; yüksek ovaları üzerinde kurulmuştur.
Deniz seviyesinden yükseklik: 520 metredir. Bölgenin ana nehirleri: Isar ve Wurm nehirleridir. Şehrin orta yerinden, Isar nehri geçmektedir.
Şehir içinde: yaklaşık 1.5 milyon insan yaşamaktadır. Ancak, bu nüfus, geniş bir alana yayılan şehirde yaşadığı için, aşırı kalabalık görüntüsü yok.
Hatta: özellikle hafta sonlarında, şehir merkezinde çalışmakta olan ancak yakın yörelerde yaşayan insanların, kendi yaşadıkları yerlere olan yolculukları nedeniyle, otoban ve trenlerde aşırı kalabalık görebilirsiniz.
Bu nüfus yoğunluğunun, Almanlar dışındaki bölümünde: 44 bin kişi ile, Türkler ilk sırada gelmektedirler. Daha sonra ise, Arnavutlar, Hırvatlar, Sırplar ve Yunanlılar gelir. Şehirde o kadar çok Türk yaşıyor ki, inanın hiçbir sıkıntı çekmeden, şehri rahatlıkla gezebilirsiniz.
Çünkü, bir şeyler sormak istediğinizde, yakınınızda, mutlaka bir Türk görebiliyorsunuz. Hatta: buranın en büyük özelliği, Almanya’nın diğer pek çok şehrinde olduğu gibi, ırkçılığın yaygın olmamasıdır. Burası: daha çok uluslararası bir şehir görünümündedir.
Şehrin ekonomisi
Yayıncılık, bilgi teknolojisi ve bio teknoloji sektörü ağırlıklıdır. Ayrıca, çok eğlencelidir, çünkü şehirde 2 tane çok büyük Üniversite bulunmaktadır.
Bu üniversitelerde, muhteşem bir “Erasmus” potansiyeli var, yani öğrenci değişim programı nedeniyle, Avrupa’nın birçok yerinden gelmiş öğrenciler görebilmek mümkündür.
Bu öğrencilerin düzenledikleri eğlence partileri ise, şehrin en hareketli partileridir.
Şehirde, karasal iklim hakimdir. Bunun sonucunda: yağış fazladır. Genellikle, beklenmedik zamanlarda, aşırı yağmur yağışları görülebilir.
Gece ve gündüz sıcaklıkları arasındaki fark fazladır. Kışlar, soğuk geçer. Ama, şehirde kar örtüsü uzun zaman kalıcı olmaz. En sıcak ay: Temmuz ayıdır.
Münih şehrinde: muhteşem bir mimari güzellik göze çarpmaktadır. Dünyaca ünlü mimarlar, bu şehirde, birçok yapı yapmışlar ve değişik mimari stilleri birleştirerek, ortaya, güzel yapılar çıkarmışlardır.
Özellikle: 1970 yılında yapılan “BMW” binası, şehirdeki modern mimarinin en büyük simgesidir.
2010 yılında yapılan araştırmalarda
Şehir, yaşanılabilirlik sıralamasında, dünya üzerinde; 162 şehir arasında, 15’nci sırayı almıştır. Dünyanın en pahalı şehirleri sıralamasında, 39’ncu sıradadır.
Dünyanın en tarihi 100 yeri sıralamasında ise, Münih şehri, 30’ncu sırayı almıştır. 2011 yılında yapılan sıralamada ise, dünya üzerinde yaşam kalitesi en yüksek şehirler arasında, 4’ncü olmuştur.
Belki merak edenleriniz olabilir, aynı sıralamada, ilk 50 şehir içinde, ülkemizden herhangi bir şehir bulunmamaktadır.
ŞEHİR İÇİ TOPLU ULAŞIMI
Münih şehrinde: turistik yerlerin çoğu, yürüme mesafesindedir ve bu yüzden, şehri ziyaretinizde, genellikle yürüyerek gezmenizi öneririm. Münih’te etkin bir otobüs, tramvay, U-Bahn (metro) ve S-Bahn (Alman Federal Demiryollarına bağlı banliyö treni) ağı vardır.
U-Bahn, şehir içinde çalışırken, S-Bahn banliyölere ve çevre kasabalara gider. Bütün toplu taşıma araçları, sabah saat 05.00 ile gece saat 01.00 arasında çalışır. U-Bahn ve S-Bahn trenleriyle otobüslerde ve tramvaylarda, 2 saat içinde aynı bileti kullanarak transfer yapılır. U-Bahn ve S-Bahn’daki mavi otomatlardan bilet alabilirsiniz.
Biletler otobüslerde, tramvay duraklarında, otellerde, tütün mağazalarında, gazete büfelerinde ve üzerinde beyaz “K” işareti olan kırtasiyelerde satılmaktadır. Bu otomatlarda Einzelfahrkarte (tek bilet) veya Streifenenkarte (şerit bilet) temin edebilirsiniz.
Birden fazla yolculuk yapacaksanız şerit bilet daha ucuza gelir. 1 günlük tek bilet 6,14 Euro, 3 günlük tek bilet 15,34 Euro (72 saat boyunca geçerlidir) ve eşli 3 günlük bilet 22,50 Euro’dur. (72 saat boyunca geçerlidir ve en fazla 5 kişiyi kapsar)
Taksiler: Münih’teki taksilerin rengi bejdir. Taksilere duraktan binilmesi tavsiye olunur. Çünkü Münih’te sokakta taksi çevirmek pek yaygın alışkanlık değildir. Trafiğin kalabalık olduğu saatlerde, taksiye binecekseniz, otel resepsiyonları vasıtasıyla ya da telefonla önceden rezervasyon yaptırmak akıllıca olur.
TURİZM
Münih şehrinin turistler için çok önemli iki özelliği vardır. Birincisi: şehirdeki müze, anıt, saray ve kiliselerin büyük bir çoğunluğunun “Innenstadt’ta” (şehir merkezinde) bulunmasıdır. Bu yüzden Münih, yürüyüş yapmayı sevenler için eşsiz bir yerdir.
İkinci özellik ise: otobüs, tramvay, metro (U-Bahn) ve tren (S-Bahn) ağlarından oluşan ve şehir merkezinin dışındaki görülecek yerlere de ulaşımı kılan, olağanüstü toplu taşıma sistemidir.
Şehir içinde araba kullanmanın zorluğunu göze almaktansa, merkezin biraz dışındaki bir park yeri bulmak (merkezde park yeri bulmak neredeyse imkansızdır) ve arabayı sadece gezinti amaçlı kullanmak daha akıllıca olur.
Yürüyerek şehrin hareketli sokak yaşamını, daha yakından görebilir, canınız istediğinde kendinizi bir kafeye atabilirsiniz.
Ayrıca Münih’in gizli yollarını ve avlularını keşfe çıkabilirsiniz.
Böylece araba kullanırken gözden kaçıracağınız pek çok küçük bara ve mağazaya rastlayabilirsiniz. İsartor ve Sendlingertor ve Karl Platz arasında, iki caddede oluşan ana hat çevresinde, eski kent kurulmuştur ve en çok turist, bu bölgede yoğunlaşmaktadır.
Bu eski şehir bölgesindeki binalar asla yıkılmaz, defalarca restore edilerek kullanılmaya devam edilirler.
Özellikle: Rathaus yani Marien Platz bölgesinde, Japon turistler görülür. Göethe Strasse caddesinde ise, asla yabancılık çekmeyeceğiniz bir ortam ile karşılaşırsınız.
Şehirdeki, Türk kültürü mekanları, Türk bakkalları, dönerciler, kebapçılar, kahvehaneler, lokaller, lokantalar, burada bulunmaktadır.
Şehirde: Frauenkirche ve Alter Peter kiliselerinin kulelerine çıkan, muhteşem bir şehir manzarası görebilirsiniz.
Residenz Sarayı
Burası, 1918 yılına kadar, Bavyera Eyaletini yöneten, Wittelsbach Ailesinin resmi ikametgahıdır. Yapı, çok görkemlidir, mutlaka görmenizi öneririm, hatta bazen burada konserler düzenleniyor, fırsat bulursanız, bu konserleri izlemelisiniz.
Şehirdeki geziler için, çift katlı ve üstü açık otobüsler var. Sıcak güneşli günlerde, üst kat açılabiliyor. Bu gezi sırasında: şehrin turistik mekanları görülebiliyor. 3 guzergahlı tur var.
Bunlar: City Tour, Nymphenburg-Olympia Tour ve Schwabing Tur. Bu turlardan, arzu ettiğiniz birini seçebilirsiniz. Bence, şehre ilk gittiğinizde, bu otobüslerden biri ile, şehir turu atarak, gezilmesi gereken yerleri görebilirsiniz.
Evet, turizm konusunda son bir not: Münih şehri, uluslararası bir gezi dergisi tarafından, dünyanın gezilmesi gereken tarihi 100 yeri sıralamasından, 30’ncu sırayı almıştır.
FAŞHİNG FESTİVALİ
Festivalin temelinde: Antik Roma döneminde, şarap ve eğlence tanrısı Dionysos ve Satürn için yapılan kutlamalar esas alınmıştır.
Festival her yıl, kış döneminde yapılır. Festivalde, sabahlara kadar süren eğlenceler düzenleniyor. Ayrıca: yine, etkinlikler çerçevesinde, büyük bir geçit töreni düzenleniyor.
OKTOBERFEST-EKİM FESTİVALİ
1800’lü yılların başlarında: Hildburghausen bölgesinde, Kral Ludwig ve Kraliçe Therese’nin düğün törenlerinde, büyük bir eğlence düzenlenmiş ve bu büyük eğlence, takip eden yıllarda, bir gelenek haline gelerek günümüze kadar sürdürülmüştür.
Uzun süredir sürdürülen festival etkinlikleri, tarihi süreç içinde, yalnızca birkaç kez: veba, kolera ve savaşlar nedeniyle yapılamamıştır.
Günümüzde, festival, her yıl Eylül ayı sonlarında başlar ve Ekim ayı ortalarına kadar devam eder. Festivalin başlangıcında: süslenmiş arabalar ve müzisyenler, bir kortej halinde, şehrin merkeze uzak bir yerinden hareket eder ve festivalin yapılacağı meydana gelirler.
Bu kortejin ardında ise: gerek Münihliler ve gerekse şehir dışından gelen yüzlerce-binlerce kişi gelir. Bu kişilerin büyük bölümü: dış ülkelerden gelen ve ülkelerinin geleneksel giysilerini giymiş dansçılar ve müzisyenlerden oluşmaktadır.
Festival alanında ise, büyük bir çadır kurulur. Çadır içinde: dev bardaklarda alınan bira ile müzik eşliğinde eğlenilir. 2008 yılında: festivalin 175’nci yıl kutlamalarında: festivale: 6 milyon üzerinde ziyaretçi katılmıştır.
Bu etkinliklerde: milyonlarca litre bira içilmiş ve yüz binlerce sosis satılmıştır. Başlıca sıkıntı, festival döneminde, bu şehirde konaklama yeri bulmanın zorluğu veya konaklama yerlerinin ücretlerinin 3-4 kat yükselmesidir.
Bir de, festival sırasında: cadde ve sokakları dolduran, Amerikalı, Avustralyalı, Japon ve diğer binlerce turist ile birlikte Münihlilerin, yarattığı bir kısım çirkin görüntüler ve yoğun bir bira kokusunun şehirde egemen olmasıdır.
NE YENİR
Münih şehrinde: ziyaretçiler tarafından mutlaka “Weisswurst” denilen “beyaz sosis” yenilmektedir. Bunun yanında, Leberkas denilen bir tür simit ve pişmiş sucuk ekmek, patates salatası yenilebilir. Ayrıca, yine bu şehre özel: “obatzda” peynirlerini tatmalısınız.
Bunun dışında, şehirde çorba da düşünebilirsiniz ve “Leberknödel” çorbası olabilir. Bu çorba: karaciğer ve soğan ile terbiye edilmektedir.
Bunun dışında tadabileceğiniz yerel tatlar: patates veya beyaz ekmek ile yapılmış bir tür köfte olan “Knödel”, lahana ile yapılmış “Kraut” olabilir.
Ama, unutmayın ki, Alman ülkesinde, yaygın olarak domuz eti tüketiliyor, yani yemek sipariş etmeden önce, bunu sormanızı, yani yemeyi düşündüğünüz yemekte,domuz eti bulunup bulunmadığını sormanız gerekir.
Son olarak, şunu da önerebilirim. Hendi denilen ve ızgara edilmiş tavuk eti.
