Bulgaristan Stara Zagora; Şehrin orijinal ismi “Beroe” Romalılar tarafından “Ulpia Augusta” olarak değiştirilmiştir.
Ortaçağ döneminde, Bulgarlar tarafından “Boruj” ve daha sonra “Zeleznik” olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı döneminde ise şehrin ismi “Eski Zagra” (Eski Hisar) olmuştur.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından şehirde çıkan yangınlar ve yıkımlardan sonra kalan kalıntıları restore etmek için, yeniden inşaat çalışmaları başlamıştır.
Bulgarlar bu şehirde kendi anlattıkları ve inandıkları tarihe göre, 1978 yılında Osmanlı-Rus savaşı sırasında, Osmanlı askerleri; şehri savunan az sayıda Rus askeri ve Bulgar gönüllüsünü esir alarak şehri ele geçirirler, sonra bütün şehri yakıp yıkarlar, 14 bin civarında sivil halkı katlederler.
Tabii bu sav, Bulgarlar tarafından ileri sürülmektedir.
Bir de Türkler tarafından ileri sürülen sav vardır. Buna göre: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında, şehirdeki Müslüman halk katliama uğramış, birçok Türk eseri tahrip edilmiş ve Müslüman halktan sağ kalanlar, şehir dışına göçe zorlanmıştır.
Yine bu dönemde, aşağıda tanıtmaya çalışacağım Hamza Bey camisi tahrip edilmiş ve minaresi yıkılmıştır.
Evet, günümüzde şehir dik açılı uzun ve düz sokaklarıyla tanınır. Çünkü yukarıda söz ettiğim durumdan sonra, şehir neredeyse tamamen yeniden inşa edilmiş ve çağdaş ızgara planı uygulanmıştır.
Şehirde nemli subtropikal Akdeniz iklimi hakimdir. Şehirde çok sayıda ıhlamur ağaçları nedeniyle mikro klima iklimi hakimdir, yani yazlar aşırı sıcak olmaz. Nadiren kar yağar.
ULAŞIM
Stara Zagora şehrine olan uzaklıklar: Sofya 209 km dir. Burgaz şehrine uzaklık ise 180 km dir. Plodvin şehri 90 km uzaklıktadır.
TRAKİA UNİVERSİTY-TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
Şehrin batı kesimindedir. 1995 yılında kurulmuştur. Bünyesinde: Tıp Fakültesi, Veteriner Fakültesi, İktisat Fakültesi ve Ziraat Fakültesi bulunmaktadır. Halen üniversitede yaklaşık 8 bin civarında öğrenci eğitim görmektedir. Bulgaristan Üniversiteleri arasında 5’nci sıradadır. Yıllık ortalama bin öğrenci mezun olmaktadır.
GEZİLECEK YERLER
ÇAR SİMEON VELİKİ CADDESİ
Şehirdeki bu ana caddenin tam orta kısmında, yaklaşık bir kilometrelik bölüm: tamamen yaya bölgesidir. Burada: kafeler, mağazalar, restoranlar ve iki park vardır. Buraya ayrıca “havuzlu meydan” da denilmektedir, çünkü fıskiyeli havuzlar bulunur.
Özellikle hafta sonlarında bu cadde oldukça canlıdır, çünkü şehir halkı burada gezinmeyi çok sevmektedirler.
DZHAMİYA CAMİİ-MUSEUM OF RELİGİONS
Çar Simeon Veliki Bulvarındadır. Adı cami ama günümüzde cami olarak kullanılmıyor.
Eski cami günümüzde ilginç bir “Dinler Müzesi” ne dönüştürülmüştür.
Yapının altında: 12 bin yıl öncesine ait kült nesnelerin kalıntıları bulunmuştur.
Aynı zamanda: MS 2-3’ncü yüzyıllardan kalma bir kutsal alan kalıntıları vardır.
Sonrasında: Ortaçağ döneminde ise, yine aynı yerde bir Hıristiyan kilisesi ve mezarlığı tespit edilmiştir.
