Her ne kadar elması meşhursa da asla bu elmayı bulamayacağınız, gölün tüm hayatı etkilediği ve Selçuklular zamanında cennet mekanı olarak adlandırılan şirin bir ilçe, Öte yandan ,Eğirdir denildiğinde ilk akla gelen “Komandolar”
ULAŞIM
İlçe, Isparta-Konya devlet yolu üzerindedir. Yurdun her yerinden, kolayca ulaşılır.
Eğirdir ilçesinin, Isparta il merkezine uzaklığı: 36 km. dir. Eğirdir-Ankara arası uzaklık: 456 km. Eğirdir-Afyon arası uzaklık: 138 km. Eğirdir-Antalya arası uzaklık: 186 km. Eğirdir-Burdur arası uzaklık: 90 km. Eğirdir-İstanbul arası uzaklık: 638 km. Eğirdir-İzmir arası uzaklık: 418 km. Eğirdir-Konya arası uzaklık: 243 km. Eğirdir-Beyşehir arası uzaklık: 141 km. Eğirdir-Burdur arası uzaklık: 68 km ve Eğirdir-Kapadokya arası uzaklık: 450 km. dir.
TARİH
Burada, tarihi süreç içinde kurulan ilk yerleşimin: Lidya kralı Kroisos (MÖ.560-547) zamanında kurulduğu ve ilk adının ise “Krozos” olduğu sanılıyor. Zaten, şehrin iç kalesi, Lidyalılar zamanında yaptırılmış. Romalılar döneminde ise, ilçenin ismi “Prostanna”.
Eğirdir: MÖ.540 yılında, Pers imparatorluğu tarafından zapt edilir. Yaklaşık 200 yıl, bölgede Pers egemenliği görülür. Daha sonra ise, Büyük İskender’in ardılları, Seleukoslar tarafından yönetilir.
395 yılındaki Bizans egemenliğinde sonra: şehrin ismi “Akroterion” diye anılır. Bu kelimenin anlamı: herhangi bir nesnenin en uçtaki ya da en üstteki bölümüdür. Kentin böyle adlandırılmasının sebebi: Eğirdir Sivrisinin (tepesinin) tüm yörede göze çarpan doruğundan kaynaklandığı sanılıyor.
1071 yılından sonra, yörede Türk yerleşimi görülür. Anadolu Selçuklu hükümdarı, III. Kılıçaslan; 1204 yılında, yöreyi Selçuklu egemenliğine sokar. Selçuklular; bölgeyi, sayfiye yeri olarak kullanırlar. Doğal güzellikleri nedeniyle, bölgeye “Cennetabad” ismini verirler. 75 yıl bu şekildeki kullanım sürer.
1320’li yıllarda Eğirdir’e gelen ünlü gezgin İbn-i Batuda, Seyahatnamesinde Eğirdir için şunları yazar “Eğirdir, kalabalık, pek bakımlı çarşıları olan, çevresi bağ, bahçe ve bostanla donatılmış, büyük bir şehirdir. Yanı başında tatlı sulu bir göl bulunmakta ve bu gölde dolaşan gemilerle iki günde Akşehir, Beyşehir’e ve öteki köy ve kasabalara gitmek mümkün olmaktadır.”
1391 yılında: Eğirdir ve yöresi, Osmanlı egemenliğine girer. Daha sonra: bölgede, Timur ve Karamanoğlu Beyliği görülür. Bölge, 78 yıl süreyle, Hamidoğulları Beyliğinin başkenti olur.
1423 yılında, Sultan II. Murat tarafından, yine Osmanlı egemenliği bölgede hakim kılınır. 1899 ve 1914 yıllarında, Isparta yöresinde görülen şiddetli depremler: Eğirdir de büyük yıkımlara neden olur. Cumhuriyet döneminde ise, 4 Mayıs 1959 tarihinde, Eğirdir de büyük bir yangın çıkar. Bu yangından sonra ise, Eğirdir yeniden inşa edilir.
EĞİRDİR İSMİNİN EFSANESİ
Tarihi süreç içinde, Eğirdir yöresinde yaşayan bir bey vardır. Bey: bir gün yanında oğlu ile birlikte, Sivri dağı eteklerine, avlanmaya çıkar. Karşısına bir geyik çıkar, okunu gerer ve geyiğe atar, ancak ok, geyiğe değil, arkasındaki kayaya saplanır. Aynı anda, kayadan sular fışkırmaya başlar. Beyin çocuğu ise, bu suya kapılır ve boğularak ölür.
Bey, hemen geriye döner. Hanımının yanına gider. Hanımı dalmış, elindeki tenkere ile yün eğirmektedir. Bey isyankar bir tavırla “Hanım, hanım, çocuğu su aldı götürdü, sen hala elindekini eğirir durursun, Eğirdur bakalım” der.
Böylece “Eğirdir” ismi, ilk defa söylenmiş ve bu yöreye verilmiş bir isim olarak kalmıştır.
GENEL
Eğirdir denilince, elbette akla hemen Eğirdir gölü geliyor. Öylesine güzel ki, her mevsim ve günün her saatinde renk değiştiriyor. Türkiye’nin dördüncü büyük tatlı su gölü.
Yörenin arazisi oldukça dağlık ve engebelidir. Dağlar üzerinde, önemli yaylalar bulunuyor. Meyil, yüzde 40’a kadar değişmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin gurur kaynağı
Komando Okul ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, bu şirin ilçemizde bulunuyor. Zaten: Eğirdir’e Isparta üzerinden gelirken, hemen ilçenin girişinde: sağ yanınızda, duvar gibi yükselen bir dağ yamaçlarında: komando askerlerimizin yetiştirildiği bu askeri bölgeyi rahatlıkla göreceksiniz.