Kahvaltı-Frühstück
Almanlar, kahve ve portakaldan oluşan tipik Avrupalı kahvaltısından daha büyük bir öğünle güne başlarlar. Bu kahvaltının belirleyici farkı, soğuk etler (jambon, salam ve ciğer sosis) ve ekmekle servis edilen peynirdir.
Burada bir değil pek çok çeşit ekmek bulunur. Kahverengi, siyah ve beyaz ekmek. Haşlanmış yumurta seviyorsanız, Eier im Glas’ı deneyin. (2 adet haşlanmış yumurta, bir kasede 4 dakika pişirilir ve bütün olarak servis edilir.)
Bunların yanında: çay, sıcak çikolata veya kahve sunulur. Münih’te kahve, Amerikan kahvelerinden d aha hafif fakat İtalyan ve Fransız kahvelerinden daha serttir.
Çorbalar ve Aperatifler
Bavyeralılar, baharatlı hamur, un, ekmek kırıntıları, dana ciğeri, soğan, mercan köşk ve sarımsakla hazırlanan muhteşem bir çorba olan “Leberknödlsuppe” nin yapımında uzmanlaşmışlardır.
Kartoffelsuppe’de (patates çorbası), kereviz, pırasa ve yaban havucu kullanılır. Diğer sevilen çorbalar da fasulye veya mercimekle hazırlanan karışıma sosis parçalarının eklenmesiyle yapılır.
Bavyera Spesiyalleri
Bavyera’nın ana yemeklerinin çoğunda, en çok kullanılan malzemeler: domuz eti, dana eti veya ikisinin karışımıdır. Domuz ve dana eti tencerede pişirilir veya derisi iyice gevşeyene kadar şişte kızartılır. Münih’in spesiyalleri olan şişte pişirilen domuz budu, bütün ya da yarım olarak sunulur.
Sipariş verirken, aklınızda bulunsun, yarım but bir kişiye yetecek kadar büyüktür. En lezzetli kızartmalardan bir diğeri de Spanferkel ya da süt domuzudur. Bir değişiklik yapın ve uygun mevsimde geyik, tavşan, keklik ve sülün gibi av hayvanları etlerinin tadına bakın.
Geyik eti genellikle yumuşayıncaya kadar marine edilir ve tatlı üzümlerle ya da frenk üzümüyle veya kestane püresiyle servis edilir.
Alabalık’ı mutlaka deneyin. Bu yerel balık, çok tazeyken haşlandığında çok lezzetli olur. Bavyeralılar, sakatata da düşkündür ve sevilen yemeklerinden biri, beyaz şarapla iyi giden Saure Lungerl’dir. (sirke sosunda, dilimlenmiş akciğer)
Ne sipariş ederseniz edin, yemeğinizin yanında, patatesten veya ekmekten yapılma bir knödel de mutlaka servis edilir.
Patates sote de mönüde olabilir. Ayrıca elma, üzüm ve beyaz sirkeyle pişirilen tatlı-ekşi kırmızı lahana da yiyebilirsiniz.
Lahana turşusu, beyaz şaraba eklenen ardıç meyvesi, karaman kimyonu tohumu ve karanfille hazırlanır. Salata çeşitleri arasında, salatalık salatası, beyaz lahana salatası ve patates salatası vardır.
Tatlılar
Elmalı kek ve erikli kekin bölgesel birkaç çeşitlemesi dışında, Bavyeralıların en sevdikleri tatlılar (ülkenin geri kalanında da olduğu gibi) hamurlu tatlılardır.
Bavyera’da yiyebileceğiniz diğer tatlılar: Schwarzwader Kirchorte, Kara Orman Dağlarında yapılan kirazlı kek ve Apfelsrudel’dir.
NEREDE YENİR
Tantis
Johann-Fichte Strasse caddesindedir. 1970’li yıllarda açılan restoran, dekorasyonunun güzelliğiyle dikkati çeker. Restoranın içinde: yeme-içme okulunun bulunması ise, ayrı bir özelliktir.
Acquarello
Mühlbauer Strasse caddesindedir. Münih şehrinin en iyi “İtalyan” yemek kültürü ürünleri, burada bulunabilir.
Brenner
Maximillian Strasse caddesindedir. Burası, tanıdık bir mekan gibi gelebilir. Ülkemizdeki Ocakbaşı restoranlara benzer bir dizayn görülüyor.
NE İÇİLİR
Hemen ilk söylemem gereken, bu şehirde musluklardan akan suları rahatlıkla içebilirsiniz. Evet, Almanlar malum, bira meraklısı. Şehir ziyaretinde “Hofbrauhaus Platz” denilen bölgede, çadır altında, ünlü Alman biraları tadılabilir.
Bavyeralılara göre, iyi bira ve daha iyi bira vardır. Ama kötü bira yoktur. Özellikle de Bavyera’da. Bavyera birası: hala en eski yiyecek kanunlarından biri olan Dük William’ın 1516 tarihli Saflık Kanununa göre üretilir. Biranın yapımında: su, arpa ve şerbetçiotundan başka malzeme kullanılması yasaktır.
Açık ve koyu renkli lager tipi biraların maya oranı % 11-12, Marzenbier’in ki % 13-14’tür. Yılın bazı zamanlarında, maya oranı % 181-19 olan Bock birası üretilir. Eğer hafif tatlı siyah bira seviyorsanız, Münih’te Dunkles içmenizi öneririm.
Bu bira, Helles (1895 yılından bu yana üretilen, yarı saydam altın rengi ve muhteşem tadı ile öne çıkan, daha çok içilen, hafif lager tipi bira) kadar soğuk sunulmaz. Weissbier, arpa yerine buğday kullanılarak yapılan, hafif ve gazlı bir biradır. Bira: Mass birimiyle ölçülür ki bu da 1 litreye denk gelir.
Mass’ın yarısı, eine Halbe’dir.
Bir restoranda, bira sipariş ederseniz, bu ölçüde getirilir. Bira bahçelerinde, bira çoğunlukla Masskrüge (litrelik bardak) içinde servis edilir. Weissbier ise, genellikle yarım litrelik ölçülerde sunulur.
Bira bahçelerinde bulabileceğiniz Russenmass, Weisbier ile limonatanın karışımından yapılan bir içkidir ve bir litrelik ölçüsüyle sunulur.
Şaraplara gelince: Bavyera’da kaliteli şarap üretimi, yüzyıllar önce sona ermiştir. Fakat restoranlarda mükemmel Rheinland ve Moselle şarapları sunulur. Bunların çoğu beyazdır ve Riesling üzümlerinden yapılır. En iyi Rheinland Riselin üzümleri Niestein ve Nackenheim gibi kasabaların bağlarında, kızıl renkli topraklarda yetişenlerdir.
Münih’te beğeniyle içilen Franconia şarapları da vardır. Özellikle de Würzburg civarında. Burada Silvaner ve Riesling üzümlerinden mükemmel sek beyaz şaraplar yapılır ve genellikle yeşil bocksbeutel şişelerinde bulunur.
Baden’in muhteşem beyazları ve kırmızıları da restoran menülerinde bulunur. Münih şehrinde, 20 tane bira bahçesi bulunmaktadır. Bira bahçesi olayı, tüm Almanya çapında yaygındır.
Kestane ağaçlarının gölgesinde, özellikle sıcak yaz günlerinde, gölgeli bahçeler kısa molalar için ilgi çekmektedir. İşin ilginci, Münihliler, buraya yiyeceklerini kendileri getirebiliyorlar ve burada yalnızca bira servis ediliyor.
NERELERDE ALIŞVERİŞ YAPILIR
Öncelikle şunu unutmamanız gerekir ki, burada alışveriş yaptığınızda ödediğiniz vergileri, Almanya dışına çıkarken, gerekli belgeleri ibraz etmeniz şartı ile geri alabiliyorsunuz. Mehrwertsteur ( kısa ismi: MwSt): katma değer vergisi olarak, % 7 ile 19 arasında olabiliyor.
Ancak, fatura ve makbuzlarda, genellikle fiyata dahil edilmektedir. Bizler, malum Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin vatandaşı olmadığımız için, şehirden bir şeyler satın aldığımızda, ödediğimiz bu vergiyi, ülke dışına çıkarken geri alabiliyoruz.
Şehirde alışveriş yapmayı düşünürseniz: özellikle Kaufinger ve Maximilian caddelerine gitmenizi öneririm. Bu caddelerde: günümüz modasının önde gelen ürünlerini ve ünlü markaların kreasyonlarını görebilirsiniz.
Maximilian Strasse
Kral Ludwig tarafından planlanmış ve günümüzde, şehrin en seçkin bölgelerinden birisidir.
Burada: Bavyera Parlamentosu, Bavyera Devlet Operası var. Klasik binalar içinde: uluslararası üne sahip lüks dükkanlar bulunuyor.
Theatiner Strasse
Burası da, şehirdeki lüks bir alışveriş caddesidir. Alışveriş yanında, yine bu caddede güzel bir sinema ve geleneksel kafe ve restoranlar görebilirsiniz.
Özel mağazalar, bar ve kafeler, modern sanat ve mimarinin büyüleyici güzelliği, işte hepsini burada görebilirsiniz.
Kaufinger Strasse
1970’lerden bu yana, şehrin en işlet alışveriş bölgesi olmuştur. Burada daha çok, uluslararası markalardan ziyade, bireysel mağazalar ve kafeler bulunuyor.
Sendlinger Straase
Şehrin en tipik alışveriş alanlarından birisidir. Burada, genellikle aileler tarafından işletilen perakende mağazalar görülüyor. Burada, hediyelik eşyalar, el sanatı ürünleri bulabilirsiniz. Hatta, alışveriş sonrasında kısa molalar için, küçük kafeler ve restoranlar var.
Schwabing
Burası, yakın bir geçmişe kadar bir köy olarak kullanılmakta ve birçok aydın, sanatçı ve yazara ev sahipliği yapmıştır.
Günümüzde ise, burada: butikler, ikinci el mağazaları, kitap mağazaları ve mücevher mağazaları görülmektedir.
Ayrıca: her damak zevkine uygun meyve-sebze, baharatlar ve otların satıldığı küçük dükkanlar var.
Alışveriş merkezi tercih ederseniz
Olympia Einkaufszentrum
Burası, 1972 Olimpiyat oyunları sırasında açılmış ve zamanla, genişletilip geliştirilerek şehrin en modern alışveriş merkezi haline gelmiştir.
Yapının cam tavanı, çok etkileyicidir. İçinde: 135 moda mağazası, kafeler ve restoranlar bulunmaktadır. Rahat bir alışveriş için burayı tercih edebilirsiniz. Pazar günleri hariç, her gün, saat: 09.30-20.00 arasında açıktır.
Riem Arcaden
Şehrin doğu bölümündeki en önemli ve popüler alışveriş merkezi olup, içinde 120 mağaza bulunmaktadır. Burada, çok sayıda kültürel etkinlik te düzenlenmektedir. 3 katlıdır.
Buradaki mağazalarda: modaya uygun giysi ve ayakkabılar, parfümeri, kuyumcular, gözlükler bulabilirsiniz.
Ayrıca: kitap, kırtasiye, elektronik, fotoğraf ekipmanları da bulunuyor. Tabii, kafeler, restoranlar, dondurma salonları da var.
Viktualien Markt
Burası, şehrin gıda pazarıdır. Bu alandaki 140-150 tezgah ve dükkanlarda: egzotik meyveler, çiçekler, kümes hayvanları, oyunlar, baharatlar, peynir, balık vs. gibi gıda maddeleri satılıyor.
Pazar yeri: Mayıs 1807 yılından beri, aynı yerde kurulu bulunmaktadır. Ayrıca, bir kısım sosyal etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
Schrannenhalle denilen eski yapı ise, restore edilerek kocaman bir Pazar yeri haline getirilmiştir. Bu Pazar yerinde: gastronomi düşkünleri, değişik lezzetler bulabilirler.
Ayrıca, yine değişik el sanatı ürünleri satılan dükkanlar bulunuyor.
NE SATIN ALINIR-ALIŞVERİŞ
Münih şehrinde, herhangi bir alışveriş yaptığınızda: satın aldığınız mamule bağlı olarak, % 7 veya 19 KDV ödemesi yaparsınız. Ancak, bizler, Avrupa Birliği vatandaşı olmadığımızdan, bir şey satın aldığımızda, vergi iadesinin tarafımıza geri iadesini talep edebiliriz.