Osmanlı döneminde ise cami olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi, 1652 yılında burayı ziyaret ettiğinde, Seyahat notlarına şehirde 17 cami bulunduğunu yazmıştır ve bunlardan günümüze sadece cami olarak kullanılmayan bir cami kalmıştır. Caminin cümle kapısı üzerindeki kitabesinde: yapının 1408-1409 yılları arasında, Emir Hamza Bey tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Ancak bu Emir Hamza Bey’in kim olduğu meçhuldür.
Cami: 1980’li yıllardaki Türk ve Müslüman düşmanlığının en yoğun olduğu dönemde büyük zarar görmüştür.
Günümüzde müzede: tüm bu dinlerin yerlerini temsili olarak gösteren resimler göreceksiniz.
Sonuç: evet burası şu ana kadar üç dine ev sahipliği yapan tek yer olarak kabul ediliyor. Bu dinler: Trakya atlısına adanmış bir pagan tapınağı, Ortaçağ Hıristiyan mezarlığı kilisesi ve Müslüman tapınağı bir camidir.
REGİONAL HİSTORİCAL MUSEUM-BÖLGESEL TARİH MÜZESİ
Şehir merkezinde, Ruski Bulvarındadır. Augusta Trayana-cardo maximus’un ana caddesi kalıntıları üzerine kurulmuştur.
1912 yılında şehir kütüphanesi ve müzesi için özel bir bina inşa edildi. Ardından yeni buluntular müzeye taşındı. Augusta Trayana antik kentinde, birkaç mezar, mozaik ve kale duvarının bir kısmının incelenmesi de dahil olmak üzere birçok arkeolojik kazı çalışması yapıldı.
1949 yılında müze, bölgesel bir tarih müzesine dönüştürüldü.
Müze: arkeoloji, etnografya, Rönesans, yeni tarih ve son tarih olmak üzere bölümlere ayrılmıştır.
1959 yılında müze, yeniden inşa edilen yeni bir binaya taşındı.
2007 yılında müze, bugünkü yeni binasına taşınmıştır.
Günümüzde müze, eserlerin sayısı ve önemi açısından Balkanların en zengin müzelerindendir. Mimarisi “kum saati” şeklindedir.
Neolitik sanat koleksiyonu, en büyük ve en iyi korunmuş durumdadır. Ayrıca: Roma cam koleksiyonu, Trakya savaş arabaları koleksiyonu, antik bronz sikkeler koleksiyonu ve Roma şehri Augusta Trajana objeleri koleksiyonu, müzenin Avrupa müzeleri arasında özel bir yere sahip olmasını sağlamıştır.
Günümüzde müzeyi ziyaret ederseniz, bodrum katta: yukarıda söz ettiğim gibi, Augusta Trayana-cardo maximus’un ana caddesi kalıntıları üzerinde yürüyebilirsiniz.
SAMARA FLAG MONUMENT
Şehir merkezine yaklaşık 3 km uzaklıktadır. Anıt 1977 yılında savaşın 100’ncu yılında açılmıştır.
Neden açılmıştır? 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları sırasında ölen Rus askerleri ve Bulgar gönüllüler için yapılmıştır. Bu savaşta Osmanlı güçlerinin yenildiğini biliyorum ama Bulgarlar, kendi bakış açılarıyla: bu savaşta Rus askerleri ve Bulgar gönüllü güçlerinin teslim oldukları, ancak daha sonra Stara Zagora kentinin Osmanlı güçleri tarafından yakıldığını ve 14.500 sivil vatandaşın öldürüldüğünü söylüyorlar. Yorum yapmak istemiyorum, ama okurun takdirine bırakıyorum.
Anıtta: 50 metre yükseklikte beton bir bayrak ve asker figürleri bulunmaktadır. Anıtın yüksekliği ise 15 metredir. Anıtta dev bir Rus subayı ve 6 Bulgar gönüllü savaşçı, şehre bakan taş sütunlara gömülmüş durumdadır.
ANTİQUE FORUM AUGUSTA TRAYANA
Şehrin merkezindedir. Site: şehir merkezinde Adliye Sarayı inşaat faaliyetleri sırasında bulunmuştur. Arkeolojik kompleks, 7 dönümlük bir alanı kaplar.
Burası: Augusta Trayana isimli Roma şehrinin en anıtsal alanlarındandır.
Şehrin ismi, İmparator Trajan’dan gelir. (MS 98-117) Şehir. Önceden varolan bir sitede “Beroe” isimli eski Trakya yerleşimi üzerinde kurulmuştur.
