Ağrı denilince, burayı bilen-bilmeyen herkesin aklına: kar, kış ve ağrı dağı geliyor. Birçok kez gittiğim ve bulunduğum bu şehirde: yazıma başlamadan önce, meşhur olan üç nesneden söz etmek istiyorum.
Bunlar: kar, karga, kavak. Kavak: bol miktarda kavak ağacı var ve özellikle, bunlar yılın belli dönemlerinde havaya saldıkları pamuklar ile, şehri tamamen etkiliyorlar.
Karga: evet, şehirde karga da çok bol. Özellikle: bu kargalar, yaya kaldırımlarındaki ağaçların üzerlerine tünüyorlar ve yaya kaldırımlarından geçen halkın üzerini pisletiyorlar.
Bu yüzden, Ağrı’ya gelen yabancılar hemen anlaşılır. Çünkü: yabancılar yaya kaldırımından gider ki, bir karga üstlerine edene kadar.
Ağrının yerlisi ise, bu durumu bildiği için, yaya kaldırımından değil, caddeden-sokaktan yürür. Son özellik: kar demiştim. Malum, bunu anlatmaya gerek var mı, soğuk, kar ve kış, bu güzel ilimize, yılın en az yarısında, yani altı ay egemen oluyor ve tüm yaşamı etkiliyor .
ULAŞIM
Ağrı; E-80 karayolu ile, doğrudan Erzurum ve İran’a bağlanır. Belli başlı merkezlere ve komşu illere olan uzaklıklar şöyledir. Ağrı-Ardahan arası uzaklık: 310 km. Ağrı-Iğdır arası uzaklık: 142 km. Ağrı-Erzurum arası uzaklık: 180 km. Ağrı-Kars arası uzaklık: 221 km. Ağrı-Van arası uzaklık; 230 km. Ağrı-Ankara arası uzaklık: 1065 km. Ağrı-İstanbul arası uzaklık: 1414 km. Ağrı-İzmir arası uzaklık: 1647 km. Ağrı-Trabzon arası uzaklık: 485 km. dir.
AĞRI HAVAALANI
Havaalanı, 1997 yılında hizmete açılmıştır. Ankara-İstanbul bağlantılı havayolu seferleri yapılmaktadır. Havaalanının kent merkezine uzaklığı: 7 km. dir.
AĞRI TARİHİ
Bölgede, tarihi süreç içinde, en köklü uygarlığı: Urartular kurmuşlardır. Ağrı dağının yamaçlarında: Karakoyunlu ve Taşburun köyleri arasında bulunan bir yazıtta: Urartuların, Kral Menua döneminde, bölgede egemenlik kurdukları görülmektedir.
Persler; Büyük İskender tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar, yaklaşık 200 yıl kadar bölgede yaşamışlardır. Büyük İskender’in ölümü üzerine, boşluktan yararlanan Ermeniler, bölgeyi ele geçirirler.
1071 Malazgirt Savaşı sonrasında: bölgeye Türk boyları gelmeye başlarlar. 1027-1225 yılları arasında: Ani Atabeylikleri, 1256-1358 yılları arasında: İlhanlılar; bölgeye egemen olurlar. 1393 yılında, Moğol hükümdarı, Timur, bölgeyi ele geçirir.
1405-1468 yılları arasında: Karakoyunlular, görülür. Daha sonra ise, Akkoyunlular ve takip eden dönemde, Çaldıran Savaşı ardından, Yavuz Sultan Selim tarafından, bölge, Osmanlı topraklarına katılır.
Osmanlılar döneminde: Şorbulak olarak bilinen şehir, Ermeniler zamanında “Karakilise” olarak isimlendirilir. Kazım Karabekir Paşa zamanında: şehir ele geçirilince, ismi “Karaköse” olarak yeniden değiştirilir.
Nuh Tufanı ile ilgisinden dolayı: Tevrat’ta adı geçen “Ararat” dağı ve ülkesinin, Ağrı ve çevresinin olduğu sanılmaktadır. Bu nedenle: şehre, batılılar tarafından “Ararat” denilir.
29 Temmuz 1854 tarihinde, Ruslar Ağrıyı işgal ederler. Ancak: 30 Mart 1856 yılında, Batılı devletlerin baskısı üzerine, Paris antlaşması sonucu, Ağrı’dan geri çekilirler. Ancak: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında, Ağrı, yeniden Ruslar tarafından işgal edilir ve şehirde büyük tahribat yapılır.
Yine: batılı devletlerin zorlaması sonucu, Berlin antlaşması ile, geri çekilirler ve Ağrı yeniden Osmanlı topraklarına katılır.