Şehirdeki mağazalar, genel olarak: Pazartesi-Cumartesi günleri arasında açık kalırlar. Benzin istasyonları ve fırınlar hariç, diğer tüm dükkanlar, Pazar günleri kapalıdırlar.
Genellikle, süpermarketler: 08.00-20.00 arasında açık kalırlar. Mağazalar: 10.00-20.00 arasında açık kalırlar.
GECE HAYATI
Şehirde: 60 tane tiyatro binası ve klasik müzik severler için, senfoni orkestrası salonları bulunuyor. Bu tiyatro salonlarından en öne çıkanı “Münih Ulusal Tiyatrosu” dur. Burası: 1818 yılında hizmete açılmış ve bünyesinde opera ve bale gösterileri sergilenen salonlar bulundurmaktadır.
Gartnerplatz ve Residenz tiyatroları ise, yine şehirdeki önemli sanat etkinliklerinin düzenlendiği yerler olarak öne çıkmaktadır. Özellikle, opera severler için, yaz aylarında şehirde düzenlenen “Opera Festivali” büyük seyirci potansiyeli çekmektedir.
Evet, kültürel eğlenceler yanında, gece hayatı düşünenler için: Maximilian caddesi üzerinde ve çevresinde bulunan kulüpler çekicidir. Burada bulunan Schhumann, şehrin en güzel kulüplerinin başında gelmektedir. Ayrıca: P1 denen kulüp, özellikle terası ile müşteri çekmektedir.
Yine, aynı bölgedeki “089” kulübü de, ziyaret etmenizi önereceğim yerlerden biridir.
Bunun dışında, şehirde “Kulfabrik” denilen yerde, birçok farklı disko ve bar bulunmaktadır. Yani, şehir sokakları hep hareketlidir.
GEZİLECEK YERLER
ALİANZ ARENA
Burası bir statyumdur ve Münih şehrinin modern mimarisinin en önemli yapıtlarından birisidir. Buraya yürüyerek ulaşamazsınız, metroya binmeniz gerekir.
2006 yılı FIFA Dünya Kupası maçları, burada yapılmıştır. Yapı: dıştan bakıldığında, bir “denizanasına” benzemektedir. Veya yuvarlak yapısı nedeniyle, belki de bir “ufo” benzetmesi yapılabilir.
Seyirci kapasitesi: 65 bin kişi olan yapının çatısındaki paneller ve cephesi: özellikle maç günlerinde rengarenk görülmektedir.
ALTER HOF
Burası, Münih eski imparatorluk sarayıdır.
Arkeolojik kazılarda, burada 12’nci yüzyılda bir kale bulunduğu görülmüştür. Bu yapı ise, 1225 yılında, Bavyera dükü II. Louis tarafından yaptırılmıştır.
II. Dünya savaşındaki yıkımlar sonucu harap olan kale, sonradan yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde ise, buradaki odaların bir kısmı: ofis ve lüks daire olarak hizmet vermeyi sürdürmektedirler.
HOFBRAUHAUS PLATZ
Burası, şehir merkezinde bulunan ve dünya çapında bilinen, büyük bir bira salonudur. Mimarisiyle dikkati çekmez. Pfisenstrasse’den sağa, Platz’a (Küçük Meydan) dönünce, karşınıza çıkar. Dük V. Wilhelm, Hannover’den getirilen ithal biraya yüksek ücret ödememek için, 1589 yılında Almer Hoff’a bir bira fabrikası kurdurur.
Bira, Bavyera’da hem aristokratların hem de ayak takımının sevdiği bir içki olmuştur. 13 ve 14’ncü yüzyıllarda, sert geçen kışlar, Bavyera üzüm bağlarını yok edince, çetin şartlara dayanıklı olan şerbetçiotu ve arpaya yer açılmış, bira da bölgenin özel içeceği olarak şarabın yerini almıştır.
Bira fabrikası,
Önce sarayın hamamında kurulmuşsa da 1644 yılında Platz’daki daha geniş bir merkeze taşınmıştır. 1896 yılında ise, fabrika Isar ırmağının diğer tarafına taşındıktan sonra yapılmıştır. Hofbrauhaus kısa sürede Münih’in politik bira salonlarının en prestijlisi haline gelmiştir.
Kasım 1921’de, Hitler’in askeri kuvvetleri buranın adıyla anılan “Schache im Hofbrauhaus” (Hofbrauhaus Çarpışması) olayıyla ün kazanmıştır. Bu devasa bira salonu, turistlerin çok ziyaret ettikleri bir yerdir.
Şehrin en meşhur turistik faaliyetlerinden olan, Oktoberfest Bira Festivali, iki hafta süre ile, her yıl burada yapılmaktadır. İlk festival, ilk olarak, 12 Ekim 1810 tarihinde yapılmıştır. 24 Şubat 1920 tarihinde ise, Adolf Hitler, burada, çok büyük bir tanıtım ve propaganda etkinlikleri düzenletmiştir.
Günümüzde burada bira bahçesi ve 1 balo salonu bulunmaktadır. Bahçede: Bavyera yerel lezzetlerini tatmak mümkündür. Ancak, bu yerel lezzetlerin başında, kızartılmış domuz eti geldiğini unutmamak gerekir ki, bu bizim kültürümüze uymaz. Diğer ürünler de, yani sosisler de, domuz etinden yapılmaktadır. Bununla birlikte ise, buğday birası ve şarap servis edilir.
ISARTOR
Şehrin ortaçağ bölümünün, 4 kapısından biridir. İsmini: hemen yakınındaki, Isar nehrinden almıştır. 1285-1337 yılları arasında, şehir surlarının genişletilmesi çalışmaları sırasında, 1337 yılında yapılmıştır.
Daha sonra çeşitli nedenlerle yıkılan kapı: 1835 yılında, aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. Restore edilmiş haliyle, 14’ncü yüzyıldaki orijinal ölçülerini koruyan tek kapıdır.
Bavyera Dükü IV. Ludwig’in “Kutsal Roma-Germen İmparatoru” olduğu günlerde yapılan kapının üzerindeki 1835 tarihli freskte: Habsburglara karşı zafer kazanan imparator görülür. İsartor, şimdilerde fazla gelişmiş bir trafik adası görevi görmektedir ama kulelerden birisi bir kafeye ve 1920’lerin Münih’inin ünlü kabare yıldızları Karl Valentin ve Liesl Karscadr’e adanan Valentin-Museum’a ev sahipliği yapmaktadır.
SENDLİNGER TOR
Eski şehir bölümünün, güney ucunda bulunan kapısıdır. Deniz seviyesinden, 520 metre yüksekliktedir. 1318 yılında inşa edilmiştir. Yapının kulesi: 1808 yılında yıkılmıştır.
1860 yılında yapılan restorasyonda ise, kuleler yeniden yapılmıştır. II. Dünya savaşında hasar gören yapı: 1980 yılında yenilenmiştir.
ASAM HAUSE
Sendlinger Strasse’yi takip ederek buraya ulaşılır. Bir zamanlar, 18’nci yüzyılın usta heykeltıraş ve mimarı Egid Quirin Asam’ın yaşadığı yerdir. Bu binanın dekorasyonunda, Asam’a, usta bir Frenk ressamı olan kardeşi Cosmas Damian yardım etmiştir.
Kardeşlerin süslü önadları çok beğendikleri gösterişli barok tarzla da uygun düşmektedir. 1773 yılında yapılmış olan binanın son derece detaylı ön cephesine bakın. Asam kardeşler, kendi Katolik inançlarının rahatlığıyla, dekorasyon ve süslemelerinde hem pagan hem de Hıristiyan figürleri kullanmışlardır.
Çatının hemen üstünde, sağa doğru (girişin tam üstünde) duvarın üstünde temsili bir cennet alçı bezeği ve İsa’nın monogramını görebilirsiniz.
Bunun altında oturan Meryem figürü, solda ise asma bağlarıyla süslenmiş Olympos ve muzaffer şöhret ve servet tanrılarının eşliğindeki Apollon vardır. Uçan at Pegasos onlara doğru yükselirken, daha aşağılarda bir gurup nympha ve Stayr, resim, heykel ve mimari Musalarının etrafında dans etmektedir.
Üzerinde İncil ve Tevrat’tan sahneler bulunan orijinal giriş, artık Bavyerisches National Museum’da sergilenmektedir.
Asamhaus’un süslemelerinde muazzam bir özen ve ustalık görülür.
Bu yapıdan, Asam kardeşlerin iyi yaşamaya ve dinlerine olan bağlılıkları da görülebilir. Asam kardeşlerin bu özelliklerinin en iyi kanıtı, yan taraftaki Johann-Nepomuk kilisesidir.
Asamların özel kilisesi olan bu kilise, önceleri Egid Quirin’in evine bitişiktir. Genellikle Asamkirche diye bilinen bu kilise, 1746 yılında tamamlanmıştır. İnşaatın masraflarını, Egid Quirin karşıladığı için yapı hamilerin kısıtlamalarından uzaktır.
Bu özgürlüğün sonucu ise inanç ve yaşamın öznel bir kutlamasıdır. Kilisenin alacalı mermerden yapılma ön cephesi, kalabalık Sendlinger Strasse’den geçenler için bir sokak altarı görevi görür.
Kilisede, bir çeşmenin yapımında kullanılacağı düşünülen yontulmamış taşlar kullanılmıştır. 18’nci yüzyılda ünlenen bir aziz olan Nepomuklu Johann’ın heykeli, sundurmanın üstünde durur. İçeride, yüksek altarda, papalık tacı giyen Baba Tanrı figürünün baskın olduğu, etkileyici bir çarmıh bulunmaktadır.
MARİEN PLATZ
Şehir merkezindeki bir meydandır. Münih şehrinin kuruluşundan beri her zaman şehrin kalbi olagelmiştir. 19’ncü yüzyılın ortalarına kadar buğday pazarı burada kurulurdu. Bu meydan, hem şehrin merkezi hem de suçluların asıldığı yerdi.
Ayrıca Münih’in bugüne kadar gördüğü en şaşalı düğüne, Dük V. Wilhelm ve Lorraineli Renata’nın 1568 yılındaki düğününe sahne olmuştur. Bu yüzden, 1972 yılında U-Bahn ve S-Bahn sistemlerinin birleştiği merkezi yerin burası olması kaçınılmaz olmuştur.
Günümüzde, Marienplatz, çiçek tarhları ve sokak kafeleriyle daha da güzelleştirilmiş ve çekici bir yaya bölgesine çevrilmiştir. Evet, gelelim, meydanda bulunan ve görülmesini önerdiğim yerlere:
Marian Sütunu
1638 yılında I. Maximiliam’ın, şehrin İsveç ile yapılan Otuz Yıl Savaşları sırasında işgalden ve sonra vebadan kurtarılmasına şükretmek için diktirdiği Mariensaule (Bakire Meryem Sütunu) dur.
Sutünun tabanında basilikos, ejderha, yılan ve aslan figürleri vardır.
Bu heykellerden aslan, vebanın bitişinin kutlanmasını simgeler. Efsanevi yılan, şehri olumsuzluklardan korumak için yapılmıştır. Ejderha ise, açlık ve kıtlığı simgeler. En üstte ise Münih’i gözeten ve koruyan, heybetli Meryem vardır. Sol kolunda İsa, sağ elinde ise bir asa tutan Meryem, Münih’in dinsel temellerini hatırlatır.
Fischbrunnen Anıtı
Meydanda kısmen onarılan, 19’ncu yüzyıldan kalma bu anıt, eskiden çıraklığı biten kasaplar, bu anıtın bulunduğu havuza atılırmış ama günümüzde sadece kendilerini Fasching (karnaval) kutlamalarına kaptıranlar ve futbol taraftarları, bu geleneği sürdürürler.
New Town Hall
Burası, Belediye binasıdır. Şehir yönetimine ev sahipliği yapan şehir konseyi ve ofisler bulunmaktadır. Ayrıca, Belediye Başkanı da burada çalışmaktadır.
Yapı: 1867-1908 yılları arasında yapılmıştır. 400 odası bulunmaktadır.
9200 m. karelik bir alana yapılmıştır. Arka tarafından küçük bir park, ön tarafında ise, bir meydan bulunmaktadır. Zemin kattaki bazı odalar: küçük işletmelere kiralanmıştır. Binanın kulesi: 85 metre yüksekliktedir. Kuleye, asansör ile çıkılabilmektedir. Şehrin manzarasının izlenebilmesi açısından, kuleye çıkmanızı öneririm.