İmparator Trajan: geniş çaplı bir şehircilik faaliyeti sürdürüyordu. Ancak 114-117 yılları arasında, doğuda Part’lara karşı yürüttüğü savaş: burayı inşa etmesini engelledi.
Şehrin Trajan’ın halefi İmparator Hadrian (MS 117-138) tarafından kurulduğu söyleniyor.
Şehrin en büyük kentsel gelişimi ise, İmparator Mark Aurelius (MS 116-180) döneminde olmuştur. Bugünkü Plovdin olan Philipopolis’ten (Trimontium) sonra Roma’nın Trakya Eyaletinde ikinci en önemli şehri oldu.
Onun yönetimi sırasında: şehirde cadde ağı, su temini, kanalizasyon ve konut inşaatları yapıldı. Ayrıca: kulelerle güçlendirilmiş, iki kale duvarı da yapıldı. Bu dönemde, şehir kendi madeni parasını basma hakkına sahip oldu ve takip eden 100 yıllık süreçte kendi bronz sikkesini bastı. (2016 yılında bu şehir sikkelerinden 874 tane bulunmuştur.)
Şehrin: Budapeşte ve Suriye vilayeti gibi uzak bölgeler ve şehirlerle ticari bağlantıları olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak: şehir, varlığının ilk on yıllarında, Roma’nın Trakya bölgesindeki önemli bir merkezi olmuştur. Bölgede: Trakya Tanrısına adanmış, 30’dan fazla Trakya Tapınağı vardı.
İmparatorluk başkentinin, MS 330 yılında Roma şehrinden, Konstantinopolis (İstanbul) şehrine taşınması, yerel halkın hızla Hıristiyanlaşmasıyla ilgilidir. 4’ncü yüzyıl sonunda Got akınları ve 5’nci yüzyıl ortalarında Hunların yıkıcı akınları ve Slavlar, Akarlar ve Eski Bulgarların akınları şehrin hızla tahrip olmasına sebep olmuştur.
4’ncü yüzyıl sonlarından itibaren, Trakya toprakları, Bizans olarak bilinen Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde kaldı. Aynı zamanda, Balkanlarda en büyük Erken Hıristiyanlık merkezlerinden birisiydi.
Evet, kazılar sırasında bulunan nesnelerin çoğu: Bölgesel Tarih Müzesinde sergileniyor.
ANTİK ROMA FORUMU
Şehirde Ulusal Operanın ve Tarih Müzesinin yanında, Mitropolit Metodiy Kusev Bulvarındadır.
Evet, Augusta Trayana şehrinin en etkileyici yeri: şehrin batı kapısı yanında bulunan Forum Kompleksidir. MS 3’ncü yüzyılda inşa edilmiştir.
Buranın en önemli bölümü ise: kare alana bakan, amfitiyatro şeklinde düzenlenmiş tiyatrosudur. Burada 10 tane taş oturma yeri vardır. Üst kısmı, şekillendirilmiş kemerli sütun dizileriyle taçlandırılmıştır.
Ayrıca: kare meydan taş levhalarla kaplanmış ve ortasına, heykel bulunan bir kaide yerleştirilmiştir. Bu kaidede, at sırtında İmparator heykeli bulunuyordu.
Burada: kutlamalar, toplantılar, geçit törenleri, gladyatör dövüşleri düzenlenmiştir.
Tiyatronun kuzeyinde: hamamlar bulunuyor. Hamamlar, MS 2’nci yüzyıl ortalarında inşa edilmiştir, orijinal bir ısıtma sistemi vardır.
Bu hamam olarak kullanılan yapılar, aynı zamanda halka açık, entelektüel, spor ve eğitim kompleksi olarak kullanılmıştır. Burada bulunan bina, ondan fazla geniş salondan oluşuyordu ve MS 3’ncü yüzyılda şehirdeki en eski eğitim kurumu buradaydı. Ayrıca: Severian spor salonu vardı.
Tüm bu yapılar yani kompleks: Attila liderliğindeki Hunlar tarafından MS 5’nci yüzyıl ortalarında yıkılarak yok edildi.
Günümüzde Forum hala kullanılmaktadır. Yaz aylarında burada konserleri düzenleniyor. Mekanın yapısı nedeniyle, ses olağanüstü güzeldir.
