Fener: Dünyanın 7 harikası arasına en son eklenen yapıdır. Adını: üzerine inşa edildiği, İskenderiye Limanı önünde bulunan adadan almıştır.
Pharos Adası: bir kireçtaşı çıkıntısıdır ve Nil ırmağının taşıdığı kum ve alüvyon tabakasının ortasında, elverişli bir kaide oluşturuyordu.
İSKENDERİYE ŞEHRİNİN KURULMASI
MÖ.332 yılında: Büyük İskender, Mısır’ı Perslerin boyunduruğundan kurtararak özgür hale getirmiştir. MÖ. 332 yılında, İskender: Mısır’ın o zamanki eski başkenti Memfis’ten Nil nehrinin batı kıyısı boyunca ilerlemiş ve batı çölündeki Şiva vahasına giderken, Rhakotis’ten geçmiştir. Rhakotis: küçük bir balıkçı köyüydü ve deniz ile karanın iç kısımları arasında, büyük bir göl olan “Mareotis” arasında bulunan, dar kara şeridindeydi.
İskender: perişan balıkçı köyünün bulunduğu yerin potansiyelini derhal fark etti ve orada yeni bir şehrin yani “İskenderiye” şehrinin kurulmasını emretti.
Evet: Mısırlılar, İskender’i firavun ve tanrının oğlu olarak kabul ettiler.
İskender’in kurduğu yeni şehir: Rodoslu mimar Dynokrates tarafından planlanmıştır. Mimar: şehirde, ızgara kent planının en son ilkelerini izlemiştir. Kıyı açıklarındaki “Pharos” adasını oluşturan kireçtaşı çıkıntısı; adanın batı ucundaki resiflerle birleşiyor ve doğal bir liman oluşturuyordu.
Strabon
Sinoplu ünlü gezgin “Coğrafya” isimli eserinde, bölge hakkında şunları yazmaktadır:
“ Pharos: anakaraya çok yakın olan uzun bir adadır ve anakarayla birlikte, iki ağızlı bir liman oluşturur. Anakara, açık denize iki dağlık burunla sokulduğu için, anakaranın kıyısı bir körfez meydana getirir.
Kıyıya uzunlamasına paralel uzandığı için, körfezi kapatan ada, bu burunların arasındadır. Adanın ucu, denizin çepeçevre yıkadığı bir kayadır ve bunun üzerinde beyaz mermerden hayran olunacak şekilde yapılmış, adayla aynı adı taşıyan çok katlı bir kule vardır.”
Evet, Strabon: deniz kıyısında liman bulunmadığını ve açık denizden gelenlerin, içeriye güvenli bir şekilde girebilmeleri için, kendilerine kılavuzluk edebilecek bir işarete gereksinim duyduklarını kaydeder.
Doğu ve Batı Limanları: bir zamanlar Pharos adası ile anakara arasının dalgakıran biçimi almasıyla oluşmuş: 2 korunaklı limandır. Rüzgarın yönüne göre: bunlardan biri, gemiler için her zaman uygun konum oluşturuyordu. Şehir: bu limanların gerisinde, doğudan-batıya doğru uzanan dümdüz geniş “Canopus Caddesi” nin iki yanında gelişmiştir. Kentin tümü: ata binmeye ve atlı araba çekmeye elverişli sokaklara bölünmüştür.
Şehrin en büyük özelliği: İskender’in mezarının burada olmasıdır. Perdikkas; cesedi Babil’den getirirken, Ptolemaios: İskender’in cesedini çalar ve İskenderiye şehrine getirerek, burada altın bir lahde yatırır.
İskender, hala burada yatıyor, ama eski lahdinde değil, şimdiki lahdi camdan yapılmıştır.
Gelelim kuleye. Pharos kulesine
Pharos’u kimin yaptırdığı ve bu kulenin hangi tarihte dikildiği meçhuldür. Büyük ihtimalle, kulenin yapımına: Büyük İskender’in çocukluk arkadaşı ve generallerinden olan, İskender’in MÖ.323 yılında ölmesinin ardından, Mısır’ı ele geçiren “I. Ptolemaios Soter” döneminde yapıldığı düşünülmektedir.