Altes Rathaus-Glocken spiel (Eski Belediye Sarayı)
Marienplatz’ın doğusunda, son derece pitoresk bir yapı olan Altes Rathaus, Münih’in, üstüne yeni yapılar yapmak yerine restore edilmiş tarihi kalıntılarının bir örneğidir. Bu gotik yapı, 1908 tarihinde yapılmıştır. Şehrin merkezinde, en çok ziyaret edilen turistik mekanlardan biridir.
Kumru grisi cephesi, kehribar renkli çan kulesi ve küçük zarif kubbeleriyle, Jörg von Halsbach’ın 15’nci yüzyılda yaptığı orijinal tasarımın aynısı olmasa bile, ruhunu korumaktadır.
Zaten II. Dünya savaşında bombalanan yapı, binanın orijinaline, bugünkü halinden daha da uzaktır. Çünkü binanın yapımından sonra eklenen sivri barok kubbe ve fazlasıyla mücadeleci bir “yeniden gotikleşme” çalışmasıyla yapı büyük ölçüde değiştirilmiştir.
Altes Rathaus, üst kattaki bir şölen salonu dışında, tamamen dekoratif amaçlıdır. Yöneticiler, şehirle ilgili gündelik işlerini, Marienplatz’ın kuzeyinde bulunan Neues Rathaus (Yeni Belediye Sarayı) dan yönetirler.
Bu yapı 19’ncu yüzyıl Neo-gotik mimarisinin tipik bir örneğidir.
Mağrur ve iddialı cephesi: kralların, prenslerin, düklerin, azizlerin ve kahramanların ve Münih folkloründen karakterlerin heykelleriyle işlenmiştir. Yapının, ikinci katında: 43 çan ve 32 tane, değişik figür bulunmaktadır.
Bu mutlu çift onuruna: Bavyera ve Lotringen bölgesinin atlı şövalyeleri arasında bir yarış düzenlenir ve yarış: Bavyera şövalyeleri tarafından kazanılır. Figürlerde, bu yarışlar temsil edilmektedir. Figürlerde diğer temsil edilen bir olay ise, şehirde, 1517 yılında ortaya çıkan veba salgınıdır. Veba salgını sırasında, sokaklarda “fıçı” içinde dans yapılması yaygınlaşır.
Hatta, şehrin Dükü de, fıçı dansına katılır. Böylece, fıçı dansı, otoriteye azim ve sadakat ile bağlılık sembolü haline gelir. Devam eden yıllarda da, her 7 yılda bir fıçı dansının yapılması, gelenek haline gelir. Gelenek gereği, bütün gösteriler, 12-15 dakika arasında sürer.
Kule yaklaşık 80 metredir. Asansörle, en üst noktasına çıktığınızda, muhteşem manzaranın yanı sıra her gün saat 11.00’de çalınan 43 çanı bulunan Glockkenpiel’i görebilirsiniz. Çan çalınırken: iki figür gurubu görülür.
Bunlar, Dük V. Wilhelm ile Lorraineli Renata’nın mutlu evliliklerinden söz eden, yerel bir evlilik hikayesini anlatmaktadır. Bu mutlu çiftin onuruna Bavyera ve Lotringen bölgesinin atlı şövalyeleri arasında, bir yarış düzenlenir ve yarış, Bavyera şövalyeleri tarafından kazanılır.
Birinci figürde, Dük V. Wilhelm’in ve Lorraineli Renata’nın düğününde düzenlenen turnuva temsil edilir. İkinci figürde: 1517 yılında ortaya çıkan veba salgını temsil edilir. Veba salgını sırasında, sokaklarda fıçı içinde dans yapılması yaygınlaşır. Hatta, şehrin Dükü’de, fıçı dansına katılır.
Böylece, fıçı dansı, otoriteye azim ve sadakat ile bağlılık sembolü haline gelir. Devam eden yıllarda da, her 7 yılda bir fıçı dansının yapılması gelenek haline gelir. Gelenek gereği, bütün gösteriler 12-15 dakika arasında sürer.
Saat 21.00’de, elinde feneriyle gezinen bir gece bekçisi, düdüğünü öttürür ve bir melek Münihli küçük keşişi (Müncher Kindl) kutsar. Işıklandırılmış Altes Rathaus, geceleri Marienplatz’ı aydınlatır.
Old Town Hall
Meydanın doğusundadır.
Burası, 1874 yılına kadar, Belediye Meclisi için bir ofis ve çalışma yeri olarak kullanılmıştır. Binanın, 1310 yılında yapıldığı biliniyor. 1470-1480 yılları arasında ise, gotik tarz öne çıkarılarak yenilenmiş ve dekore edilmiştir.
1877 ve 1934 yılları arasında, yapının altından, trafik akışının sağlanması için, 2 tünel açılmıştır. Aslında, orijinal bina, II. Dünya savaşında tamamen tahrip olmuş ve 1971-1974 yılları arasında, yeniden inşa edilmiştir.
Viktualien Markt
Şehrin, günlük gıda maddeleri satılan bir Pazar yeridir. Burada: 22 bin m. karelik bir alanda, 140 tezgah ve dükkanda: egzotik meyveler, kümes hayvanları, çiçekler, peynirler, baharatlar, balık ve meyve suyu satılır.
Mekandaki tezgahlar: her gün saat: 08.00-20.00 arasında açık kalmaktadır. Trafiğe kapalıdır, yaya bölgesi olarak kullanılır ve birçok şehirlinin buluşma noktasıdır. Bazen burada, çeşitli etkinlikler ve festivaller düzenleniyor.
KARLS PLATZ-STACHUS
Şehrin güneyinde, 1797 yılında yapılan, kare şeklinde bir meydandır.
Meydanın doğusunda, en önemli yapılardan biri görülüyor.
Karls Tor
Burası bir kapıdır.
1899-1902 yılları arasında, Gabriel Von Seidi tarafından yapılmıştır. Kapının her iki tarafından, yıkılmış Ortaçağ sur ve çeşitli binalar var. Kapının hemen önünde: buz pateni pisti bulunuyor.
Justiz Palast
Burası, Adalet sarayıdır. 1890-1897 yılları arasında yapılmıştır. Barok tarzındadır. Cam kubbe: 67 metre yüksekliktedir.
Kaufhof
Burası, şehrin savaş sonrası, ilk mağazasıdır. Yeraltında, büyük bir alışveriş merkezini içerir.
Neuhauser Strasse-Kaufinger Strasse
Bu iki caddenin bulunduğu yer, şehrin ana yaya bölgesidir ve burada, çok sayıda mağaza ve restoran, kafeterya bulunur.
ENGLİSCHER GARTEN
Şehir merkezinde, büyük bir park olarak öne çıkmaktadır. Şehrin en dikkati çeken yerlerinden birisidir. Aynı zamanda: şehirde yaşayan gençlerin buluşma yeri, içme ve yüzme, çıplak güneşlenme, annelerin bebeklerini gezdirme yeridir.
Deniz olmayan bu şehirde, ellerinde deniz yataklarıyla dolaşan ve bikinileriyle güneşlenen kızları göreceksiniz. 1793 yılında açılan parkın fikir babası: Amerikan Devriminde Britanya’ya destek olan maceracı bir Amerikalıdır.
Bavyeralıların daha çok Kont Rutford olarak bildikleri Benjamin Thompson, ilhamını meşhur İngiliz bahçevanları Capability Brown ve William Chambers’dan almıştır. Rumfold ile Alman ortağı Ludwig von Sckell: Bavyera aristokrasisinin çok sevdiği geometrik yollardan oluşan bahçelere ve dikkatlice yontulmuş ağaçlardan ve çalılardan oluşan Fransız geleneğine karşı çıkmış, tepeciklerin, koruların ve çağıldayan ırmakların doğal kompozisyonlarını tercih etmişlerdir.
Tasarımcılar, devrimci ve halkçı fikirlerinin ruhuna bağlı kalarak, Münih’in fakir kesimi için bir park yapmaya karar vermişlerdir.
Prens Karl Theodor, Lordlarının bir zamanlar sülün ve geyik avladıkları yerde, domuzların ve ineklerin otladığı ve egzotik çiçeklerin yerine patates bostanı görene değin, Englischer Garten’in Hofgarten’in zarif bir uzantısı olacağını savunuyordu.
Günümüzde artık domuzları ve patatesleri göremiyorsak da bahçenin doğal düzenlemesi, bütün ziyaretçileri memnun bırakır. Kuzeye doğru, 5 km boyunca uzanan bahçelerde, Isat ırmağının hızla akan suları boyunca yürüyüş yapabilirsiniz.
Daha yukarıda, büyük bir göl olan Kleinhesseloher See’ye ve İsar’ın bir kolu olan ve Tivoli köprüsünün altından gürül gürül akan küçük Eisbach’a yürüyebilirsiniz. Irmağın bu kısmında, zorlayıcı bir rüzgar sörfü yapılıyor.
Ancak böyle aktiviteleri izlemek bile nefes kesiyorsa, 1972 Olimpiyatları anısına Japonya tarafından hediye edilen zarif Japon Çayevine gidebilirsiniz. (Bahçenin güneybatı köşesindedir.) Çayevinin hemen üstünde, bahçenin güney sınırında Prinzregentenstrasse’de, zaman zaman sergilere ve tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapan Haus der Kunts (Sanat Evi) vardır.
Park içinde bulunanlar
Haus der Kunst
II. Dünya Savaşında hasar görmeden çıkabilmiş, Hitler dönemi evlerindendir. Eskiden Haus der Deutschen Kunts (Alman Sanat Evi) olan kurum, Hitler’in kişisel Alman sanatı anlayışının tapınağıydı.
Yine Paul Ludwig Troos’un elinden çıkma olan tek düze binaya, bir süre sonra Münchner Kunstterminus (Münih Sanat Terminali) veya Palazzo Kitchi gibi popüler isimler takıldı.
Japanisches TeeHaus
Burası, 1972 Yaz Olimpiyatlarından sonra yapılmış bir Japon kır kahvesidir.
Friedensengel (Barış Meleği)
Bu kanatlı melek, kaidesinin üstünden, bahçelere çevrili Floransa tarzı şirin bir yürüyüş yolu olan Prinzregententerasse’yi süzmektedir. Yapımına 1896 yılında başlanan bu anıt, 1871 yılında Fransızların Almanlara yenilmesinden sonra gelen 25 yıllık barışın anısına dikilmiştir.
Bu barışın mimarlarının portreleri (Bismark, İmparatorlar I. ve II. Wilhelm, generaller Moltke ve Von der Tann) anıtı süsler. Barış, Savaş ve Medeniyet Nimetleri adlı mozaikler, bu kutlamanın oldukça karmaşık doğasını göstermektedir.
Schönfeldwiese
Buranın en büyük özelliği: 1960 yılından bu yana, burada ziyaretçilerin çıplak güneşlenmesine müsaade edilmiş olmasıdır.
Bira bahçeleri: Park içinde, şehrin en iyi 4 bira bahçesi bulunmaktadır. Bunlar: Chinesischer Turm, Seehaus, Hirschau, Aumeister.
Chinesischer Turm
Burası, “Çin kulesi” olarak da isimlendirilir. 1790 yılında yapılmıştır ve 25 metre yüksekliğindedir. Ahşaptır. Çin ülkesinde bolca bulunan “Pagoda” kulelerine benziyor. 5 katlıdır. Zemin kat ve çatı ile birlikte, yükseklik: 19 metredir.
Çin kulesinin güneyindeki bir çimenliğin üzerindeki Monopteros (Aşk Tapınağı) eski şehrin muhteşem manzarasının tadını çıkarabileceğiniz güzel bir yerdir.
Aslında popüler bira bahçelerinden müzisyenlerin sahne olarak kullandıkları dekoratif bir pagoda olan Chinesischer Turn’un (Çin Kulesi) tasarımı Chambers’in Londra’daki Kew Gardens’da bulunan Cantonese Pagodası’na çok benzer.
Evet, parkta
yollarının uzunluğu, yaklaşık 75 km. dir. Bu yolların: 36 km. yürüyüş yoludur. 100’den fazla, köprü bulunmaktadır. Bahçedeki kuş türlerinin sayısı ise: 50-60 civarındadır.
OLYMPİA PARK
1972 Yaz Olimpiyatları sırasında yapılmıştır. Daha sonraki süreçte de, kültürel, sosyal ve dini ibadet olayları için faaliyetlerini sürdüren bir mekan olarak kullanılmaktadır. Çadır tarzı çatılar ilgi çeker. Caddenin hemen karşısında ise, etkileyici “BMW Müzesi” görülüyor.