MOZAİKLER-MOSAİCS
Forumun yanında, General Stoletov Bulvarındadır.
Mozaikler, MS 4’ncü yüzyıldan kalma özel bir Roma konutunda Geç Antik döneme aittir.
60 metre karelik toplam alana sahip ve renkli taşlardan oluşmaktadır. Bu mozaikler, Roma döneminden aristokratların zengin evlerinde, ana salonda zemini süslemek için yaptırılıyordu.
Mozaik panonun merkezinde: pagan tanrı görülür. Ancak Hıristiyanlığın kabulünden sonra bu pagan tanrının üstü çizilmiş/kazınmıştır. Bu yüzden pagan tanrının hangi tanrı olduğu anlaşılamamıştır.
Güzel ve nispeten iyi korunmuş antik Roma taban mozaikleri: Bölge Tarih Müzesinde sergilenmektedir.
DİONYSOS ALAYI MOZAİĞİ
Mozaik zeminin bulunduğu konut binası: güney duvarına yakın, Augusta Traiana’nın ana caddelerinden birinin yanındadır.
Muhtemelen bir Roma kamu binasında, resmi bir toplantı ve yemek odasını dekore etmek için yapılmıştır. Bu mozaik: 2011 yılında Arkeologlar Kamisheva ve Dimitar Yankov tarafından keşfedilmiştir. Bölge tarih müzesinde restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
Bu mozaik “Dionysus Alayı” olarak bilinir. 30 metre karelik toplam alana sahiptir. Mozaikte bulunan sahnede: bir kutlama alayı sırasında, Tanrı Dionysos’un takipçileri tasvir ediliyor. Sağda: dans eden iki kadın ve bunlara liderlik eden, tanrının öğretmeni ve yoldaşı Silenus vardır.
Yerel arkeologlar: bu işi ustaca yapılmış olarak tanımlıyorlar. Dans eden kadınların kıyafetlerinde ince renk kullanımına ve gölgelendirmenin tasvirine işaret ediyorlar. Kadınlar parmak zilleri de dahil olmak üzere müzik aletlerini tutuyorlar.
Mozaik renk aralığı açısından bir derece karmaşıklık gösterir. Giysilerin değişen mavi ve kırmızı tonları var. Gölge gösterme denemesi var. Mozaikler küçük taş küplerden yapılmıştır.
Ancak cam teseralar, figürlerin daha nice kısımları için kullanılmıştır. Örneğin: iki dans eden kadınların taç ve kuşakları gibi.
Çalışma muhtemelen MS 360’tan 363 yılına kadar hüküm süren İmparator Julian Apostate hükümdarlığı döneminden kalmadır.
Mozaiğin bulunduğu alan muhtemelen daha sonra piskoposluk merkezine dönüştürülen, şehir valisinin ikametgahıydı.
ANTİK CADDE
Doğu-batı yönünde ilerleyen caddenin kaldırımlarında büyük taş levhalar, günümüze ulaşmıştır. Bunların yanında, arkeoloji ekibi, antik dönem camı ve henüz araştırılmamış çok sayıda bronz sikke bulunmuştur. Caddenin genişliği 6 metredir. Temelleri boyunca bir dizi ticari ve endüstriyel binalar keşfedilmiştir.
Erimiş demir izlerinin bulunmasıyla muhtemelen yakınlarda bir dökümhane atölyesi bulunuyordu.
ROMA LAHDİ
Stara Zagora şehrinde bir inşaat kazısı sırasında: Roma şehri Augusta Traiana’da iki aile mezarı lahdi bulunmuştur. Arkeologlar mermer gladyatör başını bulmuşlardır. Gladyatör rölyefi bulunan yazıt çözülmeye çalışılıyor.
Evet lahitler oldukça büyük boyutludur. Mezarların üzerinde bulunan ağır taş plakalar, gazetecilerin huzurunda vinçle açılmıştır. Antik lahit, 2.2 metre uzunluğunda ve 1.5 metre enindedir. Mermer bloklardan yapılmış olup, kurşun kaplı metal braketlerle güçlendirilmiştir. Bu aile mezarlarının: Trakya ve Roma aileleri tarafından, muhtemelen defalarca kullanıldığı tahmin edilmektedir.