Bir ordunun en yetenekli ve gerçek askeri olan komandoların yetiştirildiği bu okul ve doğal şartlar: İlçeye bambaşka bir hava katıyor. Okul yanında: bir kartal yuvası gibi, göle uzanan yarımada üzerinde bulunan askeri gazino, sahil şeridindeki askeri tesisler, yine ilçeye hareketlilik kazandırıyor.
Eğirdir bölgesinde yetiştirilen elma
Kendine özgü tadı ile, yine ülke çapında ün kazanmıştır. Tüm bunların yanında: yalnızca burada yetişen “Apollon kelebeği” var.
Yörenin iklimi
Yağışlar genelde kış ve ilkbahar aylarında görülür. Hakim rüzgarlar: lodos ve poyrazdır. Aslına bakarsanız: ilçe, iklim açısından: Akdeniz ve İç Anadolu iklimlerinin tam bir geçiş noktasındadır.
ATATÜRK VE EĞİRDİR
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk: 6 Mart 1930 tarihinde Eğirdir’e gelmiştir. Bu ziyarette, Eğirdir Belediye Başkanı Yiğitbaşı, Atatürk için hazırlanan Can adanın tapusunu kendisine verdi. Atatürk, Can adanın beratını memnuniyetle aldı.
Her yıl 6 Mart tarihi: Atatürk’ün Eğirdir’e geliş günü olarak kutlanır.
Can adanın akıbeti: Meclis kararı ile Canada, Başkanvekili Hatip Hüseyin Uzun tarafından Atatürk’e sunulmuştur. Atatürk öldükten sonra, Canada, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule hanıma geçmiştir. Makbule hanımın kocası Ali Rıza Bey, Canada’yı görmek için Eğirdir’e gelir ve Canada’yı beğenir.
Ancak Makbule hanım, Canada’yı Raşit Bey’e satar. 1953 yılında Belediye Meclisi üyeleri, Canada’yı tekrar alalım derler. Raşit Bey ile, Ankara’da irtibat kurulur. Ancak Raşit Bey, Doktor oğlum Canada’yı sattırmaz, orayı Sanatoryum yaptırmak istiyor” der. Ancak, maalesef oğlu bir trafik kazasında ölür. Ada daha sonra, Eğirdirli Alaloğlu ve Altay ailelerine satılır. 1980 yılında Eğirdir Belediyesi tarafından istimlak edilir.
FESTİVALLER
Eğirdir Uluslar arası Triatlon Şampiyonası: her yıl, Ağustos ayının ikinci haftasında, 2 gün boyunca yapılır. Eylül ayı içinde ise, 2 gün süreli, Eğirdir Kültür ve Turizm Festivali düzenleniyor.
EĞİRDİR KEMİK EKLEM HASTALIKLARI TEDAVİ VE REHABİLİTASYON HASTANESİ
Türkiye’nin en önde gelen kemik hastalıkları hastanesidir. Hastane, ilk olarak; 1952 yılında, o dönem yaygın olan kemik ve eklem tüberküloz hastalıklarının tedavisi için bir merkez olarak, 100 yataklı olarak açılmıştır. 1957 yılında 255 yatak ve 1958 yılında ise, 500 yatak kapasitesine ulaşmıştır.
1986 yılında ise: 40 dönüm arazi üzerinde, 3 bloktan oluşan, 9 katlı ana bina, 1000 yatak kapasiteli olarak, diğer yardımcı binalarla birlikte hizmete açılmıştır.
Hastane birimleri: Nöroloji, Çocuk pediatri, Ortopedi, Dahiliye, Fizik Tedavi, Üroloji ve Diş olmak üzere teşkilatlanmıştır. Evet, adından da anlaşılacağı üzere, özellikle ortopedi yani kemik rahatsızlıkları konusunda, uzman bir hastanedir. Yurt çapında, ünlü bir tedavi merkezi olan hastane, yılda yaklaşık 40 bin hastaya poliklinik hizmeti verir. 6000 civarında hasta da yatarak tedavi olur.
SU ÜRÜNLERİ ÜRETİMİ, KEREVİT
Burada bulunan göllerden elde edilen su ürünleri: tatlı su ıstakozu (kerevit), tatlı su levreği(sudak) ve sazandır. Kerevitin tamamı, canlı veya konserve olarak, sudak balığının ise bir bölümü fleto ve dondurulmuş gıda olarak Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.
Ancak; 1986 yılından sonra, Eğirdir gölündeki kerevitlerde, hastalık ortaya çıkar. Hastalığın diğer göllere de sıçramaması için, kerevit avcılığı tamamen yasaklanır. Buna rağmen, hastalık diğer göllere sıçrar. Tamamen ortadan kaldırılması için, kerevit avcılığı yasağı, 2000 yılına kadar, tüm bölgede sürdürülür.
NE YENİR
Eğirdir gölünün doyumsuz manzarası karşısında: levrek, sazan veya alabalık yiyebilirsiniz. Hatta: biraz kalabalık iseniz, mutlaka “Sazan Dolması” yemelisiniz. Buna çapak dolması da deniliyor. Sazan balığının bir türü olan çapağın yağlı, havyarlı ve iri olanı (4-5 kg) bu yemekte kullanılıyor. Balığın karnına bol nane ve havyarla pişirilmiş bulgur doldurulup, fırında pişiriliyor.
Yöreye özgü diğer lezzetler: Sakallı Sarkan Çorbası, Sıyırgı, Bütünet ve Çakal tatlısı.
NE SATIN ALINIR
Dündar Bey pazarına uğrarsanız, mutlaka ilginizi çekebilecek bir şeyler bulabilirsiniz. Bu arada: çevrede bulunan köylere yolunuz düşerse, buralarda erkeklerin çorap ördüklerini görürseniz şaşırmayın. Erkekler kahvede oturup sohbet ederken, bir yandan da çorap örüyorlar.