Park içinde bulunanlar
Olimpiyat Stadı
1968-1972 yılları arasında inşa edilmiştir. 69 bin seyirci kapasitelidir. 2005 yılından sonraki dönemde, kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır.
Olimpiyat Salonu: Olimpiyat stadyumunun kuzeydoğusundadır. Seyirci kapasitesi: 14 bin kişiliktir.
Olimpiyat Yüzme Havuzu
Burada, özellikle Amerikalı yüzücü Mart Spitz’in, 1972 olimpiyat oyunlarında, 7 altın madalya kazanması unutulmamaktadır.
Olympiaturm
Burası, bir kuledir. 291 metre yüksekliğindedir. 190 metre yükseklikte, bir gözlem platformu bulunmaktadır. Kule, 1968 yılındaki açılışından bu yana, 35 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiştir. 182 metre yükseklikte, 230 kişi kapasiteli bir döner restoran bulunmaktadır.
Döner restoranın, bir turu, yaklaşık 53 dakika sürmektedir. Kuleye asansörle çıkılmakta olup, 30 kişilik kapasitesi olan asansörler, yaklaşık 30 saniyede yukarı çıkmaktadırlar.
VİKTUALİEN MARKT
Münchner Stadtmuseum (Belediye Müzesi) yanındadır. Münih şehrinin en renkli yerlerinden biri olan ve damak tadına düşkün olanları kendine çeken mekan, şehrin merkez gıda pazarıdır ve 1807 yılından beri faaldir.
Burada sayısız peynir çeşidi, egzotik baharatlar, ekmekler ve et ürünleriyle dolu cazip tezgahlar bulabilirsiniz.
ŞEHİRDEKİ MÜZELER
Şehirde, 50 civarında müze bulunmaktadır. Bu müzeler: kısmen eski bir binada yer alırken, kısmen de modern binalarda, geçmişle bağlantı kurularak yerleştirilmiştir. Hatta, bazen eski bir yapı-sarayda bulunan müzenin devam eden koridorlarındaki koleksiyonlar, modern eklentilerde de sergilenmektedir.
MÜNİH RESİDENZ MUSEUM-MÜNİH SARAYI
Bavyera Düklerinin ve krallarının çoğu, ihtiraslı birer sanat koleksiyoncusuydu ve hevesli birer inşaatçıydı. Artık bir müze olan Residanz, Bavyera Prensliğinin zaman içinde ne kadar güç kazandığının ve zenginleştiğinin göstergesidir. Sarayın çevresini görmek için müzeye Residenzstrasse’den girilir ve 7 avludan Cuvilliestheater’e geçilir.
Burası, şehir merkezindeki eski bir kraliyet sarayıdır. Eski şehrin ortasında, 500 yıl boyunca, Alman soyluları ve kralları için konut ve sanat merkezi olarak kullanılmıştır. Almanya’nın en büyük şehir sarayıdır.
Mimarisi, oda süslemeleri ve eski kraliyet koleksiyonları nedeniyle, şehrin turizm potansiyelini olumlu etkilemektedir. Yani, şehir ziyaretçileri, burayı mutlaka ziyaret ederler. Schatzkammer’in (Hazine Dairesi) 10 odasına ek olarak, 112 diğer oda, salon ve galeri daha vardır.
Bu yüzden, müzede düzenlenen rehberli turlar: sabah turu ve öğleden sonra turu olmak üzere, iki farklı güzergaha ayrılmıştır. Her iki tur da önemli odaların içerdiği ve Wittelsbah dönemini iyi yansıttığı için, bunlardan sadece birine katılmak yeterlidir. İsterseniz rehber olmaksızın, gönlünüzce gezebilirsiniz.
Ahnengalerie (Atalar Galerisi)
Burada MÖ 700 civarında yaşayan Dük Theodor’dan başlayarak 121 Wittelsbach ailesi üyesiyle tanışılır.
Antiquarium
70 metre uzunluğundaki bu anıtsal Rönesans kütüphanesi, 1558 yılında Friedrich Sustris tarafından Dük V. Albrecht için tasarlanmıştır. Odanın ismi içeride sergilenen Antik Yunan ve Roma liderlerinin büstlerinden gelir.
Porselen Koleksiyonları
Bu muazzam Fransız, İngiliz ve Alman porselenleri koleksiyonunda: Meissen’in Dresden civarından getirilen zarif porselenlerinin yanı sıra Nymphenburg’da üretilen parçalar da görülür. Japon ve Çin porselenleri ile olağanüstü lakeler, ayrı bir serginin parçasıdır.
Grottenhof
1581 yılında Sustris’in tasarladığı bu bölüm Residenz’deki en zarif bahçedir. Doğu tarafı boyunca uzanan nefis arkadıyla dikkat çeken bahçenin ortasında, Huber Gerhand’ın bronzdan yaptığı, göz alıcı Perseus çeşmesi vardır.
Bahçe, adını, cumbasında bir çeşme olan Grottenwand’dan (Grotten duvarı) alır. Bir Mercurius heykeline, Nübyeli köleler, balık Satyrler, nymphalar ve papağanlar eşlik etmektedir. Bu heykel gurubunu midye ve tarak gibi deniz kabukluları süslemiştir.
Reiche Zimmer
Devlet odaları, rokoko dekorasyonunun Almanya’daki en çarpıcı örneğidir. 1729 yılında, Cuvilles tarafından düzenlenen bu odaların en göz alıcı olanı Grüne Galerie’dir. (Yeşil Galeri) Spiegelkabinett (Ayna Dolabı), Miniaturenkabinett ve Chinesisches Kabinett’de aynı derecede etkileyicidir.
Hofkapelle ve Reiche Kapelle
Bu küçük şapellerden birincisi saray efradı için, ikincisi ise Wittensbach ailesinin özel kullanımı içindir.
Schatzkammer (Hazine Dairesi)
Hanedanlığın 1000 yılda bir araya getirdiği, mücevher, altın, gümüş, kristal ve sedef işi takılardan oluşan muhteşem koleksiyonu görmek için ayrı bir tur vardır. Wittelsbachların hazinelerinin ilk parçalarından birisi, 890 yılından kalma ve Arnulfziborium (Alnuf’un kasesi) diye bilinen bir komünyon kasesidir.
Bu kase: İmparatoriçe Cunigunde’ye aittir ve kutsanmıştır. İmparator Charles Baldın dua kitabı, 860 yılından kalmadır.
1804 yılına tarihlenen Bavyera tacı, merasim kılıçları ve kraliçe Theresa’ya ait yakut ve mücevherler ilgi çeker. Ayrıca St George Knight’ın değerli heykelciğini görmeyi unutmayın.
Ayrıca: koleksiyon içinde, bir Osmanlı hançeri ve Seylan ülkesinden gelen bir piyano da görülüyor. Osmanlı hançeri: fil dişinden yapılmış, mücevherler ve diğer değerli taşlarla bezenmiştir.
Son olarak ise, 300 binden fazla sikke, madalya ve banknottan oluşan, muhteşem bir para koleksiyonu var ki, meraklıları mutlaka görmelidirler.
CUVİLİES THEATER-ALTES RESİDENZ THEATER
Göz alıcı Cuviliestheater (ya da diğer adıyla Altes Residenztheater) dünyanın en büyüleyici tiyatrolarındandır. İspanyol Felemenkin’den bir cüce olan yaşlı François de Cuvillies’in inşa ettirdiği, 450 kişi kapasiteli tiyatro miniciktir.
Ancak mekanın atmosferine hakim olan neşe ve samimiyet, buradaki her gösteriyi sıcak bir galaya dönüştürür. Dört sıralı, at nalı şeklindeki oditoryumun altın kaplama rokoko süslemeleri arasında Yunan perileri, tanrıları ve tanrıçalarının yanı sıra, diğer figürlerle tezat oluşturan, ok ve yayı ile Kızılderili genç kız figürleri de vardır.
Salonun akustiği sıcak ve altunidir, yani 200 yıldır burada sergilenen Mozart çalışmaları için son derece uygundur. Cuvilliestheater varlığını, doğru planlama ve öngörüye borçludur. 1943 yılında duvar süslemeleri ve heykelleri sökülmüştür.
30 binden fazla parça buradan alınıp Münih çevresindeki pek çok kalenin odalarında saklanmıştır. Bu olaydan sadece 6 hafta sonra tiyatro bombalanmıştır. Yine de bütün parçaların saklandıkları yerlerden çıkarılıp tekrar bir araya getirilmesi 15 yıl sürmüştür.
PİNAKOTHEK MÜZESİ
Müze: eski, yeni ve modern olmak üzere, 3 bölüme ayrılmıştır.
Eski bölümde: Orta Çağ dönemine ait eserler var.
Yeni bölümde: 19’ncu yüzyıl başından, 20’nci yüzyıl başına kadar olan bölüme ait eserler sergileniyor.
Modern bölümde: Grafik, tasarım ve mimarinin güzel eserleri sergileniyor.
Evet, bu güzel müzede, eserlerini görebileceğimiz sanatçılardan bazıları: Pablo Picasso, Rafael, Albert Dürer, Leonardo da Vinci.
Resim sanatı meraklılarının mutlaka ziyaret etmelerini öneririm.
Alte Pinakothek
Burası, bir sanat müzesidir. Barer Str. Bölgesindedir. Müzede, dünyanın en ünlü koleksiyonları sergilenmektedir. Müzenin binası, 1825-1848 yılları arasında, Bavyera kralı Ludwing tarafından yaptırılmıştır. Ludwig bu binanın yapım aşamasında, Leo von Klenze’yi, İtalyan Rönesansı sanatı tarzında anıtsal bir müze tasarlamakla görevlendirmiştir.
II. Dünya savaşındaki bombalamalarda, bina büyük hasar görmüştür. Ancak, 1950 yıllarında yeniden inşa edilmiştir.
Bu binanın ön cephesinden bakıldığında, özgün tuğla duvarın nerede bittiği ve savaşın tahribatını tahmin etmek için, 1958 yılında girişilen detaylı yeniden yapılanma sürecinde eklenen yeni tuğla işçiliğinin nerede başladığı kolaylıkla görülebilir.
Bina girişinin hemen arkasında, müzenin her iki kanadına yükselen devasa merdivenler vardır.
Bu merdivenleri tırmanmak sizi kendinize getirecektir ama kendilerini pek de enerjik hissetmeyenler için asansör de vardır.
Galerinin ilginç bir özelliği: sergilenen eserlerin ülke ve akımlara göre değil de kronolojik olarak düzenlenmiş olmasıdır. Bu da ziyaretçilere, çeşitli çağdaş akımlara, yüzyıllar boyunca getirilen farklı yorumları karşılaştırma şansı verir.
Müzenin koleksiyonlarında: 14-17’nci yüzyıllar arasına ait Alman tabloları, 15-18’nci yüzyıllara ait Hollanda tabloları , 16-18’nci yüzyıllara ait, Flaman tabloları, 13-18’nci yüzyıllara ait İtalyan tabloları bulunuyor. Yani, toplamda: 800’den fazla Avrupalı sanatçının başyapıtları sergileniyor. Özellikle: Venedikli usta ressam Titian,
Hollandalı barok sanat ustası: Frans Hals ve Rubens’in en büyük koleksiyonlarından biri, burada sergileniyor.
Ayrıca: eski Alman sanatı temsilcilerinden Altdorfer ve Dürer başta olmak üzere, Alman sanatçılara ait, 1500 civarında yağlı boya tablo bulunuyor. Müzenin en çarpıcı Alman eserleri: tahminen 1483’te Michel Pacher’in yaptığı “Kilisenin Babaları” panosudur.
Azizler Heronymus, Augustinus, Gregocius ve Ambrosius’un harika bir poliptiği olan resim, Fransız Devrimi sırasında Güney Tyrol’den getirilmiştir.
İsa’nın doğumu ise 15’nci yüzyıl Köln Okulunun temsilcilerinden olan Stefan Lochner’in eseridir. Yaşlı Pieter Brueghel, Aptalon Cenneti adlı eserini, 1567 yılında tamamlamıştır.
Sanatçı, bu eserinde, yere yatmış bir asker, bir köylü ve bir akademisyen resmetmiştir. Bu, tembellik ve cehaletin acı bir temsilidir ki bunlar Brugell’e göre İspanyol istilasının getirdiği kötülüklerdir.