Kendisi MÖ.305-282 yılları arasında hüküm sürmüştür. Ayrıca, yine bu kişi, biraz önce sözünü ettiğim gibi: İskender’in: Makedonya’ya götürülmekte olan cesedini çalarak, İskenderiye şehrine getirmiştir. İlgi odağı olan bu cesede sahip olmak: büyük bir ticaret ve bilim merkez için bulunmaz fırsattır.
Ancak: şehrin öneminin artması için, iki limanın bir işaretle belirlenmesi gerektiğine inanılıyordu. Çünkü: Mısır’ın bu bölgedeki kıyı şeridi: düz ve dikkat çekmeyen bir alandı ve gemicilerin demirlemesi için herhangi bir çekiciliği yoktu.
Evet: Pharos kulesinin: MÖ.283/2 yıllarında yapıldığından söz edilse de, muhtemelen MÖ.297 yılında yapımına başlanmıştı. Ancak, çoğunlukla öne sürülen bir teze göre: yapı “Ptolemaios” tarafından yaptırılmamıştır. Fenerin yapımında: İskenderiyeli varlıklı bir saraylı ve aynı zamanda diplomat olan “Sostratos” un ismi geçmektedir.
MÖ.270’ lerde: Delos’ta II Ptolemaios Philadelphos’un elçisi olan bir Sostratos bilinmektedir. Yani, varlıklı bir saraylı yanında, diplomat kimliği ortaya çıkıyordu. Bunlar, büyük ihtimalle aynı kişilerdi.
Strabon: fener anıtı üzerinde, şöyle bir yazıt bulunduğundan söz etmektedir:
“ Hükümdarların dostu, Knidos’lu Sostratos: denizlerde seyredenlerin güvenliği için adadı bunu”
Yine, antik dönem yazarlarından Lukianos, fener anıtı için şunları yazar:
“ Deksiphanes’in oğlu Knidos’lu Sostratos: denizlerde seyredenler adına, bunu “Kurtarıcı Tanrılar” a adadı”. Kurtarıcı tanrılar olarak betimlenenler: denizlerce gemicileri kurtarma görevini üstlenen Dioskur’lardır.
Yaşlı Plinius: fener hakkında şunları söylemektedir.
“ Bu olay dolayısıyla kral Ptolemaios; yücelik göstererek, bu kocaman yapının üzerine adını kazıması için mimar Knidos’lu Sosratos’a izin vermiştir”
Son tez olarak: Pharos kulesi: I. Ptolemaios Soter (MÖ.305-282) döneminde başlanmış ve II. Ptolemaios Philadelphos (MÖ.284-246) döneminde tamamlanmış olabilir. Varlıklı bir saraylı ve diplomat olan Knidos’lu Sostratos adlı kişinin, yapı için para verdiği ve yanının onun tarafından adandığı anlaşılsa da, mimarı hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır.
Evet, gelelim yapının özelliklerine
Yapı: İskenderiye yapıları arasında en eski olanlardandır. Büyük olasılıkla, İskender’in cesedini koymak için hazırlanan “Sema” isimli mozole ile aynı dönemde inşa edilmiştir. Mimari olarak tasarlanıp geliştirilen bu ilk fener: dünya üzerindeki başka fener kuleleri için, doğrudan ya da dolaylı olarak bir model oluşturmuştur. Fener kulesi hakkındaki çok az olan bilgi: tartışmalı yazılı kaynaklara dayanmaktadır, yani bu bilgilerin kesinlikleri kanıtlanmamıştır.
Plinius: yapının 800 talente mal olduğunu söyler. Bu oran, günümüz değerlerine göre: 4 milyon İngiliz Sterlini eder.
Epiphanes: yapının yüksekliğinin 306 kulaç yani 559 metre olduğunu söylemektedir.
Josephus: yapının ışığının denizde 300 stadion yani 35 mil uzaklıktan görüldüğünü yazar. Samsatlı Lukianos ise, bu uzaklık ölçüsünü: 300 mile çıkarır.
Görüş uzaklığı dışında: kaidede yakılan bir ateşten sağlanan ışığın: yapının tepesindeki aynalarla yansıtıldığı konusunda, bütün yazarlar hemfikirdir. Ancak: ateşin böyle aralıksız yanmasının tek sakıncasının; belli bir uzaklıktan bakınca, yıldız gibi görünen alevlerin yıldızlarla karıştırılmasıdır.