CİTTA-SLOW
Güzel doğası, plajları, adaları ve kamp alanlarıyla dikkat çeken, Eğirdir, sakin şehir (citta-slow) ünvanlıdır.
EĞİRDİR MESLEK YÜKSEK OKULU
Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesine bağlıdır. Okul Isparta il merkezine 34 km ve Eğirdir ilçe merkezine 750 metre uzaklıktadır. Yazla mahallesinde Yazla plajı yanındadır. 1995 yılında, Turizm ve Otelcilik programı ile eğitim ve öğretime başlamıştır. Okulda halen 8 program yürütülmektedir.
GEZİLECEK YERLER
EĞİRDİR KALESİ
Eğirdir gölüne uzanan yarımada üzerinde bulunuyor. Eğirdir merkezden Yeşilada’ya giden yolda, sol tarafta kalıyor.
Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşur. Ancak kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Dış kalenin sadece temelleri günümüze ulaşmıştır. İç kale ise, bugün hala ayaktadır. Bu kalıntılar, Bizans dönemine aittir.
Kale: çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Günümüzde kale surları bir sıra tuğla ve taş olarak inşa edilmiştir. Surların dışı kaplama, içi ise moloz dolgudur. Kale, Timur’un Eğirdir’i istilası sırasında hasar görmüş, Hamidoğulları ve Osmanlı döneminde onarılmıştır. Kalede bulunan bir kitabede, 1307 yılında onarımdan söz ediliyor.
Kuzey-güney doğrultusunda, yarımada boyunca uzanan sur duvarları üzerinde, konutlar bulunuyor.
1950’li yıllarda kalenin dış tarafında su kanalı varmış. Kalenin kapısı gündüz açıldığında, su kanalı üzerinde kapı köprü görevi görüyormuş. Ancak zaman içinde yöneticiler, bu su kanalını doldurtmuşlar ve bu özellik maalesef yok olmuş.
HIZIRBEY CAMİSİ
Tam çarşı merkezindedir. Eğirdir’de bulunan camilerin en büyüğüdür. Aynı zamanda Batı Akdeniz bölgesinin en eski camisidir.
Basit bir taş yapı olarak, 1237 yılında bir Selçuklu deposu olarak yapılmıştır. Hamidoğulları döneminde ise, Emir Hızır Bey tarafından, 1308 yılında camiye dönüştürülmüştür. Söylenenlere göre: Hızır Bey, burayı karşısındaki Medreseye nazire olarak düzenletmiştir. Bu yapının ilk olarak ne zaman yapıldığına bir kayıt yoktur, ancak hemen karşısındaki medrese, 1237 yılında yapıldığına göre, bu yapının da o tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir.
İlk yapıldığında, duvarları kagir ve üstü toprak dam örtülüdür.
Kündekari sanatının en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir.
Kapısı ve girişi dikkat çeker.
Kapı çevresi mermer işlemelidir. Ahşap kapının da işlemeleri olağanüstü güzeldir. 1970’li yıllara kadar olan süreçte, bu kapıdan araba giriyormuş. Kapı, karşısındaki Dündarbey Medresesine bakar.
Cami kubbesizdir.
Merkez salonun üzerinde ve çini mihrabın çevresinde, Mekke yönünü gösteren birer niş bulunur. İnce oymalı taş portalı güzeldir.
Caminin kolonları, taş değil yekpare yani tek parça keresteden yapılmıştır.
Caminin damının bir kısmı açık bırakılmıştır. Çünkü, kışın biriken karların atılması düşünülmüştür. Caminin içinde, bir kar kuyusu yapılmıştır.
Gelelim caminin en büyük özel yerlerinden olan minareye. Caminin minaresi de ilginçtir. Minare, avlu giriş kapısı üzerinde, sur üstüne oturtulmuştur. Minarenin altından camiye giriş yapılır. Minare, İslam sanatında ender görülen kemerli minare stilindedir. Minarenin solak mavi karo döşemelerine dikkat edeniz.
Cami
1814 yılında çıkan bir yangında tamamen yanmış ve Yılanoğlu Şeyh Ali Ağa tarafından onarım yaptırılmış ve 1820 yılında yeniden ibadete açılmıştır. 1884 yılında ise, Burhanoğlu Hacı Murat Ağa tarafından üzeri kiremitle örtülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından günümüzdeki son şekli aldırılmıştır.
Cami; tarihi önemi, büyüklüğü ve minberinin yapısı bakımından önemli bir kültür varlığıdır. Ayrıca kemer üzerine yapılan minaresiyle dünya üzerindeki ender camilerdendir. Camide aynı anda 3000 kişi ibadet edebiliyor.
EĞİRDİR KEYHÜSREV KERVANSARAYI-EĞİRDİR HANI
İlçe merkezinde Yeni mahallede, göl kıyısındadır.
Klasik Selçuklu hanı özellikleri taşır. Anadolu Selçuklu kervansaraylarının en büyüğüdür. Konya-Antalya kervan yolu üzerindeki yapı, avlu ve kapalı mekan olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ancak günümüzde her iki bölüm de yıkılmıştır.
Eğirdir hanı, 1237 yılında, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır. Ancak, han 64 yıl gibi kısa bir süre sonra yangın sonucu yanmış ve işlevini kaybetmiştir.
1993 yılında burada yapılan kazılar sonucu ortaya çıkan, geometrik süslü taş parçası, Dündarbey Medresinin portalindeki sol mihrabiyenin çerçeve bördüründeki kırık yere yerleştirilmiş ve kompozisyon tamamlanmıştır.
Dündarbey Medresesinin 1301 yılındaki inşası sırasında, portalin handan sökülerek oraya taşındığı ve dolayısı ile hanın inşa tarihinde, portalde belirtildiği gibi 1237 yılı olduğu kesinlik kazanmıştır.