15’nci yüzyılın ortalarında, Rogier vond er Weyder’in çalışmaları, çağdışı Filippo Lippi’nin çalışmalarıyla beraber sergilenmektedir.
Hans Memling’in “Meryem’in Sevinci” ve Martin Schonguer’in “Kutsal Aile Çalışmaları” Botticelli’nin 1490 tarihli “Ağıt” tablosuyla tezat oluşturmaktadır. Son Yemek, Çarmıha Geriliş ve Amafuslu İsa, Giotto’nun burada bulunan 3 resmidir.
Leonardo da Vinci
Erken dönem çalışmalarından “Madonna ve Çocuk İsa” eserini, muhtemelen 1473 yılında, 21 yaşında yapmıştır. Bu resim sanatçının olgunluk çağı şaheserlerindeki sessiz güce sahiptir.
Yine buradaki hazineler arasında, Tiziano’nun yaklaşık 1507 yılında, 90 yaşında yaptığı olağanüstü son çalışmalarından biri olan “Dikenli Taçlı İsa” bulunur. Tintoretto, bu resmi Tiziano’nun mirası olarak görmüş ve kendi koleksiyonu için satın almıştır.
Venedikli sanatçının bir başka önemli çalışması ise “Madonna ve Çocuk İsa” dır. Klasik eğilimleriyle I. Ludwig’i çok etkilemiş olan Raffaello “Madonma Tempi” yi 1507 yılında yapmıştır. Müzede: yüksek Rönesans döneminden, başka çalışmalar da görülebilir.
Müzedeki işlevi resimlerden biri, Tintoretto’nun “Mars ve Venüs’ü Şaşırtan Vulcanus” adlı resmidir. Bu resimde, Mars başında miğferiyle bir divanın altında saklanırken görülür. Antony van Dyck’ın çalışmaları arasında “Suzanna im Bade” ve “Ruhe auf der Fluch” vardır.
Rambrant’ın
Yaptığı pek çok oto portrenin en ilginçlerinden birinde, sanatçı 1629 yılında 23 yaşında genç bir adam olarak görülür. İsa’nın Çilesine adanan gurupta, özellikle çarpıcı bir çalışma vardır
“Diriliş”. Dikkat çekici bir başka çalışma, Tiepolo’nun 1753 yılında Bavyerada iken tamamladığı muhteşem “Müneccim Kralların Tapınması” dır. Bu resimdeki bol keseden kırmızı, mavi ve altın rengi kullanımı, Bavyera’nın barok geleneğine uygundur.
Fransız ve İspanyol Odası,
Müzenin en popüler bölümlerindense, bunun sebebi Murillo’nun 17’nci yüzyıldan kalma serserileri işleyen canlı resimleridir. Kavun ve Üzüm Yiyenler ve Zar Oyunu bunlara örnektir. El Greco’nun melankolik yaratıcılığı, İsa’nın Soyulması resminde açıkça hissedilir.
Ayrıca Valezquez’in yaptığı muhteşem bir genç İspanyol Soylusu portresi de görülmelidir. Muhteşem tablolar var, eğer yağlı boya resme meraklı iseniz, bu müzeyi mutlaka görmeniz şart.
Neue Pinakothek
Barer Str. Bölgesindedir. 1981 yılında halkın ziyaretine açılmıştır. Alexander von Branca’nın tasarladığı, gri kumtaşı ve granitten yapılma zarif bina, II. Dünya Savaşı sırasında yıkılan orijinal binanın yerine yapılmıştır.
Buradaki mimari tarz Alte Pinakothek’in klasik yeteneğinden farklı olmasına rağmen, son derece uyumludur.
Burada, 18 ve 20’nci yüzyıllara ait, Avrupa sanat ve özellikle heykel çalışmaları sergileniyor. 19’ncu yüzyıla ait, Alman sanatsever Kral I. Ludwig’e ait, özel koleksiyon önem kazanıyor.
Burada: Fransız sanatçıların da güzel koleksiyonları bulunuyor. Monet, Manet, Degas, Pissaro, Renoir gibi sanatçıların, başlıca eserlerini, burada görebilirsiniz.
Pinakothek der Moderne
Barer Str. Caddesinde, aynı müze kompleksi içinde, Almanya’nın en büyük modern sanat müzesidir. 2002 yılında açılan bu müze, Avrupa’daki en büyük sanat ve tasarım müzesidir.
Müzenin bulunduğu aydınlık ve havadar yapı, Stephan Brauncel tarafından tasarlanmıştır. Burada, 20’nci yüzyıl sanatçılarının, 4 seçkin koleksiyonu bulunuyor.
Sanat: Dünya çapındaki bu koleksiyonda, 20’nci yüzyıl başında ortaya çıkan öncü sanat akımlarının örneklerinden çağdaş eserlere kadar, pek çok resim ve heykel vardır.
Sergilenen eserler arasında: Naziler tarafından aşağılanan “Yoz Sanat” örnekleri de dahil olmak üzere, Die Brücke ve Der Blaur Reiter ressamlarının eserleri ve Max Beckman’ın yapıtları da vardır.
Avrupa’daki en geniş Beckman koleksiyonu buradadır. Ayrıca: Picasso, Max Ernst, Rene Magritte ve Salvador Dali eserleri de görülebilir.
Tasarım
Modernizm’in öncülerinden günümüze kadar pek çok tasarım okulundan örnekler sergilenmektedir. Motorlu araç tasarımı, ahşap mobilya ve bilgisayar gibi temalara ayrılmış bölümlerin yanı sıra bir sergi deposu da vardır.
Mimari
Daha çok Alman mimarisine odaklanmış bu bölümde, 16’ncı yüzyıla kadar giden mimari çizimlere ek olarak fotoğraflar, maketler ve bilgisayar animasyonları bulunur.
Herkesin görmesi gereken eserler arasında: Balthasar Neumann, Leo von Klenze, Erich Mendelsohn ve Le Corbusier’in eserleri sayılabilir.
Çizimler ve Baskılar
Bu koleksiyon, kendi türünün Almanya’daki en önemli örneğidir. 15’nci yüzyıldan günümüze pek çok eserin bulunduğu koleksiyonda, eski Alman ve Flaman baskıları, Rönesans döneminden İtalyan çizimleri ve 19’ncu yüzyıldan Alman çizimleri görülebilir.
DEUTSCHES MUSEUM
Museumsinsel bölgesindedir.
Burası, Alman Müzesidir. 1903 yılında kurulmuştur. Istar nehri üzerinde küçük bir adadadır. Dünyanın en büyük teknoloji ve bilim müzesidir. Her yıl, yaklaşık 1.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Müzede, yaklaşık 28 bin eser sergilenmektedir.
Bunlar arasında bulunanlar: yelkenli gemiler, yel değirmenleri, dizel lokomotifler, endüstriyel robotlar, atom modelleri, uzay sondaları.
Burası, daha çok yukarıda da söylediğim gibi, teknik başarılara ve teknoloji üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak, 50 bin metre karelik boyutu ile, gerçekten çok büyüktür. Yine de, bana pek ilginç gelmedi.
BMW MÜZESİ-BAYERİSCHE MOTOREN WERKE
Bu müze, 2008 yılında ziyarete açılmış ve bir gümüş kase şeklindeki özgün mimarisiyle şehrin en ilgi çekici müzelerinden ve hatta binalarından biri olarak önem kazanmaktadır. Burada: BMW markalı, motosikletlerden, spor arabalara kadar, her türlü motorlu araç sergileniyor.
Burada: kısa filmler izleyip, Alman Bakanlarının, Amerikan Başkanlarının ve hatta Elvis Presley ve Marilyn Monroe gibi ünlülerin gerçek boyutlardaki mankenlerinden sözlü tanıklık dinleyebilirsiniz. Hemen yanındaki uzun bina: BMW World binasıdır.
MISIR MÜZESİ-STAATLİCHE SAMMLUNG FÜR AGYPTİCHE KUNST
Burası, Mısır sanat müzesidir.
Daha önce, Residanz sarayında iken, daha sonra 2011 yılında günümüzdeki binasına taşınmıştır.
Bavyera Eyaletindeki eski Mısır sanat koleksiyonları burada sergilenmektedir. Müzeye giriş ücretlidir ve 5 Euro’dur. Pazartesi hariç, diğer günlerde ziyarete açıktır.
Müzede görebilecekleriniz: heykeller, papirüsler, taş tabletler, mücevherler, mumyalar, tekstil ve ev eşyalarıdır.
Antik Mısır’ın geçmişine muhteşem bir yolculuk yapmak isterseniz, burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Ayrıca: müzenin Orta Doğu bölümünde, Asur ve Babil kültürüne ait buluntular da sergileniyor.
GLYPTOTHEK MÜZESİ-GLYPTOTHEK-HEYKEL MÜZESİ
Bu müzede, 1815 yılından bu yana, burada ziyaretçilerini ağırlamaktadır. II. Dünya Savaşından sonra yeniden yapılan İon sütunlarıyla süslü bu devasa binada, I. Ludwig’in emriyle klasik dünyadan toplanan 160 parça bir araya getirilmiştir.
Glyptothek’teki en önemli hazine: Yunan adası Aigina’daki Afaia Tapınağının çatısından getirilen heykeldir. İyi korunmuş olan bu firizlerden, çatının batı tarafından getirilenler MÖ. 505, doğu tarafından getirilenler ise MÖ 485 yılına dayanmaktadır.
Firizlerden birinde, adanın kendisinden hoşnut, antik Yunan gülümsemesiyle ışıldayan hami tanrıçasını korumak için zırhları içinde savaşan askerler görülür. Diğer önemli parçalar şunlardır: Tenealı Apollon, bir Medusa, Barış Tanrıçası İrene ve Barberini Faun.
STADTİSCHE GALERİE
Belediyeye ait bu müze ve sanat galerisinde, gotik d önemden günümüze kadar Münih resminden örnekler bulunmaktadır. Ancak, müzenin en önemli ve popüler koleksiyonu: 19 ve 20’nci yüzyıl resimlerinden oluşmaktadır.
Bavyera Devlet Resim Koleksiyonu, burada sergilenmektedir. Floransa rönesansı üslubunda bir villa olan müze, eskiden Franz von Lenbach’ın malikhanesiydi. 1929 yılında, Der Blaue Reiter koleksiyonu için bir müze haline getirilen mekanda, günümüzde Almanya’daki en geniş “Vasily Kandinsky Koleksiyonu” yanı sıra Franz Marc, Gabriel Münter, Alexey von Jawlensky, August Macke ve Paul Klee’nin eserleri vardır.
Bu sanatçılar, I. Dünya savaşı öncesinde Münih’in “Der Blau Reiter” (Mavi Atlı) Okulunun ressamlarıdır.
Gurubun ismi Kandisky’in 1912 yılında bir almanak için yaptığı mavi ve mavi renk Franz Marc’ın çalışmalarının da baskın unsurudur. Lenbachhaus koleksiyonunda bu çalışmalara ek olarak: Picasso, Braque, Dali, Alman Ekspresyonistleri ve bir gurup ileri gelen çağdaş Amerikalı sanatçıların eserleri de sergilenmektedir. Düzenli sergiler, konferanslar ve tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapan müze, önemli bir kültür merkezidir.
Müzenin giriş katında kahve veya soğuk bir şeyler içebileceğiniz bir kafe bulunuyor.
STAATLİCHE ANTİKENSAMMLUNGEN-DEVLET ANTİKA KOLEKSİYONLARI MÜZESİ
Burada: Bavyera Eyaletine ait: Yunan, Etrüsk, Roma sanatına ait eski eserler sergilenmektedir.
Müzenin bulunduğu bina: Korint sütunları ile güzel bir görünüm sunmaktadır ve 1848 yılında kurulmuştur.
1872-1919 yılları arasında, burası, kraliyet antikalarına ev sahipliği yapmıştır. 1919 yılından itibaren ise, bina, Yeni Devlet Galerisi olarak ziyarete açılmıştır. II. Dünya savaşındaki bombalama da ciddi hasar gören yapı: 1960’lı yılların sonunda yeniden inşa edilmiştir.
Müzede sergilenen antika devlet koleksiyonunda sergilenen eserler, uzun yıllar boyunca, satın almalar ile oluşturulmuştur. Bu koleksiyon içinde: bronz ve cam eşyalar, mücevher, altın ve gümüş objeler, küçük antikalar bulunuyor. Ancak, özellikle Etrüsk çanak ve çömlekler, bombalama sırasında kayıp olmuştur.