Aynı zamanda: ateşi sürekli yanık tutmak için; sınırsız miktarda odun ya da kömür gerekecekti. Mısır ise: kereste kaynakları çok olan bir ülke değildi. Ancak, ışığın ateşi gücünden çok, yansıtma araçlarıyla sağlandığı düşünülmektedir. Yansıtma araçları olarak, büyük olasılıkla antik çağda çokça kullanılan “cilalı tunç” levhalar kullanılmıştır.
Böylece, gündüzleri, güneş ışınları vurunca, çok daha güçlü bir yansıma elde edilebiliyordu. Zaten, antik dönemde, geceleri gemi yolculukları tercih edilmediğinden, gündüzleri İskenderiye Limanını belirleyen bir işaret çok daha gerekliydi. Geceleri, ışık gereksinimi ikinci plandaydı.
Yapının şekline gelince
Yapı: aşağı-yukarı 100 metre yükseklikte, 3 katlı idi. Birinci kat: 60 metre, ikinci kat: 30 metre ve üçüncü kat: 15 metre idi. En üst katta “üç dişli asası ile, Zeus Soter heykeli” bulunuyordu. Giriş: yer düzeyinde olmayıp, bir basamak kümesi üzerinde yani biraz yüksekteydi. Üç katlı ve çoğunlukla basamak girişli bir yapının temel öğeleri: çok sayıda Yunan sikkesi üzerinde karşımıza çıkmaktadır.
Phoros’un görünümüne ilişkin en iyi örnekler: Roma döneminde İskenderiye şehrindeki darphanede basılan ve piyasaya sürülen Yunan sikkelerinde görülür. Bu sikkelerde, Pharos: önce tek başına, sonra tanrıça İsis Pharia ile bağlantılı biçimde, son olarak da önünden geçen bir kadırga ile birlikte görülür.
Pharos: Arap kaynaklarında da dikkat çekmiştir. Pharos’un: MS.956, 1303 ve 1323 yıllarındaki depremlerde büyük hasar gördüğü bu kaynaklarda belirtilmektedir.
Arap gezgin Ebu Haggag Youssef İbni Muhammed el-Balavi: MS.1166 yılında, Pharos hakkında şunları yazar:
“ Pharos: adanın sonunda yükselir. Kare bir yapı olup, her bir kenarı 8.5 metre civarındadır. Doğu ve güney kenarları dışında: Pharos denizle çevrilidir.
Bu kaide: kenarları boyunca, uçtan Pharos duvarlarının dibine kadar 6.5 metre gelir ve deniz yüzeyi üzerinde eşit bir yüksekliğe çıkar. Bununla birlikte, yapım tarzı dolayısıyla deniz kenarında daha geniştir ve bir dağ yamacı gibi diktir. Kaidenin yüksekliği Pharos’un duvarlarına doğru arttıkça, eni, yukarıda sözü edilen ölçümlere ulaşıncaya kadar daralır.
Yapının bu kenarı sağlam yapılmış; gereğince yontulmuş dizilmiş kabaca perdahlı taşlar, yapının başka yerlerindekilerden daha uzundur. Yapının biraz önce tanımladığım bu bölümü yenidir, çünkü bu kenardaki eski işçiliğin yenilenmesi gerekmiştir.
Deniz tarafındaki güney kenarında okuyamadığım eski bir yazıt var. Harfler sert siyah taştan yapıldığı için, uygun bir yazıt değil. Denizle havanın etkisiyle fondaki taşı yıpratmış, harfler ise sertlikleri nedeniyle kabartma halinde kalmış. A harfi 54 cm’nin biraz üzerindedir. M’nin tepesi, bakır bir kazandaki dev bir delik gibi durur. Diğer harfler de genellikle aynı ölçüdedir.
Pharos’un kapısı yüksektir. Oraya hemen hemen 183 metre uzunluğunda bir rampayla çıkılıyor. Bu rampa, kavisli bir kemer dizisinin üstünde yer alır. Arkadaşım kemerlerden birinin altına girip kollarını açtı, ama kemerin kenarına ulaşamadı.