Günümüzde, avlunun doğu duvarı ortadan kalkmış, beden duvarlarının kaplamaları sökülmüş ve böylece duvarlar incelmiştir. Açıkta kalan, moloz taş örgünün içine sızan sular, duvarların daha fazla yıpranmasına sebep olmuştur. Evet, günümüzde burası tarihi niteliğinden çok uzak bir düğün salonu olarak kullanılıyor. Yani, anlattıklarım sadece bilgi niteliğindedir, yoksa gidip görmeye kalkarsanız, tarihi eserden ziyade bir düğün salonu görebilirsiniz.
DÜNDARBEY MEDRESESİ (TAŞ MEDRESE)
Eğirdir ilçe merkezindedir.
1237 yılında, Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, han olarak yaptırılmıştır. Daha sonra, 1281 yılında Hamidoğlu Emir Felekeddin Dündar Bey tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Yapının malzemeleri, yakındaki Eğirdir Kervansarayın dan getirilmiştir. Eğirdir Kervansarayında 1993 yılında yapılan kazıda bulunan taç kapı portili parçası, yapının 1301 yılında kervansaraydan sökülerek medresenin inşasında kullanılmıştır.
Medresenin dış taç kapısı
Selçuklu tarzındadır. Kapının çevresi Selçuklu karakterinde geometrik şekillerle süslenmiştir. Bu süs kuşağını, kitabeler çevreler. Kapının güzelliğini mutlaka görün. Büyük kapıdan içeriye girilince, kısa bir dehlizden sonra, ikinci kapıdan avluya girilir. Avlu, kareye yakın dikdörtgen şeklindedir. Medrese iki katlıdır. Üst kısmı yıkılmış fakat daha sonra yeniden yapılmıştır. İkinci kata çıkmak için, 12 basamaklı merdiven kullanılır.
Medresede bulunan 11 oda, mermer sütunlu revak altındadır. Ortadaki avlunun sağında 6 oda ve solunda 5 oda bulunur. Büyük kapının karşısında; divanhane ve dershane odaları vardır.
Bu kemerli kısmın üstünde Hamidoğlu Dündarbey’in tamir kitabesi bulunur. Kitabenin anlamı “Müslümanların, İslam’ın din ve devletin alicenap, koruyucusu, kumandanların hükümdarı, etrafı ihya eden, soyu asil ve şerefli Büyük Kumandan Hamid Bey oğlu İlyas oğlu Dündar, şu mübarek medresenin yapımı ve tamirini 701 senesinde bu yapısın inşasını emretmiştir. Allah iktidarını kat kat arttırsın ve malikinin bekasıyla sürekli mamur kılsın”
Dündarbey Medresesi
Günümüzde kapalı çarşı olarak kullanılmaktadır. Tesis bünyesinde küçük bir çarşı var, burada çeşitli hediyelik eşyalar ve deniz malzemeleri satılıyor.
BABA SULTAN TÜRBESİ
İlçe merkezinde Yazla mahallesindedir.
Anayolun kuzeyinde, sekizgen gövdeli ve konik çatılı türbe Selçuklu stilindedir. Çatı sekizgen koniktir. Türbe kapısında bulunan kitabeye göre: Hamidoğlu İlyas Bey tarafından 1358 yılında İsa bin Musa isimli şahıs için yaptırılmıştır. Türbe içinde: Baba Sultan’dan başka Sureti Baba (Zorti Baba) ile Palaz Baba adlı kişilerin mezarı vardır. Türbe içindeki kişinin, Timur’un Eğirdir’i zapt ettiğinde, adaya kaçan halkı öldürülmekten kurtardığı söylenir.
Söylentiye göre, Timur, Eğirdir’e gelip halka işkenceye başlayınca, bu kişi halka eziyet etmemesi için Timur’a ricada bulunur. Timur, bu ricayı kabul etmeyince “Senin gibi Emir’e zor” der. O da, öfkelenir, boynuna taş bağlayarak göle atlar, ancak göle batmaz, gölden çıkan şeyh, her rastladığı yerde Timur’a “Zorttt” demeye devam eder. Bu nedenle ismi “Zorti Baba” olarak kalır.
EĞİRDİR GÖLÜ
Isparta Eğirdir yöresi, turizm açısından çok önemlidir. Eğirdir yöresinin en önemli kaynak değeri ise Türkiye’nin 4’ncü büyük gölü olan Eğirdir gölüdür.
Göl: Sultan ve Karakuş dağları arasındadır. Ülkemizin ikinci büyük tatlı su gölü ve doğal içme suyu havzasıdır. Isparta ilinin içme suyu buradan karşılanır. Göl, yeraltı su kaynaklarıyla beslenir. Bu kaynak suları, gölün çeşitli yerlerinden çıkar. Kaynak sularından başka, civardaki pınarlardan da beslenir. Biyolojik çeşitlilik bakımından, uluslararası öneme sahiptir.
Gölün, kuzey-güney doğrultusunda uzunluğu 50 km. dir. Doğu-batı doğrultusunda genişliği ise 3 ile 15 km arasında değişir. Göl, deniz seviyesinden 916 metre yüksekliktedir. Ortalama derinlik 10-12 metredir. Maksimum derinlik, Eğirdir yakınlarında 16.5 metredir.
Gölün güneybatı sahillerinde, derin ve kuytu koylar vardır. Sarp kayalar ve yarlar, bu koylara çok güzel görünüm verir. Ancak her ne kadar gölün bazı kısımlarında göle girmek mümkün olsa da bazen Poyraz rüzgarı estiğinde gölde tehlikeli dalgalar oluşur. Gölün kenarları genellikle diktir. Bu dikliğin kaybolduğu Gelendost ve Hoyran yörelerinde, göl kıyısında bataklıklar vardır.