Bu müzedeki antik çömlek koleksiyonu: Louvre ve Britihs Museum koleksiyonları ile karşılaştırılabilir. Müzede bulunan Miken dönemine ait koleksiyonda: geometrik, arkaik, klasik ve Helenistik dönem özellikleri görülmektedir.
En değerli eserlerin başında: MÖ.4’ncü yüzyıldan kalma, antika değerli taşlarla süslenmiş, altın mezar çelengi görülmektedir. Ayrıca, MS.400 yıllarına ait, Roma dönemi, cam kadeh, Köln katedrali için, Kral Ludwig’in destekleri karşılığında kendisine hediye edilmiş ve günümüzde müzede sergilenmektedir, muhteşem güzel bir eser.
BAYERİSCHES NATİONAL MUSEUM-BAVYERA ULUSAL MÜZESİ
Prinzregentenstrasse adresindedir. Avrupa’nın en önemli kültürel geçmişi olan müzelerden birisidir. Müze: Bavyera kralı Maximilian tarafından, 1855 yılında kurulmuştur. 1900 yılında inşa edilen müze binasının dışı, içeride sergilenen farklı dönemlerin anıtsal resimlerinden izler taşımaktadır.
Romanesk kanat, Rönesans üslubunda bir batı cephesi ve nihayet rokoko batı kanadı. Buradaki koleksiyon, orta çağdan 19’ncu yüzyıla uzanan muhteşem bir Alman kültür tarihi sunmaktadır.
Müzede, hem dinsel hem de seküler sanat ve sanat eserlerine yer verilmektedir. Müzede, çoktan yok olmuş ya da değişime uğramış kilise ve manastırlardan getirilen, çok sayıda zarif romanesk gotik taş yontu, ahşap heykel ve resim bulunmaktadır.
Çarpıcı sergilerde
Perugia’dan (1200) “Tahta Çıkmış Meryem”, Salzburg’dan (1420) “Azize Catherine ve Straubign’den (1320) “Gül Çardağında Meryem” gibi parçalar vardır. Bu son yapıt, Meryem’in annelerin en gururlusu ve İsa’nın oyuncu bir oğlan olarak gösterildiği, güzelce işlenmiş, çok renkli bir ahşap çalışmadır.
Koleksiyonun her ziyaretçinin görmek istediği parçası: Rimenscheiner-Saal’da sergilenen, Almanya’nın büyük geç gotik ustası Tilman Riemenschneider’in ahşap heykelleridir. Bu koleksiyonda: Maria Magdalena, Aziz Sebastianus ve havarilerin 1500 yılı civarında yapılan etkileyici heykelleri vardır.
Bir başka geç gotik yapıt: Heilbronn Manastırından getirilen, görüp görebileceğiniz en ürkütücü “çalar saat” tir. Keşişlere zamanı bildiren çanı, son derece kızgın bir aslana binen ölüm figürü çalar. Bunların dışında, seküler sanat eserleri de görülebilir.
Augsburger Weberstube ve Stadtmodell-Saal. Son olarak da Egid Quirin Asam’ın Sendlinger Stresse’deki evinin üzerinde İncil ve Tevrat’tan sahneler olan muhteşem oyma kapılarını görebilirsiniz.
Müzenin Lerchenfeldstrasse’den girilen doğu kanadında, Keltler’den kalan Bavyera buluntularının sergilendiği “Prahistorische Staatssammlung” bulunur. “Nymphenburg porselenleri” de ilgi çekmektedir.
MÜNCHNER STATMUSEUM (BELEDİYE MÜZESİ)
St-Jakobs Platz adresindedir. Şehrin orta çağdan bugüne gelişimini izleyebileceğiniz bu müze, Münih şehrinin aykırı karakterini yansıtmaktadır. Altes Rathaus’tan getirilmiş olan bir gurup ahşap oyma heykelcik (Morris Dansçıları), Moriskenraum’da sergilenmektedir ve müzedeki en önemli eserdir.
1480 tarihli bu çalışmalar, Erasmus Grasser’in muhteşem gotik üslubunu yansıtmaktadır. Birinci katta: harita, maket ve fotoğraflarla Münih şehrinin zengin tarihi gözler önüne seriliyor. İkinci katta: geçmişin farklı anlayışlarına göre dekore edilmiş 20 oda vardır.
KİLİSELER
MİCHAELSKİRCHE-MİKAİL KİLİSESİ
16’ncı yüzyıldan kalmadır. Burası, büyük bir bölümü Hollandalı mimar Friedrich Sustris tarafından tasarlanan ve Barok etkileri görülen İtalyan Rönesansı üslubunda (Almanya’da türünün tek örneğidir) bir binadır. Reform karşıtlarının savaşçı ruhunun görüldüğü yapının üçgen cephesinde, laik inancın savunucuları olan Wittelsbach düklerinin ve Alman krallarının heykelleri vardır.
Girişin üstünde, sağdan üçüncü heykel (elinde Michaelskirche’nin küçük bir maketini tutan) kilisenin hamisi Dük V. Wilhelm’dir. Kilisenin barok iç mekan düzenlemesinde, Roma’daki II. Gesu’dan etkilenmiştir ama usta, iç aydınlatmasıyla da onu geride bırakmıştır.
HEİLİGGEİST KİRCHE-AZİZ PETER KİLİSESİ
Şehir merkezindeki, Roma Katolik kilisesidir. Münih şehrinin sembolüdür. Güney Almanya bölgesinin en eski kilisesi olarak önem kazanmaktadır. 1158 yılında, şehir ilk kurulduğunda sözü edilen keşişler, Petersbergl denilen bir tepe üzerinde, bu kilisenin çevresinde yaşamışlardır.
1327 yılındaki büyük bir yangında, kule hariç her şey yanmış ve kilisenin yerine gotik bir yapı dikilmiştir. Bu yapı da, 17’nci yüzyılda Rönesans çizgilerine göre yeni bir şekle sokulmuş ve tek külahlı yeni bir kule yapılmıştır. Savaşta hasar gören kilise, eski haline öylesine sadık bir şekilde restore edilmiştir ki, kuledeki saatler asimetrik bırakılmıştır. Süslü çan kulesi, 92 metre yüksekliktedir.
Kuleye tırmanarak, şehrin güzel bir manzarasını izlemek isterseniz, 306 basamaklı bir merdiveni çıkmanız gerekiyor. Aydınlık iç mekanda, en dikkat çeken yer, kiliseye adını veren Aziz Petrus’u ve kilisenin babalarını yücelten yüksek altardır.
Bernini’nin Roma’daki San Pietro Bazilikası için yaptığı Altardan esinlenerek 18’nci yüzyılda yapılan bu Altar, orijinal haline göre restore edilmiştir. Düzenlemeyi yapan Egid Quirin Asam, altarı Erasmus Grasser’in Aziz Petrus’u da içerecek şekilde tasarlamıştır. Kilisenin babalarının altın kaplama ahşap heykelleri Quirin’in usta ellerinden çıkmadır.
Altara doğru, muhteşem bir rokoko koro yeri bulunur. Burada bir zamanlar Altarı süsleyen Jan Pollac’ın geç gotik üsluptaki 5 resmi görülür. Eserlerde: Aziz Petrus hastalara şifa dağıtırken, tahta çıkmış halde, denizde, hapishanede ve çarmıhta resmedilmiştir. Schrenk-altar’da, geç gotik dönemdendir. 15’nci yüzyıl başlarından kalma, kumtaşından yapılma zarif rölyefte, Çarmıha Geriliş ve Ahiret günü tasfir edilmiştir.
FRAUENKİRCHE-OUR LADY KATEDRALİ
Neues Rathaus’un kuzey ucunun köşesinde, Weinstrasse boyunca, Sporerstrasse’den sola doğru yürüdüğünüzde buraya ulaşılır. Şehir merkezindeki bu ünlü yapı, bir katedraldir. Tam adı “Domkirche zu Unserer Liben Frau” dur. Kilise, tuğladan yapılma ikiz kulelerinin üzerindeki altın uçlu kubbeleriyle şehrin silüetini kaplar ve Münih’i en iyi sembolize eden binadır.
1468-1488 yılları arasında Jörg von Halsbach tarafından inşa edilen bu gotik bina, sert çizgileri ve sadeliğiyle dikkat çeker. İtalyan Rönesansı üslubundaki kubbeler, 1524 yılında eklenmiştir. Binanın dış tarafında yapılan restorasyon çalışmaları bittikten sonra kilise yeniden ziyarete açılmıştır. Çıplak iç mekan, II. Dünya Savaşı bombardımanlarının sebep olduğu tahribattan geriye kalanlar kullanılarak özveriyle restore edilmiştir.
Savaş sırasında depoda saklanan koro mahallinin gotik pencereleri, kilisenin eski ihtişamını yansıtır.
1502 yılında Erasmus Grasser tarafından yapılan zarif peygamber ve havari heykelleri de tahribattan korunmaş ve tekrar koronun çevresindeki yerlerine konmuştur. 1483 yılında Friedrich Pacher tarafından yapılan İsa’nın vaftiz edilmesi adlı altar panosu, hala kuzey şapeldedir.
Altar panonun hemen yanında Jan Pollack’ın İsa’nın Zeytin Dağında yürümesini, tutuklanmasını, çarmıha gerilmesini ve gömülmesini resmettiği panolar görülür. 1347 yılında ölen kral IV. Ludwig’in (Bavyeralı) türbesi de buradadır.
Kilisenin dışında, Frauenpaltz’daki granitten yapılma çeşme, ortama çağdaş bir görüntü katar. İnsanların oturabilmelerine olanak veren amfitiyatro gibi düzenlenmiş taşların merkezinde, yapay bir şelale dikkati çeker. Evet, Almanya’nın bu en büyük gotik kilisesinde, günümüzde Münih ve Freising Başpiskoposları oturmaktadır.
Biraz önce sözünü ettiğim gibi, yapının kuleleri şehrin birçok yerinden görülmektedir ve bu yapının görünümünün engellenmemesi için, şehrin içinde, 109 metreden daha yüksek bina yapılması yasaklanmıştır. Yapının güney bölümünde bulunan kulelerine, merdivenler ile çıkmak mümkündür. Çıktığınızda, şehrin muhteşem manzarası ile karşılaşıyorsunuz.
DREİFALTİGKEİTS KİRCHE-KUTSAL ÜÇLEME KİLİSESİ
Lenbach platz’ın doğusundaki Pacellistarse’te ilerlediğinizde buraya ulaşırsınız. Barok cephesi dikkat çeker. 1704 yılında Anna Mari Lindmary adında genç bir kız, rüyasında eğer yeni bir kilise yapılmazsa, Münih’in istila edilip yakılıp yıkılacağını görür. Tabii ki sonraki yıl, İspanya Veraset Savaşı sırasında Avusturyalı askerler şehre gelirler. Dreifaltigkeitskirche’nin inşasına 1711 yılına kadar başlanmadıysa da şehir yıkımdan kurtulur.
THEATİNER KİRCHE KİLİSESİ
Muhteşem kubbesi ve ikiz kuleleriyle dikkati çeker. Kilisenin bu güzel manzarası, Münih’e Akdeniz şehri havasını verir. İtalyan barok üslubundaki yapı, 1663 ve 1688 yılları arasında İtalyan mimarlar Agostino Barelli ve Enrico Zucalli tarafından inşa edilmiştir. Yapının ön cephesi ise daha sonra Cuvillies tarafından tamamlanmıştır.
Prenses Henriette Adelaide’in bir erkek çocuk doğurması onuruna yapıldığı için olacak, kilisenin süslemelerine şenlikli ve canlı bir hava hakimdir. İnce süs asması dalları, en hasından İtalyan barok tarzı Akantus yaprakları ve gül biçimli bezekler ile kubbedeki gri-beyaz renkli alçı bezek süslemeler ilgi çeker.
Vaiz kürsüsü, yüksek Altar (savaşta yok olanın bir kopyasıdır) ve sol taraftaki Gaetano altarı da görülmeye değerdir. Gaetano altarı, kilisenin adını aldığı Teatinus tarikatının kurucusu olan Thieneli Aziz Gaetano’ya adanmıştır.
ST. LUKAS KİLİSESİ
Şehir merkezinde, Lutheran kilisesidir. 1893-1896 yılları arasında, Albert Schmit tarafından yapılmıştır. Yapıldığı tarihten günümüze kadar korunarak gelebilmiş ender Lutheran kiliselerinden birisi olarak önem kazanır.