GENEL
Ağrı’nın deniz seviyesinden yüksekliği: 1640 metredir. Deniz seviyesinden çok yüksekte olması nedeniyle, şiddetli bir kara iklimi hüküm sürer.
Yazlar: sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yazın ve kışın, gece-gündüz sıcaklık farkı fazladır. İlkbahar ve sonbahar mevsimleri, ılık ve yağışlı geçer.
Merkez ilçenin eski adı: Karaköse’dir.
Anadolu’nun İran bağlantısını sağlayan yol üzerinde bulunması nedeniyle: öne çıkar. Bu nedenle: il genelinde, transit taşımacılık ve nakliyecilik gelişmiştir.
İlde: orman, yok denecek kadar azdır.
Ağrı; bir sınır ili olması nedeniyle, tarih boyunca değişik toplumların yönetiminde kalmıştır. İlde: Türkçenin yanı sıra: Ermenice, Azerice ve Farsça da kullanılmıştır. Dolayısı ile; bu dillerden birçok kelime, günlük kullanılan dile yerleşmiştir. İslam dininin etkisiyle, Arapça kelimeler de yaygınlaşmıştır.
Birkaç örnek vermek gerekirse: Ağrı yöresinde kullanılan, fakat Türkçe sözlükte bulunmayan kelime ve terimlerden bazıları şöyledir: Aynoyun (eşya, öteberi), Cığız (oyun bozan), Dayaz (derin olmayan), Direj (uzun, uzun boylu), Endirme (merdiven), Eze (teyze), Gödek (kısa, uzun olmayan), Gürgüre (şelale), Payız (sonbahar), Sako (kalın palto), Ulam( başkasına bedava iş yapma).
AĞRI DAĞI EFSANESİ
Nuh Peygamber: suların bütün dünyayı kapladığı sırada, suda yaşayanlardan başka her türlü hayvandan erkekli-dişili birer çift alıp, üç oğlu ve üç gelini ile gemiye kapanıp, canlarını kurtarırlar.
Bir gün, geminin demiri bir dağın tepesine ilişip, içindekileri yer oynamasından korkuya düşürürken; Nuh Peygamber, hayretle “Allahuekber” der ve bu yerin adını beller.
Aradan günler geçtikten sonra, yine bir sarsıntı olur. Peygamber yine şaşırarak “Suphanallah” der ve burayı da beller. Sonunda: sular çekilip azalınca, gemi bir dağın tepesine oturur kalır.
Nuh Peygamber ve oğulları; gemiyi buradan yürütemezler. Bu arada: Nuh Peygamber: “Ne ağır dağ” der. Sonradan: bütün sular çekilince, gemiden inerler.
Gemideki son erzak kırıntıları ve kalıntıları olan: buğday, arpa, pirinç, nohut, mercimek, üzüm, ceviz, fındık, incir, dut kurusu, pekmez ve balı; Sürmeli Çukurunda karıştırırlar ve son yemek (aşure aşı) hep birlikte yenir.
Nuh Peygamber: sofrasını silkeleyip, Sürmeli Çukuruna döktüğünde, bu Iğdır Ovası, çok bereketli hale gelir. Dağın adı da: geçen zaman içinde “Ağrı” ya dönüşür.
BÜYÜK VE KÜÇÜK BACI EFSANESİ
Çok eski zamanlarda: Sürmeli Çukuru; uçsuz-bucaksız, düzlükler halindedir. Ağrı Dağının birçok yerinde ise, büyük ormanlar vardı. Günlerden bir gün: iki bacı, evlerine odun getirmek üzere, ormana giderler.
Ormandan topladıkları, odunları, birer birer sırtlarına almaları zamanı gelince: Büyük bacı, küçük kardeşine: “Bacı bacı kurbanın olayım, ne olur, gel sırtıma bu yükü kaldırıver” der. Küçük bacı: “hayır” der, yükü kaldırmaz ve üstelik te: “canın çıksın, kendin kaldır” der.
Büyük bacı: yalvarır-yakarır olmaz. Aralarında kavga başlar. İkisi de kan-ter içinde kalırlar. Hareket edemezler ve başlarlar, birbirlerine beddua etmeye.
Küçük bacı: “Allah seni öyle bir dağ etsin ki, yaz-kış başından kar eksik olmasın” der.
Büyük bacı da: “ Sen de öyle bir dağ olasın ki, başından: yılan-çıyan eksik olmasın” der.
Tanrı: her ikisinin de beddualarını kabul eder. Büyük bacı: Büyük Ağrı dağı olur. Başından: yaz-kış kar eksik olmaz. Küçük bacıda: Küçük Ağrı dağı olur ve tepesinde: yılan-çıyan eksik olmaz.
İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ
İbrahim Çeçen: Ağrılı bir iş adamıdır. 1941 yılında Ağrı’da doğmuştur. Halen: 30 dan fazla şirketin bağlı bulunduğu IC Holding Yönetim Kurulu Başkanıdır. Aynı zamanda: IC Vakfı kurucusudur.
2004 yılında: IC İbrahim Çeçen Vakfını kurmuştur. Eğitim, sağlık, spor ve sanat alanlarında yaptığı hizmetler, ülkesi için gayretli çalışmaları, katkıları ve üstün başarılarından dolayı, 2007 yılında, TBMM tarafından “Devlet Üstün Hizmet Madalyası “ ile ödüllendirilmiştir.
Üniversite bünyesinde: 3 fakülte, 1 yüksek okul, 2 enstitü, 2 meslek yüksek okulu bulunmaktadır. Üniversite: süratle yerleşimlerini sürdürmektedir.
YEME-İÇME
Ağrı toprağı ve iklimi: sebze tarımına elverişli olmadığı için: Ağrı mutfağında, tahıl önemli yer tutar. Kış mevsiminin uzun sürmesi: un ve una dayalı yemek çeşitlerini çoğaltmıştır.
Yörenin en tanınmış yemeği: saç kavurmadır. Saç kavurması: etin saç üzerinde pişirilmesiyle yapılır. Diğer ismi: Selekelidir. Taze oğlak veya kuzu etinden yapılır. Üzerine: tereyağında eritilmiş, salça konur. Üzerine: sarımsaklı yoğurt dökülerek servis edilir.
Ağrının kendine özgü başka bir yemeği de: Abdigor köftesidir. İçli köfteye benzer. İlin en tanınmış yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır.
Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra, bir saat dinlendirilen köfteler, pilav üzerine konularak servis yapılır.
Diğer öne çıkan yemek: sahan kebabı. Sahanda, iki lavaş arasına, kuşbaşı et konularak pişirilir.
Bu arada: Ağrı ilinde, mutlaka gözünüze çarpacaktır, çok miktarda: gayet küçük mekanlardan oluşan, çorbacılar var. Her sabah: İlin yerlileri, erken saatlerde açılan bu çorbacılarda, kahvaltı yaparlar.
Siz de deneyebilirsiniz, gerçekten lezzetli çorbalar var, özellikle: paça-işkembe çorbası. Özellikle: soğuk kış günlerinde muhteşem güzel.
Son olarak: gerek tatmak ve gerekse satın almak suretiyle, mutlaka denemenizi önereceğim: beyaz bal var. Türkiye’nin en güzel çiçek balı, burada elde ediliyor.
Bin bir renk ve çeşit kokulardaki yayla çiçeğinden elde edilen bembeyaz balın tadına doymak mümkün değil.
Özellikle: Aladağ ve Sinek yaylalarının balı meşhurdur ve şifalı olduğuna inanılır. Bu bal: mideye kuvvet verir, midedeki fazlalıkları dışarı atar. Sindirimi kolaylaştırır, sindirim organlarının düzenli çalışmasını sağlar.
Hazmı gerektirmediği için, kolayca kana karışır. Ayrıca: kansızlığı ve zaafı giderir. Hastalıklardan yeni kalkmışlara, kuvvet verir.
HEDİYELİK-ALIŞVERİŞ
TİFTİK ÇORABI
Koyun ve keçilerden elde edilen yün ve tiftik: yöresel işleyiş biçimiyle, giyim eşyası olarak değerlendirilir. Bunların en önemlilerinden birisi: tiftik çoraplarıdır. Tiftik, kış başlarında; keçilerin, özel taraklarla taranması şeklinde elde edilir.
Elde edilen tiftik: yıkanıp temizlendikten sonra iplik haline getirilir. Bundan: renkli ipliklerle, çoraplara desenler verilir. Evet, yöreye gittiğinizde, bu tiftik çoraplarından alabilirsiniz.
NAZARLIK VE ÜZERLİK
Bunlar: mısır, arpa taneleri ve üzerlik otunun dizilmesiyle elde edilen, duvar süslemeleridir. Gerek inanç bakımından ve gerekse süsleme tekniği ve anlayışı olarak, bölgenin kültürel özelliklerini yansıtır.
Ayrıca: turistik değer taşır. Üzerlikler: genellikle köylerde, evlerin duvarlarını süsleyen ve ayrıca nazardan koruduğuna inanılan eşyalardır.
Sizde; özellikle nazardan korunması özelliğini dikkate alarak, yöreden üzerlik alabilir ve evinizin güzel bir köşesine asabilirsiniz.
AĞRI GEZİLECEK YERLER
BALIK GÖLÜ
Ağrının kuzeyinde, Kars sınırındaki, Sinek yaylasında, bir lav seti gölüdür. Gölün suyu tatlı ve temizdir. Sazan balığı ve ünlü kırmızı pullu (kızıl alabalık) alabalığı vardır.
Bu alabalık: elbette aklınıza ilk gelen olduğu üzere: gayet güzel tadı nedeniyle yeniliyor.
Ama: büyük olasılıkla, genel olarak bilinmeyen bir uygulama daha var. Bu alabalık: kırık-çıkık tedavisinde: ilaç olarak kullanılıyor.
Öyle ki, söylenenlere göre: bu alabalık, yapıştırıldığı yerde bulunan kemikler üzerinde, muhteşem bir yumuşatıcı etki yaratıyormuş ve böylece: kırık-çıkık olaylarında, tedavi edici bir ilaç olarak kullanılıyormuş.
Yozgat çevresinde de, alabalık ile, bu tür tedaviyi duymuştum. Zaten: balık gölünde araştırma yapan Avusturyalılar: göldeki alabalığı gördüklerinde, “bu endemik bir alabalık alt türü” sonucuna varmışlar.
Aslında: bu göldeki alabalık, Abant alabalığı ile aynı türden. Diagnostik (pul sayıları, solungaç dikenleri, omur sayıları) ve morfolojik yapıları: Abant alabalığı ile, neredeyse aynı ve onun gibi siyah benekli ve aynı desenli.
Gölün çevresindeki buz gibi kaynaklar: Anadolu’nun en güzel sularıdır. Doğu Anadolu’nun Abant’ı sayılır.
Göl: doğal bir güzelliğe ve sade bir manzaraya sahiptir.
Deniz seviyesinden: 2241 metre yüksekliktedir. Yurdumuzun, en yüksekte oluşmuş gölüdür. Alanı: 34 km. karedir. Derinliği: 100 metreyi aşar. Gölün güney kıyısında: plaj tesisleri ve turistik tesisler var.
Balık gölüne en kısa yol: Taşlıçay üzerinden çıkan 26 km. lik yoldur.
Gölün kuzey tarafında: üzerinde tarihi kalıntılar bulunan, 4 dekar genişliğinde bir ada var. Adaya: motorlu ve kürekli kayıtlarla gitmek mümkün.
DAMBAT ÇERMEĞİ VE MADEN SUYU
Ağrı’ya 5 km. uzaklıkta, Dambat köyündedir. Murat nehri kıyısındadır. Yerden fışkıran su: kükürtlüdür ve her yıl yer değiştirmektedir.
Ayrıca: kapaklı bir yerde kalınca, zehirlenme yaptığından, sabit bir havuz içine alınmamıştır.
Yara, çıban, sivilce gibi deri hastalıkları ve romatizma için şifalıdır.
Ayrıca: maden suyu kıvamındaki kaynak suyu: böbrek, bağırsak ve mide hastalıklarına iyi gelmektedir.
KIRIK KÖPRÜ
Kırık köprü ve civarındaki: Körçay; yerli halk tarafından, piknik ve dinlenme yeri olarak kullanılıyor. Çocuklar: ayrıca, çaya girip yüzüyorlar. Özellikle: karayolu ile seyahat edenler: Ağrı Havaalanının, hemen yakınında bulunan bu çeşmeden su içmeden, geçmezler.
AŞAĞI KÜPKIRAN
Burada: kayak tesisleri var. Küpkıran köyü arazisinde: beybi lift kayak tesislerinin kurulmuş. Burada: Türkiye Kayak Federasyonunun faaliyet programında yer alan: Kayaklı koşu yarışmaları yapılıyor.
KÜPKIRAN-HARABEGÖL KALESİ
Merkez ilçeye, 20 km. uzaklıktadır. Yukarı Küpkıran ve Güneysu köyleri arasındadır. Kale: büyük blok taşlardan yapılmıştır. Mazgalları var. Ancak: kalenin, bir deprem sonucu battığı ve oluşan çukura, su dolduğu için, bu adın verildiği sanılmaktadır.
Karakoyunlular zamanında, 250 haneli bir yerleşim yeri olan buranın; Yezidi ve Ermeniler tarafından işgal edildiği ve bunun üzerine, Türkler tarafından, savunma amaçlı olarak bu kalenin yapıldığı sanılmaktadır.
Ancak: kaleyi kimim ve hangi tarihte yaptırdığı bilinmiyor. Günümüzde ise: yıkık durumdadır.
Doğubayazıt tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.
çok fazla yazınız var