Göl 2 kısma ayrılır
Kuzeyde kalan ve daha küçük olan göl kısmına “Hoyran” gölü denir. Hoyran gölü, güneye göre daha sığdır. Güneyde kalan kısım ise “Eğirdir” gölüdür. Her iki göl kısmı, birbirine kuvvetli bir akıntı olan Hoyran boğazı ile bağlanır.
Balık
Gölde farklı türde balıklar vardır. En ünlüleri: çapak, siraz, çiçek, levrek ve sudak balığıdır.
Göl kıyısındaki plajlar
Bedre Plajı
Göl kıyısında kumlu bir plajda güneşlenmek için, Eğirdir’den Barla’ya giden yoldan, merkezden itibaren 11 km ilerleyin ve Bedre plajına varırsınız. 1550 metre uzunluğunda sahil şeridi olan plaj, kumlu bir plajdır ve yörenin en iyi plajıdır. Burada yürüyüş yapabilir veya bisiklete binebilirsiniz.
Sandy Belediye Plajı
Eğirdir-Isparta yolu üzerinde, ilçe merkezine 1 km den daha yakındır. Soyunma kabinleri ve restoranlar bulunuyor.
Altınkum Plajı
İlçe merkezinin 3.5 km kuzeybatısındadır. Tren istasyonunun altındadır. Bulunduğu yerin koy olması nedeniyle ince kumludur. En büyük özelliği, plajdan göle girip ne kadar (200 metre kadar) açılırsanız açılın, suyun boyunuzu geçmeyecek olmasıdır. Göl burada sakindir.
Sığ bir göl olduğu için, yüzmeye oldukça elverişlidir. Ancak yazın plaj aşırı kalabalık oluyor. 50 çadırlık kamping alanı vardır. Plaj alanı, alt yapı ve çevre düzenlemeleriyle “Mavi Bayrak” ile ödüllendirilmiştir. Çünkü düzenli olarak su analizleri yaptırılmaktadır. Burada kabinler ve şezlonglar bulunuyor.
Askeri Gazino ve Plaj
Göl kıyısında sadece askerler, aileleri ve yakınlarının faydalanabildiği askeri bir tesis bulunmakta, tesisin önünde göle girilebilmektedir.
ADALAR
Göl üzerinde iki ada vardır. Bunlar Can ada ve Yeşil adadır.
Can ada
Eğirdir ile Yeşil ada arasında kalır. Yapılaşmanın olmadığı Can ada, sadece piknik alanı olarak kullanılmaktadır. 7 dönümlük bir adadır. Atatürk Eğirdir’i ziyaret ettiğinde, Can ada, 1 Şubat 1933 tarihli Belediye Encümeni kararıyla Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e hediye edilmiştir. Daha sonra, Atatürk’ün mirasçılarına ve onlardan da Eğirdir Belediyesine geçmiştir. Can ada’da, çadır ve karavan turizmi yaygındır. Çevre halkı, buraya piknik yapmaya gelirler.
YEŞİL ADA:
Gölün ortasındadır. Nis adası olarak da tanınır. Eğirdir’in en güzel turizm bölgesidir. Eğirdir ilçe merkezine 1 km lik bir yolla bağlanmıştır.
Evet, biraz geçmişe gidelim.
Hıristiyanlık dininin yayılması için bölgeye gelen Hz. İsa’nın havarilerinden St Paul: Psidia bölgesinin başkenti “Antiokheia” ya gelir.
Burada: iki yıl, kıl çadır dokuyarak geçimini sağlar ve farklı dinlere inanan insanlara hitap ederek, onlara Hıristiyanlığı anlatır, vaazlar verir ve bu bölgenin Hıristiyanlığın beşiği olmasına sebep olur.
Daha sonra, kilise yapılması serbest bırakılınca, Antiokheia halkı, St Paul’un anısına, dünyanın ilk ve en büyük kilisesini, 325 yılında, Aziz’in ilk resmi vaazını verdiği, Sinagog üzerine yaparlar.
Dolayısıyla, Hıristiyanlığın bu kadar hızla yayıldığı bölgede, bu dini kabul eden rahibeler de, kendilerine mekan olarak fiziki konumu nedeniyle Eğirdir’in Nis Adasını seçerler. Nis adasının karşısındaki “Karabağlar” bölgesinin esas ismi “Karıbağları” dır.
Çünkü rahibelerin bu bölgede üzüm yetiştirip dünyanın en kaliteli şarabını ürettikleri bilinmektedir. Ayrıca: çok yakın tarihi kadar, gelenek olarak, Eğirdir’de 6 yaşından büyük erkek çocuklarının alınmadığı, sadece kadınların gittiği mesire yerlerinin bulunması, dünyanın ilk rahibelerinin Nis Adasında yaşadığını gösterir.
1402 yılında Timur’un saldırısına kadar,
Nis Adasında sadece kadınlara mahsus 18 manastır ve kilise vardı. Timur’un saldırısından çekinen Eğirdir halkı, Nis Adasına sığınır. Bunu fark eden Timur, sallar yaptırır, Nis Adasına saldırır ve adadaki manastırları yıktırır. Bu tarihten sonra adadaki Hıristiyan rahibelerin bir kısmı başka yerlere gider, bir kısmı ise Müslüman halkla birlikte uyum içinde yaşarlar.
Hatta: fırtınalı havalarda, Nis Adasında yaşayan Müslümanlar Eğirdir’e gitmelerinin zor olduğunu beyan ederler bunun üzerine adadaki kız kiliselerinden birinin Müslümanlara tahsisi için Sultan II. Osman’dan istekte bulunulur. Bunun üzerine, Padişah, harap durumdaki kız kilisesinin Müslümanlar tarafından tamir edilerek ve sadece Cuma ve iki bayram namazında kullanılmak üzere camiye dönüştürülmesine karar vermiştir. 1618 tarihli bu fermanın aslı, Nis adasındaki caminin duvarına asılıdır.