ŞEHİR YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER
MÜHİN KRALİYET EVLERİ-NYMPHEBURG SARAYI
Wittelsbachlar için, şehir merkezindeki Residenz’in içinde bulunduğu karmaşadan uzak bir yaz sığınağı olan Schlien Nymphenburg (Nymphenburg Sarayı) artık sürekli büyümekte olan şehir sınırları içinde kalmıştır.
Burası, Bavyera hükümdarları tarafından, yaz ikametgahı olarak kullanılmıştır. Avusturya’ya karşı Fransa-İspanya ile 1741 yılında yapılan Nymphenburg Anlaşması, burada imzalanmıştır.
Bu ışıltılı saray; fiskiyeleri, havuzları ve 4 adet büyüleyici bahçe pavyonunun ortasındadır. Wittelsbach ailesinin devlet işlerini bütün sıkıntılarını unutmak için geldikleri bu alan, hanedan üyelerinin burada geçirdikleri eski günleri düşleyerek yürüyüş yapmak için mükemmel bir yerdir.
Sarayın yakınların da U-Bahn istasyonu yoktur.
Ama eğer arabanız yoksa 17 numaralı tramvaya ya da 41 numaralı otobüse binerek buraya ulaşırsınız. 1662 yılında, Prenses Henriette Adelaide yeni veliaht olacak oğlunu doğurdu. Zamanın mimarları Theatinerkirche’yi ve Nympheburg’u yapma ilhamını bu çocuğun doğumundan aldılar.
Saray inşaatı mütevazi bir yaz evi olarak başlamıştı ama sonraki kralların hepsi, binaya yeni bir kanat ya da çardak ekleyip, bahçe tasarımını değiştirdiği için saray sürekli genişledi. Bütün bunlara ilham veren çocuk, Maximillian Emanuel, XIV. Louis’in Versailles’ini arkada bırakmak azmiyle büyüdü.
Maximillian bu girişimde tam olarak başarılı olamamışsa da, Fransız orduları 1880 yılında Münih’e girince onun çabasını takdir edip Nymphenbur’u merkez karargah yaptılar. Saray’a her iki kıyısında yollar uzanan ve yarım ay şeklindeki çimenlik alana çıkan kanaldan ulaşılır. Schlossrondell denilen bu çimenlik alanda, kraliyet porselen fabrikasını da içeren bina bulunur.
Sarayın merkez binasının duvar ve tavanlarında zarif 18’nci yüzyıl alçı bezekleri vardır. İki katlı, ihtişamlı ziyafet odası, Steinner Saal (Taş Salon), Johann Baptist Zimmerman’ın Nymphen huldigen der Göttin Flora (Nymphalar Doğa Tanrıçasına Saygılarını Sunuyor) temalı canlı freskleriyle süslenmiştir.
Güneydeki ilk pavyon, meşhur Schönheitengalerie’dir. (Güzel Kadınlar Galerisi) Münih şehrinde görülmeye değer en önemli yerlerden birisidir. Bu koleksiyon, I. Ludwig’in Joseph Stieler’e yaptırdığı Münih’in en güzel kadınlarının portrelerinden oluşur.
Belinde, yılan derisi kemer ve elinde kırbacıyla poz veren kötü şöhretli Lola Montez, Ludwig’in metresiydi.
Montez: Mary Dolores Eliza Rosanne Gibert adıyla, İrlandalı bir maceracının kızı olarak doğdu. Annesi meşhur bir İspanyol kontes olduğu için sahneye Senora Maria de los Dolores Porris Montez adıyla çıkardı.
Taç giyme törenleri, düğünler ve diğer kraliyet eğlencelerinde kullanılan at arabalarından oluşan bir koleksiyon olan Marstallmuseum, eskiden kraliyet ahırı olan güney kanattadır. Bu taşıtlar, Karl Albrecht’in şaşalı, 18’nci yüzyıl taç giyme arabasından sonra, özellikle II. Ludwig’in zamanında bir süsleme hezeyanının simgesi haline geldiler.
Bunu anlamak için II. Ludwig’in Alp Dağlarındaki kaçamakları için kullandığı kızağa bakmak yeterlidir. Nymhenburg fabrikasının 18’nci yüzyıldaki ilk günlerinden 1920’lere kadar üretilen bütün porselen eşyalardan örneklerin bulunduğu Baumi koleksiyonu, müzenin birinci katındadır.
Lustheim Kalesinde de güzel bir porselen koleksiyonu vardır. Nymphenburg Sarayındaki kapsamlı “Museum Menschund Nutur”u (İnsan ve Doğa Müzesi) gezebilirsiniz.
Müzedeki sergilerde
Filmler, görsel-işitsel programlar ve interaktif maketler kullanıldığı için, burası her yaştan ziyaretçinin keyifli zaman geçirebileceği bir yerdir. Sergiler, pek çok farklı alandan konuları kapsar.
Örneğin: gezegenimizin ve üstündeki yaşamın tarihini, canlıların çeşitliliğini ve bu farklı yaşam formları arasındaki etkileşim vurgulanarak açıklandığı bir bölüm vardır. İnsanın evrendeki yeri ve çevreye karşı sorumluluğu, müzedeki önemli temalardan bir diğeridir.
Ayrıca Erezyon, nüfus artışı ve kıtlık gibi pek çok ekolojik konu işlenmektedir. Sarayın bahçeleri, aslında Henriette Adelaide için, mütevazi bir İtalyan stilinde düzenlenmişti. Ama oğlu ihtişamlı Fransız tarzını daha çok seviyordu.
Daha sonra Englischer Garten’i düzenleyen Ludwig von Sckell devreye girdi ve bahçenin formel düzenlemesini değiştirerek, bahçeyi hoş bir yürüyüş için daha uygun hale getirdi. Ancak, Sckell tasarıma sonradan dahil olduğu için, Barok ve Rokoko pavyonları biraz izole etmiştir.
Önceleri, klasik geometrinin izlerini, Schlossrondell ve ana binanın batısındaki dörtgen Grosse Parterre’nin simetrisini görebilirsiniz. Sarayın bulunduğu alan, Dominikus Auliczek gibi sanatçıların yaptığı, dikkat çekici Yunan tanrıları heykelleriyle süslenmiştir.
Sol tarafta, ülkedeki en güzel av köşklerinden olan Amalienburg dikilmektedir.
Karl Albrecht isimli bir şahıs, burayı imparator Joseph’in kızı olan eşi Amalie için yaptırmıştır. Köşkün, 1734 yılında başlayan inşaatını, Residenz’deki Devlet Odalarını da yapmış olan üç sanatçı-mimar François de Cuvilies, heykeltıraş Joachim Dietrich ve alçı bezek sanatçısı Johann Baptist Zimmerman yönetmiştir.
Burada, köpeklerin ve tüfeklerin tutulduğu odaları, mavi ve beyaz renkli Hollanda fayanslarıyla kaplı mutfağın yanındaki Sülün odasını mutlaka görün.
En önemlisi de parlak gümüşi ve pastel sarı renklerin hakim olduğu, Rokoko üslubundaki Spiegelsaal (Aynalı Salon) görülmelidir. Batıya devam ederseniz her iç mimarın rüyalarını süsleyen Delf çinileriyle kaplı Badenburg’u (Banyo Pavyonu) ve adalarla dolu geniş bir gol olan Grosser See’yi görürsünüz.
Burası, modern zamanların ilk ısıtmalı havuzu olarak öne kazanmıştır. Hemen ileride ise tepesinde Roma’daki Vesta Tapınağından (Ateş Tanrıçası) esinlenerek yapılmış bir Aşk Tapınağı bulunan bir burun vardır. Merkezi k analın kuzeyinde, muhteşem şelalesiyle bir başka küçük göl görülür.
Onun uzak kıyısında ise, sekizgen bir çay evi olan Pagodenburg vardır.
1716-1719 yılları arasında Effner tarafından inşa edilen yapı, 2 tane altıgen oda ve sekizgen bir zemin kat şeklindedir. Zemin kat, çinilerle süslenmiştir. Yukarıdaki odalar ise, siyah ve kırmızı lake ile süslenmiş, boyalı ipek duvar kağıtları ve halılarla bezenmiştir. Parkın 4’ncü pavyonu olan Magdelenenklause (İnziva Hücresi) 1725 yılında Maximilian Emanuel’in özel meditasyon yeri olarak yapılmıştır.
İçerideki resimlerin ana teması pişmanlıktır. Bu binanın dökülmekte olduğunu gördüğünüzde şaşırmayın. Duvarlardaki çatlaklar ve kabaran sıvalar, sahte Romanesk ve gotik yapıya özellikle eklenmiştir. Hatta binada bir Magribi minaresi bile vardır. Parkın kuzeyi, Menzinger Strasse’den girebileceğiniz Neuer Botanischer Garten’e (Yeni Botanik Bahçesi) ayrılmıştır.
Bahçelerin batı ucundaki yapay gölün yanında bulunan Arbotetum, dünyanın farklı iklim bölgelerini ve bunlara uygun bitki örtüsünü yansıtacak şekilde tasarlanmıştır.
Çam ormanları, buzul tundraları, fundalıklar, bozkırlar, çöl kumulları, stepler ve Alp kırlarının hepsini burada görmek mümkündür. Nymhenburg’un görkemine tanık olduktan sonra batıya doğru yol alarak basitliğiyle dikkat çeken bir manastır olan Schloss Blutenburg görülebilir.
Bavyeranın bu kısmında pek rastlanılmayan gotik tarzı saray şapeli özellikle görülmeye değerdir.
LUDWİG ÇILGINLIĞI
Mühin’in güneyindeki şatoları (Linderhof ve Neuschwantein) ayrı ayrı gezmek daha iyi olacaktır. Şatolardan birini seçin, eğer bu yetmezse rotanızı diğerine çevirin. A96 ve B12’den (orta çağdan kalma ilginç şehir merkeziyle) Landsberg am Lech’e, sonra da Deutschle Alpenstarse’ye (Alman Alp Yolu) çıkın. Steingden’de durup, 12’nci yüzyıl Romanesk dış cephesini hala koruyan sevimli Aziz Johann Baptist Kilisesini ziyaret edin.
Eski arkadlı avluda yürüyüş yapmak hoştur. Dominis Zimmerman’ın 1745 yılında yaptığı bir haç kilisesi olan muhteşem Wieskirche’yi görmek için yoldan doğuya doğru biraz sapmaya değer.
Kilisenin tavanı Zimmermann’ın kardeşi Johann Baptist’in İsa’yı kutsal merhamet dağıtırken gösteren muazzam freskleriyle süslenmiştir. Rokoko üslubundaki kilisenin mimarisi ve süslemeleri son detayına kadar mükemmeldir.
Ludwig, 1867 yılında Thüringen’deki bir ortaçağ şatosunu ziyaret ettiğinde Minnesanger (12’nci yüzyıl ozanları) imgelerinden çok etkilenmiş ve bu romantik çağın atmosferini canlandıracak bir şato yapmaya karar vermiştir.
Schwangau’da, Ludwig’in babasına ait, yıkılmış bir dağ köşkünün yerine yapılan ve beyaz kuleleri olan bu muhteşem şato: Göknar ve çam ormanlarının içindedir. Pöllat Koyağına ve Forgen Gölüne bakar. Bu hayalperest kralın taht odasını mutlaka ziyaret edin ve Sangersaal’de durup siz de (Ludwig’in yaptığı gibi) bu çağın ozan yarışmacılarının nasıl olabileceklerini hayal etmeye çalışın.
Wagner sevenler Tannhauser, Die Meistersinger von Nurnberg ve Tristan und Isolde’ye göndermeler yapan heykel ve resimleri hemen tanıyacaklardır. Ludwig, Neuschvanstein yapılırken, inşaatın gidişatına 1 kilometre uzaklıktaki Holenschwangaus kalesinden göz kulak oluyordu.
Bu neo-gotik kale, Ludwig’in babası II. Maximiliam tarafından yaptırılmıştır. Neuschwanstein ve Hohenschwangau beraberce “Königsschösser” olarak bilinir. Burada, bir ara Holenschwangau’da kalmış olan Wagner’in eşyalarının sergilendiği müzik odası ile Ludwig’in ünlü yatak odasındaki yıldızlarla süslü tavanı ve sayısız oymalarla bezeli yatağı mutlaka görün.
Merhaba. Yazınızı çok beğendim..Münih’i çok sevmiştim ve yazınızı okurken bir an gitmiş gibi oldum. İyi gezmeler..