Mezarlar taş levhalarda kapatılmıştır. Kapak veya yan duvarlarda hiçbir yazıt yoktur. İki lahitten birinin içinde, 6 kafatası ve kalıntılar bulunmuştur. Bununla birlikte yalnızca tek bir iskelet tam olarak korunmuş görülmektedir.
NEOLİTİK KONUTLAR MÜZESİ
Armeyska Street adresindedir. Bölge hastanesinin hemen yanında, tarih öncesi bir höyüğün bulunduğu yerdedir. 1969 yılında inşaat çalışmaları sırasında, burada seramik parçaları bulunmuş ve inşaat durdurulmuştur.
Arkeologlar, muhtemelen bir şeyler keşfetmeyi bekliyorlardı. Çünkü bölgenin antik höyükler ve eserler açısından zengin olduğu biliniyordu. Kazıcının ilk olarak açtığı delik, günümüzde de görülebilir.
Şehirde, 1979 yılında kurulan “Neolitik Konutlar Müzesi”: Avrupa’nın en önemli tarih öncesi sanat sergilerinden birine ev sahipliği yapmaktadır.
1969 yılında arkeolojik kazılar sırasında bulunmuş konutların üzerine; MÖ 6 binli yıllara tarihlenen, bu iki Neolitik evin çevresine müze inşa edilmiştir. Daha doğrusu sitenin çevresine sabit bir soğuk ve sıcaklığın muhafazası için özel ve koruyucu bir bina inşa edilmiştir.
Bu Neolitik evlerin kazısı sırasında: 1826 tane obje bulunmuştur. Evler: Avrupa’da o döneme ait en iyi korunmuş iki katlı, insan yapımı evlerdir.
Konutlar: çubuklarla iç içe geçmiş, zemine sabitlenmiş ahşap kazıklarla yapılmıştır. Yapı: kil ve saman karışımı ile kaplanmıştır. İki katlı binalar, bölgede bulunan tarih öncesi yerleşimin orta kesiminde bulunduğu tahmin ediliyor. Ev, muhtemelen 30-40 yıl kullanılmıştır. Her yıl sakinleri zemini ve duvarları taze kille kaplamıştır.
Böylece yapı güçlenmiş ve aynı zamanda daralmış küçülmüştür. Bu organik yapı tarzı: tarih boyunca pek uzun süre kullanılmamıştır ve bu yüzden Neolitik dönemden günümüze ayakta sağlama olarak kalan ev sayısı çok çok azdır.
Bu neolitik dönem kalıntılarının, bir yangın nedeniyle günümüze kadar ayakta kaldığı düşünülür. Çünkü kil ateş tarafından yakıldığında; kilden daha uzun ömürlü olan “seramik” oluşur. Konutun duvarları bu şekilde yakılmış, seramiklere dönüşerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Bu tarih öncesi yerleşimin, bir takım misafirler tarafından yakıldığı ve tüm sakinlerinin evlerinden hiç bir şey alamadan başka yerlere kaçtıkları düşünülüyor.
Evlerin çevresinde bir yürüyüş yapabilirsiniz.
Evlerde: mutfaklar, şömineler, el değirmenleri ve seramik kaplar bulunmuştur. Burada, insanların günümüzden 9 bin yıl önce, nasıl yaşadıklarını ve birçok çağdaş teknolojiyi bilmelerine rağmen, hayatlarının ne kadar karmaşık olduğu hakkında inanılmaz kanıtlar görmek mümkündür.
1’nci katta: iki fırın bulunur. Buna dayanarak, evde iki ailenin yaşadığı düşünülüyor. Ancak fırınlardan birinin yanında, muhtemelen ikinci kattan düşen başka bir fırının molozları görülür.
Her fırının önündeki boşluk, geleneksel olarak boş tutulur. Orada insanlar çalışır ve uyurlardı. Bu yüzden fırının önünde, sağlam mobilyalar bulundurulması doğal kabul edilmez. Yani fırınlardan birinin yanındaki katı moloz, ancak yukarıdan düşmüş olmalıdır.