Bu kemerlerden 16 tane var. Kapıya ulaşıncaya dek, sonuncusu özellikle yüksek olmak üzere, hepsi azar azar yükselir. (Bu sikkelerde görülen merdiven olmalıdır.)”
“Kapının 73 metre kadar ötesine kadar sızdık. Sol tarafımızda nereye gittiğini bilmediğimiz kapalı bir kapı bulduk. 110 metre kadar ileride ise açık bir kapı gördük. Buradan girince, kendimizi bir odada bulduk. Bu odadan sonra başka bir oda, sonra yine başka odalar, bir koridor boyunca hepsi birbirine geçen toplam 18 oda vardı.
O zaman Pharos Adasında yerleşim olmadığını anladık. 110 m daha yürüyerek sağ ve solda 14 oda daha saydık. 44 metre ileride, 17 oda bulduk. Nihayet, bir 100 metre kadar daha sonra (Pharos’un) birinci katına ulaştık. Hiç merdiven yoktu ama bu kocaman yapının silindirik çekirdeğinin çevresinde, kademeli olarak dolaşan bir rampa vardı.
Sağımızda kalın olmayan bir duvar, solumuzda da, altındaki odalarını keşfettiğimiz yapı gövdesi bulunuyordu. Tavanını üzerinden sarkan perdahlı taşların biçimlendirdiği 1.6 metre eninde bir koridora girdik. Yanımdakilerden ikisi, burayı geçemedi.
Birinci katın tepesine vardığımız zaman: bir taşla sarkıttığımız iple yerden yüksekliği ölçtük. Korkuluk 1.83 metre olmak üzere, yükseklik 57.73 metreydi.
Bu birinci katın ortasındaki düzlükte, yapı, her bir yüzü 18.30 metre uzunluğunda ve korkuluktan 3.45 metre uzaklıkta bir sekizgen biçimi alarak, yukarıya doğru devam ediyordu. Duvarın kalınlığı 1.5-2 metre arasındaydı. İlk notlarımda yazmış olduğum rakam pek net değil, oysa ayrıntılı ipin uzunluğunu kaydettiğim yerin yakınında mürekkeple yazmıştım, bulaşmamıştı. Bu çok garip… ama 2 metre olduğundan eminim.
Bu kat: kaide hattından daha uzundu. Girince 18 basamak saydığımız bir merdiven bulduk ve üst katın ortasına çıktık. Yine iple ölçtük ve ilk katın üstünde 27.45 metre olduğunu gördük.
Sonuç olarak: Pharos’un yüksekliği: 96.99 metre, kaidesinin denizin kenarına kadar 9.15 metre, deniz düzeyinin altında görülebilen bölümü de yaklaşık 1.83 metredir. “
Evet, sonuç olarak şunlar söylenebilir:
Bu tanımı ve sikkeler üzerinde görülen resimlerine göre: Pharos’da: 57 metre yükseklikteki en alt katın, üst katların ağırlığını taşıyan silindirik bir iç yapısı vardı. İkinci kat: 27.5 metre yüksekliğinde, bir sekizgen içimindeydi.
Üçüncü kat: yüksekliği 7.5 metre civarında ve silindirikti. Sikkeler üzerinde görülen, üçüncü katın üstündeki “Zeus Soter” heykeli, üçüncü katın yüksekliğini, en az 5 metre arttırmış olmalıdır. Buna, kaidenin deniz düzeyi üzerinde durduğu 10 metrelik bölüm de eklenirse, fener kulesinin, deniz düzeyinden 117 metrelik bir yüksekliğe ulaştığı kesinleşir.
1326 yılında: Pharos; neredeyse bir harabe halindedir. Çünkü: özellikle 1303 yılındaki deprem, yapıya büyük hasar vermiştir.
GÜNÜMÜZ
Evet, Dünyanın 7 harikasından biri olarak nitelendirilen bu anıt, günümüzde bulunmamaktadır. Anıtın bulunduğu yerde, günümüzde “Kayıtbay Kalesi” bulunmaktadır. Kale: İslami dönemde yapılmıştır. Hatta: kalenin, kulenin kalıntılarıyla inşa edildiği söylenir. Günümüzde: beyaz mermerden bir yontu ile, İskenderiye şehrinde “Pharos” un anısı yaşatılmaktadır.