Cumhuriyet sonrasında, mübadeleye kadar, Türkler ve Rumlar burada bir arada yaşıyorlardı. Mübadele sonrasında Rumlar buradan ayrılınca, geride kiliseleri ve ahşap evleri kaldı. Önceleri koruma altına alınan ahşap evler, yerlerini yeni yapılara bıraktılar.
Yeşil adada; ev pansiyonları ve otellerle birlikte, birçok meyve ağaçları, balık lokantaları ve hediyelik eşya dükkanları bulunmaktadır. Son yıllarda göl sularının azalmasıyla birlikte, bu adalar birbirine ve Eğirdir’e bağlanmıştır.
Nis adasındaki yapılar
Ada Camii
Adada bulunan cami, kiliseden camiye çevrilmiştir. Kilisenin ilk adı “Kız kilisesi” dir. 1618 yılında Sultan II. Osman’ın fermanı ile ibadete açılmıştır. Daha önceki dönemde toprak damlı iken, günümüzde kırma çatılı ve üzeri kiremitle örtülüdür. Kare planlı cami, tek minarelidir.
Aya Stephanos Kilisesi
1850’li yıllarda yapılmış bir Ortodoks kilisesidir. İskele park yakınlarındadır. Kilise, dikdörtgen planlı, üç nefli ve apsislidir. Yan duvarlar moloz taşla örülmüştür. Gemi tipi çatı beşik çatıdır, iç yüzü harç sıvalıdır, alaturka kiremitle kaplıdır.
Yapının içindeki alçı süslemeler dökülmüştür. Söylentiler göre, Kudüs’e giden Hıristiyan hacı adayları buraya uğruyorlarmış ve ayin yapıyorlarmış. Adada bulunan Rumlar, 1923 yılındaki nüfus mübadelesi nedeniyle adadan ayrılınca, adada bulunan diğer kiliseler yıkılmıştır. Kilise restore edilerek ziyarete açılmıştır demek istiyorum ama genellikle kapalı bulunuyor.
Şeyh Muslihiddin Türbesi
Ada içindeki bu türbe, ahşap bir mezar ve mescitten oluşur. Mescid kısmına, ahşap bir merdivenle çıkılır. Şeyh Muslihiddin’in 9 veya 10’ncu yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Türbesinde bulunan dikişsiz bir gömlek, Konya Müzesine gönderilmiştir.
Sonuç
Eğirdir gölü: yüzme, yelken, sörf gibi sportif turizm etkinlikleri açısından olduğu kadar içme suyu, balık üretimi, sulama suyu, rekreasyon ve peyzaj gibi çok çeşitli işlevlere sahiptir.
Ancak, gölde günümüzde çeşitli tehditler söz konusudur. Bu tehditlerin başında, kontrolsüz sulama suyu alımı ve DSİ’nin çok sayıda sulama projesi sebebiyle gölün su rejiminde yaptığı müdahalelerdir. Gölün su seviyesi son 25 yıl içinde 2.5 metre kadar azalmıştır.
Gölde sudak balığı aşılandıktan sonra, endemik balık türleri çok azalmış veya tümüyle yok olmuştur. Yasa dışı ve aşırı avcılık yapılan alanı, kentsel, tarımsal ve endüstri atıklarının meydana getirdiği kirlilik te tehdit etmektedir. Umarım en kısa zamanda önlemler alınır, çünkü gittiğinizde göreceksiniz, Eğirdir gölü gerek göl ve gerekse çevresiyle gerçekten muhteşem güzelliktedir.
ASKERİ TESİS
Eğirdir ilçesine Isparta yönünden girerken, hemen sağ yanda, büyük bir askeri bölge göreceksiniz, burası “Dağ ve Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı” dır. Bu yüzden, Eğirdir içinde bazı yerlerde askeri sosyal tesisler vardır.
Bunlar: askeri lojmanlar ve hemen göl kıyısında bir sosyal tesistir ve bu sosyal tesisin önündeki plajdan göle girilebilmektedir. Ancak, burada dikkat çeken bir yer daha var, hemen kıyıdan gölün üstüne doğru uzanan ve büyük bir kaya blok kütlesinin üzerinde bir bina göreceksiniz, burası bir anlamda kartal yuvası gibi olan tesiste askeri bir tesistir.
KOVADA GÖLÜ
Bu gölün çevresi, zengin bitki örtüsüne sahiptir. Yüzlerce çeşit havyan barındırır.
Bu özelliklerinden dolayı 1970 yılında “Milli Park” ve 1992 yılında 1’nci derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. Eğirdir gölünde bulunan fazla sular, bir kanalla, Kovada gölüne akar. Eğirdir ve Kovada göllerini birbirine bağlayan yapay “Kovada Kanalı” ile bölgenin tarımsal sulaması yapılmaktadır. Gölün uzunluğu: 9 km. genişliği ise 2-3 km. kadardır. Gölün çevresi 20.6 km dir. Derinlik 6-7 metre arasında değişir.
Gölün rakımı 900 metredir. Suda bulunan ve göle yeşil renk veren tortular, 1.5 metre derinlikten sonra gölün dibinin görünmesini engeller. Burada: kampçılık, yürüyüş, manzara seyretme ve tırmanma yapılabilir. Park alanı içinde yürüyüş yolları ve fotoğraf çekimi için gözetleme kuleleri vardır. Park alanındaki bitki örtüsünde: kızılçam, karaçam, meşeler, ardıç gibi ağaç türleri bulunur. Ayrıca: böğürtlen, muşmula, alıç, dağ muşmulası, yabani gül, defne, karaçalı gibi bitkiler de vardır.
Kovada gölünde bulunan balıklar
Kadife ve tatlı su levreği ile tatlı su ıstakozudur. Göl çevresinde, yaban hayvanları da bulunur. Bunlar: yaban domuzu, sansar, porsuk, tilki, tavşan ve ağaç sincabıdır. Göl havzasında, 153 tür su kuşu tespit edilmiştir. Bunlar arasında öne çıkanlar: yaban ördeği, kaz, angut, keklik ve çulluktur. Göl, açık alan sporları için önemli potansiyele sahiptir. Sonuç olarak gölün manzarası çok güzeldir, buralara yolunuz düşerse mutlaka zaman ayırıp Kovada gölünü geziniz.
AKPINAR KÖYÜ SEYİR TERASI
Eğirdir’e gidip te buraya çıkmamak olmaz, kesinlikle çıkın, burayı görmeden Eğirdir’den ayrılmayın. Zaten turla giderseniz, turlar burada sabah serpme kahvaltılı program yaparlar.
İlçe merkezine 7 km uzaklıktadır. İlçe merkezinden buraya çıkan yol, asfalt olmasına rağmen biraz dar ve tehlikeli, dikkatli olmakta yarar var. Ama mutlaka çıkın. Çünkü buradan kuş bakışı Eğirdir gölü ve geniş çevresini göreceksiniz, muhteşem bir manzara var.
Akpınar köyünde: yeşilin ve mavinin her tonu, Yeşil ve Can ada, Barla dağı, Anamaz dağları, Boğaz Ova görülebilir. Ayrıca, burada gözleme ve ayran tatmalısınız veya serpme köy kahvaltısı da olabilir. Herhangi bir şeyler yiyip içmeseniz de, mutlaka çıkın çevrenin manzarasını görün.
PROSTANNA ANTİK KENTİ
Eğirdir sivrisinin güneyinde, Akpınar köyünün yaklaşık 1.5 km kuzeybatısında, Camiliyayla’da bulunan askeri alanın doğusundadır.
Buraya askeri alan içinden ulaşan yol asfalttır. Öte yandan, Akpınar köyü içinden geçerek giden yol içi çok kötü ve taşlıktır. Buradaki antik şehir, Roma döneminden sonra terk edilmiştir. Şehirle ilgili en eski belge: Asia Eyaletinden bir görevli şerefine dikilen MÖ 113 yılına tarihlenen bir yazıttır. Bu yazıtta “Pisidia’daki Prostanna Halkı” yazılıdır.
Şehrin akropolisi Eğirdir Sivrisinin güneyindeki alçak bir tepe üstündedir. Hem bu tepe ve hem de Sivri üzerinde sur vardır. Sur üzerindeki kuleler, yer yer tespit edilebilmektedir. Küçük tepedeki sur içinde kare planlı, yapı temelleri vardır. Kentteki asıl büyük yapılar, her iki tepenin arasındaki boyundadır. Burada güzel işçiliğe sahip olan podiumlu alan üzerinde muhtemelen bir tapınağa ait temeller vardır.
Yapının üst kısmı, tamamen tahrip olmuştur. Bu yapıya ait olabilecek alınlık kısmının sağ köşesi ve friz parçası, biraz aşağıdadır. Bu yapının hemen kuzeyinde, ikinci bir yapıya ait temel kalıntısı vardır. Bu yapıların bulunduğu kısım surla kaplı değildir. Bu yapıların güneyinde akropolisin doğusunda hamam olarak adlandırılan büyük bir yapı vardır. Kent sikkeleri MÖ 1’nci yüzyıldan itibaren görülür. İmparatorluk döneminde de imparator Antoninus Pius’dan (138-161) Claudius II’ye kadar sikke bastırılmıştır.
BARLA KASABASI
İlçe merkezine bağlı bu kasaba, ilçe merkezine 25 km uzaklıktadır. Eğirdir gölüne, 18 km kıyı şeridi vardır. Barla’nın antik dönemden kalma, bilinen en eski ismi “Parlais” dir. Kasaba: 1376 yılında Osmanlı yönetimine geçmiştir. Kurtuluş savaşı sonuna kadar Türkler ve Rumlar iç içe yaşamışlardır.
Gelincik Dağı Tabiat Parkı
Eğirdir-Barla yolu üzerinde, Isparta şehir merkezine 70 km uzaklıktadır. Gelincik dağındaki ormanlık alanlarda, zengin bir yaban hayatı vardır. Ayrıca, bu alanlarda doğal ortamda kırmızı orman karıncası bulunur ki, kuzey yarım küredeki yayılış alanının en güney sınırını teşkil eder. Dağın 1100-2900 metre rakım arasındaki sahalarda: sedir, karaçam ormanları ve ardıç ağaçları görülür. Burası günübirlik kullanım alanları, doğa yürüyüşü, yamaç paraşütü ve dağcılık için oldukça zengin imkanlara sahiptir.
Parlais Antik Kenti
Şehrin yeri hakkında, kesin bilgi yoktur. Araştırmacı: L. Robert, Bedre köyü yakınlarında bulduğu sınır yazıtı ile, şehrin yerinin Prostanne (Eğirdir) ve Parlais (Barla) arasında olduğunu tespit etmiştir. MÖ 25 yılında, Roma imparatoru Augustus tarafından, Galatia Eyaletine dahil edilen şehrin ismi “Colonia Julia Augusta Parlais” olarak değiştirilmiştir ve böylece şehir bir Roma kolonisine dönüştürülmüştür.
Şehir, ordu üssü olarak kullanılmış, Pisidia ve komşu İsauria (Konya-Bozkır) halklarını denetim altına almıştır. Şehir, Roma imparatorluğu döneminde, İmparator Marcus Aurelius’dan (161-180) İmparator Caracalla (198-217) dönemine kadar sikke basmıştır. Günümüzde, şehrin bulunduğu tahmin edilen yerde fazla bir kalıntı yoktur, yani ziyaret etmeye gerek yoktur.
Çeşnigir Paşa Camii
Kasabada, Orta Mahallededir. Caminin kapısı üstündeki kitabede, 1376 yılında Çeşnigir Sinan Paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Buna göre caminin Isparta ve civarının, Osmanlı idaresine geçmesinden 6 yıl önce yapıldığı anlaşılır. Caminin yan duvarları kagir, üzeri ahşap ve toprak damlı, minaresi sovan biçimli ve renkli tuğlalardan yapılmıştır.
Kapının içerisinde, sol tarafta gömülü bulunan bir kişinin mezar taşında Hafız Tuti’i Karamani ibaresi ve 1392 tarihi yazılıdır. Cami, 1878 yılında onarılmış, damı kiremitli hale getirilmiştir. Cumhuriyet döneminde de onarılarak günümüzdeki şeklini almıştır.
Aya Georgios Kilisesi
Barla kasabasında, Rum mahallesindedir. Kilise dikdörtgen planlıdır. Dış duvarları, narteks kısmı ve orta mekanı moloz taştan yapılmıştır. Narteks binanın güneyindedir. Doğusunda üstte yuvarlak kemerli bir pencere, altında niş bulunur. Orta mekan 3 neflidir. Doğuda apsis, yanlarda birer niş vardır. Yapı günümüzde oldukça tahrip olmuş durumdadır.
Barla Hamamı
Kasabanın güney yamacındadır. Giriş kısmında kövke planlı giyinme, soyunma odaları bulunur. Ortada bir taş fıskiye vardır. Sıcaklık kısmında kubbeli iki mekan ve odalar bulunur.
SARIİDRİS KASABASI
Malos Antik Kenti
Kasabanın Göynücek gediği mevkiinde, bir tepe üzerindedir. Kent akropolü, Helenistik ve Roma döneminde surlarla çevrilidir. Tepenin doğu yamacında, kayaya oyulmuş basamaklı bir toplantı alanı vardır. Küçük bir dağ kenti olan yerde, şehrin resmi yapıları tespit edilememiştir. Sur kulelerinden bir tanesi, hala sağlam ve ayaktadır. Şehirdeki tapınaklardan birisi, kentin 1 km kuzeybatısında, Kaşerenler Tepesi yakınındadır.
Tapınağın doğu duvarı ve kapısı, halen ayaktadır. Tapınağın arkasında bir mağara bulunur. Kareye yakın planlı tapınağın yan duvarlarının bir kısım ayaktadır. Bu tapınakta da; aynı bölgede Aksu Zindan Mağarası önündeki Eurymedon Kutsal Alanı gibi mağara önüne yapılmıştır.
sütçüer çok beyendimmmmm
almanyadan selamlar.babam egirdirlidir kücük yasta nazilli basma fabrikasında calısmak icin göc etmisler nazilliye dedem mehmet demetgüldür. halen akrabalarımız egirdirde yasıyorlar ve ben okul tatillerimi hep dedmlerle birlikte egirdirde gecirirdim.egirdir benim icin cook ama cook begendigim baba memleketimdir.egirdire tanıtan yazınızı okudum yalnız baglar bölgesindeki pınardan hic bahsetmemissiniz . oysa o dagdan gelen buz gibi suyu pınar pazarı kurulurdu simdi hala oluyormu bilmiyorum. cün ki benim bu söyledigim hemen hemen 40 sene önceleriydi günümüzde hala pınar pazarı oluyormu?cok önceden egirdirden yesil adaya sadece sandallarla giderdik simdiki gibi kara yolu yoktu mesela bunlardaan da bahsedilebilinir.ama ben egirdirin hayranıyım coook seviyorum. calısmalarınızda basarılar dilerim.simdiden ramazan bayramınız kutlu olsun.
evet hala pınar pazarı var o su hala da çok soğuk rabbbım bizi doğol güzelliklerimizden mahrum etmesin. eğirdir e herzamn beklariz..
PINARPAZARI VAR DA MAALESEF ESKİSİ GİBİ DEĞİL. ESKİDEN (1960.LI YILLARDA) PINARPAZARINA YUVARLAK BÜYÜK BİR KULE KURULURDU. BU KULENİN ÇEVRESİNE MERDİVENLERDEN ÇIKAR, KULENİN İÇİNİ SEYREDERDİK. KULENİN İÇİNDE BİR MOTOSİKLETLİ KULENİN ÜSTÜNE KADAR ÇIKAR VE AŞAĞI İNERDİ. KULENİN MOTOSİKLET DOLAYISIYLA SALLANDIĞINI HATIRLIYORUM. YILLARDIR BÖYLE BİR ŞEY YOK. BU ETKİNLİKLER ARTIK YOK. AYRICA ESKİDEN BÜYÜKBAŞ OLSUN, KÜÇÜKBAŞ OLSUN HER TÜRLÜ HAYVAN GELİRDİ. KEÇİ SÜRÜLERİNDEN GEÇİLMEZDİ. HER TARAF SİMSİYAH KEÇİ SÜRÜSÜYDÜ, UCUZDU DA. HERKESİN ALMASI MÜMKÜNDÜ. YANİ TAM BİR PANAYIRDI. BİR İHTİYAH OLDUĞUNDA PINAR PAZARINDAN ALALIM DENİRDİ. ŞİMDİ O KEÇİ SÜRÜLERİNİ KOYDUKLARI YERLER ELMA BAHÇESİ OLMUŞ, ESKİSİ GİBİ KEÇİ SÜRÜLERİ FALAN YOK. AMA PINARPAZARINDA GENE KEÇİ ETİNDEN KEBAP (ISPARTA KEBABI) YAPIYORLAR. TADI ENFES. ABARTMIYORUM, YEMEK İÇİN HUSUSİ GİDİLİR. ÜSTÜNE DE PINARIN SUYUNUN GELİR YERİNDEN BARDAĞI DOLDURUP İÇİNCE “EH, İŞTE BU HERŞEYE DEĞER” DENİR.
Mükemmel yorum için teşekkürler,