Fırınların yanında: tahıl öğütmek için el değirmenleri vardır. Ayrıca gıdanın depolandığı tahıl ambarları bulunur. O dönem insanları: arpa ve baklagillerle birlikte erken dönem buğday çeşitlerini yetiştirdiler. Odaların her birinde, ayrıca çeşitli şekil ve dekorasyona sahip birçok seramik kap bulunur.
Evet, yukarıda da belirttiğim gibi, ev sakinleri fırınların önünde toplam 2-3 metre karelik bir alanda uyurlardı. Bu alan, küçüklüğü dikkate alındığında, en fazla 5 kişinin yatmasına uygun olduğu düşünülür.
Şimdi gelelim müze bölümüne
Elbette müze sadece bu iki konut kalıntısından oluşmuyor. Bölgede bulunan höyüklerde bir çok eser bulunmuştur. Bunların bazıları erken Neolitik döneme, bazıları ise daha geç dönemlere aittir. Özellikle: çok güzel hazırlanmış ve korunmuş seramik kaplar görülür.
Bu seramik kapların 8 bin yıllık olduğu düşünüldüğünde gerçek birer sanat eseri olduklarına inanmak zor olur. Çünkü metallere aşina değildiler, ayrıca çömlekçi çarkı bilinmiyordu.
Yine seramik güzellikler arasında en dikkat çeken husus: “anne kültürü” dür. Çünkü nesnelerin tamamında hamile bir kadın ve hatta doğum tasvir edilmektedir.
ART GALLERY-SANAT GALERİSİ
Şehir merkezinde Tarih Müzesinin hemen karşısında Ruski Bulvarındadır.
Şehirdeki sanat galerisinde 4 binden fazla eser bulunmaktadır. Bu eserlerin çoğunluğu, Bulgar sanatçılara aittir.
GEO MİLEV DRAMA THEATER-ŞAİR GEO MİLEV HOUSE
Mitropolit Metodi Kusev adresindedir. 5 Ekim parkının hemen yanındadır.
Geo Milov: Bulgar bir devrimci şairdir. En ünlü şiirinin ismi “Eylül” dür ve 1924 yılında yayınlanmıştır. 1’nci Dünya savaşı sırasında sağ gözünü kaybetti ve yerine camdan bir göz taktı. Sofya yakınlarındaki bir toplu mezarda bulunan cesedi, ölümünden yıllar sonra tanındı.
Müzede: eserleri sergilenmektedir. Bu eserler arasında pek çok el azması ve basılı yayınlar bulunur.
Binada: bir şeyler içmek için mola verebileceğiniz güzel bir teras vardır.
ZAGORKA BREWERY MUSEUM-MUSEUM OF BEER
Kuzey Sanayi Bölgesi olan Han Asparuh Street adresindedir. Giriş ücreti 8 Levadır.
Şehir, Bulgaristan ülkesindeki en popüler biralardan birini üretmektedir ve bu yüzden Bira Fabrikasını ziyaret etmek mümkündür.
Tur sırasında ziyaretçilere: ilk kurucunun kişisel eşyalarının bulunduğu müze gösteriliyor. Müzede ayrıca tüm şişelerden oluşan bir koleksiyon, ilk şişelenmiş bira görülebilmektedir.
Bu ziyaretin devamında: burada üretilen bazı biraları ve elma şarabını deneyebilirsiniz.
STARA ZAGORA STATE OPERA
Mitropolit Metodi Kusev adresinde Antik Forumun hemen yanındadır. Operanın yeni binası, 1971 yapımıdır. Opera ve tiyatro salonu, 850 seyirci kapasitelidir. Bulgaristan ülkesindeki en modern opera binası olarak kabul edilir.
HİLANDAR MANASTIRI
Vasil Levski olarak da bilinen Vasil Ivanov Kunchev: bir Bulgar devrimcidir. Bulgaristan ülkesini Osmanlı yönetiminden kurtarmak için devrimci bir lider olarak öne çıktı.
Özgürlük Havarisi lakabıyla tanınır. Bu ulusal kahraman 1873 yılında öldü, ancak onu Bulgaristan ülkesinde hiç kimse unutmadı.
Hilandar Manastırı: bir mahzen okuludur ve bölgede türünün ilk örneğidir. Vasil Levksi, eğitimine burada başlamış ve 3 yılını geçirmiştir.
Sofya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım.
Plovdin şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım.